Avrupa’da bir Osmanlı Sultanı: Abdülaziz’in Avrupa seyahati

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Avrupa, Osmanlılar tarafından yüzyıllarca “Darü’lharp” olarak değerlendirilmiş ve elçi göndermek bile uygun görülmemişti. Halbuki 1867’de Osmanlı padişahı Abdülaziz, kırk altı gün süren bir Avrupa seyahatine çıkmış ve birçok hükümdarla tanışma imkânı bulmuştu. Böylece “Müslümanların halifesi” olan Osmanlı padişahı ilk defa savaş maksadı olmaksızın Avrupa’ya gitmişti.   

Bu seyahatin önemini Abdülaziz’in Fransa İmparatoru III. Napéleon’la tanışmasında kullandığı şu cümleden anlamak mümkündür: “Bugün Sultan İmparatoru, Türkiye Fransa’yı, İslamiyet Hıristiyanlığı ziyaret ediyor”.   

İKİNCİ YAVUZ SULTAN SELİM

Osmanlı Devleti, Yunan isyanında Rusya, İngiltere ve Fransa’nın birlikte hareket etmesinden dolayı büyük bir felaket yaşamıştı. Ardından Mısır sorunu sırasında müttefik arayışı Rusya ile başlasa da iki taraf arasında yaşanan savaşlar ve toprak kayıpları, başka müttefiklerin bulunmasını zorunlu hale getirmişti. 

Osmanlılar bu dönemde önce İngiltere’nin desteğini alarak Mısır sorununu çözdüler. Ardından İngiltere ve Fransa ile Kırım Savaşı’nda Ruslara karşı önemli bir zafer kazandılar. Savaş sonunda yapılan Paris Antlaşması ile de Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü garanti etti. 

Abdülmecid’in genç yaşta ölümüyle hükümdar olan Abdülaziz, nispeten iyi bir eğitim almıştı. Güçlü ve kuvvetli yapısı, dindar ve klasik bir “doğu hükümdarı” olmasının etkisiyle kendisinin ikinci bir “Yavuz Sultan Selim” olacağı beklentisi vardı. 

Ayrıca Müslüman halk tarafından, azınlıklara tanıdığı haklardan dolayı “gayrimüslimlerin padişahı” denilen Abdülmecid’e karşılık “Müslümanların padişahı” olarak görülmekteydi. 

Şehzadeliği döneminde önceki padişahların aksine “harem kurmayacağını” ve tek eşle evli olacağını açıklayan Abdülaziz, ilk yıllarında gereksiz memuriyetlere son vererek, rüşvet ve yolsuzluğa karışanları cezalandırarak halkın takdirini kazanmayı başardı. 

Abdülaziz’in ilk seyahati Mısır’a olmuş, bu gezide İsmail Paşa, Abdülaziz için düzenlediği eğlenceler sonucunda “hidiv” unvanını ve hidivliğin babadan oğula geçmesini onaylatmıştı. Bu durum Mısır’ın işgaline kadar giden süreci de başlattı. Ayrıca tarihçiler, Abdülaziz’in Mısır gezisinden sonra “eğlenceye yöneldiği” ve ilk yıllarının aksine israfın arttığı kanaatindedirler.  

SEYAHAT KARARI

Abdülaziz’in Avrupa seyahatinin nedeni, Fransa İmparatoru III. Napoléon tarafından Osmanlı belgelerinde “sergi” denilen, Paris’te düzenlenecek uluslararası sanayi fuarının açılışına davet edilmesiydi. 

Paris sergisi daveti sonrasında İngiltere Kraliçesi Victoria’nın da davetiyle gezinin güzergâhı, Fransa ve İngiltere olarak kesinleşti. Böylece Avrupalılar, ordusunun başında sefere çıkmayan bir Osmanlı hükümdarını ilk defa kendi topraklarında göreceklerdi. 

Abdülaziz, teklifi yapan Fransız elçiye, “çocukluğumdan beri Avrupa’yı ve modern uygarlığın harikalarını bizzat gözlerimle görmek istedim” cevabını vermişti.  

Bu sırada Osmanlı Devleti birçok sorunla uğraşmaktaydı. Paris Antlaşması’na rağmen Eflak-Boğdan, Hersek ve Girit problemleri devam etmekte, Avrupalı devletler, bunları gerekçe göstererek Osmanlı içişlerine müdahale etmekteydi. Bu sırada Bulgarlar da İstanbul’a bir özerklik teklifi sunmuşlardı.

Sadrazam Âli Paşa ve Hariciye Nazırı Keçecizade Fuat Paşa, İngiltere ve Fransa’nın desteğini elde etme hedefiyle padişahı Avrupa seyahatine ikna ettiler. Dolayısıyla bu seyahatin temel amacı, “Şark Meselesi’nin” yeniden canlandırılmasına engel olmaktı.  

Ayrıca seyahat sayesinde; reformların Osmanlı ülkesini nasıl değiştirdiğini göstermek, “gayrimemnun” Hıristiyan tebaayı padişahın Avrupa’da göreceği itibardan hareketle sindirmek, “borç para” bulmak ve kısa bir süre önce Paris’i ziyaret eden Rus Çarı II. Alexander’ın gezisinin etkilerini azaltmak mümkün olacaktı. 

İSTANBUL’DAN TOULON’A 

Ortaköy Camii’nde kılınan Cuma namazı sonrasında görkemli bir uğurlama merasimiyle İstanbul’dan başlayan seyahat; Çanakkale Boğazı ve Messina üzerinden Toulon’a kadar devam etmiş, Fransa’dan sonra da Manş Denizi’nden İngiltere’ye geçilmişti. 

Dönüş güzergâhı ise karayoluyla olmuş, padişah Belçika, Viyana ve Budapeşte üzerinden Varna’ya ulaşmış, oradan da Sultaniye gemisiyle İstanbul’a gelmişti. 

21 Haziran 1867’de başlayan seyahate padişahı taşıyan Sultaniye gemisi ve refakatçi olarak altı vapur iştirak ediyor, padişahın maiyeti aralarında Bolulu aşçıların da bulunduğu altmış yedi kişiden oluşuyordu. Padişahın içeceği suyun yanında abdest alacağı su bile götürülmekteydi. Abdülaziz seyahate veliaht Yusuf İzzeddin Efendi ile kendisinden sonra tahta çıkacak olan iki şehzadeyi (Murat ve Abdülhamit) de dahil etmişti. 

Bazı aksilikler nedeniyle seyahatte zaman zaman sıkıntılar yaşandı. Denizden çok korkan padişah, yolculuk esnasında denizin sık sık kabarmasından dolayı ürktü hatta birkaç defa geri dönülmesi için emir verdi. 

Paris’e ulaşıldığında Avusturya İmparatoru Franz Joseph’in kardeşi Meksika İmparatoru Maximilien’in öldürüldüğü haber alındığından Abdülaziz onuruna planlanan pek çok ziyafet ve şenlik iptal edildi. 

İngiltere’de de acı bir hadise yaşandı. Padişahı ağırlama organizasyonunu üstlenen Osmanlı elçisi Mazurus Paşa’nın eşi padişahın Londra ziyareti esnasında ani bir kalp kriziyle vefat etti. 

    Seyahat görünüşte çok parlak geçmiş, merasimlerde müşir (mareşal) üniforması giyen padişah ve maiyeti, her gittiği yerde büyük bir ilgiyle karşılanmış, gazeteler sultanın ziyaretine çok geniş yer ayırmışlardı. Vakanüvis Lütfi Efendi’ye göre “hiçbir hükümdarın gelişi Osmanlı padişahınınki kadar Paris halkını heyecanlandırmamıştı”. 

Padişahın gezisi sırasında Paris’te “sürgün” olan, aralarında Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın da bulunduğu Genç Osmanlılar, Fransız hükümeti tarafından Londra’ya gönderilmişlerdi. 

Paris’te on gün kalan padişah, sanayi fuarının açılışına iştirak etmiş ve fuarı gezen Osmanlı idarecileri, Osmanlı ülkesinin gelişmişlik seviyesini mukayese imkânı bulmuşlardı. Ayrıca Paris’in belediye hizmetleri ve şehircilik anlayışı da incelenmişti. 

 LONDRA VE GERİ DÖNÜŞ 

Fransa’dan İngiltere’ye geçen Abdülaziz, Londra’da kraliçenin büyük ilgisine mazhar oldu ve kendisine İngiltere’nin en büyük nişanı olan “Dizbağı Nişanı” verildi. 

Kraliçe Victoria, yakından tanıma imkânı bulduğu Osmanlı ailesiyle akrabalık kurmayı arzu ederek torunlarından birisini seyahate götürülen şehzadelerden Murat ya da Abdülhamit’le evlendirmek istediyse de bu öneri kabul görmedi. 

Abdülaziz İngiltere’de önemli sanayi tesisleri, tarihi ve turistik yerleri ziyaret etti. Gezinin önemli bir bölümünü de İngiliz donanmasının görülmesi oluşturdu. 

Padişah ve maiyeti, gezi esnasında bazen hayretle bazen de şaşkınlıkla izledikleri kültürel faaliyetlere katılarak Avrupa sosyal hayatını yakından tanıma imkânı buldular. Bunlar arasında tiyatrolar, balolar, müze ve sanat galerileri, opera ve baleler yer almaktaydı. 

İngiltere seyahati sonrasında geri dönüş için Brüksel’e gelen padişah, burada Kral II. Leopold ile görüştükten sonra Koblenz’de Prusya Kralı I. Wilhelm tarafından ağırlandı. Ardından Bavyera’da Nürnberg’e geçen Abdülaziz sonra da Viyana’da beş gün süreyle Avusturya İmparatoru Franz Joseph’in misafiri oldu. 

Abdülaziz böylece Rusya hariç “Düvel-i Muazzama’nın” bütün liderlerini yakından tanıma imkânı elde etti. Nitekim Rus Çarı, seyahatten rahatsız olacak ve o da Abdülaziz’i ülkesine davet edecek ancak olumsuz cevap alacaktır. 

Daha sonra Budapeşte’ye gelen ve Osmanlı Devleti’nin 1848 İhtilalleri sırasında Macar mültecilere sahip çıkmasının da etkisiyle çok iyi ağırlanan padişah, burada Gül Baba Türbesi’ni de ziyaret etti.  

Abdülaziz seyahat sonrasında bir Hatt-ı hümayun yayınlayarak seyahatten duyduğu memnuniyeti ifade etmiş, Müslüman gayrimüslim farkı olmaksızın tüm halkın refah ve saadetine vurgu yapmış, eğitim, askerlik, ordu ve bayındırlık alanında acil reformlara ihtiyaç olduğunu belirtmişti. 

İlk tahta çıktığında bandoları kaldırıp yerine Türk musikisi saz takımını koyan ve  ortaoyunu seyreden Abdülaziz, seyahat sonrasında orkestra ve bandoları yeniden kurdurdu. Bir yıl sonra da Müslüman ve gayrimüslimlerin beraber okuduğu Fransızca eğitim yapan Mekteb-Sultani’nin yani bugünkü adıyla Galatasaray Lisesi’sinin açılışına izin verdi.  

Abdülaziz’in asıl önceliği ordu ve donanmaydı. Avrupa’dan birçok yeni silah ve top alan padişahın özel merak ve hevesiyse Avrupa’da gördüğü deniz filosuydu. 

Hedefi, deniz gücünün İngiltere ve Fransa seviyesinde olmasıydı. Bu amaçla tersaneler ıslah edildi, birçok zırhlı satın alındı. Bunun sonucunda Abdülaziz devrinde Osmanlı donanması dünyanın dördüncü büyük donanması oldu. 

Padişah dönüşte demiryolları ve telgraf hatlarına da önem verdi ve bu alanlarda büyük başarılar sağlandı. Diğer taraftan Avrupa’da gördüğü şehirleri örnek alarak İstanbul’un görüntüsünü değiştirmeye çalıştı. 

Abdülmecid zamanında Dolmabahçe Sarayı inşa edildiği halde Çırağan ve Beylerbeyi saraylarını ve bazı köşkleri inşa ettirdi. Ayrıca merasimleri daha görkemli hale getirdiği gibi saray çalışanlarının sayısını da artırdı. 

Abdülaziz seyahat sonrasında “Fransa’da medeniyetin sonuçlarını, İngiltere’de ise medeniyetin sebeplerini” gördüm dese de icraatlarıyla Osmanlı Devleti’nin mali iflasında büyük bir rol oynadı. 

Yatırımlar ve inşaatların çoğu, Avrupa’dan ya da Galata bankerlerinden borç alınan paralarla gerçekleşmekteydi. Abdülaziz, Avrupa seyahatinde de borç almayı başarmış ve onun döneminde alınan borçlar 200 milyon altına ulaşmıştı. 

Borçlara israf da eklenince ve “borçlar ancak yeni borçlarla kapatılınca” Osmanlı Devleti 1875 yılında, “aldığı borçları ödemesinin mümkün olmadığını açıklayarak” mali iflasını ilan etti. 

Tahta çıkışında israfa savaş açan ve halkın “II. Yavuz Sultan Selim” beklentisi içinde olduğu Abdülaziz, Avrupa’yı bizzat gören ilk padişah olsa da “ülkenin makus talihini çeviremediği gibi”, icraatlarıyla iflasa zemin hazırladı ve bunun sonucunda Abdülhamit devrinde Düyun-ı Umumiye kuruldu. 

Bu tablonun acı sonucu ise Abdülaziz’in bir “askeri darbe” ile tahttan indirilmesi olacak ve darbeciler onun yerine V. Murat’ı padişah yapacaklardır. 

Kaynaklar: B. Şahsuvaroğlu, “Sultan Abdülaziz’in Avrupa Seyahati”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 1967, S. 1; C. Küçük, “Abdülaziz”, TDV İA; C. 1; N. Gök, “Mütercim Halimi Efendi’nin Notları Çerçevesinde Abdülaziz’in Avrupa Seyahati ve Sonuçları”, Tarihin Peşinde, 2012, S. 7; N. Karaer, “Sultan Abdülaziz’in Paris Seyahati”, Sultan Abdülaziz ve Dönemi Sempozyumu, C. IV; Sultan Abdülaziz’in Avrupa Seyahati ile Osmanlı ve Batı Kamuoyundaki Yansımaları, AÜ SBE Doktora Tezi, Ankara, 2003; N. Sakaoğlu, Bu Mülkün Sultanları, İstanbul, Alfa, 2015. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Çok güzel bir yazı; teşekkürler.
    Koblenz, Almanya’nın en önemli nehirlerinden Rhein (bizim Ren dediğimiz) ve Mozel’ın (Mosıl okunuyor) birleştiği iki nehir. Ondan dolayı bu noktaya “Deutsches Ecke” (Alman Köşesi) diyorlar.
    Bu noktada sadece Kralla, Padişah karşılaşmadı, onların şahsı manevisinde temsil ettikleri Türk ve İslam dünyası ile Almanya karşılaştı.
    Bu açıdan Rhenland-Pfazl eyaletindeki Koblenz, sembol bir şehirdir.
    Gaza dışında diyalog başlatmak için İslam toprakları dışına çıkan ilk halife Abdülaziz’in, Almanya’da Kral 1. Wilhelm tarafından ağırlandığı bu şehir tarihimiz açısından çok şey ifade eder…

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin