Akşener: ‘Erdoğan’ın vicdanı, kapsama alanı dışında ve kendisine ulaşılamıyor’

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki haftalık grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Erdoğan’a ekonomik kriz üzerinden yüklenen Akşener, bir kez daha sandığı işaret etti.

Akşener’in açıklamalarından öne çıkan satırlar şu şekilde:

“Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları; sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Yine gencecik fidanlarımızı uğurluyoruz. Yine evlatlarımız, toprağa düşüyor. Yine canımız, yüreğimiz acıyor.

Piyade Komando Sözleşmeli Er, Fuat Özer. İstihkam Uzman Çavuş, Gökhan Demir. Piyade Uzman Çavuş, Ömer Yıldırım. Piyade Uzman Onbaşı, Mehmet Ali Çap. Piyade Uzman Çavuş, Ramazan Gök. Pençe-Kilit Operasyonu’nda, vatanımızı, terör örgütüne karşı korurken, şehit düştüler.  Başımız sağ olsun. Her bir evladımızın ruhu şad, mekânı cennet olsun.  Ailelerine ve sevdiklerine sabır, yaralı askerlerimize de acil şifalar diliyorum.  Rabbim onları korusun, bize acılarını göstermesin.

“DOĞAMIZIN BİZE BİR MESAJI VAR”

Geçtiğimiz hafta, ülkemizin çeşitli bölgelerinde, sel felaketleri meydana geldi. Zarar gören vatandaşlarımıza, geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, Ankara’da yaşanan sel felaketinde hayatlarını kaybeden; İlkay Yiğit, Muhammed Şahin, Mustafa Demirel ve Ramazan Gök’e Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevdiklerine de sabırlar diliyorum. Ülkemizde yaşanan doğal afetlerin, giderek artmasının bir sebebi var.

Dengesini bozduğumuz doğamızın, bize bir mesajı var. Yaşadığımız bu felaketlerle, bize fark ettirilmek istenen, bir gerçek var.  2 gün sonra, yani 17 Haziran günü, Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü. İklim Krizi, tüm dünyayı, ama özellikle de, konumu nedeniyle, ülkemizi derinden etkileyen, acil sorunlarımızdan biri… Ülkemizin içinde bulunduğu, Akdeniz Havzası, Antropojenik, yani insan eliyle meydana gelen, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle, gittikçe, daha da kuru bir bölge hâline geliyor. Türkiye maalesef, ‘su sıkıntısı çeken’ bir ülke.

SU KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Kuraklığa, arazi bozulmasına ve çölleşmeye karşı, son derece kırılganız. Yapılan değerlendirmelere göre, topraklarımızın yaklaşık yüzde 60’ı, çölleşmeye eğilimli. Yağış dağılımında, İklim Krizi nedeniyle gerçekleşeceği öngörülen değişimler, daha aşırı yağış olaylarına ve uzun süreli kuraklıklara yol açarak, ülkemizin toprak erozyonuna karşı kırılganlığını, maalesef daha da arttıracak. Ayrıca, ısınma nedeniyle, göller ve akarsular gibi su kaynaklarımızdaki kayıpların, derin bir su krizine yol açması riskiyle de, karşı karşıyayız. Bu risk; artan maliyetlerden dolayı, toprağını boş bırakmak zorunda kalan, suya erişemeyen, ya da erişse bile, çok yüksek fiyatlarla erişen, çiftçilerimiz için, çok daha hayati… Biz, İYİ Parti olarak; ne ülkemizin, ne de milletimizin, yeni bir krizi daha kaldıramayacağının farkındayız. İşte o nedenle, buradan iktidar mensuplarına, açık bir çağrıda bulunmak istiyorum;

İklim Krizi meselesi, iktidar-muhalefet meselesi değildir. Bu mesele, el ele, kol kola hep beraber, Türkiye’nin geleceğini kurtarma meselesidir. Bu mesele, bizden sonraki nesillere, yaşanabilir bir Türkiye bırakma meselesidir. Biz, ülkemizin için hayati öneme sahip, İklim Krizi ile ilgili atacağınız, her türlü olumlu adımın yanında olacağız. Ama o adımı atmak, iktidar olarak sizin görev ve sorumluluğunuzda. Gelin, iktidarınız döneminde, bir ilke vesile olun. Gelin, bu sefer, bir krizin sebebi değil, önleyicisi olun. Gelin, bir kez olsun, cennet doğamızı katleden değil, koruyan tarafta olun. Gelin, bu hayati yol ayrımında, milletimiz ve memleketimiz için, üzerinize düşeni yapın!

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ İNTİHARLAR

Değerli dava arkadaşlarım; biliyorsunuz, Antalya’da, Akdeniz Üniversitesi’nin içerisinde bulunan, Elmalılı Hamdi Yazır KYK yurtlarında, yaklaşık 1 aydır, üst üste intihar vakaları yaşanıyor. 3 evladımızın, KYK yurtlarında, 1 evladımızın da, öğrenci evinde intihar etmesi, hepimizi derinden etkiledi.  Öncelikle evlatlarımıza Yüce Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de baş sağlığı diliyorum. Ülkemizdeki ağır ekonomik koşullar nedeniyle, yorulan, bunalan ve yıpranan gençlerimizin, barınma imkânını bile, zor buldukları yurtlarda, neler yaşadıklarını, bilmek zorundayız. Eğer ortada, Gençlerimizin hayatını baskılayan, Özgürlüklerini kısıtlayan, Onlara düşük kaliteli ve sağlıksız beslenme koşullarını dayatan şartlar varsa, bunu öğrenmek zorundayız. Öğrencilerimizin yaşadığı barınma sorunu; onları, dernek ve vakıflara ait, özel yurtlara mecbur bırakırken, ve Enes’in acısı, hâlâ yüreğimizdeyken, KYK yurtlarının da, başıboş yönetimlerin eline bırakılmasına, göz yumamayız. O nedenle, Elmalılı Hamdi Yazır yurtlarında yaşanan olayların, araştırılması, soruşturulması ve gerçeklerin, bir an önce gün yüzüne çıkarılması için, konunun takipçisi olacağız. Gençlerimizi çaresizliğe iten, karamsarlığa hapseden, yaşamaktan vazgeçiren sebeplerin peşini bırakmayacağız!

Değerli dava arkadaşlarım; Hatırlarsınız, ben bu kürsüden, defalarca Sayın Erdoğan’ın vicdanına seslendim. ‘Her hafta çocuklarımız ölüyor, her hafta gençlerimiz ölüyor, her hafta kadınlarımız ölüyor. Gel, iktidar ve muhalefet el ele verelim, bu ülkenin lügatından, kadın ölümlerini, genç ölümlerini silelim’ dedim. Ama belli ki, Sayın Erdoğan’ın vicdanı, kapsama alanı dışında ve kendisine ulaşılamıyor. Çünkü bu konuda, tek bir somut adım atmıyor.  Çünkü kürsü şovları peşinde koşup, hâlâ üç maymunu oynuyor… Nitekim; Geçtiğimiz günlerde, Vanlı bir gencimiz, KYK yurtlarının yetersizliğiyle ilgili, Bay Kriz’e bir soru sordu. Ne cevap verdi biliyor musunuz?

KYK yurtları boş. Biz yurtlara öğrenci arıyoruz’ dedi. Yanlış duymadınız. Yurtlar boş duruyormuş, kalacak öğrenci arıyorlarmış… Şu umursamazlığa, şu vurdumduymazlığa bakar mısınız? Herkes sussa da, biz, İYİ Parti olarak, susmayacağız! Evlatlarımızın, göz göre göre hayattan kopuşuna, sessiz kalmayacağız! Ne genç ölümlerine, ne de kadın ölümlerine sessiz kalmayacağız! Milletimizin her bir ferdi için; Özgür, mutlu ve yaşanabilir bir Türkiye’yi, mümkün kılacağız! Hiç merak etmeyin. Çok az kaldı!

“BÜYÜK BİR BECERİKSİZLİĞİN CEFASINI ÇEKİYORUZ”

Aziz milletim; Ülkemizin ekonomisi, adım adım bir ödemeler dengesi krizine doğru gidiyor. Ancak, açıklanan makroekonomik verilerden, daha korkunç bir şey daha var. O da; Devlet terbiyesinden, ciddiyetten ve liyakatten nasibini almamış bir zihniyetin, hâlâ yönetimde olması… Bu liyakatsiz ekonomi yönetiminin elinde, Türk Milleti olarak, çok büyük bir imtihandan geçiyoruz. Her gün, saçma sapan açıklamalar dinliyor, akıl dışı kararlarla, karşı karşıya kalıyor ve büyük bir beceriksizliğin cefasını çekiyoruz .

Nitekim, geçtiğimiz günlerde, Ak Partili bir vekil; Plan ve Bütçe Komisyonu’nda,  ‘Şehir hastaneleri için ödenecek paranın, bütçede bir yükü var; ama devlet memurlarının da bütçeye yükü var’ dedi. Bunu duyan, bir başka Ak Partili vekil ise, altta kalmak istememiş olacak, ‘Akaryakıt pahalı ama, sebebi biz değiliz. Dua edin, bol akaryakıt çıksın’ dedi.

İKTİDAR DAR GELİRLİLERİ İKİNCİ SINIF VATANDAŞ OLARAK GÖRÜYOR

“Şaşırdık mı? Maalesef şaşırmadık.  Başını, ‘Enflasyon sorunu yok, hayat pahalılığı var’ gibi, akıl dolu tespitlerle, piyasalara güven veren, Bay Kriz’in başını çektiği kabinesindeyse; dar gelirli vatandaşlarımızı, düşünmediklerini itiraf eden, Nebati Bakan’ın olduğu, olağanüstü yetkin bir siyasi kadronun, milletvekillerinin de böyle konuşmaları, elbette şaşırtıcı değil. Hatırlarsınız, Ak Parti, bundan 20 yıl önce, ‘Yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceğiz’ diye yola çıkmıştı. Bugün ise, bu arkadaşlar, siyasi yolculuklarının son durağında, artık; dar gelirliyi ikinci sınıf vatandaş, memurları ise bütçeye yük olarak görüyorlar.  Milletimizi, akaryakıt için, duaya davet ediyorlar. Bizzat sebep oldukları ekonomik sıkıntılara, çözüm olarak da, milletimize şükretmeyi öğütlüyorlar. Nereden, nereye değil mi? Zihniyet böyle olunca da; çare olarak sundukları, sözde kurtuluş reçeteleri, sadece vatandaştan yandaşa servet aktarımına yol açıyor.

“GELİRE ENDEKSLİ SENET’ AÇIKLADILAR AMA ORTADA GELİR YOK”

Nitekim, Nebati Bakan’ın ışıltılı zihninin, son mucizesi de; biliyorsunuz, ‘Gelire Endeksli Senet’ oldu. Bu öyle bir mucize ki; Gelire Endeksli Senet açıkladılar, ama ortada gelir yok…  Sonradan öğrendik ki; Devlet Hava Meydanları İşletmeleri ile, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün, gelirlerini pazarlıyorlarmış. Bu gelirler, eskiden nereye gidiyordu? Devletin hazinesine. Yani millete.  Peki şimdi nereye gidecek? Gelire Endeksli Senet’i alan, tasarruf sahibine. Yani;  parayı vatandaştan kes, tasarruf sahibi bir azınlığa aktar, sonra da, utanmadan sıkılmadan, milletimize, ‘çözüm’ diye pazarlamaya çalış…

Nebati Bakan, bu kafayla, ‘GES’ten’ sonra, ‘öz hakiki kurtuluş reçetesi’ olarak, milleti tamamen denklemden çıkartıp, yandaş ekosisteminin, tamamı faydalanabilsin diye, 5’li çetenin gelirine endeksli, ‘YES’, yani ‘Yandaş Endeksli Senet’ çıkartırsa şaşırmayın…”

“Değerli dava arkadaşlarım; açıklanan programlar farklı, ama zihniyet aynı, öncelikler aynı, beceriksizlik aynı. Nitekim, Gelire Endeksli Senet’ten önceki, sözüm ona kurtuluş reçetesi, Kur Korumalı Mevduat Sistemi’nin, ülkemize maliyeti, 200 milyar lirayı bulacak.  Bu para, bir çivi bile çakmadan, Hazine’nin kasasından çıkacak. Yani milletimizin cebinden çıkacak.  Oysa, bu 200 milyar lira ile; Milletimize ve memleketimize çok daha faydalı işler yapılabilirdi. Mesela; Okullarda, sokaklarda, meydanlarda, her yerde şahit olduğumuz, hepimizin canını yakan, çocuk yoksulluğu ve yoksunluğu bitirilebilirdi. Mesela; Rüzgargülü Projemiz ile, devlet okullarındaki 11 milyon öğrencimize, 10 yıl boyunca, ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği verilebilirdi.

“AKP’NİN ÖNCELİĞİNDE MİLLETİMİZ YOK”

Mesela; geçim sıkıntısından dolayı dertlenen, kira artışlarından dolayı ev, Kontenjanlardan dolayı da, yurt bulamayan, bulduklarında da, çileleri bitmeyen öğrencilerimizin, barınma sorunu çözülebilirdi. Mesela; Yıllardır, ‘hazinede para yok’ diye, görmezden gelinen, Kazanılmış hakları için, mücadele veren EYT’li kardeşlerimizin, hakkı verilebilirdi. Mesela; Maliyetlerin altında ezilen, faturalarını ödemekte zorlanan, esnaflarımıza ve sanayicilerimize, destek olunabilirdi. Ama tüm bunlar, esasında bir öncelik meselesi… Ne var ki, artık Ak Parti iktidarının, hiçbir hareketinde, hiçbir planında ve hiçbir programında, maalesef öncelik milletimizin olmuyor.

“ÇARESİZLİK KATLANARAK BÜYÜYOR”

İşte bu yüzden; ‘önce millet, önce memleket’ diyerek çıktığımız, bu yolda; Türk Devleti’nin önceliğinin, Türk Milleti olduğunu, herkese hatırlatmaya geliyoruz! İktidarın altına imza attığı, tüm hatalara, beceriksizliklere ve yanlışlara rağmen; Ülkemizi içerisinde bulunduğu bu çukurdan kurtarmaya geliyoruz! Hiç merak etmeyin, çok az kaldı! Aziz milletim; Memleketimizi kasıp kavuran derin yoksulluğun izleri, Sokaklarda, dükkânlarda, meydanlarda, kısacası her yerde hissediliyor.  Çocuğunun beslenmesinden, büyümesinden, geleceğini kurmasından endişeli annelerin; evine ekmek bile götürmekte zorlandığı için, ailesine mahcup hisseden babaların; kendi ayakları üzerinde durmaya çalışırken, sürekli çelme yiyen, önüne engeller çıkartılan gençlerin; ay sonunu getiremeyen emeklilerin feryadı, artık her yerden duyuluyor. 20 Ocak 2020’den beri, ülkemizi karış karış gezerken dinlediğimiz, dertler, endişeler ve çaresizlikler, katlanarak büyüyor.”

“İNSANLARIMIZ İÇİNE HAPSEDİLDİKLERİ YOKSULLUKTAN DERTLİ”

Nitekim, geçtiğimiz hafta Sakarya’daydık. İnsanlarımız, yine içine hapsedildikleri yoksulluktan dertliydi. Yine, memleketi esir alan adaletsizliğe karşı öfkeliydi. Yine, sesini duymayan, dertlerini görmeyen, çilesini umursamayanlara karşı tepkiliydi. Mesela; Kocaali’de spor malzemeleri satan bir dükkân sahibi kardeşim dedi ki; ‘Dolar yükseldi alım gücü azaldı. Çırpınıyoruz. Biz eksiye düştük. Birikim de kalmadı. Siftah yapmadan kapatıp gidiyorum. Mesela; Karasu’da çiğ köfte satan bir esnaf kardeşim dedi ki; “Giderler çok yüksek. Burası geçindirmiyor. Önceden 20 kilo satıyorduk. Şimdi 8 kilo.’

Mesela; Emlakçılık yapan bir kardeşim ne diyor biliyor musunuz? ‘içim kan ağlıyor. Ben emlakçıyım. Ülkemizin namusunu satıyoruz. Geçen hafta, İsrail’den sınır dışı edilmiş bir adama villa satım. O da gitti vatandaşlık aldı.’

Fotoğrafçılıkla telefonculuğu bir arada yapan, genç bir esnafımızın sözleri de çok etkileyiciydi. Dedi ki; ‘İşler çok kötü.  Artık bahane üreten siyasetçi istemiyoruz. Sizin yaptığınız gibi, insanlarla dertleşmek, çok mu zor? Çıksınlar dinlesinler derdimizi. 40 yıl öncenin kuyruklarını dinlemek istemiyorum artık.’

Ferizli’de asgari ücretli çalışanları olan bir esnaf kardeşim ise dedi ki; ‘Asgari ücrete zamma ihtiyaç var.’ Bakın, bunu söyleyen esnaf kardeşim, kendisinin de zora gireceğini biliyor. İktidarın, asgari ücretin vergisini üstlenmeyeceğini de biliyor. Yani, kendi maliyetlerinin de artacağını biliyor. Ama yine de, bu zammı istiyor. Çünkü etrafında yaşananları anlıyor. Çünkü asgari ücret zammının, daha 6’ıncı ayında eridiğini biliyor. Çünkü enflasyon canavarı yüzünden, insanlarımızın, zamdan önceki günlerini aradığını biliyor.  Bunu, Ferizli’deki esnaf kardeşim biliyor, görüyor ve anlıyor. Ancak Saray’da yan gelip yatanlar, kılını bile kıpırdatmıyor.

“EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞINI, ASGARİ ÜCRET SEVİYESİNE ÇIKARTIN”

‘Asgari ücrete rekor zam yaptık’ diye sabah akşam böbürlenenler, başta akaryakıt olmak üzere, hemen her ürüne, neredeyse her gün gelen zamlarla, zerre ilgilenmiyor. Bu kürsüden, daha önce de söylemiştim, bugün yeniden, iktidara seslenmek istiyorum: asgari ücretli milyonlarca vatandaşımız evine ekmek götüremiyor. İğneden ipliğe her şeye gelen zamlara doğrultusunda, bir an önce, asgari ücreti güncelleyin. Ayrıca 2 bin 500 liraya çıkardığınız en düşük emekli maaşını da, asgari ücret seviyesine çıkartın. Milletimizi, ayın ortasına bile gelmeden eriyen maaşlar ile, açlığa, yokluğa ve çaresizliğe mahkûm edemezsiniz. Yandaşınız üç kuruş zarar etti diye, dünyaları yerinden oynatırken; milletimizi geçim sıkıntısıyla, borçlarla bir başına bırakamazsınız.

Kendi eşinizi, dostunuzu, akrabanızı ihya ederken, bu milletin evlatlarını görmezden gelemezsiniz. Artık kabul edin. Sizin bu aziz millete verecek, hiçbir şeyiniz kalmadı. Bu saatten sonra yapılacak belli. Getiririn sandığı, kararı milletimiz versin. Demokrasinin altın kuralıdır: işi yapamayanlar gider, daha iyi yapacak olanlar başa gelir. Türkiye sahipsiz değil, milletimiz de çözümsüz değil. Biz varız, biz buradayız. Madem yapamıyorsunuz, o zaman daha fazla gölge etmeyeceksiniz. Madem beceremiyorsunuz, o zaman yoldan çekileceksiniz. Madem yönetemiyorsunuz, o zaman Türkiye’nin önünde takoz olmayacaksınız. Siz sadece sandığı getireceksiniz, sonra da muhalefet saflarında yerinizi alıp, memleketi nasıl düze çıkartıyoruz, oturup izleyeceksiniz. Bu kadar basit.

TANK PALET FABRİKASI: ‘KİRALADIK DEDİLER, SATILDIĞI ORTAYA ÇIKTI’

Bu arada, Sakarya ziyaretimizde, Tank Palet Fabrikası konusunu da unutmadık. Bay Kriz’i Mevlana, kendini de Şems ilan eden, ihale zengini yandaş ile,  Katarlı ortağına peşkeş çekilen, bu stratejik kurumumuzla ilgili, ne nutuklar atılmıştı, hatırlıyor musunuz? Önce dendi ki, ‘Satmadık kiraladık.’ Sonra satıldığı ortaya çıktı. Önce dendi ki, ‘Fabrika değil, hurda yığını.’ Sonra dendi ki, ‘Obüsleri, tank paletlerini ve daha nice silahı, bu fabrika üretiyor.’ Son olarak da; ordumuzun bu stratejik tesisinin, peşkeş çekilmesini örtbas etmek için, bir başka yalan daha uyduruldu. Dendi ki; ‘Karasu’da yeni bir fabrika kuruyoruz. Bölgede, 10 bin kişilik istihdam yaratıyoruz.’ Hatta, her zamanki gibi, şaşalı bir temel atma töreni yapıldı. Yandaş medya da, günlerce yayın yaptı.

“DEV YATIRIM DEDİKLERİ KARASU’DAKİ FABRİKA, YERİNDEN SÖKÜLÜYOR”

Hal böyle olunca, ben de geçen hafta, Karasu’ya uğradım. ‘Milyarlarca dolarlık yatırım’ dedikleri fabrikaya gittim. Neler oluyor biliyor musunuz? Yatırım-matırım yok. Fabrika sökülüyor. Yanlış duymadınız, o şaşalı törenlerin yapıldığı, dev yatırım dedikleri fabrika, yerinden sökülüyor. İşte size, Bay Kriz’in, mangalda kül bırakmadığı, yerli ve milli yatırım anlayışı…

“Sayın Erdoğan; Yerli ve milli olmak, lafla olmaz. Yerli ve milli olmanın, şartları vardır. Öncelikle, yerli ve milli olanı koruyup, kollayacaksın. Yerli ve milli olanı güçlendirmek için, tüm imkanları seferber edeceksin. Yerli ve millilik, bir siyasi slogan değil, bir anlayıştır. Öncelikle bu gerçeği göreceksin. Gerçekten yerli ve milliysen; Milletine, doğruyu söyleyeceksin. Milletin parasını, aziz bileceksin. Çiftçinin yanında olacaksın. Milli sanayimizi koruyacaksın. Çiftçimizi, yabancı ülkelerin çiftçilerine, sanayicimizi de, yabancı ülkelerin sanayicilerine, ezdirmeyeceksin. Milli ve stratejik kurumlarımızı, yabancıya peşkeş çekmeyeceksin. Buğday ithal etmek yerine, buğday üretene destek vereceksin. Hayvan ithal etmek yerine, hayvancılığa teşvikler verip, üretimi artıracaksın.

“TÜRKİYE’NİN ENERJİSİNİ, İTHAL ÜRÜNLERE MAHKÛM ETTİLER”

“Değerli milletvekilleri; Özellikle bu konuda, ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Ne var ki, Sayın Erdoğan’ın yerli ve milliliği, sadece lafta. Kendisinin, son icraatlarından biri de ne biliyor musunuz? Yerli kaynaklarla elektrik üreten firmalarımızı, zora sokmak… Bu arkadaşımız o kadar yerli ve milli ki; İthal doğalgaz, ithal kömür, ithal LPG ile üretim yapan firmalardan megavat saatini, 2750 liraya aldıkları elektriği, yerli kömür kullanarak üreten firmalardan, kaça alıyorlar biliyor musunuz? Bin 277 liraya alıyorlar. Yani yarısından bile daha az. Üstelik, yerli kömür kullanan firmalara, ağır cezalar kestikleri yetmezmiş gibi, maliyetleri yüzde 70 arttığı halde, fiyatlarına sadece yüzde 15 zam yapıyorlar. 2 bin 14 yılında çıkardıkları yasayı imha edip, Türkiye’nin enerjisini, ithal ürünlere mahkûm ettiler. Yerli kömür ve kaynak kullanarak, üretim yapan santraller, teker teker kapanıyor. Ortaya çıkan zarara dayanmaları mümkün değil. İthal doğalgazı, kömürü, LPG’yi satan, yabancı ülkeler kazanıyor. O ürünlerle üretim yapan firmalar da kazanıyor. Milli kaynaklarla üretim yapan sanayicimiz ise, her geçen gün kaybediyor. İşte size, sözüm ona, yerli ve milliliğin kitabını yazan Bay Kriz’in gerçek yüzü… Gerçekten ibretlik.

“SANDIKTA TOKADI YEDİĞİNDE O AİLELERİ HATIRLAYACAKSIN”

Sayın Erdoğan; o evler, dipsiz birer dert kuyusu olmuş durumda. Sen onlara ‘şükürsüz’ desen de; uzun uzun bakıp, o dertleri görmesen de; Niçe’nin söylediği gibi, o dert kuyusu, artık seni çok net görüyor. Ve sabırla, hesabı göreceği sandığı bekliyor. Benden söylemesi… Kendini sarayına kapattın, nereden geldiğini unuttun. Zamanında seni o koltuğa, o dipsiz kuyuya attığın insanlarımızın oturttuğunu unuttun. Yandaşlarını ihya ettin, o evlere verdiğin sözleri, ahde vefayı unuttun. Ama hatırlayacaksın. Seçim günü geldiğinde, o mahalleleri hatırlayacaksın. Oylar sayılırken, o evleri hatırlayacaksın. Sandıkta tokadı yediğinde, o aileleri hatırlayacaksın. Ve İYİ Parti yetkiyi aldığında, o kadınları, o çocukları, yeniden hatırlayacaksın. Bundan emin olabilirsin.”

 

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin