Ajax’ın resitali, Real’in çöküşü

HABER-YORUM | HASAN CÜCÜK

Şampiyonlar Ligi grup maçları sona erdi. Ajax tam 13 yıl aradan sonra son 16’ya kalmanın sevincini yaşıyor. Bir zamanlar Avrupa futboluna damga vuran bir kulüp için bu başarı sayılır mı tartışılır. Ancak bir gerçek var ki; Hollanda futbolu son yıllarda bir çöküş yaşıyor. Ajax’ta bu çöküşten nasibini aldı. Hem de ilk sırada. Bu şartlarda Ajax’ın gruptan çıkmasının bir başarı olarak addedilmesi doğal. Son 16 turunda rakibin adının Real Madrid olması ‘Buraya kadarmış’ yorumlarını yaptırdı. Böyle düşünenler haksız değildi.

Ajax’ın Avrupa’da fırtına gibi estiği yıllar çok gerilerde kalmıştı. 1995’de Şampiyonlar Ligi finalinde Milan’ı Kluivert’in golüyle 1-0 yenen Ajax kupayı müzesine götürüyordu. Bu sadece bir kupa kazanmak değildi. Avrupa futbolu Ajax’ın harika çocuklarıyla tanışıyordu. Ajax bir yıl sonra yine finale kalıyordu. Bu kez rakibi bir başka İtalyan devi Juventus’tu. 1-1 biten maçta kupanın sahibi penaltılar sonunda Juventus oluyordu. İki yıl üst üste finale kalıp, birini kazanan Ajax, 1970’li yılların başında Avrupa futboluna damga vurduğu yıllara selam gönderiyordu. 1997’de yarı finalde kadar gelen Ajax’ın final yürüyüşüne bir yıl önce kupayı kaybettiği Juventus engel oluyordu. Bu Ajax’ın Devler Ligi’nde son büyük başarısı oluyordu. Ardından Ajax’ın sıradanlaştığı, gruptan çıkamadığı yıllar başlıyordu.

Ajax’ın grup maçlarında Bayern Münih’e karşı ortaya koyduğu oyun dikkatleri çekmişti. Alman Panzeri’ne her iki maçta da yenilmemişti. Son 16 turundaki rakip oldukça dişliydi. Son 3 yılı üst üste son 5 yılda ise Şampiyonlar Ligi’ni 4 kez kazanmış bir rakipti; Real Madrid. Sezon başında süperstarı Cristiano Ronaldo’yu satması, teknik patron Zidane’nin takımı bırakması Real Madrid’in gücüne önemli darbe vurmuştu. La Liga’da şampiyonluk yarışına havlu atan, Kral Kupası’ndan elenen Real Madrid için tutunduğu tek dal olarak Şampiyonlar Ligi kalmıştı. İlk maçı deplasmanda 2-1 kazanmanın avantajına sahipti.

İlk maçı Real kazanmıştı ama oyunun hak edeni Ajax’tı. Futbol sonuç demek olunca ne kadar iyi oynarsanız oynayın skor tabelası önemliydi. 90 dakika sonunda skor tabelasında Real Madrid üstünlüğü vardı. Turu garanti gören kaptan Sergio Ramos bilinçli sarı kart görerek rövanşta cezalı duruma düşüyordu. Bir anlamda Ramos kendini sonraki turlara hazırlıyordu. İstatistiklerde Real diyordu. Şampiyonlar Ligi eleme turlarında ilk maçı deplasmanda 2-1 kazanan 9 takımdan şu ana kadar 8’i turu geçmişti. Bu istatistiği Real Madrid 9. takım olarak devam ettirmek istiyordu. Dahası vardı. Real Madrid, Ajax’a karşı oynadığı son 7 maçta rakip filelere 21 gol atmış, kalesinde sadece 3 gol görmüştü. 2012’deki son buluşmadaki her iki maçı da 4-1’lik skorla Real kazanmıştı.

78 bin taraftarı önünde Real Madrid, Barcelona’ya karşı El Clasico’da üst üste iki maçı da kaybetmenin şokunu Ajax’ı bir kez daha yenerek unutturmak istiyordu. Facia giden sezonda başka şansı da yoktu. Maça iyi başlayan taraf Real’di. Henüz maçın başında Varane’nin kafası direkten dönüyordu. Top ağlarla buluşmuş olsa Real için maç 4. dakikada bitmiş olacaktı. Sonra mı? Ajax şov başladı. Dusan Tadic bir orkestra şefi gibi sahneye çıktı. Tadic’e Hakim Ziyech, Neres, Schöne, Frenkie de Jong, Van de Beek, Blind ve kaleci Onana eşlik etti. Ajax’ta işlemeyen çark yoktu. Karşılarında Real Madrid değilde, 3. sınıf bir Avrupa takımı var gibiydi. Atın Top’un sahibi Modric başta olmak tüm Real’li yıldızlar şaşkındı. Dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Thibuat Cortois, kalesine gelen 8 topun 4’ünü filelerinde görmenin çaresizliğini yaşıyordu. Varane’nin kafa şutu gol olsa bile Ajax’ın pes etmeye niyeti olmadığı sonraki dakikalarda ortaya çıkıyordu. Devre biterken Ajax turu getirecek 2 golü bulmuştu. 90 dakika sonrasında ise skor tabelasında 4-1 Hollanda ekibinin üstünlüğü vardı. Real Madrid, Avrupa kupalarında en ağır iç saha hezimetini alıyordu. Mart ayının başında iddialı olduğu 3 kulvar olan lig, kupa ve Avrupa’ya havlu atıyordu.

Real Madrid 1994-95 UEFA Kupası’nda Danimarka’nın Odense takıma karşı deplasmanda ilk maçı kazanıp kendi evinde turnuvaya veda etmişti. Tarihinde ikinci defa, Ajax karşısında ilk maçı deplasmanda kazanmasına rağmen bir Avrupa kupasına daha veda ediyordu. Chelsea’dan sonra son şampiyon olarak çeyrek finale kalamayan ikinci takım oluyordu. Chelsea, 2012-13 sezonunda gruptan çıkamamıştı. Rakamlar Real Madrid için hep olumsuzdu. 2004’ten bu yana evinde oynadığı 4 resmi maçıda peş peşe kaybediyordu.

Ajax’ın sahaya çıkan ilk 11’inden 6 oyuncu 19-21 yaşları arasındaydı. Takımın en yaşlıları 32 yaşındaki Danimarkalı Lasse Schöne, 30 yaşındaki Sırp Dusan Tadic ve 28 yaşındaki Daley Blind’di. Bu aslında Ajax için sıradan bir durum. En belirgin özelliği gençleri parlatmak olan bir kulüp zaten. Sıradışı olan uzun yıllar sonra Ajax’ın gençleri başarılarını Hollanda dışına taşıdı. Bakalım bu kadro Ajax’ı nereye kadar götürecek. Şurası bir gerçek ki; Ajax’ın birçok yıldızını sezon sonunda büyük kulüplerde görmemiz sürpriz olmayacak. Nitekim Barcelona, 21 yaşındaki orta saha oyuncusu Frenkie de Jong’i 75 milyon Euro’ya geçtiğimiz aylarda renklerine bağlamıştı. Genç yıldız sezon sonunda Barcelona kadrosuna katılacak.

Ajax parlarken, Real Madrid çöküşü yaşadı. Bu sezon tam bir fiyasko oldu. Lopetegui ile başladıkları sezona Solari yönetiminde devam ediyorlar ama ‘emanetçi’ hocanında ömrünün uzun olmayacağı ortaya çıktı. Zidane’lı yükseliş dönemi yerini çöküşe bıraktı. Sezonun bitimiyle Real’de çok taşlar yerinden oynayacaktır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin