Cumhuriyet’te istifalar arka arkaya geldi, yazılar sansürlendi; ulusalcı kanat fırtınası sürüyor

Cumhuriyet gazetesinde AKP ile Cumhuriyet davasında işbirliği yapan ulusalcı kanadın yönetime gelmesiyle tam bir fırtına başladı. İstifalar arka arkaya geldi. Yazılar yayınlanmadı. Sert tartışmalar yaşanıyor. Cumhuriyet’te yönetim değişikliği sonrası Murat Sabuncu, Faruk Eren ve Bülent Özdoğan görevden alınmıştı. Önce Orhan Erinç ve Hikmet Çetinkaya istifa etti. İstifa eden diğer isimlerin ardından Aydın Engin, Hakan Kara, Melis Alphan ve Çiğdem Toker de Cumhuriyet’ten ayrılıklarını duyurdu. Sabuncu ve Ahmet İnsel’in yazıları yayımlanmadı. Güray Öz, Özgür Mumcu, Kemal Can, Aydın Engin, Aslı Aydıntaşbaş artık yazmayacak. Musa Kart çizmeyecek.

Alev Coşkun’un, cuma günü yapılan toplantıda Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilmesinin ardından Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği’ne Murat Sabuncu’nun yerine, Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya getirildi. Gazetenin yayın kurulunda da değişiklikler oldu.

PERİNÇEK’İN MİLLETVEKİLİ ADAYI YÖNETİMDE

Önceki gün vakıf toplantısında daha önce hayatını kaybeden İlhan Selçuk ile Cüneyt Arcayürek’in yerine üye seçimi yapıldı. Bu seçimle Doğu Perinçek’in genel başkanlığını yaptığı Vatan Partisi’nden İzmir 1. Bölge milletvekili adayı olan Turan Karakaş’da Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi oldu. Yine Cumhuriyet yöneticileri ve yazarlarının hapsedilerek ağır cezalara çarptırıldıkları davada iddia makamının tanıklarından olan eski Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanvekili Alev Coşkun da vakfın genel başkanlığına seçildi. Vakfın başkanvekilliğine Ali Sirmen, genel sekreterliğe Işık Kansu, saymanlık görevine de İrfan Hüseyin Yıldız getirildi.

 Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilen Alev Coşkun

İLK İSTİFA ASLI AYDINTAŞBAŞ’TAN GELMİŞTİ

T24’ün haberine göre, bu gelişmelerin ardından ilk olarak Yazı İşleri Müdürleri Bülent Özdoğan ve Faruk Eren görevden alındı.  Görevden alınan Faruk Eren halen DİSK Basın-İş genel başkanlığı görevini yürütüyor, meslektaşı Bülent Özdoğan da DİSK Basın-İş üyesi.

Gazete yazarları arasındaki ilk istifa Aslı Aydıntaşbaş’tan geldi. Aydıntaşbaş istifa kararını dün “Cumhuriyet’teki dostların mağduriyeti ve verdiği demokrasi mücadelesi, altın harflerle tarihe geçmiştir. Ben de bundan sonra yazmamaya karar verdim” sözleriyle açıkladı.

AHMET ŞIK: HAYSİYET ALÇAKLARIN ULAŞAMAYACAĞI YÜKSEKLİKTEDİR

HDP İstanbul Milletvekili ve Cumhuriyet yazarlığı ve muhabirliği yapan Ahmet Şık, “Bizleri tutuklatanlar, hapse ataların işbirlikçiliğini, yalancı muhbirliği ve tanıklığını yapanlar Cumhuriyet gazetesini işgalden kurtarmışlar. Devleti yağmalayıp, ülkeyi talan edenlerle birbirlerinden farkları yok. Çünkü haysiyet, alçakların erişemeyeceği yüksekliktedir.” şeklinde sert bir mesaj paylaştı.

AYDIN ENGİN’DEN HAPİSHANE VE SİLİVRİ MESAJLI VEDA

Gazetenin İlhan Selçuk dönemindeki yazı işleri müdürlerinden olan Aydın Engin’in de bugün yazdığı bir yazı ile istifa etti. Engin, yazısında “Cumhuriyet de benim için buraya kadarmış” ifadesini kullandı. Engin, “Eyvah, yaşasın, ben yine gidiyorum’ başlığıyla köşesinden operasyonları ve tutuklamaları ima ederek Silivri ve hapishane mesajlı bir veda yazısı yazdı.

‘BENİMLE ÇALIŞMAYACAKLARINA EMİNİM’

Engin şunları kalem aldı: “Aradan dört uzun zorlu yıl geçti. Bu Tırmık’ın başlığı da ilkine “biraz” benziyor: Eyvah, yaşasın, ben yine gidiyorum… Geçen cuma günü Cumhuriyet Vakfı yeni yönetimini seçti. Yeni yönetimin benimle çalışmak istemeyeceğine eminim. Benim yeni yönetimle çalışmayacağıma ise kesinlikle eminim.

Dört yıl gibi kısa, ama kimilerimize kırk yıl kadar uzun gelen harikulade bir serüvendi. Ateşi ve ihaneti de gördük, elini taşın altına değil ateşe duraksamadan sokan kadın ve erkekler de tanıdık. Cumhuriyet de benim için buraya kadarmış. Giderken eli boş gitmiyorum. İkramiyemi AKP Reisi’nin elinden alıp gidiyorum: Yargıtay’da sırasını bekleyen yedi buçuk yıl… Boşverin. Hapishane bilmediğim yer değil. İstanbul’un bütün sivil ve askeri hapishanelerinde defalarca konuk edildim. Bir Silivri kalmıştı…”

ARKA ARKAYA İSTİFALAR

Çiğdem Toker de bugün yazdığı “Hoşça kalın” başlıklı yazısıyla istifa ettiğini duyurdu. Toker, veda yazısında “Yönetim değişikliğinin ardından ‘Atatürk’ün Cumhuriyet’i’ başlığını taşıyan dünkü açıklamanın, her duruşmasını izlemeye çalıştığım ağır ceza yargılamasında, Cumhuriyet davası iddianamesindeki çizgi değişikliği suçlamasını hatırlatması üzüntümün nedenlerinden biri” dedi.

Hakan Kara da artık gazete kalmasının mümkün olmadığını söylerken “Ama gazeteyi almaktan asla vazgeçmeyin” ifadesiyle istifa ettiğini köşesinden duyurdu.

Cumhuriyet yazarlarından Orhan Bursalı da bugün yazdığı köşe yazısında köşe komşusu Tayfun Atay’ın da istifa edeceğini belirtti. Bursalı, hem Toker hem de Atay’a ‘kararlarını gözden geçirme’ çağrısı yaptı.

‘GÖRDÜĞÜM LÜZUM ÜZERİNE AYRILDIM’

Yönetim değişikli sonrasında gazetenin Cumartesi eki yayın yönetmeni Zeynep Miraç Özkartal Taner de istifa kararı verdiğini açıklamıştı. Miraç kişisel Twitter hesabından, “Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği sonucunda ‘gördüğüm lüzum üzerine’ Cumartesi eki yayın yönetmenliği görevimden ayrıldım. Bana bu fırsatı veren Murat Sabuncu ile Aydın Engin’e ve 19 hafta beraber çalıştığım bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim” diye yazmıştı.

Yönetim değişikliğinden sonraki ilk yazı günü çarşamba olan Özgür Mumcu’nun, henüz resmi bir istifa kararı bildirmediği, babası Uğur Mumcu’nun en yakın arkadaşlarından olan Ali Sirmen’in Cumhuriyet Vakfı Başkan Yardımcısı olmasını da dikkate alarak durum değerlendirmesi yaptığı öğrenilmişti.

Gazete yazarlarından Prof. Dr. Ahmet İnsel’in dün (8 Eylül 2018) yayımlanacak yazısını önceki gazeteye gönderdiği, ancak yeni yönetimin yazıyı yayına koymadığı öğrenilmişti. Cuma gününe kadar Cumhuriyet Vakfı Başkanı olan Orhan Erinç ile yazısının yayımlanmadığı konuşulan Prof. Ahmet İnsel de gazeteyle yolları ayrılacak isimler arasında sayılıyor.

YAZI İNTERNET SİTESİNE KONMADI

Cumhuriyet davasında yargılanan isimlerden karikatürist Musa Kart’ın da gazeteden ayrıldığı iddia edilmiş ancak bu bilgi henüz teyit edilememişti.

Cuma günü yayımlanan yazısında, Alev Coşkun ve ekibini kastederek, kendisinin de yargılandığı Cumhuriyet davasında asıl hükmün “Cumhuriyet’in kapısına dayananlar” tarafından verildiğini, “Belki de sondan bir önceki yazısını yazdığını” söyleyen Okur Temsilcisi Güray Öz’ün de istifa hazırlığında olduğu konuşuluyordu.

Ayrıca Murat Sabuncu’nun “Karanlığa karşı yaşasın Cumhuriyet” başlıklı veda yazısı gazetenin internet sitesine konmamıştı.

***

ÇİĞDEM TOKER’DEN CUMHURİYET’E VEDA YAZISI: HOŞÇA KALIN

Cumhuriyet’in deneyimli ekonomi yazarı Çiğdem Toker, gazeteden ayrıldığını “Hoşça kalın” başlıklı son yazısında açıkladı.

Toker, Cumhuriyet gazetesinin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı’nın yönetiminin değişikliği ile sonuçlanan açılan davanın tartışmalı olduğunu hatırlatarak “Yönetim değişikliğinin ardından ‘Atatürk’ün Cumhuriyet’i’ başlığını taşıyan dünkü açıklamanın, her duruşmasını izlemeye çalıştığım ağır ceza yargılamasında, Cumhuriyet davası iddianamesindeki çizgi değişikliği suçlamasını hatırlatması üzüntümün nedenlerinden biri” dedi.

Cumhuriyet gazetesinin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı’nın, yönetim değişikliği sonucunu yaratan toplantısı cuma günü yapılmıştı. Vakfın başkanlığına Alev Coşkun’un getirildiği toplantıda yaklaşık 2 yıldır Murat Sabuncu’nun yürüttüğü genel yayın yönetmenliği görevine de haber koordinatörü şefi Aykut Küçükkaya’nın atanmasına karar verilmişti.

“Cumhuriyet sonsuza dek yaşamalı” diyen Çiğdem Toker’in yazısı şöyle:

Değerli okurlar, görsel ve içerik olarak alıştığınız dört parçalı bir sayfa yok bugün. Haftanın Dem’i, tek parça.

İki yıl önce, genel yayın yönetmenliği için görevlendirildiğinde (ertesi ay gözaltına alınıp tutuklanacağını, iftira ve asılsız suçlamalar eşliğinde bunun 17 ay süreceğini, sonra da ağır hapis cezasıyla cezalandırılacağını henüz bilmeyen) sevgili meslektaşım Murat Sabuncu’nun “Hafta içi yazılara ilave bir de geniş haftasonu yazısı olmalı” teklifiyle başladığımız pazar yazıları sona eriyor.

Sadece pazar da değil.

Bugün bu köşedeki dem’lerin sonu.

***

İnsanın kendi yazısından alıntı yapması tuhaf kaçsa da bazen bir mecburiyet olarak karşısına dikilebiliyor. 28 Ekim 2013 tarihli ilk yazımdan bir cümle:

“Hoyrat, hoyrat olduğu kadar tuhaf zamanlardan geçiyoruz.”

Son kullanma tarihi hâlâ geçmemiş bu cümleye şaşırarak baktıktan sonra şu bölümü paylaşmak istedim:

“Enikonu kayganlaşmış bir zeminde; iyi haberciliği kendine dert eden bir ekibin parçasıydım.

Bir bahar akşamı, Ankara temsilciliğini yaptığım gazete tarumar edildi. Arkadaşlarım görevden alındı, ayrılmaya zorlandı. Önce mali; peşi sıra gelen siyasi operasyon, gazetemizi bizim olmaktan hızla çıkardı.

Ne gönül bağı kalmıştı ortada ne de heves.

Biat hakkımı, gazetecilik ile ‘ekmek parası’ sözcüklerini hiçbir vakit yan yana getirememiş ruhumdan yana kullandım:

Gittim.

Bir yaz akşamı, her anlamda darmadağın edilen gazetemden hangi sebeple ayrıldıysam; adını aldığı bayramın arifesinde aynı sebeple Cumhuriyet’teyim:

Heves ve heyecan…”

***

Kurucusu Atatürk ile, adı, ilkeleri, kökleri, taşıyageldiği saygınlığıyla dünyada bir benzeri olmayan gazetem Cumhuriyet’teki ilk yazım, aktardığım o heves ve eşsiz heyecan ile yazılmıştı.

Hatırlı kısmı da Cumhuriyet’in istisnasız her siyasi iktidar döneminde ağır bedeller ödemiş tarihinin gazeteciliğe kattığı sorumluluktan da kaynaklanıyordu.

(Sakın ola heves ve heyecan çocuksu bir sorumsuzluğu çağrıştırmasın. Toplumsal sonuçlar üreten bir işi hakkıyla yapmanın biricik önkoşulu gördüm bu iki itici gücü. Hem de bu yaşıma dek.)

Bugünkü yazının son oluşu -kiminizin “akıllıca” bulmayacağını bildiğim- heves ve heyecanın yerini ağır bir üzüntüye bırakmasından kaynaklanıyor.

Tartışmalı bir dava süreci sonunda gerçekleşen yönetim değişikliğinin ardından “Atatürk’ün Cumhuriyet’i” başlığını taşıyan dünkü açıklamanın, her duruşmasını izlemeye çalıştığım ağır ceza yargılamasında, Cumhuriyet davası iddianamesindeki çizgi değişikliği suçlamasını hatırlatması üzüntümün nedenlerinden biri.

O üzüntü, gitme vaktinin geldiğini haber verirken, şunu söylemek zorundayım:

Her türlü “çizgi” ve “yayın politikası” uyuşmazlığı bir yana, olağanüstü bir dönemde gazetecilik yargılanır, kriminalize edilir, meslektaşlarımız maddi unsur içermeyen, delil niteliği taşımayan suçlamalarla aylarca tutuklu kalır, gazetenin yayın politikası suçlama konusu edilir, çocuklarına acı çektirilir, gazetecilik iktidar medyası desteğiyle itibarsızlaştırılmaya çalışılırken dahi Cumhuriyet’te gazetecilik yapıldığının, güç koşullar altında özgürlükçü, çoğulcu bir tutumun benimsenmeye çalışıldığının ve halkın haber alma hakkı için -demokratik bir ülkede söz konusu dahi edilemeyecek- riskler alındığının tanığıyım.

Herkesin kendi vicdanıyla yaşadığı inancı ve birbirine eşit ağırlıkta iki teşekkür ile noktalıyorum:

Biri bu süre zarfında, bir gazetecinin -hele ki bu konjonktürde- ihtiyacı olan en büyük servet saydığım bağımsızlık ve özgürlük duygusunu Cumhuriyet gazetesinde beş yıl boyunca istisnasız her an yaşatan bütün yöneticilere ve meslektaşlarıma.

Diğeri: Bu süre zarfında destek veren, dayanışma gösteren, yazılara dair duygu, düşünce ve eleştirilerini cömertçe paylaşan tüm değerli okurlara.

Tartışmasız hiç değişmeyecek olansa Cumhuriyet’te yazmaktan, Cumhuriyet’e yazmaktan ömrümce sürecek bir kıvanç ve onur duyduğumdur.

Cumhuriyet sonsuza dek yaşamalı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin