AİHM’den hükümete: ‘Kanun namına teslim olun!’

YORUM | NEVİN ERDEM 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir devlet okulunda öğretmenlik yaparken ihraç edilen ve terör örgütü üyeliği suçlamasıyla mahkum edilen Yüksel Yalçınkaya’nın başvurusunda hükümete bazı sorular sordu.

Sorular çok basit.

Tespit edilmeye çalışılan şey şu: Yargılamada hukukun genel ilkelerine uyulmuş mu uyulmamış mı?

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Ama hükümetin cevaplaması çok zor.

Örneğin, dijital delillerle ilgili yasal düzenlemeler nelerdir? Bylock deliliyle ilgili bu hükümlere uyulmuş mudur? Bu delil yeterince güvenilir midir?

Ne diyecek hükümet?

“Efendim, CMK 135 ve devamı maddeler falan” mı?

İyi de o zaman, bu usullere uyulmamasını nasıl açıklayacak?

MİT tarafından nasıl elde edildiği belli olmayan, her türlü müdahaleye açık, istenilen ismin ekle-çıkar yapılabildiği, hiçbir hukuki güvenliği bulunmayan bir dijital delilin (!) on binlerce insanın yıllardır hapislerde tutulmasında temel delil olarak kullanıldığını nasıl açıklayacak?

Rüşvet ve şantajın yeni bir görünüm şekli olarak, insanların isimlerini Bylock listelerine ekleme-çıkarma amaçlı kurulan ve fiyatları gizli dehlizlerde belirlenen “borsa”ları açıklamak mümkün mü?

Soruya cevap verirken, hukuka aykırı elde edilen delillerin “yok hükmünde” olduğuna dair Ceza Muhakemesi Kanunu ve Anayasa maddelerini de açıklayacak mı?

Peki, “mahkemeler savcılıkların gönderdiği bu delillerin güvenilirliği konusunda yeterli değerlendirmeyi yapmış mıdır?” sorusuna ne demeli?

Herhalde, “Efendim, bizde MİT’in ve emniyetin fişleme listeleri üzerine ne savcılıkların ne mahkemelerin söz söyleme yetki ve cesareti olmaz, olamaz” diyerek gerçeği söyleyecek hali yok ya!

Belki, işkence ve farklı yöntemlerle fiziksel veya ruhsal baskı uygulayarak bu fişleme listelerini tekrar etmelerini sağladıkları gizli/açık itirafçıların beyanlarını sunabilirler.

AİHM yerse tabi!

Bir diğer soruda AİHM, 2014 yılından sonra yargıya yapılan müdahale iddiaları gözetildiğinde, Türk mahkemeleri Sözleşme’nin 6. maddesinde belirtildiği şekilde “tarafsız ve bağımsız” mıdır, diye soruyor.

Ve ekliyor: Özellikle politik davalara bakan mahkemeler üzerindeki baskıyı engelleyecek ne tür güvenceler var?

Durmuyor AİHM, soru yağmuruna devam ediyor: HSYK’nın ve Yargıtay’ın yapısında yapılan değişiklikler “hakimlerin azledilmezliği ilkesini” ve “tarafsız ve bağımsız bir mahkemede yargılanma hakkını” zedelemiş midir?

Buyurun, hükümetin yerinde olun ve cevap verin, hukuk fakültesinin birinci sınıfındaki bir öğrencinin sorabileceği, iktidarın hocası Prof. Burhan Kuzu’nun mezarından çıkıp gelse dahi cevaplayamayacağı sorulara.

“Efendim, biz Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu “yüksek” iken alçalttık, Hakimler ve Savcılar Kurulu yaptık. Üyelerinin tamamını da biz atadık. Çok uyumlu çalışıyoruz.”

“Efendim, 15 Temmuz sonrası yaklaşık 5 bin hakim ve savcıyı azlettik, tutuklattık. Birkaç tane hoşumuza gitmeyen karar veren hakim vardı. Onlarla ilgili de HSK hemen gereğini yaptı. Yargı bizim dışımızda kimseye bağlı değil, tamamen bağımsız.”

“Efendim, siyasi davalara bakan hakimleri, üyelerini bizim atadığımız HSK özenle belirledi. Her türlü güvenceyi verdik onlara. Hatta tatil için helikopter tahsis ettiklerimiz, Yargıtay’da bir gün bile görev yapmadan Yargıtay üyeliği kontenjanından Anayasa mahkemesi üyeliğine atadıklarımız dahi oldu. Çok büyük güvenceleri var yani, çoook.”

“Efendim, adli yargının bel kemiği olan Yargıtay’ın tüm üyelerini azlettik. Sonra yepyeni üyelerle yepyeni bir Yargıtay yarattık. Eski üyeleri sadece azletmekle kalmadık, çoğunu cezaevi hücrelerine koyduk.”

“Efendim, her ne kadar kişinin “önceden” kurulmuş bir mahkemede yargılanma hakkı var ise de, biz özellikle siyasi davalara bakan mahkemelerin başkanlarını, üyelerini, savcılarını özel olarak seçtiğimiz kişileri atayarak yeniden oluşturduk.”

“Efendim, son olarak, hakimlerimiz ve savcılarımız üzerinde baskı kurmamız söz konusu değil artık. Zira, özenle seçilmiş yargı mensuplarından oluşan yargımız, bizim müdahalemize gerek bırakmıyor.”

Gerçekler bunlar, ancak hükümet elbette bu gerçekleri söylemeyecek.

Gerçekleri söylemeyeceği için, bu basit soruları cevaplamak çok zor.

O kadar zor ki iktidar, Ersan Şen ile Metin Feyzioğlu’nu toplayıp, Selman Öğüt ile çarpsa da, bu sorulara ortalama bir zekaya sahip tarafsız bir insanı tatmin edecek bir cevap veremez.

AİHM bu sorularla adeta hükümete, “etrafınız sarıldı; hukuk namına, kanun namına teslim olun” diyor.

Etrafı hukukun evrensel ilkeleriyle çepeçevre sarılmış olan hükümet, bu çağrıya ne cevap verecek?

Hükümet, silah olarak kullandığı yargıyı ve rehine olarak cezaevlerinde tuttuğu yargı mensuplarını bırakarak, ağır hukuksuzluklarla kirlenmiş ellerini havaya kaldırıp, hukukun evrensel ilkelerine teslim olacak mı?

Yoksa, sahip olduğu her türlü silahla, bağımlı yargısıyla, medyasıyla, MİT’iyle, emniyetiyle, mafya örgütleriyle, SADAT’ıyla ve Diyanet’iyle saldırılarına devam mı edecek?

Teslim olursa, bağımsız ve tarafsız yargı tarafından yapılacak yargılamaların sonunda, sadece işlediği suçların cezasını çekecek. Daha fazlasını değil.

Görüntü, iktidarın kendi menfaatleri için ölüm-kalım mücadelesi olarak gördüğü bu hukuksuzluklara devam edeceğini gösteriyor.

Tecrübeler ise, iktidarın artık kaçacak yeri olmadığını ve eninde sonunda hukukun evrensel ilkelerinin iktidarı teslim alacağını gösteriyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin