12 Mart 1971’de ‘Allah’ın lütfu’: Elrom cinayeti!

YORUM | İDRİS GÜRSOY

17 Mayıs 1971, Ankara’da Avukat Halit Çelenk’in Tandoğan’da bulunan apartman dairesinde akşam yemeği sırasında radyo, Efraim Elrom’un öldürüldüğünü haber verdi. Çelenk’in eşi Şekibe Hanım, “İşte şimdi mahvolduk!” diye bir çığlık attı. “Şimdi ortalığı darma duman edecekler” diyerek sözlerini sürdürdü. Şekibe Hanım haklı idi. 

12 Mart (1971) muhtırasından sonra Süleyman Demirel istifa etmiş, Nihat Erim hükümeti kurulmuştu. Ancak muhtıraya da zemin hazırlayan “anarşi” ilginç şekilde artıyordu. Her eylem sıkıyönetim komutanlıkları ve MİT’in elini güçlendiriyordu. MİT, valiliklere emirler göndermeye başlamıştı.

12 Mart rejimini ağırlaştıran en büyük eylem 17 Mayıs’ta geldi. Mahir Çayan ve bazı arkadaşlarının İsrail Başkonsolosu Elrom’u kaçırmasıyla başlayan süreçte inisiyatif tamamen Sıkıyönetim komutanlıkları ve MİT’e geçti. THKP-C adına yapılan açıklamada Deniz Gezmiş ve tutuklu devrimcilerin serbest bırakılması isteniyordu. MGK’da alınan kararlar gereği Erim hükümetinin cevabı çok sert oldu. İstanbul’un her yerine arananların afişleri (8 erkek, 1 kadın) asıldı. Aynı anda hükümet 26 Nisan’da çıkarılan sıkıyönetim uygulamasının 11 ilde bir ay süreyle daha uzatılmasını Meclis’ten istedi. 20 Mayıs’ta Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş, Elrom’un öldürülmesi durumunda, Meclis’e sevk edilecek kanun, geriye dönük olarak, benzer suçları işlemiş olan aynı örgütün tutuklu üyelerini de kapsayacak, idam cezasıyla yargılanacaklardır, dedi.

Elrom’un başından vurularak öldürülmesine cevap daha da sert oldu. Olayla hiç ilgisi olmayan kamuoyunda solcu bilinen çok sayıda gazeteci, öğretim üyesi, öğretmen gece yarısı evlerinden alınıp sıkıyönetim komutanlıklarına sevk edildi. (Balyoz operasyonu ile 2,500’ü aşkın yazar, sanatçı, öğretim üyesi, avukat, doktor, mühendis, sendikacı, yayınevi sahibi, işçi, öğretmen gözaltına alındı.) Dev-Genç, TÖS, Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu kapatıldı. Sol içerikli yayınların satılması yasaklandı. İşçi-Köylü, Proleter Devrimci Aydınlık, Aydınlık, Türkiye Solu, Devrim ve Ant gibi dergiler toplatıldı. Grevler ve her türlü toplantılar yasaklandı.

12 Martçılar, “Devlet tehdit altındaymış, karşılarında güçlü bir düşman varmış” havası yayıyordu. İşkenceleri, infazları her türlü hukuk dışı yöntemi haklı gösterebilmek için terör eylemlerinin sürmesine ihtiyaç vardı. Sağda solda “ordu malı” bombalar patlıyor, failler ise yakalanamıyordu. Örgütlerin içindeki subay kimlikli elemanlar, eylemcileri yönlendiriyordu. Solda, “anarşi tuzağı”nı görenler de olmuştu.

Elrom’un kaçırılmasından tam 21 gün önce, Ankara Emek taraflarından bir apartmanın üçüncü katı. Yusuf Küpeli’nin [*] istediği toplantıda Mahir Çayan, Yüzbaşı Orhan Savaşçı ile birlikte yüzbaşı İlyas Aydın durum değerlendirmesi yapıyor. Küpeli, terörün hemen durdurulması gerektiğini söylüyor. Özellikle subayların tüm ilişkilerini dondurmaları, daha fazla genişlemeye kalkmamaları, ordu içinde kalmaya çalışmaları gerektiğini anlatıyor. Herhangi bir itiraz sesi yükselmiyor. Subaylar arasından bir tek İlyas Aydın söz alarak Küpeli’yi onaylıyor. İlyas, “Aman çocuklar, siz bunları tanımazsınız; sakın öyle hafife almayın; çok dikkatli olun!” diyor. Aydın, bu sözleri ile Genelkurmay’ı, askeri istihbaratı kastediyor…

Küpeli’nin terörü sonlandırın çağrısı örgüt içinde yankı bulmuyor. 17 Mayıs 1971’de Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir, Necmi Demir, Oktay Etiman, Ziya Yıldırım İsrail İstanbul Konsolosu Efraim Elrom’u kaçırıp öldürüyor.

12 Mart rejimini koyulaştıran Elrom cinayeti bir tuzak mıydı? SBF Fikir Kulübü başkanlarından Yusuf Küpeli’nin iddiaları bu noktada önem kazanıyor. Küpeli, “Elrom’un, Ilgız Aykutlu gibi polis şeflerinin bilgisi dahilinde kaçırılıp üç mermi ile infaz edildiğini” iddia ediyor. Küpeli’ye göre, “Mahir Çayan ve arkadaşlarının askeri cezaevinden kaçırılması da -aynen Ağca gibi- şüpheliydi; “Çayan, kontrol altında Kızıldere’ye dek götürüldü. Kendilerine bir şey olmayacağı ve belki de darbeye kapı aralayacağı sözü verilmişti. Kızıldere trajedisine yol açarak üç genç insanın (Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ) idamını kolaylaştırdılar.”

Küpeli şöyle devam ediyor: “Elrom’un kaçırılacağını bildikleri halde engellemeyenler, Elrom’un tutulduğu evi bildikleri ve dinledikleri halde başkonsolosu kurtarmaya çalışmadıkları gibi, cinayeti işleyen Çayan’ın evden kaçmasına da göz yummuşlardı. Elrom cinayetinden sonra kaçanların kaldıkları eve operasyon olacağını bir telefonla bildirip oradan çıkmalarını sağlamışlardı. Çünkü, terörün sürmesini istemekteydiler… Fakat artık bu son yerde, komşular ve bekçi işe karışınca, operasyon yapmak zorunda kalmışlardı… Bu kez de Çayan’ı sağ alacaklar ve yeniden kaçmasını (askeri cezaevinden) sağladıktan sonra, artık kullanılacak bir durumu kalmayınca, sonunu getireceklerdi. Aslında oradan da kurtulmaya çalışmıştı ama, uzun hikaye ve bu olay başka birilerini de yakabilir…”

Elrom cinayeti ile ilgili bazı gerçekler, daha sonra gün ışığına çıktı. Küpeli de, yer, zaman ve tanıklar göstererek cinayeti ile ilgili bazı iddiaları gündeme getiriyor.

— Elrom’un öldürüleceği 15 gün önceden ihbar edildi. Cinayeti önlemek için tedbir alınmadı.

— Elrom’un tutulduğu ve öldürüldüğü apartman dairesi polis tarafından dinleniyordu. (MİT ajanı İrfan Solmazer’in iddiası)

— Çayan ve arkadaşlarının Maltepe’de saklandıkları daire, öyle tesadüfen bulunmuş boş, metruk bir yer değildi. Çayan’ın örgüte soktuğu arkadaşının, (askerliğini Genelkurmay’da yapmış) o sırada kullanılmayan dayalı döşeli apartman dairesiydi. Aynı kişinin eşi, Çayanlar evde saklanırken apartmana gelip gidiyordu. Zaten Çayanları eve götüren ve anahtar ile kapıyı açan da aynı kadındı…

— Duruşmalar sırasında Maltepe’deki evin sahibesi kadın, Elrom’u öldüren silahı (6.35 mm’lik Lama marka tabanca) Çayan’dan alıp Beşiktaş-Üsküdar arasında gemiden denize attığını söyledi. Bu kadının Çayan ile ilişkisi nedir? Sıkıyönetim mahkemesi neden bu ilişkinin üzerine gitmedi?

— Katilin ilk ifadesine ve söz konusu kadının ifadesine karşın, cinayet İlyas’ın üzerine yüklenip, soruşturma derinleştirilmiyor. Soruşturma derinleştirilse, tüm provokasyon boşa gidecek; ipin ucu, provokasyonu örgütlemiş olanlara uzanacak, bundan mı korkuldu?

— Cinayetten sonra ele geçirilen Çayan ve arkadaşları çok geçmeden, Zırhlı Tugay’ın ortasındaki askeri cezaevinden kaçırılıyor. Mehmet Ali Ağca da bu cezaevinden kaçırılmıştı. Askeri bir hapishaneden kaçışta yardım ve yataklık yapanlar neden araştırılmadı?

— Çayan ve ekibi cezaevinden kaçtıktan sonra yeni bir eyleme imza atıyor. 3 İngiliz teknisyeni kaçırıyorlar. Çayan ve arkadaşlarına bu kişilerin yerlerini ve teknisyenlerin korumasız oldukları istihbaratını kim verdi?

— Çayan, Kızıldere’ye kadar nasıl gelebiliyor? Sıkıyönetim dönemi düşünüldüğünde bu yolculuğun kontrollü şekilde Kızıldere’ye sevk olduğu anlaşılıyor. Yüzbaşı Orhan Savaşçı’nın ilişki içinde olduğu “Bond”, lakaplı asker İbrahim Keskin mahkemesindeki ifadede, Kızıldere’ye gidenlerin başındaki Çayan ile Savaşçı’nın, bu gidişten önce, “Heperler Albay ile görüştüklerini söylüyor. Bond’un ifadesine göre Heperler Albay, onlara, “Henüz ayakta ve güçlü olduklarından” söz ediyor. Kızıldere’ye gidilirken, halen 9 Martçılardan ümit kesilmediği anlaşılıyor.

Küpeli, “Kızıldere’ye gidiş Savaşçı sayesinde olmuştu. Savaşçı’nın sağ kolu rolündeki kişi, hapishaneden kaçırılma olayı sırasında da aktif rol oynamış olan kişi, Mesut Erdinç’in katili olan ‘kontra-gerilla’ mensubu hava-yer üsteğmeni, her şeyi önceden örgütlemişti.” diyor.

CUNTADAN SOL ÖRGÜTE İŞBİRLİĞİ TEKLİFİ

Sol örgütlerin içinde adı geçen bazı subaylar bulunuyor. Bunlardan ikisi Bond lakaplı İbrahim Keskin ve pilot albay Mehmet Heperler (Heperler Albay), Asker-sivil örgüt elemanları zaman zaman bir araya geliyorlar. Yusuf Küpeli, Bond lakaplı füzeci binbaşı İbrahim Keskin ile tanışmasını ve kendisine yapılan cunta ile işbirliği teklifini şöyle anlatıyor:

“1969 yılının Kasım ayının ilk bir-iki gününde veya Ekim ayının son bir-iki gününde, bu günlerden birinde, Gülten Savaşçı’nın ailesi ile birlikte yaşamakta olduğu Bahçelievler’deki dairelerine uğramıştım. Kapıyı, ilk kez gördüğüm Orhan Savaşçı açmıştı. Yüzbaşı Savaşçı,  bir iki gün sonrasına gün vererek Mahir Çayan’ı da alıp gelmemi istedi. Bazı önemli kişilerle tanıştıracağını söyledi.

“Hava kararırken Savaşçı’nın ailesinin evine gittiğimizde, yeni yüzlerle karşılaşacaktık… Yeni hava- yer Yüzbaşısı olmuş Savaşçı dışında, orada, bir havacı teğmen, iki havacı üsteğmen, karacı üniforması ile bir yüzbaşı ve ‘Bond’ diye çağrılan sivil giyimli füzeci binbaşı İbrahim Keskin vardı. İbrahim Keskin, grubun lideri konumunda idi ve o konuşmaya başlayacaktı. Gençlik hareketinin başında olduğumu düşündüğü için olmalı, bana hitap ederek konuşmakta idi…

“Keskin, ‘güçlü bir örgüt olduklarını, Doğan Avcıoğlu’nun görüşlerini benimsediklerini, Avcıoğlu’nun görüşleri yönünde Türkiye’yi yeniden yapılandırma düşüncesinde olduklarını,’ belirterek söze başlayacaktı. Devamla o, aynı kişi, ‘Batur’dan önceki Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Reşat Mater’in Hacettepe’de okumakta olan oğlunun kendileri ile birlikte olduğunu, ama bunun yeterli olmadığını, sivil kanatta, öğrenci gençlik arasında daha fazla destekçiye gereksinim duyduklarını’, söyleyecekti. Reşat Mater, 30 Ağustos 1969 gününe dek yaklaşık bir yıl Hava Kuvvetleri komutanlığı yapmıştı. Kısacası ‘Bond’ yani İbrahim Keskin, onlarla birlikte çalışmamızı istemekteydi…”

Küpeli, Keskin’in teklifinden rahatsız oluyor:

“Adamın bu rahatlığı, kendisine aşırı güveni, adlar vererek konuşması, beni son derece tedirgin etmişti. Ayrıca şüphesiz, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 başarısız darbe girişimlerine istemeden tanık olmuş, ahmakça trajikomik olayları, ihanetleri, ikiyüzlülükleri görmüş birisi olarak, darbe işlerine kesinlikle karşı idim ve ayrıca darbecilere güvensizdim. Sistem içinde iktidar, kariyer vs. peşinde olmadığım, sisteme toptan karşı olduğum için, bu yöndeki daha başka bazı üstü kapalı yoklamaları da geri çevirmiştim…

“Keskin’e yanıtım kısa olacaktı… Ona, aynen, ‘Doğan Avcıoğlu’na ve Avcıoğlu’nun bilgilerine çok büyük bir saygı duymakla birlikte, görüşlerini benimsemediğimi, sosyalizmi benimsediğimi,’ söyleyecektim. Aslında, ‘komünistim’ demek istiyordum ama, bu ifade askerlere fazla sert gelir diye, görüşümü yumuşatarak söylemiştim… Benden laf çıkmayacağını, bu toplantıdan ve onlardan kimseye söz etmeyeceğimi belirterek izin isteyecektim… Kimseye onlar hakkında söz edip etmemem ‘Bond’un umurunda bile değildi.”

Küpeli ayağa kalkıp giderken konuşmayı sessizce dinleyen Mahir Çayan ileri atılıyor:

“Ben sizlerle yeniden görüşebilirim!”. Küpeli şöyle anlatıyor:

“Yüzü gülen ‘Bond’ teklifi hemen kabullenecekti. Ve ayağa kalkıp vedalaşarak oradan ayrılacaktık… Çok canım sıkılmıştı ama, belli etmiyordum…”

Küpeli dışarı çıkınca Çayan ile konuyu tartıştığını söylüyor:

“Bahçelievler semtinin -kenarlarında ağaçlar dikili- yollarından birinde bir süre sessizce yürüyecektik. Sonunda sessizliğimi bozacak ve, ‘Neden böyle bir şey yaptın, teklife neden balıklama atladın?’ sorusunu yöneltecektim. Yanıtını beklemeden, ‘Benim için bir sorun yok, bir iki gün sonra çekip gideceğim. Fakat sen buradasın. Görmedin mi, adam hiç korkmadan konuşuyor, adlar veriyordu. Bunlar askeri istihbaratın adamları da olabilirler. Tüm işlerin kontrol altında olur…’ diyerek sözlerimi sürdürecektim.”

Çayan’ın cevabı ilginçtir:

“Daha iyi ya, her şey kontrol altında olursa, bir şey olmaz!”

Elrom’un kaçırılması sonrası kronoloji.

— 4 Mart 1971, THKO, Amerikalı askerleri kaçırarak devrimcilerin serbest bırakılmasını istedi.

— 12 Mart 1971 TSK, muhtıra verdi. AP Hükümeti istifa etti.

— 16 Mart, Deniz Gezmiş ve arkadaşları Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalandı.

— 26 Mart, birinci Nihat Erim hükümeti kuruldu. 7 Nisan’da güvenoyu aldı. Anarşi olayları tırmanmaya devam etti. Nihat Erim, artan anarşiyi önlemek için Meclis’e yeni kanunlar sevk edileceğini açıkladı.  “Alınacak tedbirler balyoz gibi kafalarına hemen inecektir” dedi.

— 26 Nisan, sıkıyönetim ilan edildi.

— 17 Mayıs, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom, Mahir Çayan ve bir grup arkadaşı tarafından kaçırıldı.

— 20 Mayıs, Balyoz harekatı başlatıldı. Ülke çapında binlerce insan tutuklandı, işkenceden geçirildi. Sıkıyönetim 11 ilde bir ay daha uzatıldı.

— 22 Mayıs, Elrom öldürüldü.

— 1 Haziran’da Çayan, Maltepe’de saklandığı evde yaralı ele geçirildi. Hüseyin Cevahir ise öldürüldü.

— 29 Kasım’da Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna askeri cezaevinden firar etti.

— 11 Aralık 1971, Erim Hükümeti istifa etti.

— 26 Mart 1972’de Ünye’de NATO’ya ait radar istasyonunda çalışan iki Kanadalı ve bir İngiliz teknisyen kaçırıldı.

— 30 Mart’ta Ertuğrul Kürkçü dışındaki militanlar Kızıldere’de öldürüldü.

— 6 Mayıs 1972 günü Deniz Gezmiş; Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi.

— 22 Mayıs 1972, ikinci Erim hükümeti istifa etti.

Türkiye’de devletin içindeki organize kötülük dünden bugüne varlığını hep korudu. Hedefler değişti, kadrolar yenilendi, yöntemler acımasızlaştı. Bugün o kötülüğün yeni uygulamaları ile karşı karşıyayız. Dünü bilirsek bugün neyle karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlayabiliriz. Hukuk içinde, o kötülüğün tuzaklarına düşmeden ve toplumun bütün kesimleri olarak mücadele yollarını bulmalıyız.

(*) 26 Aralık 2021’de sürgünde yaşadığı İsveç’te hayatını kaybeden 68 kuşağının önde gelen isimlerinden Yusuf Küpeli, Elrom cinayeti ile ilgili bildiklerini www.sinbad.nu sitesinde yazmıştı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Banka soyan, silahla ünüversite basan, insan kaçıran, insan öldüren, polis ve askerle çatışmaya giren, silah ve güç kullanarak topluma yön vermek isteyen ve cebir ile sistemi değiştirmeye çalışanlar devrimci, kahraman…. fikirlerini kimseye dayatmayan, meseleleri sulh yoluyla halletmeye çalışan, zorbalık yapmayan, elindekini paylaşan, başkasında olanda gözü olmayan ben ise teröristim.
    Ama benim asla affetmeyeceğim bir şey var, kendi yazdığı antlaşmaya zorbalıkla ihanet etmek. Bir de bu iki yüzlü toplumu affetmeyeceğim.
    Alevi ve kürt olarak bana yapılanları unutmak ve affetmek üzereyken son yapılan ile üç oldu. Üçden fazla hak vermem kimseye.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin