Yüzde 48,6’nın medyası niye yok? [Analiz: Kemal Ay]

‘Türkiye’de TV izleme oranı yüzde 62. Diziler yüzde 77 oranla genel nüfusta en çok izlenen ikinci program tipiyken, kadınlar için ilk sırada yer alıyor. Bunu yüzde 57’yle haberler takip ediyor. Haberleri ise yüzde 41 oranı ile şans- bilgi yarışmaları izliyor.’ (Vatan Gazetesi, 31 Mart 2016).

Aynı araştırma şirketinin (IPSOS) 2011 verilerine göre TV izleme oranı yüzde 84 olarak ortaya çıkmıştı.

Bana sorarsanız azalma olumlu. Ancak bu azalmanın tek sebebi Türkiye toplumunun bir anda ‘aydınlanıp’ TV izlemek yerine başka işlerle uğraşmaya başlaması değil. Son yıllarda Türkiye’de yayın yapan televizyonların bir kısmı kapatıldı. Ana akım medya, otokontrol mekanizmasına teslim edildi (bkz. İrfan Değirmenci olayı). İktidar propagandası en kaba saba hâliyle TRT’den yandaş kanallara kadar yaygın.

Bu arada 2011’de reyting ölçüm kriterleri değiştirildi ve yüksek gelir sahibi, eğitimli, şehirli izleyiciyi temsil eden AB grubu verileri buharlaştı. Böylece birçok TV yapımcısı, sektörden çekildi. ‘Kaliteli yapımlara para harcamayalım, garanti seyircili işler yapalım’ anlayışı yaygınlaştı.

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ Mİ DEMİŞTİNİZ?

Ancak asıl ‘operasyon’, dizilerden sonra en çok izlenen programlar olan haber programlarına yapıldı. Hatırlarsınız, 2013 Gezi Parkı protestoları sırasında CNN Türk ve NTV gibi ‘ortadaki’ ana akım medya kanallarının haber yapmaktan çekindiğini seyretmiştik. Birçokları için Erdoğan’ın bu kadar ‘etkin’ hâle gelmiş olması için yeni bir bilgiydi ve şaşırtıcıydı. Ancak o günden itibaren ‘görünür’ bir şekilde haber programlarına baskı yapılmaya başlandı. Haber merkezlerine, tartışma programına çıkarılabilecek isimler için ‘listeler’ gitti. Erdoğan’ın internete sızan bir konuşmasında, tartışma programlarında ‘ezilen’ yandaş gazetecilere (bkz. Mustafa Karaalioğlu) bile sahip çıktığı görüldü.

AKP iktidarı ilk dönemlerinde ‘toplum mühendisliği’ lafını eleştirmek için kullanırdı. Ancak şu an yaşanan tam olarak bu.

Bir zamanlar ‘yerleşik medya düzeni’ tarafından mağdur edildiği için iktidarın ‘yandaş medya’ kurmasının ‘demokratik bir hamle’ olduğunu savunduk hep birlikte. ‘Yüzde 50’nin medyası, TV’si olmasın mı?’ kilit bir cümleydi. Ancak bu ‘dengeye getirme hamlesi’ bir anda terse döndü. Şimdi soru şu: 2017 referandumundaki yüzde 48,6’nın medyası var mı?

‘HAYIR’CILAR NEDEN GAZETE OKUMUYOR?

Buradaki ‘kabahat’ yalnızca iktidarın değil. ‘Hayır’ cephesi iddialarını savunmak için sosyal medyada paylaştığı haberlerin çoğunu şu 3 gazeteden alıyor: Cumhuriyet, BirGün ve Evrensel. Cumhuriyet’in Twitter’da takipçi sayısı 1,8 milyon, BirGün’ün 800 binin üstünde, Evrensel’in de 350 bin civarı. Bu gazetelerin bayi satışları ne kadardır dersiniz? Cumhuriyet’in 40 bin civarı, BirGün’ün 12 bin, Evrensel’in ise 6 bine yakın. (Sözcü gazetesi 300 bin civarında satıyor ama bu CHP’nin 12 milyon oy alması gibi bir şey…)

Türkiye’nin en önemli mizah dergilerinden Penguen, geçen hafta kapanacağını duyurdu. Derginin açıklamasında şu cümle dikkat çekiciydi: ‘Keşke dergi Facebook’taki like’larla çıkabilseydi’.

SANALLAŞAN MUHALEFET

Artan maliyetler, tehdit edilen reklam verenler ve bir türlü yükselmeyen tirajlar sebebiyle, yani aslında Türkiye’deki muhalefetin ‘tembelliği’ vesilesiyle ‘muhalif yayınlar’ sanallaşmaya mahkûm ediliyor. Bugün bu sebeple Hasan Cemal’i, Fehmi Koru’yu (düşünün onu bile!), Amberin Zaman’ı, Murat Belge’yi, Yavuz Baydar’ı ve daha nicelerini sadece ‘sanal ortamda’ okuyabiliyorsunuz. Bu isimleri TV’ye çıkarmak için kelleyi koltuğa almak lazım. Ruşen Çakır’ın Medyascope TV’si, Can Dündar ve Hayko Bağdat’ın Ozguruz.org’u, Celal Başlangıç’ın ArtıGerçek TV’si ve Webiz TV gibi ‘tasfiye olmuş gazetecilerin’ inisiyatifleri dışında ‘muhalif ekran’ yok denecek kadar az. Halk TV ve Ulusal TV, ihtiyaca cevap verebilecek ‘yenilikte’ değil.

Son dönemde Türkiye’de en heyecan verici medya hamleleri hep sosyal ağlardan geldi. 140journos ve journo.com gibi habercilik mecralarının yanı sıra, Doğruluk Payı ya da teyit.org gibi internetteki ‘yalan haberle’ mücadele eden mecralar da oluştu. Seçim zamanları sandık güvenliğini sağlamak için kurulan Oy ve Ötesi gibi girişimler bile ancak sosyal medya üzerinden etkili olabiliyor.

İTHAL İKÂMELİ MUHALEFET

İnternet yayıncılığı hâlen bağışlarla, reklamlarla ayakta durabilen bir yapı. Düzenli şekilde destek olunmadığı takdirde yok olup gitmesi an meselesi. Yukarıda ismini saydığım bazı internet siteleri, Avrupa ya da Amerika’dan bazı fonların desteğini alarak ayakta kalabiliyor. Bu, aslında Türkiye’nin geldiği noktayı daha net ifade ediyor. Bir kısım Ortadoğu diktatörlüklerinde olduğu gibi ‘muhalif’ söz söylemek pahalı bir şey hâline geldi, öyle ki Batı’nın ‘liberal demokrasiyi yayma faaliyetleri’ kapsamında oluşturduğu fonlar olmadan, Türkiye’de de gazetecilik yapmak, söz söylemek imkânsızlaşabilir.

12 milyon oy alan CHP, 6 milyon oy alan HDP ve hâlen işlerini yürütmeyi başarabilen varsa ‘muhalif’ iş adamları eğer yüzde 48,6’nın sesini duyurabilmek için daha çok çabalamazsa, Türkiye yüzde 51,4’ün gürültüsü altında boğulacak. KHK’larla kapatılan medyaya, işinden edilen akademisyenlere ‘sahip çıkmak’, yüzde 48,6’nın boynunun borcu olmalı…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin