AİHM eski yargıcı Türmen: Hukukun ortadan kalktığı ülkelerde toplum keyfi genelgelerle yönetilir

Emniyet’in görüntü ve ses kaydı alanların engellemesine yönelik genelgesini değerlendiren AİHM eski Yargıcı Rıza Türmen, “Hukukun ortadan kalktığı ülkelerde toplum keyfi ve hukuka aykırı bir şekilde böyle genelgelerle yönetilir.” dedi.

Emniyet Genel Müdürlüğü, 27 Nisan’da yayımladığı genelge ile kolluk personelinden kamusal alanda görevlerini yaparken ses ve görüntü kaydı alanların engellenmesini istedi. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş’ın imzasıyla yayımlanan genelgede, polisleri kaydeden kişilerin engellenmesi ses ve görüntü kaydı alınmasının engellenmesi istenildi. Genelgenin hemen ardından uygulamaya da geçildi. 1 Mayıs’ta gazetecilerin görüntü alması engellendi, ağır müdahaleler oldu.

Demokrasi için Birlik Sözcüsü (DİB) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski Yargıcı Rıza Türmen, genelge ile polisin hukuka aykırı davranışlarından dolayı cezalandırılmasının engellenmek istendiğini kaydetti.

Genelgelerle hukukun ortadan kaldırıldığına dikkat çeken Türmen, “Hukukun ortadan kalktığı ülkelerde toplum tamamen keyfi ve hukuka kanuna aykırı bir şekilde böyle genelgelerle yönetilir. Bu genelgeler Türkiye’de hukukun, hukuk devletinin rafa kaldırıldığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.

AİHM Eski Yargıcı Rıza Türmen, Evrensel gazetesinden Şerif Karataş’a emniyetin genelgesini değerlendirdi.

Emniyet’in bu genelgesi tam olarak ne anlama geliyor?

Bu genelge polisi korumak istiyor. Bu genelge polisin hukuka aykırı davranışlardan dolayı cezalandırılmasını engellemek istiyor, polise bir cezasızlık getirme amacı güdüyor, hukuka aykırı eylemlerini örtmek istiyor. Devlet onların hukuka aykırı işlemlerine kol kanat geriyor.

Türkiye’de başka bir problem daha var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına baktığınız zaman Türkiye’de bir cezasızlık problemi var. Yani devlet görevlileri ya da polisler, hukuka aykırı yaptığı işlemlerden dolayı ya yargılanmıyorlar ya en hafif cezayı alıyorlar, ya da adreslerinde bulunamıyorlar… Bir şekilde cezalandırılmıyor. Bunun yarattığı büyük bir problem var Türkiye’de. Bu problem bu genelgeyle katmerli olarak çoğalıyor.

Amerika’da George Floyd’un öldürülmesinden dolayı polisler yargılandı ve mahkum oldular. Eğer o görüntüler çekilmeseydi, polisler fotoğrafla tespit edilmeseydi bu yargılama olmayacaktı. Polisler yargılanmayacaktı. Görüntüler delilleri ortaya çıkarmayacaktı. Bunun gibi çok olay var Türkiye’de.

‘ANAYASAYA TAMAMEN AYKIRI’

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına baktığınız zaman Türkiye’de bir cezasızlık problemi var.” dediniz. Türkiye’de pek çok hukukçu, basın meslek örgütü temsilcileri, siyasiler genelgenin yasalara ama en önemlisi Anayasa’ya uygun olmadığı aktarıyor. Siz de söylediniz. Anayasaya uygun mu bu genelge, hangi maddelerine aykırı?

Tabi ki Anayasa’ya aykırı. İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğünün kendi personeline yayınladığı bir genelge bu. Bu genelgenin muhatabı Emniyet Genel Müdürülüğü Personeli. Polisler yani. O polislere yayınladığı genelge ile Türkiye’de temel hak ve özgürlükleri sınırlıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Temel hak ve özgürlüklerin nasıl sınırlanacağı Anayasanın 13. Maddesinde belirlenmiş. Ayrıca 26. Maddesine de aykırı. Basın özgürlüğünü düzenleyen 28. Maddesine de aykırı. İçişleri Bakanlığı diyor ki “Basınla ilgili değil” Ama genelgede böyle bir açıklık yok. Her türlü polisin eylemlerini, her türlü görüntülemeyi, herkes tarafından yasaklıyor. Kendi personeline verilen talimat o. “Kim çekerse bunu engelleyin” diyor. “Basın için istisna, basın bunun dışındadır” diye bir şey yok Uygulamada da basın özgürlüğüne doğrudan bir ihlal var. Televizyonda seyrettim Çok komik şeyler oluyor. Polis alıp götürmeden önce “Çekmeyeceksin” diyor. “Niye çekmeyeyim?” diyor gazeteci. “Çünkü genelge var, dün yayınlandı” diyor. Kendi iç teşkilatının yayınladığı genelgeyi bilmek zorunda mı oradaki gazeteci.

‘HUKUKUN YOK OLDUĞU BİR ÜLKEDEN SÖZ EDİYORUZ’

Tam söylediğiniz noktada gazeteciler bunu 1 Mayıs’ta yaşadı. Ve maalesef daha da yaşayacak gibi. Sonuçları açısından baktığımızda nasıl bir tabloyla karşı karşıya kalabiliriz?

Tablo çok vahim. Burada hukuka aykırı eylemlerden, hukukun ihlalinden çok; hukukun ortadan kaldırılmasından söz etmek daha doğru olacak. Yani bir hukuksuzluk söz konusu burada. Hukukun olmadığı, hukukun yok olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. Hukukun ortadan kaldırıldığı böyle bir ülkede tamamen keyfi davranışlar hakim olur. Toplum bir siyasi iradenin keyfi davranışlarına tabi olur. Bu siyasi irade hukukun yerine geçer. Böylesi otoriter rejimlerde hukuk o siyasi iradeyi örten bir kılıftır. Hukuk tamamen siyasi iradenin egemenliğine girmiş olur. Türkiye’de de tablo bu şimdi.

‘İÇ TEŞKİLATINIZA VERDİĞİNİZ GENELGE İLE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ SINIRLIYORSUNUZ’

Maalesef son zamanlarda yayınlanan ilk genelge değil bu. Daha önce alkol yasağıyla ilgili bir genelge vardı. Yayınlandı mı yayınlanmadı mı o da belli değildi. Meclis kararı alınmadan, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün böyle bir genelge çıkarma yetkisi var mıdır?

Olamaz tabi ki. Ancak kanunla sınırlanabilir. Anayasanın 13. Maddesi budur zaten. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesine de aykırı. İfade özgürlüğünü düzenleyen 10. Maddesinin açık bir şekilde ihlali. Böyle bir şey olabilir mi hiç? Kendi iç teşkilatınıza veriyorsunuz genelgeyi, tüm Türkiye’de yaşayanların temel hak ve özgürlüklerini, ifade özgürlüğünü sınırlıyorsunuz…

Bu işin hukuk devletiyle ilgili bir yanı da var. Hukukun ortadan kalktığı ülkelerde toplum tamamen keyfi ve hukuka kanuna aykırı bir şekilde böyle genelgelerle yönetilir. Türkiye’de hukukun, hukuk devletinin rafa kaldırıldığını gösteriyor bu genelgeler.

‘BURADA ÖZEL YAŞAM SÖZ KONUSU OLAMAZ’

Emniyet Genel Müdürlüğü genelgeyi “polislerin özel hayatının gizliliği” nedeniyle çıkarıldığını belirtiyor. Eylemlerde alınan ses ve görüntünün polisin özel hayatıyla nasıl bir ilgisi olabilir?

Özel yaşamın gizliliğinin ne olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Prenses Carolin kararında anlatılır. Özel yaşamla basın özgürlüğü arasında tabi ki bir denge kurmak meselesi vardır. O denge nasıl kurulacak sorun budur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Prenses Carolin kararında bu dengenin nasıl kurulacağını anlatıyor.  Eğer kamuoyunu ilgilendiren bir konu varsa ortada ve bu devlet görevlileri içinde olduğu bir konuysa o zaman özel yaşam çok daha dar yorumlanır. Kamuoyunu ilgilendiren bir konu var mı, çekilen fotoğraflarda Prenses Carolin resmi bir görevi var mı bunları araştırıyor.

Buradaki olaya bakarsak, tabi ki polisin kalabalığa karşı yaptığı eylemler hukuka aykırı. Özellikle kamuoyunu ilgilendiren bir konudur bu. Polisin barışçı bir toplantıyı aşırı güç kullanarak dağıtması, hukuka aykırı davranışları, elbette kamuoyunu çok yakından ilgilendiren bir meseledir. Burada resmi devlet görevlisinin davranışları söz konusudur. O yüzden burada özel yaşam söz konusu olamaz. Polis insanları döverken, polisin özel yaşamı mı olur? Ayrıca Kişisel Verilerin Korunması Kanunu 6698 sayılı kanunun kapsamına da girmez bu davranışlar.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin