28 Şubat’çılar zalimdi; Siz hem zalim, hem gaddar hem de zorbasınız!

YORUM | NURULLAH ALBAYRAK

Mağdur edebiyatı yapma konusunda mahir olmadığımız malum. Mağduriyet denilince oskarlık oyun çıkartan bir numaralı mağdurun açtığı yolda gidenlerin mağduriyet edebiyatı komik olsa da onlar kadar mağdur olamayacağımız da kesin! O nedenle bu yazının ana temasının mağduriyet olmadığını baştan belirtiyim.

Cemaat mensupları için aklını, iradesini ve düşünme yeteneğini kullanmayıp bir merkeze bırakmış diyenlerin ya kullanabilecekleri aklı, iradesi ve düşünme yeteneği yok ya da akıl ve iradelerini kullanmayıp; aklı, idaresi, vicdanı, insafı, muhakemesi olmayan sakat bir yapıya terk ettikleri anlaşılıyor.

Akıllarıyla birlikte tüm insani duygularını birilerine terk eden bu zihniyet sahiplerine göre 28 Şubat’ın arkasında da Cemaat varmış! Akıllarının olduğuna biraz ihtimal versem, eğer bu dediğiniz doğru ise ben de cemaatle yollarımı ayırıyorum, diyeceğim. Çünkü, 28 Şubat’ta bize de zulmedildi diyeceğim, ancak dediğim gibi akıllarıyla ilgili ciddi tereddütlerim var.

28 Şubat dönemini gayet iyi hatırlıyorum. Benim açımdan sadece 28 şubat nedeniyle değil hayata yeni başlıyor olmam nedeniyle de zorlu geçmişti. Yeni evlenmiş ve henüz işe başlayamamıştım. Paramızın bitmeye başlamasıyla birlikte eşim, sağ olsun, pratisyen hekim olarak kura çekip çalışmaya başlamayı teklif etti ve bizim hayat maceramızla birlikte 28 Şubat maceramız da başlamış oldu.

Eşim kura çekti ve pratisyen hekim olarak doğuda bir ilçeye tayin edildi. Bulunduğu ilçede tugay komutanlığı olduğu için sağlık ocağındaki doktor ve personelin büyük kısmı da askeri personel eşleriydi. Eşim, 28 Şubat nedeniyle askeriyenin tasvip etmediği şekilde giyindiği için kısa sure içinde hakkında bir işlem yapılacağını bekliyorduk, ancak henüz stajyer avukat olarak bile hukuken yapabilecekleri bir şey olmadığını değerlendiriyordum.

Göreve başladıktan kısa bir sure sonra sağlık grup başkanlığı tarafından savunması istenen bir yazı gönderildi. Eşimden kıyafeti nedeniyle savunma istenmişti. Ben de ulusal ve uluslararası hukukta yer alan tüm düzenlemelerden bahsederek disiplin cezası verilemeyeceğini net ve biraz da sert ifadelerde yazarak bir savunma hazırladım. Sağlık grup başkanına  savunmayı ileterek şifahi olarak da disiplin cezası verilirse dava açacağımı ifade ettim. ‘Askeriyeden baskı olduğunu, doktor hanımın göz önünde olduğunu ve hakkında işlem yapmamasının mümkün olmadığını’ anlatarak basit bir ceza vereceğini ifade etti. Dediği gibi de basit olarak değerlendirilecek şekilde sadece uyarı cezası verdi. Verilen bu cezadan sonra eşimin kıyafetinde bir değişiklik olmamasına rağmen bunun dışında cezai bir işlem uygulanmadığı gibi sözlü ya da fiili hiçbir muameleye de ne kendisi ne de biz muhatap olmadık.

Asıl anlatmak istediğim olay bu değil. Ancak, 28 Şubatta yaşananlara bakıldığında askeriye dışında çalışan personelle ilgili sert bir uygulamanın olmadığını yaşayan birisi olarak ifade edebilirim. Askeriyede ise acımasız ve zalimane denilecek uygulamaların olduğunu YAŞ kararlarını okuyarak gördüğümü ifade edeyim.

Okuduğum her olay ayrı bir zulüm örneği olmakla birlikte beni en çok etkileyenlerden birisi şu mealde bir hadiseydi: Sağlık kartı almak için kurumuna eşinin başı açık fotoğrafını veren bir subayın ihraç gerekçesi; fotoğrafta eşinin başı açık olmasına rağmen fotoğraf üzerinde yapılan değerlendirmeye göre eşinin başörtülü olması. Bu şekilde insafsız bir gerekçe gösterilerek, subay YAŞ kararıyla askeriyeden ihraç edilmiş. Ne yazık ki bunun gibi yüzlerce zalimane denilecek uygulama o dönemde yaşanmıştır.

ZAMANE MİLİTANLARINDAN FARKI

Bizim yaşadığımız ve anlatacağım olaya gelecek olursak…

Eşim pratisyen hekim olarak çalışmakta iken TUS sınavını kazanmış ve asistan olarak bir üniversitede göreve başlayacaktı. Başvuru yapmak için ufak oğlumuzla birlikte Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğüne gittik. İşlemlerimizi tamamlayıp rektörlük binasından ayrılmak üzereydik ki kıyafetlerine bakıldığında sıradan bir çalışan olduğunu düşündüğüm bir kişi yanımıza yaklaşarak ‘ne arıyorsunuz’ şeklinde bir soru sordu. İlk başta yardım etmek amacıyla sorduğunu düşündüğümden ‘işlemlerimizi yaptık dışarı çıkıyoruz’ şeklinde cevap verdim. Birden ‘ben bu üniversitenin rektörüyüm, eşimin kıyafetini kastederek, sizi bu kıyafetle binaya kim aldı’ diye bağırmaya başladı. ‘Kıyafetimizde  bir sorun yok, kaldı ki işlemlerimizi yaptık gidiyoruz’ mealinde karşılık verdim. Kendisi bağırmaya devam ettiği için etraftakiler de toplandı. Ufak oğlum bağırmalardan ve insanların üzerimize gelmesinden dolayı ağlıyordu. O esnada kraldan daha çok kralcı edasıyla Tıp Fakültesi Dekanı öne atılarak ‘buradan defolun’ diyerek bize binayı terk etmemizi söyledi.

Bir taraftan da güvenliği çağırarak bizi dışarı atmalarını söylüyorlardı. Ben de kimsenin bizi dışarı atamayacağını ve çıkmayacağımızı söyleyerek, polis çağırmalarını söyledim. Güvenlik görevlileri de yanımıza gelerek bizi dışarı çıkartmak istedi, onlara biraz sert çıkıştığım için müdahale edemediler ama amirlerinin olması nedeniyle kendilerini bir şey yapmak zorunda hissediyorlardı. İçlerinden birisi yanıma yanaşarak, ‘lütfen bizi zor durumda bırakmayın, size bir şey yapmak istemiyoruz ama çaresiziz’ diyerek binadan çıkmamız için rica etti. Zorbaların bağırmalarından dolayı değil ancak, güvenlikçilerin zor durumda kalmaması için eşim ve ufak çocuğumuzla birlikte oradan ayrılmak için hareket ettik. Militan olduğunda şüphe olmayan dekan bozuntusu peşimizden gelerek, ‘bizim oraya planlı olarak geldiğimizi yanımıza çocuğumuzu özellikle aldığımızı’ söyleyerek kendine göre bugünün müptezellerinin saçmaladığı şekilde konuşmaya devam etti. Ben de ‘sen doktor filan değil hastasın, saçma sapan kurgularınla olayları yorumluyorsun’ mealinde sözler söyledim. Zamane militanlarından farkının tehdit etmiyor olmasıydı diyebilirim. Militan dekan bozuntusu arabamızın yanına kadar bizimle geldi. Dekanla yaptığımız laf dalaşından sonra da arabamıza binerek oradan ayrıldık.

Doğrudan adliyeye giderek önce Kırıkkale Baro Başkanının yanına uğradım ve yaşadıklarımızı anlatarak şikayetçi olmak istediğimi söyledim. Rektör hakkında şikayetçi olsam da YÖK’ün soruşturma izni vermeyeceğini söyleyerek yapacak bir şey yok mealinde sözler söyleyerek beni gönderdi. İdare hakimi bir arkadaşımı arayarak durumu anlattım bana bu konjonktürde açılacak davadan bir netice almamın zor olduğunu söyleyerek o da yapılacak bir işlem olmadığını söyledi. Ben ise bunu yapanların yanına kâr kalmamasını istiyordum ama maalesef yapacak bir şey bulamamıştım.

Ankara’ya döndükten sonra aynı gün öğleden sonra cezaevinde bir müvekkilimi ziyarete gittim. Moralim bozuk olduğu için dikkatini çekmiş ve ne olduğunu sordu ben de yaşadıklarımı anlattım. Anlattıklarımdan etkilenerek ve yaşadıklarımıza üzülerek ağladı. Orijinal olan kısmı tabi ki bu değil. Kalbi olan herkes yaşadığımız olay karşısında üzülürdü. Sadece kıyafetinden, inancından dolayı bu şekilde bir muameleye maruz kalmamıza üzülmüş olan kişi bir Yahudi’ydi. İnsanların hangi dinden, inançtan, ırktan olduğu değil insan olup olmamasına göre farklı olduğunu göstermesi nedeniyle benim açımdan önemliydi. O tarihten sonra insanların inancının, düşüncesinin ne olduğunun önemli olmadığını yaşayarak anlamış oldum.

Benimle aynı dini paylaşmayan bir kişi benim yaşadığıma üzülürken, aynı inancı paylaşmamızın yanında arkadaşım, akrabam, dostum dediğim kişilerin bugün yaşadığımız zulüm karşısında zalimin yanında yer alarak önemli olanın inanç olmadığını bir kez daha göstermiş oldular.

GÜYA AYNI DİNE İNANIYORUZ…

O dönemin zalimleri, eşim TUS ’u kazanmış olmasına rağmen ve tüm evraklarını teslim edip kayıt işlemlerini yapmasına rağmen evrakları imha ederek işe başlatmamışlardı. Ancak, eşim bir sonraki TUS ’u kazanarak başka bir üniversiteye kaydını yaptırdı ve çalışmaya başladı. Ta ki bu dönemin zalimlerinin işine son vermesine kadar.

Şunu ifade etmem gerekir ki eşimin kılık kıyafetinden dolayı hiç kimse benimle ilgili ya da eşimin akrabalarıyla ilgili bir işlem yapmadıkları gibi bu şekilde bir düşünce de hiç olmadı.

Bugün ise sırf Sayın Gülen’in avukatlığını yapmam nedeniyle eşim ihraç edildi, hakkında tutuklama kararı çıkartıldı. Aynı şekilde, insanlar eşleri, kardeşleri ya da akrabalarının cemaat bağlantısı gerekçe gösterilerek işlerinden edildi, gözaltına alındı ya da tutuklandı.

28 Şubatçılar zalimdi bunda hiç şüphe yok ancak aynı duygu düşünceye sahip olduğumuzu zannettiğimiz, içlerinde halen yakın olduğunu düşündüğüm arkadaşlarımın olduğu bir ekip sadece işimizi yapmamızı engellemekle kalmayıp, bize gün yüzü göstermemek amacıyla planlar yaparak ve planlarının hayata geçirilmesi için aşkla şevkle çalışarak hem zalim hem gaddar hem de zorba olduklarını göstermiş oldular.

Biz mağdur değiliz belki ama siz zalim, gaddar ve zorbasınız.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Bazi seylerin dinle ilgisi olmadigini hala anlamadiniz. Bu olaylar bu insanlarin ahlakiyla ilgili olsa. Ayni dinden olup bes vakit namaz kilan, dinin bütün sartlarini yerine getiren ama her türlü ahlaksizligi, zorbaligi yapan yüzlerce insan taniyorum. Bu isleri ayni dinden olamak veya olmamak la cözemeyiz.
    Basarilar

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin