Zaman ve hayat hırsızları

Yorum | Veysel Ayhan

Jennifer, evinde saldırıya uğradığında 22 yaşında üniversite öğrencisi genç bir kızdı. Boğazına dayanan bıçak onu etkisiz bırakmıştı. Saldırı sırasında karanlıkta saldırganın fiziki özelliklerini hafızasına almaya çalıştı. Kendini güçlükle sokağa attığında polise koşmuş, bir hafta sonra da polis merkezinde kendisine gösterilen resimlerden suçluyu kesin olarak teşhis etmişti.

Teşhis edilen suçlu Ronald isimli bir siyahiydi. Ronald, ömür boyu hapse mahkum edildi. Jeniffer bunu duyduğunda “İlk defa nefes alabildim. Hayatımın en mutlu günüydü. Ve adalet sistemimizi şampanya içerek kutladım” demişti.

Ronald, defalarca bu karar itiraz etmiş suçsuz olduğunu söylemişti. Fakat bir işe yaramamıştı. Hapishane gecelerini avukatlara, yüksek yargıçlara ve gazetecilere mektup yazmakla geçiriyordu. Kendini İncil’e vermiş, hapishane korosunda ilahiler söylüyor, Tanrı’dan kurtuluş diliyordu.

Üç yıl sonra 1987’de hapishane mutfağında çalışırken yanına bir müebbet mahkumu yaklaştı ve Jennifer’e kendisinin tecavüz ettiğini itiraf etti. Hücre arkadaşı mahkemeye çıkarıldı ama Jeniffer “Bu kişiyi daha önce hiç görmedim” dedi. Bunu üzerine Ronald tekrar hücreye alındı. Ama suçsuzluğunu haykırmaya devam etti. Aradan 11 yıl geçmiş, yıl 1995 olmuştu. Teknoloji gelişmiş DNA testleri yapılmaya başlanmıştı. Ronald bu testler için başvurdu. Kısa sürede suçsuzluğu ortaya çıktı ve beraat etti.

Jennifer’ın ruhunu suçluluk duygusu kaplamıştı. Kararttığı bir hayatın vicdan azabıyla “Masum bir insanın 11 yılını nasıl geri verebilirim?” diye kendini sorguluyordu. Geceleri uyuyamıyor, kabuslar görüyordu. Eşinin desteğiyle Roland’la yüzleşmek istedi. Bir kilisede buluştuklarında Jennifer ağlamaktan ayakta zor duruyordu. Kendini toparladığında şu sözleri şöyleydi: “Bundan sonra kalan hayatımın tüm dakikaları, saatleri boyunca senden özür dilesem beni affedebilir misin?” Bu sözler üzerine Ronald da ağlamaya başladı. Hapse girdiğinde Jennifer aynı yaşlardaydı. Ve gençliğinin en iyi yıllarını hücrede geçmişti. Ama gözyaşları içinde şu sözleri söyledi: “Sana kızgın değilim. Seni yıllar önce affetmiştim zaten.” Jennifer ve Roland bu hadiseden sonra aile dostu oldular. Sık sık bir araya geldiler, beraber konferanslara katıldılar.

Jennifer her insanın yapabileceği bir hatayı yapmış, kabus gecesinin şokuyla kasıtsız olarak yanlış teşhis yapmıştı. Yargılamaların hukuka göre yapıldığı, delillerin ciddiye alındığı bir ülkede, ABD’nin North Carolina eyaletinde yaşandı bunlar. Bu tür vakalar demokratik ülkelerde nadir ve istisnai. Günlerce haftalarca bu mağduriyet ABD gazetelerinde televizyonlarında gündem oldu. Konuşuldu.

BİZE GELİNCE…

Darbeyle yargılanan sadece 2 bin zanlı var. Bu bahaneyle kadın-erkek 50 bin masum insan zindanda.

Bunu 18 bini kadın. Bir kısmı aylardır hücrede.

50’den fazla insan işkence ile öldürüldü.

Gazeteciler, yazarlar, valiler, kaymakamlar…

700 bebek ve çocuk açık yasa hükümlerine rağmen soğuk beton zeminlerde emekliyor, zindanda büyüyor.

Tutukluların hemen hepsi yani on binlerce “Roland” gayri insani şartlarda hayat sürüyor. Çocuklarından hasret on binler var. Engelliler, hastalar…

Bunların suçsuz olduğunu tüm hakim ve yargıçlar biliyor.

Ama makam ve hapis korkusuyla bu zulme onay veriyorlar.

Jennifer, “bir öfke” veya “çekememezlik” sebebiyle kasıtlı olarak bu iftirayı atmış olsaydı ne olurdu?

Roland onu affetmezdi.

“Kaza”nın hafifletici yanı var. Kasten zulmün yok.

Milyonlarca insana bir iftira ile “kasten” farklı cezalar çektiriliyor, zulmediliyor. Zulüm tüm insanı vasıfları alır götürür. İnsanlığını kaybeden pişmanlık duymaz, özür dileyemez. İlk fatura bu.

Yani, bir “Jennifer” olamazlar. Hakkından feragat edecek “Roland” bulmaları da çok zor.

Çalınan, yalnızca bir insanın 11 yılı değil. Elli bin insanın günleri, ayları, yılları çalınıyor. Gençlik ve mutluluklar çalınıyor. Çocuklar anne ve babalarından çalınıyor.

Her yıl, elli bin yıl demek.

Bunu dünyadaki hangi ceza tazmin edebilir ki? Hiçbir ceza!

Masum ve mağdurları geçmiş ve gelecek mağfireti, zalimleri ise son büyük fatura bekliyor olmalı…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Tek duam “bu zulmü bilerek isteyerek yapanlara ve bu zulme göz göre göre menfaat uğruna ortak olanlara imanlı bir ölüm nasip olmasın, ahirette tam iflas edenlerden olsunlar ve cennetin kokusunu dahi almak nasip olmasın” amin.

  2. Güzel bir makale, ama Türkiye ile ABD’yi kiyaslamak yanlis. Taraflari kiyaslamak icin iki taraf da asagi yukari ayni degerleri tasimas lazim. Burada Afganistan ile Türkiyeyi kiyaslamak gibi bir sey oldu.
    Tüykie ancak HIndistan, Malasya, Brezilya yada cok olmasa da Rusya gibi ülkelerle kiyaslanir.

  3. Bedduanın da bir dua olduğu mülahazasıyla, Adl-i Mutlak olan Rabbimizden bu zulmü direkt veya endirekt icra eden ve avenelerine cehennemi bu dünyada yaşatmaya başlamasını diliyorum.

  4. Yine çok güzel bir analiz olmuş. Müslüman yaratılıp da Müslümanca yaşayabilmek için bizlerin şefkat tokatlarına maruz kaldığımızı düşünmekteyim. Bu zulümlere sessiz kalan her kim olursa olsun Rabbim onları en güzel şekilde yarlıgayacaktır. Bizlerin tek vazifesi dua ile sabretmek ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin rehberliğinde zulmedenleri bile eğer ıslah olmalarını Rabbim murad ediyorsa öyle dua etmektir. Cümlelerim muğlak olabilir affefin. Çünkü her geçen gün bir bilinmeyenler sarmalındaki Türkiye’nin gidişatı beni mahvediyor. Hak etmeseydik toplumca bunlara maruz kalmasdık diyorum. Saygılar.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin