‘Yasa dışılığı meşru kılan son döneme hoş geldiniz!

Yorum | Ramazan F. Güzel (Eski avukat, İhraç Ağır Ceza hakimi)

“Eski dünya ölüyor, yeni dünya doğmak için mücadele ediyor. Şimdi canavarlar zamanı!”

-Antonio Gramsci-

 

“Her kim bize karşı ayaklanırsa kendisini ölü kabul etmelidir.. Gayeye doğru kesin yolu sadece sert gerçek temin eder… Düşmanınızı şaşırtarak, terör, sabotaj ve suikast ile demoralize edin. Geleceğin savaşı budur… Zayıfa acımak doğaya ihanettir.”

– Adolf Hitler-

Türkiye, 24 Haziran 2018 baskın seçimini atlatsa da, geniş bir kitle halen olayın şokundan kurtulabilmiş değil! Nasıl bir oldu bitti ile muhalefetin sonucu kabullenebildiğini, seçim gecesinde nelerin olup bittiğini kimse anlayamadı.

Bugünlerin tarihi yazılırken, her sultanın/ saltanatın yıkılması gibi, bu düzen de yıkıldıktan sonra dönemin figüranları ve aktörleri konuşmaya başlayınca, nelerin olup bittiğini anlayacağız.. Ama şu an nereye doğru gittiğimizi ve hangi aşamada olduğumuzu konuşabiliriz.

Olan şu ki, Alman Faşizmi tarzı rejimde sistemin son noktasına gelmiş olduk. Bu rejime adını veren Erdoğan, bazı konuşmalarında Hitler Almanyası tarzı bir yönetim ve yetkiler istediğini ifade etmişti zaten… Elde ettiği yetkiler de, izlediği yollar da zaten paralellik arzediyor.

Faşizm kelimesi, Roma İmparatorluğu’ndaki devlet ve siyasi birliği simgeleyen küçük baltalara verilen “Fasces” kelimesinden geliyor ve özgürlükleri baskılayan diktatöryal yönetimleri ifade etmede kullanılıyor. Bu küçük baltalar, Hitler’in Uzun Bıçaklar Gecesini de çağrıştırır. (Temel Demirer, Faşizmlerin Güncelliği ve Irkçılık)

Türkiye’de Faşizmin, seçimden önce çıkan kararnameleri seçimlerden sonra kurumsallaşma imkanı buldu. Ve bu ortamda nereye gittiğimizi anlamak istiyorsak, Hitler Almanyasının hangi safhasında olduğumuza bakmamız gerekir.

Naziler’in demokrasiyi tam olarak ortadan kaldırdıkları “Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran durum” (Enabling Act) safhasındayız şu an. Hitler’in parlamentoyu üzerinden olağanüstü yetkileri kullanma zorunluluğunu gideren “Millet ve Devlet Üzerindeki Buhranı Giderme Kanunu” adlı ve de “Ermächtigungsgesetz” olarak bilinen “Yasadışılığı Meşru Kılan Kanun Hükmü ya da Anayasa Maddesi Hükmünde Kararname” sonrası yani… Günümüzdeki izdüşümü ise AKP’nin, seçimlerin sonuçlanmasından sonra yayımlanmak üzere hazırlanan 6 adet cumhurbaşkanlığı kararnamesi öncesindeyiz…

DİKTATÖRLÜKTE SON DÖNEMEÇ

HSK’nın yapısı değiştirilerek, yargının neredeyse yarısına yakını ihraç edilerek yargı, hükümetçe sindirildi. Bu haliyle de Yargı Erki tamamen yürütmeye, hükümete, daha doğrusu Erdoğan’a geçmiş oldu.

Devlet yönetiminde malumunuz, 3 erk vardır.

Yasama/ Yürütme/ Yargı.

Geriye kaldı Yasama.. Bu kararnamalerle de “Yürütmenin yanı sıra yasama yetkisini” de fiilen Cumhurbaşkanı’na devredildi.

Nisan Referandumu ile kabul edilen bu anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı’nın kararname çıkartabilme yetkisi şu an AYM’lik ama bu şekilde yürürlüğü girecek anlaşılan.

Cumhurbaşkanı Kararnamesinde şunlar var:

1-Yürütme yetkisi,

2- Sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler,

3- Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin teşkilatı ve görevleri,

4- Olağanüstü haller,

5- Kamu tüzel kişiliği kurulması

6- Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması.

KARARNAME DETAYLARI

Bu kararnamelerle neler olacak?

Başbakan ve başbakanlık fiilen bitiyor: Yürütme bu haliyle sadece Cumhurbaşkanı olacak. Başbakan, Bakanlar Kurulu, Hükümet, Bakanlar Kurulu kararı, yasa tasarısı gibi vs artık işlevsiz kalacak.

Başbakanlık ve bakanlıktaki birçok kurum bir şekilde budanıp Cumhurbaşkanına bağlanacak.

Bakanlar azaltılıyor, etkisizleştiriliyor ve yetkisizleştiriliyor.. ve Cumhurbaşkanı 4-5 yardımcısı ile, yani bir A takımı ile bütün işleri tek başına yürütecek.

En önemlisi de komple meclisin etkisi ortadan kalkacak. Çünkü Cumhurbaşkanı/ yani üzerine yetki elbisesi bire bir dikilen Erdoğan; Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile Meclis onayı gerekmeksizin Resmi Gazete’de yayımlandıkları gün yürürlüğe girmek üzere, istediği konuda tek başına yasa çıkarabilecek.

Bakanlar Kurulu, TBMM’de kabul edilen bir yetki kanunu çerçevesinde KHK çıkartabilirken, artık Cumhurbaşkanı Meclis’ten yetki almadan kararname çıkartabilecek, Meclisin onayına ihtiyaç duymayacak.

Meclis ne iş yapacak? Hadi bir yasa çıkarmaya kalktı diyelim;

Kanunu veto etme yetkisi bulunan Cumhurbaşkanı’nın geri gönderdiği kanunun yeniden kabulü için en az 301 milletvekilinin oyu gerekecek.

Yani Meclis külliyen iptal!

HİTLER’İN YOLUNDA SON NOKTA

Tarih tekekkür ediyor..  “German History in Documents and Images” başlıklı araştırmaya bir göz atınca görüyoruz ki, Alman faşizminin kökleşmesinin son safhasındayız artık. Bütün yetkilerin tek adamda toplandığı, dolayısıyla da bir ülkenin ve milletin felakete sürüklenmesinin son dönemecinde..

O döneme bakınca; 27 Şubat 1933’te Reichstag (Parlamento) binası yakılmış, Reichstag yangınına karşılık olarak iktidara daha geniş polis yetkileri veren geçici bir yasa taslağı hazırlanmış ve 28 Şubat 1933’de“Halkın ve Devletin Korunması Kararnamesi” ismiyle yayınlanmıştı.

Anayasa ile güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, gösteri ve yürüyüş hakkı, iletişimin gizliliği vs ikinci bir emre kadar askıya alınmıştır. “Reichstag Yangını Kararnamesi”olarak da bilinen bu kararname, bu haliyle de bizde Düzmece 15 Temmuz Darbesinden sonra ilan edilen OHAL ve OHAL KHK’larına ne de çok benziyor!

..

1933 Almanya’sında “Millet ve Devlet Üzerindeki Buhranı Giderme Kanunu” adlı ve ayrıca (Yasadışılığı Meşru Kılan Kanun Hükmü ya da Anayasa Maddesi Hükmünde Kararname) esnek bir paket getirilmişti.

Paket çok basitti:

Hitler (şansölye) kanunu hazırlar, kabine yasalaştırır ve parlamentonun onayı olmaksızın resmi gazetede yayınlanır.

23 Mart 1933’de dönemin Alman Parlamentosu’na gelen bu yasanın kabul edilmesiyle:

Esasen 1 Nisan 1937’de son bulacak şekilde planlanan tasarı, fiilen hep yürürlükte kaldı.

Tasarının geçmesi ile birlikte Nasyonal Sosyalistler Alman demokrasisi fiilen bitmişti. Sonrası malum; tam diktatörlük, Almanya’nın savaşa sürüklenmesi, sonunda da Almanya ve dünya için felaketler silsilesi…

Son 3 yılda adeta Hitler Almanya’sı ile bire bir, paralel gidiliyor. Bu şekilde gidilip sonunun Türkiye ve bölge için bir felakete dönüşmemesi için başta AYM’ye, diğer partilere ve insiyatif sahiplerine büyük iş düşüyor. Bize düşen ise hatırlatmak.

Ama şunu da biliyorum ki, şu son seçimle de insanların “demokratik ve hukuki yollarla gidişe dur deme ümidi”nin neredeyse yok oldu. Geriye sadece, her faşizm ve diktatöryal dönemlerin doğal bitiş sürecini hep birlikte izlemek mi kalıyor? Her insaf ve insiyatif sahibine, gücü nisbetinde ses ve tepki vermesi gerekiyor kanımca.. Sonucu değiştirir, değiştirmez belli olmaz ama şu kesin ki ileride bu kadar kötülükler yaşanırken, “ben en azından şunu yaptım!” diyebileceğiniz bir sözünüz olur!

Yoksa ebediyen susun.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin