ABD olmadı AB verelim, onu da almazsanız Katar var!

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Eğer Başkan Trump Pazartesi akşamı Evanjelist liderleri Beyaz Saray’da ağırlayıp, konuşmasında Rahip Brunson’ın ABD’ye getirilmesi için verdiği mücadeleden bahsetmese Türkiye ile ABD arasında krize neden olan Rahip Brunson unutulmuş olacaktı.

Türkiye’de uzun Kurban Bayramı, ABD’de ise Başkan Trump’ın kişisel avukatı Cohen’in tutuklanması ile başlayan tartışmalar nedeniyle Brunson meselesi gündemden düşmüştü.

Takip eden günlerde de ABD siyasetinin önemli simalarından Arizona Senatörü John McCain’in ölümü gündemi tamamen değiştirdi.

Bir kaç gün önce manşetlere çıkan ‘gerginlik’, ‘çatışma’, ‘ambargo’ haberleri artık yok.

Bu durum krizin bittiği anlamına gelmiyor. Kriz, hatta ‘krizler’ olduğu gibi duruyor.

Ancak Washington’da ki ‘devlet aklı’ sorunu diplomasi ile çözmenin yollarını arıyor.

Her ne kadar Erdoğan medyası sabah akşam ‘Türkiye’ye ekonomik savaş açtılar’ ‘Bayrağa, Ezan’a saldırıyorlar’ propagandası yapsa da okyonusun bu yakasında durum farklı.

Daha önce de aktardığım gibi,Türkiye stratejik olarak önemli bir ülke ve ‘batmasına’ müsaade edilmeyecek kadar büyük.

İddia edildiğinin aksine, istikrarsız bir Türkiye ABD için daha büyük risk.

Bu yüzden de ABD Kongresi’nden 6 kişilik bir heyet Türkiye’de ve görüşmeler yapıyor.

JEOPOLİTİK AVANTAJ ERDOĞAN’IN EN BÜYÜK ŞANSI

Erdoğan da zaten buna güveniyor.

O yüzden Brunson’u rehin alıp ABD’ye karşı koz olarak kullanıyor ve gerginliği ne kadar yükseltirse yükseltsin iplerin tümden kopmayacağını biliyor.

Son aylarda yaşadığımız gerginlikler Erdoğan’ın ne kadar usta bir oyuncu olduğunu bir kez daha gösterdi.

Ekonomik kriz ve ABD’den gelecek cezalar öncesi seçimi erkene aldı.

Ardından da zaten bozuk olan ekonomik göstergeleri, ABD ile yaşanan krize mal edip memleketteki herkesi -muhalefeti dahi- ‘vatan millet sakarya’ söylemiyle arkasına topladı.

Bu arada dolar coştu, yüzde 40 devalüasyon yaşandı ama Erdoğan bu patlamayı kontrol etmeyi başardı.

BRUNSON YOLLANSA BİLE

Önümüzdeki günlerde ABD siyaseti ve medyasının gündemi McCain olmaya devam edecek. Cenaze töreni ve bu törende yapılan konuşmalar manşetlere çıkacak.

Eğer Trump gündem dışı bir açıklama yapmazsa önümüzdeki bir kaç gün daha Brunson meselesinde bir gelişme beklenmiyor.

Tabi bu esnada ‘tamamen bağımsız Türk yargısı ve Anayasa Mahkemesi’ harekete geçip Brunson’un ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağını kaldırmazsa.

Brunson serbest kalıp, özel uçakla ülkesine dönerse de Türkiye ile ABD arasındaki krizler bitmeyecek.

Çünkü sorunun kökeni bizzat Erdoğan’ın kendisi.

Erdoğan, Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklandığı günden bu yana kabuslar görüyor. New York’ta ki mahkeme safhasında detaylarını gördük ki, tüm mesaisini Zarrab’ı kurtarmak için harcamış.

‘Hayırsever işadamı’ Zarrab’ı kurtaramayınca ABD’ye karşı gerginlik stratejisini uygulamaya koydu. Eğer ABD, Halkbank üzerinden süren soruşturmaları düşürseydi ABD ‘kadim dost’ Trump’da ‘dostum Donald’ olurdu.

ABD OLMADI RUSYA O DA OLMADI KATAR VERELİM

Gelinen noktada Ankara güç odakları arasında pinpon topu gibi dolaşıp duruyor. ABD’ye ‘üstüme gelme Rusya’ya giderim’ resti çekti. Önce Rusların uçağını düşürten, miting meydanlarında ‘emri ben verdim’ diyen Erdoğan çok değil bir kaç ay sonra manevra alıp Moskova’ya yanaştı.

Çünkü okyonusun ötesinden gelen sinyaller kötüydü. Rusya ile can ciğer kuzu sarması roller yapıldı. Öyle ki Hakan Fidan ve Hulusi Akar son 15 günde iki kez Moskova’ya gitti.

Hemen öncesinde de Lavrov Ankara’daydı.

Fakat Rusya ile yaşanan balayı da Suriye bataklığına saplanacak gibi. Çünkü Esad rejiminin İdlib’e yönelik operasyonu kapıda. Ankara ‘İdlib operasyonu felaket olur’ uyarıları yapıp zaman kazanmaya çalışıyor fakat Moskova’nın operasyon için hazırlık yaptığı sır değil.

Bu durum göçmenlerden eli silahlı ‘savaşçı’lara binlerce insanın Türkiye sınırına akması demek.

Öte yandan Ankara siyaseten daha büyük bir açmaz yaşayacak. Erdoğan, ‘alternatif’ olarak gördüğü Rusya’ya da gerginlik yaşayacak mı ? Putin’e ‘ey Putin’ deme cesareti gösterebilecek mi?

Bazı uzmanlara göre Erdoğan, Putin’e karşı sesini yükseltme imkanını çoktan kaybetti. Özellikle 15 Temmuz sonrası Moskova’ya daha da mahkum.

ANKARA AB’Yİ HATIRLADI

İşte bu karmaşada Ankara tekrardan AB’yi hatırladı. AB liderleri ile görüşmeler sıklaştı.

Önümüzdeki günlerde AB başkentlerine ziyaretler planlanıyor. ABD ile kriz yaşayan Ankara AB’ye yönelerek durumu kurtarmaya çalışıyor.

Hatta bu yüzden AB’nin gönlünü hoş edecek tahliyeler bile yapıldı. İktidar yansılı medyaya göre AB çıkarması öncesi Osman Kavala’nın serbest kalması mümkün.

AB cephesi ise meseleye ‘tamamen duygusal’ yaklaşıyor. Birincisi Türk ekonomisi çökerse Türkiye’de paraları olan AB bankaları zorda kalacak.

İkincisi Suriye’de yaşanan gelişmelere paralel olarak yaşanacak bir ekonomik çöküş AB için de risk.

Yani tıpkı ABD’de olduğu gibi AB’de istiksarsız bir Türkiye istemiyor.

Ancak AB hükümetlerinin üzerinde yoğun bir kamuoyu baskısı var. Erdoğan rejiminin hukuksuzluklarına dikkat çeken AB kamuoyu Türkiye’nin destek almak için demokratik adımlar atması gerektiğini savunuyor.

ABD’ye karşı AB kartını açan Erdoğan’ı burada bir başka açmaz bekliyor.

Çünkü AB’nin desteğini almak için reform yapmak zorunda. Reform yaparsa da Türkiye’de kurduğu düzen sarsılacak.  Hukukun işlediği bir düzende Erdoğan ve uzantıları bu kadar kolay at koşturamayacak.

Özetle ABD ile kriz yaşayan Ankara, tekrar AB’yi hatırladı ama Ankara – Brüksel hattında işler sanılandan daha karmaşık. AB ülkeleri Türkiye’nin çökmesine izin vermez ama Erdoğan’a da can simidi olmayacaktır.

ABD OLMADI RUSYA OLMADI AB OLMADI KATAR VERELİM

Erdoğan muhteşem pragmatistliğini dış politika da gösteriyor.

Çıkarı çatışmayı gerektiriyorsa çatışıyor, barışmayı gerektiriyorsa barışıyor. Yani mücadele ederken de müzakere ederken de hedefi sorunları çözmek değil, oy devşirmek.

Bu politikanın bir sonucu olarak Türk dış politikası en çelişkili dönemlerini yaşıyor. Bir gün İsrail’le kavga edip ertesi gün Mavi Marmara yolcularına ‘giderken bana mı sordunuz ?’ diyebiliyor.

Öbür taraftan Rusların uçağını düşürüp ‘emri ben verdim’ derken işler sıkışınca ‘pilotlar Cemaatçiydi, Rusya ile aramızı bozmak için düşürdüler’ deyip çıkıyor.

Bu şekilde sayısız örnek var.

Gelinen noktada Erdoğan rejiminin bir ilkesi yok. Duruma göre pozisyon alıyor. ABD olmazsa Rusya’yı masaya koyuyor.

Rusya ile çatışırsa ABD’ye yöneliyor. Arada bir AB kartını açıyor. Hiç biri olmazsa Katar yada Çin’e yöneliyor. İran ‘ikinci ev’ olduğu için onlar her daim masada.

Uzun lafın kısası şu; Erdoğan kendi güvenliği için ülkeyi masaya sürdü. Duruma göre bir Rusya’ya bir ABD’ye arasıra da AB’ye yanaşıyor.

Türkiye pinpon topu gibi oradan oraya savruluyor. Bu savrulmaların sonunda ne olacağı belli. Bilinmeyen duvara ne zaman çarpacağımız.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin