Akşener’den Nebati’ye: Böyle bir rezalet olabilir mi? Nesin sen, bostan korkuluğu mu?

İYİ Parti lideri Meral Akşener, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Gezi eylemlerine katılan ve destek veren vatandaşlar için kullandığı ‘sürtük’ kelimesine çok sert tepki gösterdi. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin, “Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar.” sözlerini de eleştiren Akşener, “Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir pişkinlik olabilir mi? Yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlarımızla, bir de utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? ‘Dar gelirli hariç, diğerlerinin işleri yolunda’ ne demek? Dar gelirli vatandaşlarımızı, vatandaştan saymayan, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Siz nesiniz o zaman? Bostan korkuluğu mu?” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Hedefinde AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vardı. Erdoğan’ın Gezi eylemlerine katılan ve destekleyen vatandaşlar için sarf ettiği ‘sürtük’ sözün tepkiliydi. Akşener, “Bu hakareti denize dökülmesini unutamayan Yunanlı etmedi. Bu hakareti; geçmiş yenilgisinin karın ağrısını taşıyan bir İngiliz de etmedi. Bu hakareti; Bu ülkenin Cumhurbaşkanı etti, Cumhurbaşkanı!” ifadelerini kullandı.

Akşener’in açıklamalarından öne çıkan satırlar şu şekilde:

Bay Kriz ve olağanüstü ekonomi yönetimi sayesinde; artık her yeni güne, yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Sabah ekmeğe zam, öğlen elektriğe zam, akşam doğal gaza zam. Gece yarısı benzine, mazota zam. Artık zamla yatıyor, zamla kalkıyoruz…

ANNELER BEBEKLERİNE BEZ ALAMIYOR

2 bin 500 lira reva görülen emeklilerimiz; Halk Ekmek kuyruklarında sıra bekliyor. Okula gidecek otobüs parası bulamayan gençlerimiz; umutsuzluk içerisinde gün geçiriyor. Akşam evde ne pişireceğini bilemeyen anneler; evine, et, süt, yağ, un, hatta çocuğuna bez bile alamadığı için, feryat ediyor.

Milletimiz güvensizlik içinde yaşarken, saray şürekasına göre her şey yolunda. Ülkede enflasyon, makyajlı hâliyle bile, yüzde 73 buçuk olarak açıklanırken, beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati Bakan çıkıp; ‘Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor’ diyor.

YAZIKLAR OLSUN!

Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir pişkinlik olabilir mi? Yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlarımızla, bir de utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? ‘Dar gelirli hariç, diğerlerinin işleri yolunda’ ne demek? Dar gelirli vatandaşlarımızı, vatandaştan saymayan, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Siz nesiniz o zaman? Bostan korkuluğu mu? Bu sistem, sizin tercihiniz değil mi? Uçacak dediğiniz Türkiye, böyle mi uçacak? Yazıklar olsun!”

“Neymiş? ‘Enflasyon düşüş eğilimine girmiş…’ Üretim maliyetlerini yansıtan ÜFE, üç haneli sayılarda, tırmanışa aynen devam ederken; Nebati Bakan’ın bu sözlerine bakınca, anlıyoruz ki, TÜİK, sihirli değneğiyle, tez zamanda bu arkadaşımızın, yardımına koşacak. Nitekim, bunun ilk işaretlerini görmeye başladık bile…

TÜİK, KENDİSİNİ ERDOĞAN’A SORUMLU HİSSEDİYOR

İlk önce, TÜFE ve ÜFE oranlarından sorumlu, daire başkanını görevden aldılar. Sonrasında, 20 bölge müdürünü değiştirdiler. Şimdi de TÜİK, bu aydan itibaren; domatesin, patatesin kilosunu ne kadardan hesapladığını, kira fiyatlarını, ne kadardan hesapladığını, yayımlamayacağını açıkladı.

Nedenleri de neymiş biliyor musunuz? Avrupa Birliği’nden artık böyle bir talep gelmiyormuş… Şu işe bakar mısınız? TÜİK, yitip giden inandırıcılığını, geri kazanmak adına, vatandaşa daha şeffaf olmak yerine, tam tersine, ‘AB’den artık böyle bir talep gelmiyor, ben de yayınlama ihtiyacı görmüyorum’ diyor.

TÜİK’E TEPKİ: İNSANLARIN VEBALİ SİZİN BOYNUNUZA

Yani; kendisini, bu ülkenin vatandaşına karşı değil, sadece, Sayın Erdoğan’a karşı sorumlu hissediyor. Yani; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kurumu değil de, Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu olduğunu itiraf ediyor. Yani; ülkemizdeki kurumsal devlet krizini, bir kez daha gözler önüne seriyor.

Bu vesileyle, bu rakamları belirleyen zevata, bir çift sözüm var: Açıkladığınız rakamlar, işçinin, memurun, emeklinin, maaş zammını belirliyor. Ay sonunu getiremeyen insanlarımızın vebali boynunuzda. Gelin, iki cihanınızı da karartmayın. Gelin, bu milletin ahını, daha fazla almayın. Ya görevinizi hakkıyla yapın, ya da millete karşı sorumluluğunuzun farkındalığıyla, o görevlerden, devlet insanı vakarıyla, şerefinizle ayrılın. Sakın unutmayın: Ah ile abat olan, dert ile berbat olur. Benden söylemesi…

SAYIŞTAY VE DANIŞTAY, ERDOĞAN’IN EN SEVMEDİĞİ KURUMLAR

Aziz milletim; ülkemizde giderek derinleşen kurumsal devlet krizi, maalesef TÜİK’le de sınırlı değil… Geçtiğimiz mayıs ayı, devletimizin iki köklü kurumunun, Sayıştay’ın ve Danıştay’ın, kuruluş yıl dönümleriydi. Sayın Erdoğan’ın en sevmediği kurumlarımızdır.

Anayasal görevi, kamu idarelerindeki, mali faaliyetleri denetlemek olan Sayıştay’a, çıktı ve her zamanki yakışıksız tarzıyla, ayar verdi. ‘Açık aramayın’ dedi… Yani, ‘işinizi yapmayın’ dedi.

DEVLET UNUTMAZ!

Ben şimdi doğal olarak, kendisine sormak istiyorum: Hayırdır Bay Kriz? Neden bu kadar korktun? Neden bu kadar çekindin? Sayıştay’ın raporları, zaten yolsuzluk ansiklopedisi gibi. Şimdi tehditle, baskıyla, zorbalıkla, bunun önüne geçebileceğini mi zannediyorsun? Hiç boşuna uğraşma, hiç kendini yorma. Çünkü devlet unutmaz. Haksızlık, hukuksuzluk, kimsenin yanına kalmaz. O raporlar elbet bir gün, döner dolaşır, ilgililerin yakasına yapışır.

Bitti mi? Bitmedi. Aynı şekilde Danıştay’a da, hem sopa gösterdi, hem de hukuk dersi verdi. Neymiş? ‘Vesayete koltuk değnekliği yapan, gizli, açık örgütlerin arka bahçesi hâline dönüşen, menfaat hesaplarının aleti olan bir yargı, Millet adına karar veremezmiş.’ Peki Danıştay’ın görevi ne? Yürütme organına yardımcı olan, bir inceleme, karar ve danışma organı olmasının yanı sıra, millet adına, yargı yolu ile, denetim yapmak.

DANIŞTAY’IN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KARARI

Hayırdır Sayın Erdoğan? İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı kararıyla, feshedilemeyeceğini duymak, çok mu zoruna gitti? Cübbesine düğme dikemediğin, Erdemli ve ahlaklı savcıların olmasına, çok mu bozuldun? Yargıyı tamamen vesayetin altına alamadığın için, çok mu darıldın? Bak sayın Erdoğan; Bu devlet, kimsenin babasının çiftliği değil. Bu kurumlar, kimsenin şahsi şirketi değil. Bu kurumlarda çalışan hiç kimse de, emir erin değil. Bir an önce kendine gel!

ÇED RAPORU GEREKLİ DEĞİLDİR’ KARARINI HANGİ ÇIKARA GÖRE VERDİNİZ?

Marmaris Millî Parkı içerisinde bulunan, Kızılbük Koyu’nda, büyük bir talan, bir doğa katliamı yapılıyor. Rantiyeler yine iş başında… Yine bir otel, yine bir inşaat projesi uğruna, ormanlarımız, nefesimiz, canımız kesiliyor.

Buradan, kağıt üzerinde, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı olarak geçen, gerçekte ise, çevremizin, şehirlerimizin ve iklimimizin tarumarına sessiz kalıp, yol veren, Murat Kurum’a ve Muğla Valiliğine sormak istiyorum: ‘ÇED raporu gerekli değildir’ kararını hangi çıkara, hangi amaca, ve hangi beklentiye göre verdiniz? Milletimizin gözünün içine baka baka, patlatılan dinamitlerle, millî parkımızın, ağaçlarımızın ve endemik bitkilerimizin yok oluşuna, neyin karşılığında göz yumuyorsunuz?

O sandık, elbet milletimizin önüne gelecek. Biz de milletimizden yetkiyi alınca, göz göre göre bu ihanete paydaş olanlardan, milletimiz adına hesap soracağız.

ERDOĞAN’A ‘SÜRTÜK’ TEPKİSİ

Sayın Erdoğan ve arkadaşları sayesinde, artık her yeni güne; ‘Bugün acaba ne olduk?’ diye uyanıyoruz. ‘Bugün acaba hangi hakarete maruz kaldık?’ diyoruz. Çünkü Sayın Erdoğan, milletimize yönelttiği hakaretler yelpazesini, her geçen gün, daha da çirkinleştirerek genişletmeye devam ediyor.

Tarihinin her döneminde, ‘Aziz’ olan, Büyük Türk Milleti, Ak Parti iktidarı nezdinde; Bir gün hain oluyor. Bir gün terörist oluyor. Bir gün nankör oluyor. Bir gün şükürsüz oluyor. Bir gün vicdansız oluyor… Nitekim geçtiğimiz hafta da, hiç utanmadan, sıkılmadan, zerre duraksamadan, bu aziz millete, ‘çürük ve sürtük’ dendi.

Bu hakareti; denize dökülüşünü unutamayan bir Yunanlı etmedi. Bu hakareti; geçmiş yenilgisinin karın ağrısını taşıyan bir İngiliz de etmedi. Bu hakareti; travmalarını atlatamayan bir Fransız da etmedi. Bu hakareti; Bu ülkenin Cumhurbaşkanı etti, Cumhurbaşkanı! Yazıklar olsun!

TÜRK MİLLETİ, ARTIK SENİN GERÇEK YÜZÜNÜ GÖRDÜ

Üstelik ilk defa da değil, çook uzun zaman önce bozdun. Kibrinin esiri olup, hakikate kör olurken bozdun! Sen kendi egonu, ‘Hak ettikleri teşhisi koydum’ diye şişirmeye devam et. Sen bu hakareti; sadece ‘gezici’ diye yaftaladıklarına ettiğini zannetmeye devam et. Ama ben seni acı gerçekle yüzleştireceğim.

Gezi, başlangıcından, bizzat senin elinle rayından çıkartılmasına kadar geçen süreçte; sağcısından solcusuna, muhafazakarından sekülerine, kadınından erkeğine, yaşlısından gencine, herkesin; istibdat rejimine karşı sergilediği, bir ruh, bir duruş, bir direniştir. İstesen de, istemesen de, bu gerçeği değiştiremezsin.

HER OLAYDA FOYALARI ORTAYA ÇIKIYOR DİYE, ÖFKE NÖBETLERİ İÇİNDELER

Tedirgin bir vaziyette, yalanlarına kılıf arama derdindeler… Her olayda foyaları ortaya çıkıyor diye, öfke nöbetleri, nefret krizleri içindeler… O sandık gelecek ve milletimize reva gördükleri bu çile bitecek. O sandık gelecek ve memleketin makus talihi dönecek. O sandık gelecek ve Türkiye İYİ Olacak!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin