Wall Street Journal ‘Yunanistan’a yeni göçü’ yazdı

Amerika’da yayın yapan Wall Street Journal gazetesi, Türkiye’den çıkmak zorunda kalanların dramına mercek tuttu. Gazetede ”Erdoğan’dan Kaçan Türkler  Yunanistan’a Mülteci Akınına Sebep Oluyor” başlığıyla yayınlanan makalede, Yunanistan’a geçmek zorunda kalan, yeni ve zor bir hayata başlayan insanların  yaşadıkları, arkalarında bıraktıkları Türkiye’deki politik ortam anlatılıyor. Bebekleri ve çocuklarıyla gurbete ve hicrete açılan kapıların ilk ve zorlu günleri anlatılıyor.

WSJ’de çıkan haber şöyle:

Gecenin karanlığında, Yunuz Cagar ve eşi Cansu, bebeklerine uyuması için biraz bitki çayı vermişler, çantalarını sırtlarına takıp Meriç Nehri’nin yanındaki çamurlu yollardan kaçakçıların peşine takılmışlar, Yunanistan’a varıncaya dek sınırdaki çitlerden ve muhafızlardan olabildiğince geri durmuşlar…

Yunuz Cagar, 29 yaşında bir mahkeme kâtibi, İstanbul’a bağlı ilçelerin birinde ailesiyle birlikte sessiz sedasız bir hayat sürüyordu, ta ki 2016’daki başarısızlıkla sonuçlanan askeri darbenin ardından başlayan hükümet baskısı hayatlarını altüst edene kadar.

Hakimler, meslektaşları ve arkadaşları tutuklanmış. Kendisi de işini kaybetmiş ve ailesiyle birlikte babasının evinde çatı katına yerleşmek zorunda kaldı. Tutuklandı ve 4 ay cezaevinde kaldı. Suçunu ise ‘bir mesajlaşma uygulamasını indirmek’ olarak anlatıyor, devlet bunun teröre destek olduğuna kanıt sayıyor.

BU KEZ KAÇAN TÜRKLER!

Meriç Nehri üzerinden Türkiye-Yunanistan sınırını geçen mültecilerin sayısı, Avrupa’nın 2015’teki göç krizindeki zirvesinden beri ilk kez bu kadar arttı. Ancak, bu kez artışın sebebi, Erdoğan’dan ve onun ABD’de yaşayan din adamı Fethullah Gülen’in gerçek veya hayalî takipçilerine karşı başlattığı polis kuşatmasından kaçan Türkler. Türkiye, Erdoğan’ın eski dostu, şimdiki düşmanı Gülen’i darbe teşebbüsünü düzenlemekle suçluyor.

Yunan polisinin açıklamalarına göre, bu senenin ocak ayından eylül ayına kadar 14000 kişi Meriç sınırını geçti; bu sayı, geçen senenin tamamında sınırı geçenlerin sayısının iki katından fazla. Avrupa Birliği’nin sınır ajansı Frontex’in tahminlerine göre, bu kişilerin yarısına yakını Türk vatandaşı. Birçoğu, Türkiye’de yetkili makamların şüphe üzerine pasaportlarına el koyması sonucu yurt dışına çıkmak için yasal olmayan yolları seçen hakimler, askerî personeller, memurlar, veya iş adamları.

Bu yıl, şimdiye kadar 4000 Türk, Yunanistan’da ilticaya başvurdu ama birçoğu da Avrupa’nın derinlerine, Türkiye’den daha uzağa gitmeyi planladıkları için Yunanistan’da bulunduklarını kayda geçirmiyor.

Sınırdaki bu akış, Türkiye ve Yunanistan arasındaki, bölgesel gerginlikler ve geçmişten gelen kindarlıklar yüzünden zaten bozulmuş olan ilişkiye gerginlik kattı. Türk yetkilileri ve hükümet yanlısı basın organları Meriç’i geçen binlerce insanı terörist olarak damgaladı ve Yunanistan’ı da onların barınağı olmakla suçladı.

Meriç sınırı, ağır güvenlik kontrolü altında olmasına rağmen, yine de Yunanistan’a ulaşmak için, Ege adalarından birine botla geçmekten daha kolay bir yol. Zira, Ege’deki Yunan adaları binlerce mültecinin ve diğer göçmenlerin bakımsız kamplarda sıkışıp kaldığı, fırsat buldukça Yunan anakarasına giden gemilere güç bela sızmaya çalıştıkları çıkmaz sokaklar haline geldi.

AYRILMADAN KİMSEYE HOŞÇAKAL DİYEMEDİK

“Ayrılmadan kimseye hoşçakal diyemedik” diyor, şimdilerde Atina’dan Almanya’ya gitmenin yollarını arayan Yunuz Cagar. Eşi ve çocuğu, yüklü miktarda para talep eden kaçakçıların yardımıyla Almanya’ya varmışlar bile. “Yolculuğumuza 13,000 Euro (14,700 dolar) ile başladık, şimdi elimde sadece 1,500 Euro kaldı.” diyor Cagar.

Yasal seyahat evraklarına el konulmuş binlerce Türk, Atina’da, onları güvenliğe ve daha iyi ihtimallere ulaştıracaklarını umdukları Avrupa’nın kuzeyine ulaşma şanslarını bekliyorlar.

Türk Hava Kuvvetleri’nin eski F-16 pilotu 30 yaşındaki Ahmed’se şimdilerde günlerini kaçakçılarla konuşup Yunanistan’dan çıkmanın yollarını arayarak geçiriyor. “Hayalim Kanada, ama gerçekler Omonoia.” diyor Ahmed. Omonoia, Atina’nın göbeğinde göçmenlerin ve kaçakçıların buluştukları bir meydan.

DAYAK VE KÖTÜ MUAMELE

Ahmed darbe girişiminden birkaç ay sonra Gülenist bağlantılarla suçlanıp işten çıkarılmış, başka bir subay onu ihbar ettikten sonra tutuklanmış ve dövülmüş. Kendisinin Gülen hareketiyle hiçbir bağlantısı olmadığını söylüyor. Yargılaması devam ederken serbest bırakılmış ama hapse girmesi kaçınılmaz göründüğünden, ülkesini terk etmeye karar vermiş.

Yılmaz Bilir, eşi Özlem ve 4 çocukları, darbe teşebbüsü sırasında tatildelermiş. Dışişleri Bakanlığı’nın bilgi işlem bölümünde çalışan Yılmaz Bilir, Gülen hareketi bağlantıları olmakla suçlandığını aylar sonra öğrenmiş, -ki bu suçlamaları reddediyor-. Bilir ailesi tanıdıklarının ve akrabalarının yanında kalarak saklanmaya başlamış. Yılmaz Bilir, evine kısa bir süre için uğradığında komşularının polisi aramaları üzerine tutuklanmış. Mahkeme süreci devam ederken serbest bırakıldığında ise aile, Türkiye’den ayrılmaya karar vermiş.

Yılmaz Bilir, sahte pasaport kullanarak Almanya’ya ulaşmış ve orada ilticaya başvurmuş. Eşi ve çocukları da ona katılmak için başvuruda bulunmuşlar.

Şimdilik Atina’dan ayrılamayan eşi Özlem Bilir, bir yaz gecesi Meriç’i geçtiklerinde ailece ne kadar mutlu olduklarını hatırlıyor.

BİTMEK BİLMEYEN BİR YÜRÜYÜŞ….

“Bitmek bilmeyen bir yürüyüştü, ama mutluyduk, çünkü uzakta birlikteydik.” diyor ve ekliyor, “Türkiye’deyken o kadar stresliydim ki aylarca doğru düzgün uyuyamadım, ama Yunanistan’da nezaretteki o ilk gecede nihayet uyuyabildim.”

Öğretmen Meral Budak, darbeden sonra işinden uzaklaştırılmış. Eşi, Türkiye’nin başlıca gazetelerinden, Gülen hareketine bağlı, Zaman’da gazeteciymiş. Eşinin ABD vizesi varmış ve şimdilerde Uber sürücüsü olarak çalıştığı Kanada’ya gidebilmiş. 18 yaşındaki oğulları da birkaç ay sonra babasına katılmış.

EN TRAVMATİK OLANI YÜZLERE KİTABIMI YAKTIĞIM ZAMANDI

Meral Budak ve 15 yaşındaki oğulları Ali ise Türkiye’de kalmış ve kısa bir süre sonra pasaportları iptal edilmiş. Bir yıl boyunca ülke içinde saklanmışlar. “En travmatik anım, yüzlerce kitabı yaktığım zamandı.” diyor. “Çocuğumun okul kitapları bile, yayınevleri Gülen hareketine mensup olduğu için, aleyhime kanıt olarak sayılabilirdi…”

Bu yıl 1 Ocak’ta, Meral Budak ve oğlu Ali, Meriç’ten geçen uzun yola çıkmış ve Yunanistan’a geçmişler. Şimdi, Kanada’ya gidip ailenin kalan kısmına katılacakları günleri bekliyorlar.

“Yunan köylerinin arasından yürürken, hayatımın bir daha asla eskisi gibi olmayacağını fark ettim,” diyor Budak, “Bilinmeyene doğru yürüyordum.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin