‘Yallah Katar’a!’

Haber-Yorum | Naci Karadağ

“Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa,

gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder.”

(George Orwell)

Peşinen söyleyeyim ki, ne ben, ne de tarihin en büyük zulüm ve sosyal kırımına muhatap olan hizmet erlerinden herhangi biri başlıktaki ifadeyi değil Erdoğan, herhangi bir iktidar destekçisi için kullanmaz. Hatta Hüseyin Gülerce için bile kullanmaz.

Ancak, bu yukarıdaki cümleyi kimsenin kullanmayacağı anlamına da gelmez.

Çünkü Adetullahtandır; iddiasından vurulur insan!

Kürtler için “Yallah Kürdistan’a” diyebilen bir zihniyet eninde sonunda bu cümle ile yüzleşecektir emin olabilirsiniz.

Meseleyi şöyle izah etmek isterim.

Bizim Siyasal İslamcı güruhun pek bir bayıldığı, Necip Fazıl’ın “piliçliğine bakmadan horoz taklidi yapmaya başladı” dediği Sezai Karakoç’un (sahi nerelerde kendisi, hoşuna gidiyor mu zihin mimarı olduğu kesimin bugün yaptıkları?) bir şiirinde Doğulu bir Baba’nın ve oğullarının masalı anlatılır.

Batıyı merak eden çocukları sırayla yollar, şehre gelen her çocuk değişir ve felaketi olur aynı zamanda. Baba ölür acılarından, son çocuk vasiyet olarak gider ve şehrin göbeğine kocaman bir mezar kazar. Ve haykırır: “Gömün beni değiştirmeden”

Hizmet hareketinin en önemli özelliklerinden biri de herkesi kendi konumunda kabul etmesiydi. Ve çıldırtıyordu bu davranış biçimi kendini dinin tek sahibi zannedenleri. Belki de şu anda Mehveş Evin’inden Ergun babahan’a kadar pek çok kesimin ve kişinin nefretini kazanmasının sebebi buydu.

Çok basit bir şeydi aslında, seninle diyalog kurmak, beraber yaşamak için, senin ya da benim değişmem gerekmiyor. Herkesi kendi konumunda, inancında, kültüründe kabul edip evrensel insani değerlerde bir araya gelmek. Mesele bu kadar basitti ama çok büyük bir nefret kazandı bu düşünce.

İşte bu güzelim anlayış boğuldu Türkiye’de.

“Benden değilsen hainsin, hatta benden olsan bile istediğim kişiden nefret etmiyorsan yine hainsin” anlayışı yürürlükte uzun zamandır.

Dün, bir zamanların Baro Başkanı Turgut Kazan’ı dinledim T24’ün yayınında. (BKZ) Deneyimli hukukçu ülkede adaletin sıfırı tükettiğini, yargıdan bahsetmenin artık mümkün olmadığını ifade ediyor haklı olarak. Ancak mesele ülkedeki binlerce adalet personelinin hukuksuzca yok edilmesine geldiğinde zurna nedense bir anda “zırt” deyiveriyor ve şöyle diyor; “Tamam o konuda bence de doğru yapıldı…”

Bir hukukçu bunu söyledikten sonra söylediği tek kelime bile dinlemez!

Kazan, yapılan zulümlerden, hukuksuzluktan filan rahatsız değil, onun yerine konulmaya çalışılandan rahatsız. Zaten röportajcının “Hapishanede pek çok mağduru ziyaret ettiniz, Ahmet Altan’ı da ziyaret ettiniz mi?” sorusuna pişkince “Hayır” diyebiliyordu.

Galiba şu gerçeği artık kabullenmeliyiz:

“AKP ve Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük nedir?” diye sorulsa artık tek bir cevap verebiliriz: Nefret tohumlarını ekti, yeşertti ve hasadını yapıyor!

Nefret başka bir şey dostlar, hırsızlığa, arsızlığa, yalancılığa, hainliğe benzemiyor! Zehirli ve bulaşıcı. Bir zerk edildi mi bünyeye, kartopu gibi büyüyor damarlarda. Ve her yeri ele geçiyor durmaksızın.

Türkiye şimdi tarihte eşi benzeri görülmemiş bir nefret sarmalında debeleniyor. Toplumsal tüm eklemlemeler yırtıldı, çatlaklar kocaman yarıklara dönüştü. Şerha şerha kin akıyor toplumun bir arada yaşayan kesimlerinin arasında. Her fırsatta herkes herkesi boğazlamak istiyor.

Yırtık öylesine büyüdü ki, artık bundan sonra dikiş tutması neredeyse imkansız. Bu harami tayfa yarın öbür gün defolup gittikten sonra inanın bana bu millet on yıllarca toparlayamayacak, silemeyecek bu nefretin izlerini.

Bırakanız farklı görüşlere, düşüncelere, hayat tarzlarına sahip bir ülkeyi, bırakınız bir şehri, kasabayı, köyü… İçinde kavga, maraza çıkmayan mahalle kalmadı, ev kalmadı ev. Aynı evdeki insanları birbirine düşmen ederek bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüğü yaptı Tayyip Erdoğan!

Açın sosyal medyayı da okuyun. Görün…

Çok basit bir acı paylaşımı bile “Oh olmuş” gibi yürek soğutan karşılıklar ile nefret linçine uğruyor.

Küçücük çocuklar zulümden kaçarken denizlerde, nehirlerde boğuluyor ve karşımızda bu acıyı anlaması, paylaşması gereken bir kitle yok.

Tersine, “Büyüseydi terörist olacaktı, iyi olmuş” diye yazabilen canavarlar yetiştirdi AKP iktidarı.

Başkasının ölüsüne nasıl hakaretler ediliyor, ana, bacı evlatlar nasıl havalarda uçuşuyor mideniz ve vicdanınız sağlamsa bir göz atın.

Adım adım, gün be gün büyüdü nefret tarlası. Uzadı nefret başaklarının boyu. Kan kırmızı bir düşmanlık ekildi tüm memlekete.

Yedi düvele karşı zaten nefret doluyduk. Özene bezene büyüttükleri nefreti birbirimize yönelttiler sonra. Şimdi toplum birbirine nefretle doldu taşıyor. Bıraksanız basit bir tartışma programını, yalamıyorsan Reis’i ve iktidarı konuşamıyorsun. Sıkıysa konuş. İstersen iktidardaki partiden ol, anında hainsin, ajansın, kriptosun.

Hepsi korkuyor atıyor aslında ama hepsi de nefret kusmaktan geri kalmıyor. Biliyorlar ki, ne kadar çok nefret o kadar uzun hayat, büyük imkan.

Sineler bir nefret tarlasına dönüşmüş durumda, Tayyip Erdoğan ve ekibi her gün nefret tohumu saçıyor bu topraklara. Yeşerttikçe gülüyorlar, başardık diye seviniyorlar utanmazca. Herkes herkesten nefret ederse mutlu olacaklar, en sonunda nefret boğacak herkesi. Bizzat kendileri dahil. Bunu biliyorlar ama umurlarında bile değil.

Nasıl bu kadar kötü olunabiliyor inanın aklım almıyor. Nefret bu kadar büyüyebiliyormuş meğerse!

Nemrut’u, Firavun’u, Yezid’i anlıyoruz bir nebze.

Başka ülkelere bakıyoruz ağzımız açık. Siyasi parti liderleri aynı ekranda konuşuyor saatlerce, şakalaşıyorlar… Sokaklarda parti afişleri yanyana salınıyor. Bizimkiler gübre döküyor muhalefetin yollarına. Mümkün mü iki siyasi parti liderinin ekrana çıkması?

Cumhur İttifakı’nın Ankara adayı Mehmet Özhaseki (Fotoğraf: Duvar)

Ankara Belediye Başkan adayı, “Erdoğan izin verirse rakibimle televizyonda tartışmak isterim” diyor korka korka.

Medyanın hali zaten vahim.

Karşı görüşten kimse bile almaya korkuyor, sayısı artık bir iki tane kalmış haber kanalı. Varsa yoksa yandaşın Reis yalama seansları tartışma programları.

Siyasetçiler Reis’in dediğinin aksini söylüyorsa hain oluyor bir çırpıda. Merkel de terörist aslında, Obama hepten teröristti zaten.

HDPliler zaten dünden terörist. Kendi halkına yapılan zulümlere sesini yükseltmekten daha büyük terör eylemi mi olurmuş?

Alıp hapse atılıyor halkın seçtiği insanlar.

Kendisi altı ay kadar hapiste kaldı diye bir ömür mağdur rolü oynuyor ve gittiği Diyarbakır’da, “biliyorsunuz belediye başkanlığımı elimden aldılar” diyor utanmadan. Konuşma yaptığı şehir de dahil, halkın seçtiği onlarca belediye başkanının makamına çökmüş oysa.

Yine de bitmiyor nefreti.

Parti liderlerini, milletvekillerini alıp hapse attırıyor gerekçe filan olmadan. Terörist işte, gerekçesi mi olurmuş daha!

Artık sözün bitip tükendiği noktadayız sanırım.

Nefret, onu besleyip büyütenleri, onu ekenleri yakalayıp bitirene kadar bir şey yapmak zor artık bu memlekette. Kinlerinde boğulacakları zaman bu toplum hala var olur mu bilmiyorum ama boş mezarlar tarihe geçecek bir şekilde izliyor olacak ibretlik sonlarını!

Ve emin olun, biz söylemeyeceğiz ama birileri mutlaka yüzlerine haykıracak bugünkü zalimlerin:

Yallah Arabistan’a, Yallah Katar’a…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin