Yeni başlayanlar için Facebook skandalı (7)

Yorum | Naci Karadağ

Çıkan kısmın özeti: Cambridge Analytica isimli bir tuhaf şirket, bilim adamlarının beyinlerini, sosyal ağın verileriyle birleştirerek tarihin seyrini değiştirebileceklerini fark etmelerinin üzerinden henüz 10 yıl bile geçmedi. Özellikle siyasi seçimlerde klasik kampanyaların çok dışında olan bir yöntem kullanıyorlardı. Yakın geçmişteki iki önemli seçim (ABD Başkanlık ve Brexit) bu yöntem uygulanarak manipüle edilmiş olabilir miydi?  Yazımızın bu bölümünde, bu yönteme ve örneklerine yakından bakacağız.

FACEBOOK, TRUMP’IN ELİNDEKİ KARTLARI BİLİYORDU

“Gerçek, kurmacadan daha tuhaftır” der eski bir deyiş ve Einstein, düş gücünün bilgiden çok daha önemli olduğunu vurgular. Bilgi ile hayal bir araya geldiğinde inanılmaz şeyler başarılabiliyor. Ancak bu önemli iki değer kötü niyetlilerin elinde nükleer bombadan bile daha büyük felaketlere sebep olabilecek neticeler doğurabilir.

Ünlü distopik dizi Black Mirror, tam da bu konuda bizi hayretlere düşüren hikayeler anlatır 5 sezondur. Sadece kötü niyetliler değil, elindeki silahın farkına varamayan iyi niyetlilerin de genellikle aynı vartaya yuvarlandığını yazar tarih kitapları.

Yıl 2016… Cambridge Analytica CA, Cumhuriyetçi Parti’nin önseçimlerinde önce Cruz, sonra Trump ile anlaştığında, Hillary Clinton ekibi, endişelenmek bir yana belki de küçümsemiş, dudak bükmüştü.  pek endişelenmemişti. Çünkü bu ekibin elinde büyük bir deneyim ve kazanılmış bir seçim vardı: Obama’dan miras kalan ve daha da büyük olan bir online analytics operasyonu.

Bu sebeple Facebook yetkilileri kendilerini ziyaret edip “siyaseten sizin taraftayız, başkasıyla paylaşmadığımız ve legal hakkımız olan verileri sizinle paylaşabiliriz” çok ciddiye almadılar. Bunun iki anlamı vardı aslında: Birincisi, Facebook haber ve reklam algoritmalarını değiştirmiyor ama o algoritmalardan en iyi şekilde yararlansınlar diye Demokratları destekliyordu. İkincisi, Facebook verileri Clinton’un rakibini yüklü meblağ karşılığı sattığı için bir nevi denk bir yarış geçsin istiyordu. Çünkü Trump’ın elindeki kartları biliyorlardı!

OPERASYON İÇİN BİÇİLMİŞ KAFTAN: DONALD TRUMP

CA’nın Ceo’su Nix, Concordia Summit’deki sunumunda geleneksel reklamcılığın sonuna geldiğini ilan etmişti. Bunun için de ellerinde şahane bir imkan vardı; çarpıcı tutarsızlıkları, çok eleştirilen karmaşıklığı ve sonuçta ortaya çıkan çelişkili mesajları ile siyaset alanında başarısızlığı mutlak olarak görülen göz önündeki bir zengin, yani Donald Trump.

Fakat tuhaf şeyler olmaya başlamıştı. Örneğin Trump neredeyse her seçmen için ayrı bir mesaj veriyor ve her olayı bir fırsata dönüştürüyordu.

Ölçümler radikaldi: 2016 Temmuz’dan sonra, Trump’ın anketörleri bir uygulama aracılığıyla bir evin sakinlerinin siyasi görüşlerini ve kişilik tiplerini tespit edebildi. Brexit kampanyacılarının kullandığı uygulamanın aynısıydı. Trump’ın kampanyacıları sadece bu uygulamanın mesajlarını kabul edenlerin evinin kapısını çaldı.  Propagandacılar sakinlerin kişilik özelliklerine uyarlanmış konuşmalar için rehberler hazırladı. Tepkiler tekrar uygulamaya eklendi ve bu yeni bilgilerle Trump kampanyasının veri panosu tekrar şekillendi.

Aslında bu da bu yeni bir şey değildi. Demokratlar da benzer şeyleri yapmıştı, ama psikometrik profillemeye dayandıklarına dair bir kanıt yok elimizde. Bir diğer tarafta Cambridge Analytica, sadece 17 eyalete odaklanarak ABD nüfusunu 32 farklı kişiliklere ayırdı. Ve aynı Kosinski’nin MAC kozmetik firmasını “beğenen” bir erkeğin eşcinsel olma ihtimalini ortaya koyduğu gibi, şirket arabaları tercih edenlerin potansiyel Trump destekçisi olduğunu keşfetti. Diğer şeylerin yanı sıra, bu bulgular şimdi hangi mesajların en iyi ve nerede çalıştığının Trump olduğunu gösterdi. Kampanyanın son haftalarında Michigan ve Wisconsin’e odaklanma kararında veri analizi temel alındı. Seçmenler, büyük bir veri modelinin uygulanması için araç haline geldi.

Bütün bunları, yani Trump’ın her mesajının veri odaklı olduğunu bugün öğrenebiliyoruz. CA işi çok sıkı başlamıştı zira. Örneğin 3. başkanlık münazarasının olduğu gün, doğru versiyonları bulmak için, Trump’ın açıklamalarından oluşan varyasyonlarla ekibi Facebook’ta 175 bin farklı reklam test etti.

Bir günde 175 bin farklı reklam… Akla ziyan bir rakam…

En uygun psikolojik yolu bulmak için her bir mesaj mikroskobik detaylarda farklıydı: farklı başlıklar, renkler, alıntılar, fotoğrafla ya da video ile. Bu ince ayarlanmış mesajlar küçük gruplara ulaşıyordu. Hatta köyleri ya da apartmanları bile hedefleyebiliyorlardı.

Hatta bireyleri…

Seçim kampanyasında nokta atışı gibi bir şeydi bu. Butik kampanya, her seçmene özel…

GENEL DEĞİL, LOKAL KAMPANYALAR

Tabii biz bunları çok sonra, atı alanın Üsküdar sınırlarını çoktan terk ettikten sonra bizzat içeriden birilerinin itiraflarıyla öğrenebiliyorduk!

Demokratlar tüm Amerika’ya genel bir kampanya tasarlarken, Trump’ın ekibi (CA) çok daha optimizeydi; belirledikleri toplam 32 farklı kişilik grubuna yönelik çalışmayı sadece kritik olan 17 kilit eyalette uygulamaya geçirmişlerdi.

Örneğin, Little Haiti’nin Miami bölgesinde, Trump kampanyasında, Hillary Clinton’a oy vermemelerini sağlamak için Clinton Vakfı’nın Haiti depremindeki başarısızlığının haberlerini yaymışlardı. Seçimden önceki haftalarda kampanya çalışanlarından uzman birinin Bloomberg’e verdiği röportaja göre bu, başarılarından biriydi: potansiyel olarak Clinton’a oy verecek kişilerin (hatta tereddüt içerisindeki sol kanat destekçilerinin, Afro-Amerikanların ve genç kadınların da) sandığa gitmemelerini sağlıyordu. Bu “dark post”lar, sadece hedeflenen kişiler tarafından görülen sponsorlu Facebook içerikleri, örneğin Hillary Clinton’ın siyah erkekleri yırtıcı hayvan olarak nitelendirdiği Afro-Amerikalılara yönelik videoları da içeriyordu.

Sadece hedeflenen kişiler tarafından görülen sponsorlu Facebook içerikleri, örneğin Hillary Clinton’ın siyah erkekleri yırtıcı hayvan olarak nitelendirdiği Afro-Amerikalılara yönelik videoları da kapsıyordu.

Bunlara Dark Post / Karanlık Gönderi deniliyordu…

CA’in bu modeli, Clinton’un aksine, iki parti arasında kalan kararsızları tespit edip, onlara yoğunlaşan reklamlar için kullanmıyordu. Ondan çok daha sofistikelerdi.

Mesela aynı mahalledeki muhafazakar, az eğitimli, fakir olmayan ve aşırı aktif insanları belirliyor, bunları tahrik eden içerikleri önlerine koyuyorlardı. Bir insanın nefret ettiği yemeği her gün önüne getiren aşçıyı sevmesi mümkün olabilir miydi?

Bu reklamlar gerçek gözüküyorlar ama diğer partinin pozisyonlarını abartılı biçimde destekliyorlardı. Bu kampanyaya maruz kalan grup yönlendiriliyor ve nihayetinde harekete geçiriliyordu. Öyle ki ABD’ye komünizmin geleceğine inanmaya başlayanlar bile çıkmıştı. O halde Trump’a oy vermek lazımdı!

Bir yandan da karşıt gruplara moral bozucu içerik gönderirken, misal zencilere -ki hayatta Cumhuriyetçilere oy vermez çoğu- Clinton’ın kes-yapıştır ile montajlanmış bir videosunu yolluyor ve ondan nefret etmesini sağlıyorlardı. Asla Trump’a oy vermeyecekleri bile, en azından sandığa gitmekten vazgeçirmek istiyorlardı.

DARK POST OPERASYONLARI

‘Dark Post’ denilen şeyin en büyük tehlikesi ise bu içeriklerin çoğunun başkalarına görünmemesiydi. Ve ‘timeline’da sanki herkes görüyor gibi akıp gidiyorlardı!

Böylelikle bu reklamlara maruz kalanlar, bunu herkesin gördüğü standart bir şey sanıyordu, ama bunu yalanlayabilecek kitlenin bundan haberi bile olmuyordu.

Aynı formatta hazırlanmış ama içeriği çok farklı hatta kimi zaman birbirine zıt fikirleri savunan şeyler. Çoğu doğrudan siyasetle ilgili bile değildi. Clinton düşmanlığı yaymak, onu sevenleri soğutmak, bu kitleden koparabildiklerini Trump’ın hanesine ekletmek.

Bu noktada Facebook ikinci bir vebal altına daha giriyordu. Kullanıcıların datalarını siyasilere verdiği yetmiyormuş gibi, bir de siyasilerin seçimi etkilemesi için en etkin mecra olmuşlardı! Yani iddia ettikleri gibi verileri satmamış olsalar bile (ki gerçek öyle değil gibi) Trump’ın ana kampanyasının ana mecrası Facebook idi.

Amerikalıların Trump’ın dijital takımı tarafından nasıl böylesi tıkırında hedeflendiği bilinmiyordu çünkü kişiselleştirilmiş mesajlarla sosyal medya ve dijital TV’lere göre ana akım TV’lerde daha az saldırmışlardı. Ve bu sırada Clinton’ın ekibi demografik planlama konusunda lider olduğunu düşünürken, Bloomberg’in muhabirlerinden Sasha Issenberg Trump’ın dijital kampanyasının merkezi San Antonio’ya ziyaret ederek “ikinci bir karargah” oluşturulduğunu şaşkınlıkla gördü! Cambridge Analytica ekibi, görünüşe göre sadece bir düzine insan, Trump’tan Temmuz ayında 100 bin, Ağustos ayında 250 bin, Eylül ayında 5 milyon dolar kazandı. Bizzat CEO’larının söylediğine göre sadece CA şirketi Trump’un kampanyasından 15 milyon dolardan fazla kazanmıştı. Rakam gerçek midir bilinmez ama ister kapatılsın, ister siyaseti tekrar teslim alıp yoluna devam etsin, siyasi propaganda yöntemlerinin artık bambaşka bir mecraya evrildiğini söylemek mümkün.

Nitekim CA CEO’su Alexander Nix, 2016’da Concordia Summit’de konuşmasını şu cümleyle bitirmişti: “Birçok çocuk hiçbir zaman ve asla kitlesel iletişim kavramını anlayamayacak.”

Yazı dizimizi, “Peki bundan sonra ne olacak?” sorusuna cevap arayarak sonlandıracağız…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin