Araba Sevdası [Sadık Yangın – Konuk Yazar]

Cumhurbaşkanı’nın sözlerini tam evden çıkarken duydum. “Her evin önünde 2-3 araba. Bu israftır” diyordu. Hak verdim. Her evin önüne üçer beşer araba serpiştiren kendini bilmezleri kınadım.

Bir kere sen basit bir vatandaşsın kardeşim. Oturduğun evin kendisi zaten 30 metrekare. Bahçe desen hak getire. Otopark dediğin binanın önündeki kaldırımın yarısı. Sen, bu üç arabayı, sen bu evin, sen neresine koyacaksın?

Ha bir gün senin de olur 400 bin metrekare sarayın, o zaman gönlünce doldur bahçeye arabaları. Oğluna ayrı al, kızına ayrı. Bin 500 başdanışmanının her birinin altına ayrı araba çek istersen.. İster Alman al, ister İtalyan. Avrupa Birliği beğenmedin mi? Git Şangay Beşlisi’nden al. Rusya, Çin, Hindistan… Senden başka herkes otomobil üretiyor nasılsa.

Hala mı yetmedi? Sür arabaların hepsini aynı anda sokağa, Cuma namazına 450 arabayla git. Kime ne?

Ama sen bu değilsin güzel kardeşim. Sen sade bir vatandaşsın. Fakirsin sen. Ayakkabı bağcığı kadar sokakta senin ne işin var arabayla marabayla? Belediye otobüsü neyine yetmiyor? Hem o da Mercedes… Diyanet İşleri Başkanı’nın 1 milyon lira verip bindiği arabaya sen bir akbil karşılığı binebiliyorsun. Otur şükret. İsraf etme. Dolar olmuş 3 buçuk. Benzin olmuş bilmem kaç. Trafik zaten bin 500…

Bu düşünceler ardı ardına zihnime hücum edince cumhurbaşkanından daha fazla sinirlenmiştim. ‘Valla az bile söylemiş adam’ dedim kendi kendime. Bu fakirlerin araba merakı beni öldürecekti.

Bu sinirle evden çıktım.

Keşke karşı komşu da o an evden çıkmış olsaydı. Eski de olsa bir arabası vardı sonuçta. Pazar günlerinden başka herhangi bir gün arabasını çalıştırdığını da görmemiştim Ama yine de arabası vardı. Denk gelseydik, az önce düşündüklerimin hepsini arka arkaya sıralayıp sabah sabah çok güzel bir atar yapmış olabilirdim. Adam evden çıkmayınca bu kadar kıymetli düşünce boşa gitti.

Asansörün kapısına kadar geldim ama israf hassasiyetiyle asansöre binemezdim artık. Yedi kat merdiveni yürüyerek indim. Canım çıktı. Yorulup terleyince daha çok sinirlendim.

Apartmandan dışarı çıkıp şöyle bir etrafıma bakınca başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Sırf bizim evin önünde tam 32 araba saydım. “Yuh” dedim kendi kendime. “Allah kahretsin böyle israfı. Yazıklar olsun böyle memlekete. Şu arabalara bak ya. İnsanda biraz düşünce olur”.

Söylene söylene yürümeye başladım. O esnada biraz heyecanlanıp etraftaki otomobillere de hafifçe dokunmuş olabilirim, tam hatırlamıyorum. Kafamın üstüne inen uzun ince bir araba fırçasıyla kendime geldim.

“Ne yapıyorsun lan sen? Ne vuruyorsun arabalara?” diye bağırdı hırpani bir ses. Arkamı döndüm. İri yarı, kıllı, gömleğinin yakası göbeğine kadar açık kocaman bir cisim bana bakıyordu.

“Şeyy.” dedim. “Ben bu israf olayına biraz şey ettim de. Yani burada da böyle bir sürü araba görünce. Yazık ama ya, israf değil mi bu?”

“Araba galerisi lan burası.” dedi adam ters ters “Troleybüs mü olacaktı? Hem sen daha iki ay önce “Aman abim, bak ne güzel zenginledi memleket. Her yer gıcır gıcır araba doldu. Sen de son model otomobilleri ne güzel dizdin bizim kapıya gözümüz gönlümüz açıldı” demiyor muydun?”

Afallamadım. Direkt cevap verdim: “E o zaman cumhurbaşkanı da öyle diyordu. Koskoca reisi cumhurun bir bildiği var herhalde ki o zaman öyle diyordu şimdi böyle diyor. Onun bilmediğini sen mi bileceksin.” dedim.

Derin bir ‘La havle’ çekti Hikmet ağabey. “Senin dee..” dedi. Sonra sesi biraz kısıldı, gözleri kapandı, dudakları hızlı hızlı kıpırdanmaya başladı. Uzun bir süre dişlerinin arasından sessiz sessiz bir şeyler söyledi ama tam anlayamadım. Aralarda bir iki tane yüz kızartıcı kelime seçer gibi oldum ama tam çıkaramadım.

Siniri geçince bana döndü. “La oğlum git işine sabah sabah benim başımı belaya sokma” dedi. Bir taraftan da çevreden söylediklerini duyan kimse var mı diye hızlı hızlı sağa sola bakınıyordu. “Hadi oğlum” dedi. “Hadi evladım. Bak şimdi ağzımdan yanlış bir şey çıkacak. Çoluğum, çocuğum var benim. Yakma başımı. Hadi canım benim, hadi ağabeyciğim”

Uzatmadım. Galeri de olsa o kadar araba fazlaydı ama sabah sabah Hikmet ağabeyle böyle bir tartışmaya girmek istemedim.

Hızlı adımlarla otobüs durağına yürüdüm.

Durağa vardığımda bir de ne göreyim? Bizim karşı komşu gelmiş benden önce oturmuştu durağa. Yanına yaklaştım.

Lafımı çakmadan önce muhabbet açmak için sordum: “Mis gibi araban var abi ya. Niye kullanmıyorsun?”. Güldü. “Bizim düldülün deposu benim maaşın yarısıyla doluyor. Sanki ben ona değil de o bana biniyormuş gibi hissediyorum. Nasıl kullanayım?”. Tam olarak ne kastettiğini anlamasam da önemli değildi. Konu arabaya gelmişti. Şimdi az önce arabası olanlar hakkında düşündüklerimin hepsini ardı ardına sıralayacaktım. Ama sıralayamadım. hepsini unutmuştum. “Rusya” dedim. O kadar şeyden aklımda bir tek bu kalmıştı.

Adam şöyle bir döndü baktı bana. “Anlamadım” dedi. “Ne Rusyası?”. “Geçen bizim askeri birliği vurmuşlar onu mu diyorsun? Tam uçak olayının yıldönümünde”

“Ne uçağı ya?” dedim. Ben daha araba olayını toparlayamadan bir de uçak meselesi çıkmıştı.

“O zaman Mercedes” dedim.

Adam iyice afalladı. Acır gibi yüzüme baktı.

“Bak evladım” dedi “Akşamları sesi bizim eve kadar geliyor, sen bu ara çok televizyon seyrediyorsun. İyi değil oğlum bunlar. Yaktın iyice devreleri” dedi. “İyice ağaçla ropörtaj yapan adamlara benzedin. Biraz ara ver.”

Son bir umut sabah düşündüklerimi aklımdan geçirdim: Diyanet, 1 milyon, Mercedes, akbil, otobüs, Saray, Cuma, koruma, 450 araba, israf, vatandaş, 2-3 araba…

Yok. Bunları bir araya getirip mantıklı bir cümle kuramadım. Akbilimi çıkardım. Sessizce otobüsün gelmesini bekledim.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin