Yol ayrımında bir Hareket (2): Hareket’in yapılanması ve şeffafiyet talebi

YORUM | YASEMİN AYDIN

İçinde bulunduğumuz bu dönemde, şeffafiyet talebinin hem hareketin içinden hem de hareketin dışından sesli bir şekilde dillendirilmesi söz konusu.

Hain darbe girişimi ile hareket, uluslararası medyanın ana gündemlerinden birisi haline gelmiş bulunmakta. Uluslararası ilginin bu denli ilgi odağında olan bir yapının, normalde tercih ettiği, yapısal konularla ilgili bulutsu söyleminin sürdürülemez olduğunu, hareketin bir nevi ‘yüzü’ şeklinde mikrofon karşısına geçmek zorunda olan diyalog kurumlarının temsilcileri çok hızlı bir şekilde fark etmek durumunda kaldılar.

Gazetecilerin soruları cevaplanırken şu hususlar öne çıktı: Karar alma süreçlerinde netlik yok, şeffaf bir şekilde hesap sorulabilen bilinen bir mekanizma yok. Haliyle bunlar daha fazla soru işaretinin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bunun da ötesinde, Hareket’in hiçbir inisiyatifini ‘varoluşsal’ olarak yanlış görmeyen, Hizmet mensupları (‘metodolojik hatalar olabilir ama niyetimiz Allah rızası, hukuk dışı hareket etmedik, kimsenin hakkını yemedik’ savunmaları) kamuoyunda oluşan bu ilgiye binaen ‘her şeyi olduğu gibi anlatma’ ile ilgili bir ihtiyaç hisseder oldular.

TÜRKİYE’DEN KAYNAKLI PROBLEMLER

Evet, hareketin mensupları, hareket hakkında kamuoyunun geri kalanından daha fazla bilgiye sahip. Bu, doğal. Hareket’in kendisini anlatma konusunda yetersiz kalması, yapılan işlerin bizatihi ‘iyilik ve güzellik’ eksenli olması ve ‘işler kendini anlatır’ şeklinde bir anlayışa sahip olunması, Hizmet Hareketi’nin, kendisini anlatma konusunda sistematik bir izah geliştirmemesini de beraberinde getirmiş. Öte yandan, içinde neşet ettiği Türkiye toplumda sivil toplum hareketlerine duyulan geleneksel bir güvensizlik söz konusu.

Türkiye’de hâkim olan otoriter siyasi kültür, sivil toplumun gelişmesini arzu etmemiş, otoriteleri buna zorlayacak sivil hareketler ise henüz gelişmemiştir. Bunu, maalesef, bu günlerde daha net görüyoruz. Güç tekelini elinde bulunduran devlet, dünyanın hiçbir yerinde hâkimiyetini ve kontrolünü, yani egemenliğini paylaşma temayülünde bulunmaz. Gelişmiş bir sivil toplumun olduğu ülkelerde ise birey egemen toplum karşısında yalnız olmaz ve aktif sivil dinamikler, adaletin temini konusunda bireyin devletin hak ihlaline karşı adeta bir paratoner vazifesini ifa ederler.

Türkiye’ye hâkim olan kültürde ise maalesef bu böyle değildir: Birey egemen devlet karşısında oldukça yalnız kalmaktadır ve sivil toplumun yadırganması ve şüpheyle karşılanması anlaşılabilir bir durumdur. Bundan dolayı Hizmet’in bugüne kadar sahip olduğu ‘bulutsu’ paradigma da, modern/fonksiyonel kavramlar oluşturma konusunda ortaya koyduğu yavaşlık da anlaşılabilir olmakla beraber, Hareket’in katılımcı olmayan biri tarafından anlaşılmasını zorlaştırmıştır.

‘İÇERİ’ HAKKINDA YETERLİ BİLGİ OLMAMASI

Bu iki sebep ve paradigmasının geleneksel/bulutsu oluşu, Hareket’i sadece merak edenin bilgi sahibi olacağı bir pasif şeffaflık noktasına getirmiştir. Lakin bu pasif şeffaflık, Hizmet Hareketi hakkında birçok efsanenin oluşmasına da sebep olmuştur: Bu efsanelere göre her yerde var olan, olumlu ve olumsuz her taşın altından çıkan ve toplumsal kanaate göre olduğundan çok daha ‘güçlü’ görünen bir hareket kodlaması ortaya çıkmıştır.

Merhum Mehmet Ali Birand’ın ifade ettiği gibi efsaneleşen/muğlaklaşan bir güç olarak sunulan Hareket’in ‘devlet için tehlikeli’ olduğu algısını oluşturmak, buna toplumu inandırmak çok zor olmadı.

Haliyle bulunduğumuz noktada, pasif şeffaflığın artık yeterli olmadığı aşikâr: Hareket şartların da zorlamasıyla kendini daha açık, daha net ve daha evrensel kodlarla anlatacağı bir aktif şeffaflık dönemine geçmekle karşı karşıyadır. Yine rahmetli Birand’ın daha 2010 yılında bu tehlikeye binaen ifade ettikleri artık bir zorunluluk gibi görünüyor. Bu zorunluluk Hareket mensupları tarafından anlaşılsa da, elbette şeffaflığın ‘şekli’ ile ilgili birbiriyle çelişkili yaklaşımlar söz konusu.

EŞİTSİZ KARAR ALMA MEKANİZMALARI

Hareket ile bir şekilde teması olan herkes bilir ki, Hizmet Hareketi’nde karar alma süreçlerinin kritik noktalarında, ‘abiler’ olarak bilinen kişiler vardır. Bu kişilere bakıldığında, hayatlarını insanlığa hizmet düşüncesi etrafında örgüleyen, kariyer planlamasını buna binaen yapmış daha doğrusu bundan dolayı başka bir kariyer yapmamış olan, Fethullah Gülen’e saygıdan da öte, derin bir sevgi besleyen, çoğu zaman çocuklarının her biri farklı bir ülkede dünyaya gelmiş olan, çoğu Türkiye’de yetişmiş, Türkiye’de gördüğü ve kendi çapında algılayıp, anladığı Hizmet anlayışını, kaderinde dünyanın neresi varsa, oraya taşımayı, hayat gayesi olarak belirleyen insanları görmek mümkün.

Hareketin karar alma noktalarında kritik ve etkili bir konumda olmalarının başlıca sebeplerinden biri, Hareket mensuplarının büyük bir çoğunluğunun saygı endeksli itaat kültüründen gelmeleridir. ‘Abiler’in, ‘kaderini bu davaya bağlamış insanlar olmaları ve harekete yıllarını vermiş olmaları, hareket mensuplarının fıtrî bir temayül olarak ‘abiler’i daha etkin ve güçlü konumlandırmalarını beraberinde getirmiş.

Hareketin en önemli momentumlarından biri olan ‘istişare’ kurumunu baltalayan, bu karar alma süreçlerinde oluşan bu eşitsiz güç dağılımı olmuştur. Görünmez bir duvar oluşturan bu eşitsizlik, sahada yapılan projelerin ana taşıyıcılarını bir fikir çilesi çekmekten kurtarmış (!) çoğu zaman, zira zaten her şeyi daha iyi bilen, daha bütüncül bakan, mevzunun ‘Hizmet’ perspektifine daha vakıf olan ‘abilerin’ varlığı, her türlü aktivitesini rasyonel olarak tek bir cümle ile açıklayan bir kitlenin oluşmasına sebep olmuştur: ‘Allah rızası için hizmet ediyorum.’

DİNİ İDEALLER VE MANİPÜLASYON İMKÂNI

Dini idealler, her ideal gibi, manipülasyona açıktır. ‘Allah rızası için’ yapılan bir şeyi sorgulamak, dini hassasiyeti olan insanlarda neredeyse etik dışı bir etkinlik olarak sınıflandırılmakta, bunu yapanlar hareket içi ‘muhalif’ olarak algılanmakta ve bazı konularda dışlanmaktadırlar. Ancak ona bakarsak, Türkiye’de de ‘Allah’ın dinini temsil ettiğini’ neredeyse tüm bir milletin dindar kesimini inandıran bir narsiste karşı yapılan her muhalefet, ‘davaya ihanet’ olarak algılanmakta, zalim zulmünü dini araçsallaştırarak meşru göstermeye çalışmakta.

Ne yazıktır ki, Hizmet Hareketinde de muhalefete karşı verilen tepkiler benzer kodları taşımaktadırlar. Nasıl ki hareket şu an mazlum olarak, zalime karşı hukuk, hesap verilebilirlik, şeffafiyet ve demokrasi taleplerini dillendiriyorsa, aynen öyle kendi içinde de karar vericiler için ‘kuralların’ netleşmesini, onların hesap verilebilir, denetlenebilir bir pozisyonda olmalarını, karar verenlerin resmi ve şeffaf olarak da sorumlu olmalarını, karar alma süreçlerinin, katılımcı ve kapsayıcı bir şekilde gerçekleşmesini de talep etme durumundadır. Gerek yönetim, gerekse denetimin şeffaf olmadığı bir hareketin şeffafiyet ve demokrasi talepleri hiçbir zaman samimi ve inandırıcı olmayacaktır.

REDDİ MİRASLA YENİLENME OLMAZ

Maksadım, ‘abileri’ veya şu ana kadar sergilenen metotları kötülemek değil. Hayatını, kendi perspektifi doğrultusunda insanlığa hizmet için adayan insanlardan bahsediyoruz. Hareket, yıllarca üstün bir başarı sergilemiştir. Ama karar vericilerin yenilenme konusunda, gerekli momentumu sağlayamadığı, dışarıdan gelen eleştirilere tepkisel yaklaştıkları, içeriden gelen eleştirileri ve yenilenme tekliflerini ise ‘aykırı’ olarak kategorize edip, yeterince dikkate almadıkları aşikâr. Elbette ki, sadece karar verici ‘abiler’ bundan sorumlu değil. ‘Biz’, yani harekete mensup olan her bireyin bununla alakalı belli oranda mesuliyeti var.

Yapılan işlerin güzelliğine gölge düşürmek istemedik belki de ama keşke daha gür çıksaymış sesimiz. Eleştirel bakışımız keşke daha keskin olsaymış, keşke hareket olarak Hz. Ömer´e hesap soranlar kadar cesur olabilseymişiz. Yer yer bazı konularda eleştirel davransak da, sesimizin daha gür çıkmamasından mesul olmuş olabiliriz.

‘İşler yolunda gitmemeye’ başladıktan sonra, özeleştiri ismi altında, adeta reddi mirasta bulunanların, kendilerine sormaları gereken en önemli soru belki de bu.

Halbuki aslında bilinen bir hakikattir: Yenilenmek, reddi miras ile olmaz, tecrübeleri yok sayarak olmaz. Yenilenmek aksayan taraflardan kurtulup, var olan güzelliklere, yeni, inovatif çalışmalar ekleyerek olur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

13 YORUMLAR

  1. Sayın Aydın,

    “Ne yazıktır ki, Hizmet Hareketinde de muhalefete karşı verilen tepkiler benzer kodları taşımaktadırlar.” cümlesi ile başlayan parağraf bence bu yazının ayet-ül kübrası. Aynen katılıyorum.

    İkinci olarak Hizmetle yeni tanışan büyük bir şirketin başındaki insanın ilk sorusu “Muhasebeyi yani para kontrolünü nasıl yapıyorsunuz?” olmuştu. Bence mevzunun en can alıcı noktası bu soruda gizli. Kontrol güvene mani değildir diyerek asıl şeffafiyet ve denetim burada yapılmalı. “Kimsenin bir kuruşunu alıp cebimize koymadık, bilerek yemedik” demek hesap vermekten kaçırmamalı insanları. Harcama kalemleri ve bunların gerekliliği üzerinde durulup insanın kendi evine perde alırken gösterdiği hassasiyeti ve planlamayı hizmete ait her kalemde göstermesi temin edilmeli.

    Üçüncüsü bahsettiğiniz abilere “çözümleriyle beraber yapıcı eleştiriler” bile getirseniz bir “istişare” ile aforoz edilmeniz, “bundan sonra kimse görüşmesin” emri mutlakı ile bulunduğunuz yerdeki herkesle irtibatınızın kesilmesi hatta toplantılara bile gidememeniz mümkün. Bu nedenle yazdığınız şeyler kısa vadede hayalden öteye gitmese de seslendirilmesi takdire şayan. Mevcut düzende kelleyi koltuğa alıp haritada kendine yer beğenmeyen hiç kimse bir “Abi”nin karşısına çıkıp muhalefet etmeyi düşünemez.

    Cesur bir yazı olmuş. Tebrik ederim.

  2. Sadece kendi fikrini (muhalefetini) ifade etmekten öte gitmeyen, hainlik içermeyen bir davranışın AFOROZ ile neticelenmesidir, bugün yapılan bu HAKLI eleştiriler.

    İstişare, sadece kendi gibi düşünenlerle yapılan kendi fikirlerini onaylatma meclisi değildir.

    Bizim Hz. Ömer’e haklı davalarında itiraz eden dava arkadaşları gibi olamamızın esas nedeni, o cemaatin tek doğal LİDERİ vardı, diğerleri hep onun arkadaşlarıydı ve O LİDER de arkadaşları aralarında bir mertebe farkını ihsas eden davranışta bulunmamıştır. Kul olarak herkes eşitti, Rablerinin karşısında ise ihlasta önde olanlar.

    Şimdi öyle mi, bir sürü makam var ve herkes o makamı tepe tepe kullanıyor. Hem de bunu kendi say, gayret ve ihlası ile kazandığını düşünüyor. İşte esas problem burda. Artık kendilerine ve ahirzaman kardeşliğine halel getirmesinler.

  3. Aziz kardeslerim bu is mutlaka olacak. Seffaflik ve hesap. Artik vardir bir hikmeti denilemiyecek. Bu isin yoluda esnaf kesiminin meselenin tam gobeginde olmasiyla alakali.Istisarelerde esnaf dislandi.Farkli fikirlere yer verilmedi. Toz duman cekilince cok sey sorgulanacak. Adam silkeleyecek,samimi cok insan olustu bu surecte. Bize disardan bakan bir goz veya gozler lazim kendimizi goremiyoruz ama karsidan bakan bizi cok daha iyi goruyor.
    cok guzel bir yazi olmus tebrik ve tesekkur ederim

  4. Universitedeyken bir program sonrasinda bizlere fikriniz nedir nasil oldu bu program , yazin, diye kagitlar verildi. Bizde uc arkadas yalakalik yapmadan eksiklikleri yazmisiz. Ve basimizda da rutbece yuksek biri olmasinin guzel oldugunu belirtmisiz. Bunu okuyan o kisi kuplere binmis. Ne curet, be ne hayasizlik , bunu kimler yazmis olabilir diye hemen sormus. E tabi buna cesaret edecek kisiler belli. O gunden sonra ne saygi gorduk ne de iyi bir vazife aldik.
    Yani bu isler boyle. Insanlar herkes ayni olsun, kimseden olumsuz birsey cikmasin diyorlar. Yani hitap ettigi buyuk bir genc kitleye uxun sure sorma, sorusturma, yargilama, sadece kabul et denildi ve malesef pasiflestirilip icinde yasadigi toplumla yabancilastirildi.
    Siz bir yabancinin basina gelene ne kadar uzulursunuz? Kac dakika kanar yureginiz?

  5. Teşekkürler, cesur ve faydalandığım bir yazı yazmışsınız.

    Son dönemde meydana gelen hadiseler ışığında aktif şeffaflığın hayata geçirilmesi gerektiği görülmektedir. Şeffaflığa belki de “cemaat enaniyeti”yle çoğu zaman olumsuz bakıldı. Ama sonuçta birileri bizim temsil ettiğimiz değerleri bu şeffaflık dolayısıyla benimseyecekse neden olmasın? Sonuçta cemaat bir amaç değil, araçtır.

    Burada ifade edilmesi gereken ikinci mesele paranın olduğu yerde denetimin de olması gerektiğidir. Yalnız bu denetimin hem etkililik hem de verimlilik esasları çerçevesinde icra edilmesi önem arzetmektedir. Diğer bir ifadeyle paranın gittiği yer önemlidir, ancak doğru yere ve doğru miktarda gitmesi de dikkatle incelenmesi gereken bir konudur.

    Kişilerin denetlenebilirliği de önemlidir. Anadolu insanında belli görevlerin Allah tarafından verildiği inancı vardır. Bu inanç cemaati de etkilemiştir. Cemaat “abilerinden” gelen çoğu karar sorgulanmadan kabul edilmiştir. Bu nedenle kararların sorgulanabilmesi ve sorgulayan kimselerin de dışlanmayacağını bilmesi, böyle bir ortam hazırlanması önemlidir. (Batı kültürüyle yetişen gelecekteki cemaat üyelerinin bunu şimdikinden daha iyi yapabileceği aşikardır.)

    Bilinmelidir ki bu şeffaflık ve denetim mekanizması tesis edilebilirse bunda en fazla kazanan yine cemaat olacaktır.

  6. “Hesapverilebilirlik ve Şeffaflık” isterük… meramını ifadeden aciz, örnekleri birbiri ile ilgisiz, alabildiğine dağınık, saçma sapan bir yazı olmuş…

  7. Kendi nefsimiz de dahil kimsenin sınırsız gücü ve sorgulanmazlığı olmamalı.

    Ayar vermediği ve üçkağıtçılık yapmadığı için huzurdan kovulanların acı hatıralarını bir daha yaşamayacağı, insanların başkalarına şahsi işlerini yaptıramayacağı, inovatif fikirlerin değerlendirilebileceği yeni hizmet günlerinin en kısa zamanda gelmesi temennisiyle.

    Not: Alttan Z kuşağı geliyor. Y kuşağı bir nebze konuşulabilir olsa da Z kuşağı aklına yatmayan hiçbir şeyi dinlemeyebilir. Hem dünya hem de nesiller hem de teknoloji hızla değişiyor…

  8. Selam
    ”Saffafiyet talebi” son zamanlarda sikca dile gelen bir konu….insaallah olmasi gereken noktaya tasinir….
    Umarim ilerleyen zamanlarda”istisare” anlayisimizi ve”hizmette itaat” meselesi gibi konularida ele alip,buna benzer bir cok konuda özelestiri yapmaktan ve kendimizi tekrar sirkeleyip yenilemekten cekinmez,cesaret gösteririz.
    Saygilar…..
    Sümeyra cifci

    NOT:bir noktaya deyinmeden gecemeyecegim.saffafiyet talebine karsi olan arkadaslarim ve kardeslerim,acaba karsi olduklarini neden saygi cercevesi icerisinde bir yorum yazisi ile cikmaktan ziyade bir iki kelimeyle bloke ediyorlar?son cirpinislar olasin?

  9. guzel yazmisiniz aklimdakini yaziya dokmusunuz fakat dili biraz sadelestirseniz okur kitlesi malum hizmette sosyolojik terimleri biraz daha azaltsaniz daha iyi olur benim icin sorun yok o dile az cok asinayim ama genel boyle degil biraz akademik kalmis makale tadinda oysa burasi gazete okuyucu da o seviyede sosyolojiye bakis acisini biliyorsunuz turk toplumunda

  10. “””Gerek yönetim, gerekse
    denetimin şeffaf olmadığı bir hareketin
    şeffafiyet ve demokrasi talepleri hiçbir
    zaman samimi ve inandırıcı olmayacaktır.””” güzel tespit.

    Şu günleri bi atlatalım, arınmış ve akıllanmış bir hareketin şahlanacağının sinyallerini alıyorum

  11. Güzel yazı olmuş, öncelikle tebrik ederim.

    Benim kanaatım: hizmetde olan her kəs kendine bakmali: ne kadar ihlaslı, insan şüuru nasil, muhasebe etmeli kendini, Allah ve Rasulunu sas anlatmaya ne kadar aşk şevkli.. gönlünde dünya sevgisi neyin önünde, neyin arkasinda..

    Elestiri olunarken uzuluyormu, yoksa Ustad hz gibi omuzundakı akrepi gosterene rahmet mı okuyor..

    Allah bizleri yolunda sabit kadem etsin.. davasinda istihdam etsin.. yollarda dökulub qalmayaq

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin