Washington Ankara’nın restini gördü mü? [Adem Yavuz Arslan]

Beklendiği gibi oldu ve 74.Altın Küre Ödülleri’ne politik tartışmalar damgasını vurdu.

Oscar Ödülleri ile birlikte sinema dünyasının en prestijli, en çok konuşulan töreninde yine siyaset ön plana çıktı ve bu kez ‘mesaj’ veren isim Merly Streep’ti.

Yaşam boyu başarı ödülünü alan Streep önümüzdeki günlerde başkanlık koltuğuna oturacak olan Trump’ı eleştirdi ve ‘uyarılar’da bulundu.

Dedi ki: “Güçlü olanlar mevkilerini başkalarını ezmek için kullanırsa hepimiz kaybederiz.”

Streep sanki ‘Türkiye’ye konuşuyormuş gibi’ devam etti:

“Gücü sınırlı tutacak, öfkelendiklerinde onları eleştirecek prensip sahibi bir basına ihtiyacımız var. Ülkemizin kurucuları bu yüzden basını kutsal bir yere koydu ve anayasada ona özgürlük verdi.”

Yaklaşık 20 milyon Twitter, 17 milyon Facebook takipçisi olan ve sosyal medyada fırtına gibi esen Trump hemen cevabı yapıştırdı ve polemik büyüdü.

Derisi ince bir lider

Konumuz Trump’ın sanatçılarla ve medyayla polemiği olmadığı için detaylara girmeyeceğim. Fakat yazıya bu anekdot ile girmemim nedeni önümüzdeki döneme dair ipuçları barındırmasından.

Zira Trump ‘derisi ince’ bir lider ve eleştirilmeye hiç gelemiyor.

Bu yönüyle Erdoğan’a da benziyor fakat hadise Amerika’da geçtiği için gazeteler TOMA’larla basılıp gazeteciler, sanatçılar, akademisyenler kelepçelenerek hapse atılamıyor.

Kafası karışanlar için konuyu biraz daraltayım.

Amerika, Golden Globe Ödülleri’ndeki Trump eleştirisi ve Trump’ın damadı Kushner’i Beyaz Saray’a danışman yapmasını tartışırken Türkiye’de Erdoğan ve AKP kurmayları Amerika’ya sağlı sollu sallıyordu.

Mesela ‘yalanlanma rekoru sahibi’ Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Büyükelçilere Konferansı’nda ABD’ye ‘ilişkilerin düzelmesi için’ iki şart sürdü: Gülen’in iadesi, YPG’ye desteğin kesilmesi.

Büyükelçileri yemekte ağırlayan Erdoğan da benzeri mesajları tekrar etti.

Son günlerde İncirlik Üssü’nün kapatılması tarzı tartışmaları da yan yana getirdiğinizde Ankara’nın Washington’a karşı ‘mevzi alma’ çabasında olduğunu görmek mümkün.

Bu arada büyükelçiler konferansının ana temasının yurt dışında Cemaat ile mücadele olduğunu, bu mücadele için ‘kesinin ağzının sonuna kadar açıldığını’ da not olarak ekleyelim.

meryl

ABD, Ankara’nın restlerine nasıl bakıyor?

Peki, Washington’da hava nasıl?

Açıkçası Çavuşoğlu’nun öne sürdüğü şartların ABD tarafından alındığına dair bir ipucu yok. Aksine hükümet eliyle yürütülen ‘anti-Amerikancı’ söylemlere tepki var.

Dahası ABD’nin kendi iç gündemleri daha sıcak.

Trump’ın kabinesi, Rusya ile olan ilişkiler, milyonlarca kişiyi ilgilendiren sağlık reformu gibi başlıklar gündemin ilk sıralarında.

İran ile anlaşma, İsrail ile gerginlikler ve Trump’ın “ABD’nin askeri gücünü yeniden inşa edeceğiz” türü vaatlerini de yan yana koyduğunuzda ABD yönetiminin gündeminde Türkiye’nin ‘öne sürdüğü şartlar’ın yer almadığı görülebiliyor.

Kaldı ki Gülen’in iadesi hukuki bir süreç ve yıllar alacak bir konu.

YPG meselesinde ise ABD yönetiminin tavrı Ankara ile taban tabana zıt. Her iki konuda da “Aman Ankara rest çekti, tavrımızı değiştirelim!” türü bir hava yok.

Trump’ın önceliği iç politika

İlişkilerin seyrine dair en büyük soru işareti ise Trump’ın bizatihi kendisi. Çünkü öngörülebilen bir isim değil.

Mesela tüm büyükelçileri geri çağırdı. Bir yönüyle bu durum sürpriz değil zira ABD sisteminde büyükelçiler yeni başkana istifalarını sunar, başkan da görevlerini uzatır ve kademeli bir geçiş yapılırdı.

Fakat Trump ‘görev uzatma olmayacak’ dedi. Mevcutların görevi bırakması, yeni büyükelçilerin onaylanıp yeni yerlerinde göreve başlamaları uzun zaman alabilir.

Uzun lafın kısası, ABD’nin kendi gündeminde onlarca başlık var ve Trump’in önceliği ‘iç politika’.

Dahası, Trump selefi Obama gibi hırpalanmayı kabul edebilecek bir karakter değil. En ufak bir eleştiriye bile sert tepki verdiği göz önüne alındığında AKP ve Havuz medyasının komplo teorileri karşısında nasıl tutum takınacağını kestirmek zor.

O yüzden Türkiye’nin öne sürdüğü şartlara, AKP’li isimlerin ve Havuz medyasının akla ziyan teorilerine ne kadar kulak asacak, tepkisi nasıl olacak bekleyip göreceğiz.

Fakat Washintgon’un havasına bakarak şunu söylemek mümkün; Erdoğan’ın ‘Trump sevinci’ derin bir hüzne dönüşebilir.

‘Esed kalır, biz gideriz’

Yazıyı Ankara’ya dair bir anekdot ile bitirmekte fayda var. Çünkü ilginç gelişmeler oluyor.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş “Baştan bu yana Suriye politikasında büyük yanlışlar olduğuna inananlardanım” dedi.

Bu ifadenin zamanlaması ve ‘mesajı’ hayli önemli.

Öncelikle ‘inanlardanım’ derken AKP kabinesinde başkalarının da bu fikirde olduğu imasında bulunuyor.

Mesela bizzat Yalçın Akdoğan’dan dinlemiştim.

Bugün Gazetesi’nin Ankara bürosundaki sohbetimizde Suriye politikasındaki yanlışlara değinip “Esad kalır, biz gideriz” demişti. Akdoğan tabi ki bu ifadeleri mikrofonlara ve yazılmak kaydıyla hiçbir yerde söylemedi.

‘Hoca’ya yani Ahmet Davutoğlu’na yönelik benzeri eleştirileri yapan başka bakanlar da vardı.

Hatta Suriye politikasını ‘makara’ya alanlar da oldu.

Anlaşılan Suriye’deki hezimet Ahmet Davutoğlu’na yıkılacak. Eğer Suriye özelinde iş uluslararası boyuta taşınırsa MİT’e de benzeri bir fatura kesilmesi sürpriz olmaz.

Ankara’yı ve iktidar çevrelerini bilenler “Reis’ten habersiz kuş uçmadığını” bilirler fakat bu gerçeğin bir önemi yok.

Galiba ‘Hoca’ ve ‘Hocacılar’a yolun sonu göründü.

davut

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin