‘Zekânın kemâl halinde sıhhati’ ya da Yeşil Cami

Bursa’nın en sanatlı camisi addedilen Yeşil Cami, ressamlara, şairlere ilham olmuş bir mâkan… Andre Gide, Yeşil Cami için şöyle der: “Bir dinlenme, berraklık, denge yeri, kutsal gök mavisi, kırışığı buruşuğu olmayan bir mavi; zekânın kemal halinde sıhhati. Ey Cami! Nefis bir Tanrı’nın mekânısın sen. Bu kutsal yerde uzun müddet murakabeye daldım ve nihayet tenkit Tanrı’sının ibadet için bizi burada beklettiğini ve bizi duruluğa çağırdığını anladım.” Bu iltifatlara mazhar olan Yeşil Cami, 1419 senesinde Çelebi Mehmed döneminde inşa edilmeye başlanır. Evliya Çelebi’nin ‘acaip bir tarz ve garip bir tavır üzerine’ yapıldığını söylediği cami, II. Murad zamanında 1424’te tamam edilebilir. Hacı İvaz Paşa’nın mimarîsiyle yükselir. Caminin mihrabını Tebrizli ustalar işler, çinilerini Mecnun Mehmed, kapılarının tahta ve ceviz kanatlarını Tebrizli Ali, boya ve nakışlarını ise Nakkaş Ali yapar. Caminin inşasında bulunanların adlarını, işlerini yaptıkları yere, Çelebi Mehmed’in izni ile yazılır.

Caminin bazı odalarının hükümet dairesi olarak kullanıldığı hususunda çeşitli görüşler ileri sürülüyor. Bursa Kütüğü’nde geçen bilgiye göre buraları hükümet dairesi olarak değil, birer zaviye olarak değerlendirilebilir. Yeşil Cami’nin asıl şöhreti ise inanılmaz bir kalite ve zenginlikteki yeşil firuze ve çini kaplamalarından geliyor. Bu sanat harikaları, bilhassa iç mekânda, eyvanlar, müezzin mahfili, tabhaneler, şahnişinler ve mihrap süslemelerinde yoğun olarak kullanılmış. Her devirde hayranlıkla ifade edilen çini eserler, İlyas oğlu Ali’nin hünerli ellerinden çıkma.

Ünlü oryantalist Piyer Loti, ‘Yeşil Cami’den birkaç parça’ adlı yazısında, bu mabedin civarını öyle över ki… Loti için burası, mukaddes makamdır. Leziz, hafif bir ziya ve azami sükût hissi duyduğunu anlatır: “Gırnata saraylarının narin ziynetleri ile çerçevelenmişti. Fakat teferruatın bu müfrit karışıklığına rağmen heyet-i umumiye, büyük hutut, her şey yine rahat-âver ve sade idi. Beş asır evvel Yeşil Cami fikrinde tasarlamış ve onu bu derin manzaralar önünde, bu ağaçlar memleketi üzerine ilerleyen bir balkon şeklinde bina etmiş olan insan, hayalin hakikatin büyük bir üstadı imiş.”

‘Zulmeden kişi bu zulmü bana yaptığını sandı; bana yapılan zulüm geçip gitti ama vebali onun boynunda kaldı’

Bir ara burada yazılan beyitler popüler tarihin malzemesi haline dönüşmüştü. Bir yazar, caminin mihrabında altı asırdan bu yana duran ve ‘kimselerin fark etmediği’ bir şifre olduğunu söylemişti. Adı geçen kod, İslam sanatında çok az kullanılan ‘noktasız girift’ yazı ile işlenen ve İranlı şair Sadi’nin Gülistan’ında geçen Farsça, “Zulmeden kişi bu zulmü bana yaptığını sandı; bana yapılan zulüm geçip gitti ama vebali onun boynunda kaldı.” beyti idi. Malum külliyenin mimarı Bursa’nın kahramanı İvaz Paşa… Yine malum olduğu üzere II. Murad tarafından birtakım istihbaratî esbaptan ötürü vezirlikten azledilerek; gözlerine mil çekilir. Ona bu ‘zulmü’ yapan kişi padişahtır. Dolayısıyla bu sözde üstü kapalı olarak anlatılmak istenen kişi, Murad-ı Sanî’dir. Ancak bu önermeye, eğer mutlaka biri veya birileri kastediliyorsa, bu durumda o dönemde Timur sonrasında Bursa’ya kadar gelip şehri yakıp yıkan Karamanoğlu ya da aynı dönemde bir ‘gaile’ olarak algılanan ve isyanıyla gündeme gelen Şeyh Bedreddin gibi isimler hatırlanabilir itirazları da sözkonusu.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin