Yıkım

Yorum | Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman

Yıkımın başladığı an ne zamandı? Ne zaman ipin ucu kaçtı? Hangi olay veya olaylardan sonra, makara boşaldı? Serbest düşüşe yol açan neydi?

Her şey 17/15 Aralık’ta başladı. Hukukun öldüğü günlerdi. Daha devletin ölmekte olduğunun farkında değildi kimse. İktidar hırsının para hırsına karıştığı bir siyaset-ticaret karşılıklı bağımlılığının devleti şiddete, yıkıma, hak ve hukuk ihlaline dönüştürdüğünü fark edenler, daha önceden demokrasi olsun diye destek oldukları Erdoğan ve AKP’den desteklerini kademeli olarak çekiyorlardı. Önce liberaller ve Kürtler, sonra bazı tek tük solcu ve nihayetinde dışlanan ve ötekileştirilen Cemaat. Sıfırlananın sadece dolarlar ve avrolar değil, hukuk olduğunu anlayacaktık. Devletle bizim aramızda tek sınırın hukuk olduğunu bu süreç bize öğretmediyse, neyi öğretti o zaman! Bu devlet, düşman ilan ettiğini ezer. Ona hukuk uygulamaz. Hukukun haricine çıkartır. Onu izole eder, sonra yok eder.

Sosyolojik grup aidiyeti, hukuk önünde fazlaca anlam ifade etmez. Açayım: bir kişinin sosyalist ya da Kürt olması tek başına suç unsuru olamaz. Nerede? Hukuk devletlerinde. Ama o kişi Kürt olup, örneğin yasadışı bir eyleme karışırsa veya PKK adına şiddet uygularsa, anayasa ve yasa önünde suçlu duruma düşer. Tek başına Kürt olduğu için değil, ama şiddete bulaştığı için. Sosyalist olmak suç değildir. Ama sosyalist ideolojiden hareketle “devrimci” bir örgüt adına şiddet eylemi yapmak suçtur. Aynı şey Cemaat için de geçerlidir. Cemaat üyesi olmanın bir yazılı belgeye veya kimlik kartına dayandığını sanmıyorum. Bu “kimin Cemaat’ten olduğu” konusunu çok karmaşıklaştırıyor. Yani Bank Asya’ya para yatıran, ya da çocuğunu Cemaat okuluna yazdıran mı Cemaat’ten? Yoksa Zaman gazetesinde fotoğraf çeken muhabir ya da arada yazı yayınlayan yazar mı? Yoksa Fethullah Gülen’le görüşmek mi buna kanıt? Hangisi? En kambur hukuk nizamlarında bile birine uygulanan hukuksal yaptırım, diğerlerine de uygulanmak zorundadır. Yani hukuk devleti olmayan bazı kanun devletlerinde bile, hukuk önünde eşitlik, otoriteryan ve hukuksuz rejimlerin ceberutluğunda bile belli seviyede bir adaleti beraberinde getirir. Mesela Fethullah Gülen’le görüşmek A kişisi için “suç teşkil ediyorsa”, B, C ve N kişileri için de aynı kıstas uygulanmalı, tüm Gülen’le görüşen bireyler için aynı “yasal işlem” yapılmalıdır. Burada sadece Gülen’le görüşmüş olmanın suç olup olmadığı gibi felsefi ve etik bir soruyu özellikle hariçte bırakıyorum. Yoksa elbette biliyorum ki, biriyle görüşmek ya da görüşmemek, tek başına bir “suç delili” ya da “suç gerekçesi” olamaz. Mesele, uygulamanın tutarlılık boyutudur. En alçak ve hukuksuz rejim bile tutarlılığa dikkat eder. Etmezse inandırıcılığını yitirir çünkü. Türkiye’de yaşanmakta olan, devletin tutarlılığını yitirmiş olmasının sonucu olarak devletin erimesi, inandırıcılığını yitirdikçe ortadan kalkmasıdır.

Bunlar suç değildir. Nerede? Hukuk devletlerinde

Birinin biriyle ya da birileriyle örneğin kermes düzenlemesi, suç değildir. Ya da bir gazetede yazı yazmak veya “yanlış gazeteye abone olmak” gibi bir suç olamaz. Nerede? Hukuk devletlerinde. Ama hukuk devleti olmasa da, bunu yapan bir devlet, suç ilan ettiği suç olmayan bir şeyi ceberutça ve keyfi olarak birilerine uygular ve onları takibata alırken, onların eş veya anne-babalarını, ya da hatta çocuklarını da takibata alıyorsa, burada ayrı bir haksızlık boyutudur söz konusu olan. Deniz Gezmişlerin anne babası hapse atılmamıştı. Hatta Abdullah Öcalan’ın aile bireylerine dokunulmamıştı. Öcalan’ın yeğeni HDP’den milletvekili olup Meclis’e girmişti hatta. Yani suçun şahsiliği ilkesi, PKK’lılara bile uygulandı Türkiye’de. Türkiye’yi diğer Ortadoğu ülkelerinden ayıran temel özelliklerin başında, bu tür bir işleyen hukuk düzenine sahip olmak gelmekteydi denebilir. Tabi bazı istisnai cinnet hallerini düşünmezsek! Oysa bu saydığım devlet olma kriterine uyulmayan birçok dönem yaşandı.  1915 Ermeni Soykırımı, Dersim Katliamı, 6/7 Eylül Olayları, Varlık Vergisi. Yani bu devletin genlerinde bu tür hukuksuzluklar var potansiyel olarak.

Ülkede kalanlar, cehennemi bu dünyada yaşıyor…

O potansiyel, o patolojik gen devreye girdi. İşte hukukun ölümü bu genin aktif hale gelmesiyle gerçekleşti. Hukuku öldürdüler. Sadece hukuk devleti değildi ölen yani. Böylece 12 Eylül’ün yapamadığını yaptılar. Devleti kendi çıkarlarına hizmet eden bir tür ip çekme makinesine dönüştürdüler. Gerekli tarihsel tecrübe ve donanım vardı zaten. İşin kötüsü bunu yaparken, yaptıklarının toplumca kabul edilmesini, kendi kumpaslarına dayalı realitelerinin tüm topluma yerleşmesini de sağlamayı başardılar. Hala Ermeni’lerin başına gelenlere “ama” ile başlayan cümlelerle yaklaşanlar çoğunlukta değil mi sanki? Rejim bunu sağlar. Bunu sağladığı ölçüde varlığını devam ettirebilir çünkü. Bu noktada önemli olan, kullandıkları kavramların ve dilin, diğer kesimlerce benimsenmesini sağlamalarıydı. Böylelikle, sadece MHP’yi yutmadılar, CHP’den İYİ Parti’ye, HDP’ye dek tüm siyasi yelpazeyi kendi dillerini konuşmaya zorladılar. Böylece ülke sathında herkes, rejimin dilini benimsedi. Yeni bir diaspora doğuyordu. Ermenilerden, Rumlardan, Yahudilerden, Kürtlerden sonra, yine memleketin öz evlatları (tıpkı kendilerinden önceki öz evlatlar gibi!) memleketi terk ediyorlar, etmek zorunda bırakılıyorlardı. Ülkede kalanlar, cehennemi bu dünyada yaşıyor, soğuk ve engin denizlere, ya da debisi ölümcül nehirlere atıyorlardı zayıf bedenlerini, çocuklarıyla beraber!

Hapishanesinde ve nezarethanesinde işkence olan, mahkemesine Saray’ın direktifi giden, sürdürülen soruşturmasına müdahil olunan ve yeri geldiğinde hâkimi veya savcısı, bazen de her ikisi birden görevden alınan bir ülke oldu artık Türkiye. Bir önceki ülke kaderini belki de en çok etkileyecek halk oylamasında Yüksek Seçim Kurulu’nca seçimlere hile karıştırılan, mühürsüz oy pusulalarının (1,5 milyon kadar!) mühürlü ve yasal oylara karıştırıldığı bir ülke! İstediğini hapse atıyor, istediğini çıkartıyor. Almanya bastırınca Deniz Yücel’i içerden çıkartıyor, ABD’ye “ver papazı, al papazı” diyerek “takas” teklif ediyor. 160 bin kişiyi kamu görevinden uyduruk KHK’larla atmış, onları hain olarak damgalamış bir rejim. Bu gözdağının ardından tüm devlet karşılarında hazırola geçmiş. Sıkıysa bir itiraz eden veya hatta bir “ama” diyen olsun! “İşte FETÖ’cü” diye yeri-göğü çınlatarak bağırmaya hazır milyonlar var nasıl olsa.

Gazetelerin yazdığı ve TV’lerde anlatılanlar hep aynı dile, söyleme, rejimin “resmi diskuruna” uygun, tekrar üstüne tekrar. Zulmü arttıkça iktidarını büyük bir hazla konsolide eden bir rejim – içinde kimler var ve hangi karar alma mekanizmaları mevcut bilmiyoruz. Görünen Erdoğan da, görünmeyen kim? Bu görünmeyen gücün mevcut yapıda belirleyici olduğunu ortaya koyan onlarca yazı yazdım. Bu türden bir rejimin ordu desteksiz yürütülmesi olanaksız. Polisi saymıyorum, çünkü o zaten rejimin apaçık kontrolü altında. Yargı gibi. Ama ya ordu? Asıl sorun şu: Erdoğan mı orduyu kontrol ediyor, yoksa ordu mu Erdoğan’ı? Başka türlü sorayım. General ve amirallerin yüzde ellisini darbeci olduğu gerekçesiyle tasfiye eden ve onları hapse atan güç hangisi? Erdoğan mı, yoksa ordudaki bir başka grup mu? Yine bir önemli soru: Erdoğan’ın Çözüm Süreci’nden vazgeçmesi ve bir anda şahin bir Kürt politikasına dönülmesinin kararını kim verdi? Erdoğan’ın kendisi mi? Yoksa ona bunu dayatan, onu pazarlıkla buna ikna eden bir güç mü vardı? İkincisiyse eğer, pazarlığın konusu neydi? 15 Temmuz’a gidilen sürecin taşlarının döşenmesi mi?

Akşener’in partisine eski Ergenekoncu subayları kim doldurdu?

Kılıçdaroğlu nasıl oldu da “Yenikapı Ruhu” denilen devletin yıkım sürecine olur verdi? Bahçeli nasıl oldu da Erdoğan’a yakınlaşma stratejisinde karar kıldı? Bu kararları kendi iradeleriyle mi aldılar, yoksa birileri onları bu kararlara zorladı mı? Akşener’in partisine eski Ergenekoncu subayları kim doldurdu? Onları nereden tanıyordu Akşener? Yoksa araya birileri mi girdi? Kim? Neden? Hangi motiflerle? Yoksa rejimin dilinin bu denli yaygın olarak benimsenmesinin arkasında bu “görünmez el” mi var? Türkiye siyasetine şekil veren bu “görünmez el” kim?

Erdoğan’ın arkasındaki güç ve bu görünmez el aynı istikamette çalışıyor. Aynı odak mıdır bu? Amacı nedir? Mesela mantar gibi Türkiye’de patlak veren anti-Batı ve anti ABD akımının temelleri nereye dayanıyor? Aynı zamanda – enteresan şekilde – Rusyacı Avrasyacı politikalar nasıl benimseniverdi? Üstelik Rus jeti düşürülmüşken, üstelik Rus büyükelçi suikaste uğrayıp öldürülmüşken? On yıllarca ABD ve İngiltere 36. paralelin üzerinde uçuşa yasak bölge ilan ederek Irak’ta fiili bir Kürdistan’ı kurdururken bundan rahatsız olmayan Türkiye, Suriye’de IŞİD’le mücadelede kullanılan Suriye Kürtlerine ABD’nin destek vermesinden neden rahatsız oldu? Bu işte bir mantık hatası yok mu? Yoksa o görünmez el, bu durumu bir tür Batı ve ABD karşıtlığı manivelası olarak mı kullandı? İyi de neden?

Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı Erdoğan, Oslo ve Çözüm Süreci’nde PKK ile doğrudan görüşmelerin siyasi kararını alan Erdoğan, Ergenekon Süreci’nin “savcısı” olduğunu söyleyen Erdoğan, nasıl oldu da bugün bunca “projesine” yüz seksen derece ters politikaları benimseyiverdi? Bu soruları sormayalım mı? Nasıl oldu da HDP’lileri İmralı’ya göndertirken, ya da sınırda PKK’lıların özgürce Türkiye’ye girişi için seyyar mahkemeler kurarak hâkim-savcıları sınıra gönderten Erdoğan, sonrasında Cizre’de, Sur’da, Diyarbakır’da ve daha onlarca yerleşim yerinde sivillerin de bulunduğu evleri, mahalleleri ağır silahlarla bombalattı? Bu tutarsızlıkların nedenini sormayalım mı? Nasıl oldu da Gülen Cemaati’ni el üstünde tutarken bir anda aynı cemaati “paralel devlet” ilan etti, sonra da “terörist”? Bu ve onlarca soru, Türkiye’de olan-bitenlerin nedenlerini anlamamıza yardımcı olabilir. Soru sormak ve sorgulamak, çelişkileri rejimin yüzüne vurmak, ama muhalefeti sorgulamayı da ihmal etmeden! Bu yapılmadan, normalleşme olamaz.

Normalleşme, bir seçimle gerçekleşecek kadar basit değil artık. Kaf dağının ardında! Pandoranın kutusunu açmak kolay. Ya kapamak?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Devlet gucunu kullanarak yapacagi saldırıyı adaletmıs gibi gosterermek icin kendine saldırılıyormus gibi dubare yapan tezgah kuran bir adamdan ne hayır gelir en kotu adam devleti ele gecirmis acı olan uyusturulmus kalabalikların durumu. Bu curumleri herkesin gozune baka baka yaptı. Allahtan insanlıgı canlı olan batı toplumu varmış da onlar sahip cıkıyor .

    Ama bizim milletimiz hala bilerek uyumaya devam etmek istiyor. Yalnız unuttugu birsey var hayat verici gaflet ve umursamazlıga umursamaz degildir Muhlet verir ihmal etmez. bunu goremiyor malesef. Dua edelimde milletimizin basına buyuk sıkıntılar gelmeden uyansın zira colugu cocugu var masumlar var….

  2. Sn. Editör

    YİNE YORUMLARIMI YAYINLAMAMAYA BAŞLADINIZ. EN HAFİFİNDEN EMEĞE SAYGISIZLIK KABUL EDİLEBİLECEK BU TAVRI SİZE HİÇ YAKIŞTIRAMIYORUM.

    BU KADAR DEĞERLİ YAZARLARIN KÖŞE TUTTUĞU BÖYLE BİR PLATFORMDA AŞIRI SANSÜRCÜLÜK (VEYA İHMAL DE OLABİLİR-YORUM ONAYLARINI DA ÇOK GEÇ YAPIYORSUNUZ) ŞEKLİNDEKİ YAKLAŞIMINIZ, EN MUHTAÇ OLDUĞUMUZ ŞEYE, İYİ ETKİLEŞİME, KET VURUYOR VE BURANIN HERKESİ ÇEKEN BİR DÜŞÜNCE PLATFORMU OLMASINI BİR MİKTAR ENGELLİYOR.

    BİR SORUYLA BİTİREYİM :

    SİZE FİKRİMİ BEĞENDİRMEK VE SİZİN TASVİP EDECEĞİNİZ ŞEKİLDE YORUMLAR YAZMAK ZORUNDA MIYIM?

    (bu yorumu yayınlamayın lütfen/ ola ki yayınlayasınız tutar diye belirtmek istedim)

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin