Ve tek başyargıçlı devlet yargısına var mısınız?!

“TEK IRK, TEK DEVLET, TEK LIDER” (EIN VOLK, EIN REICH, EIN FÜHRER)

YORUM | RAMAZAN F. GÜZEL

Devletin reisi (Führer’i) geçenlerde hakim savcıları toplayıp hem onlara şöyle seslendi: “Devletinin emrinde hakimlere, savcılara ihtiyacımız var.

Devlet, millet, milli irade şu bu vs derken, kimi kastettiğini biliyorsunuz; hepsinin şahıslaştığı kendisini işaret ediyor tabi ki! “Ein volk, ein reich, ein führer: Tek devlet, tek ırk, tek lider” diyen Hitler’i rol model aldıkları için, orduyu kontrollerine aldıktan hemen sonra yargıyı tamamen kapılarının önüne bağladılar.

Şu anki HSK’nın yapısı değiştirilerek, neredeyse yarısına yakını ihraç edilerek yargı, hükümetçe sindirildi. Bu haliyle de Yargı erki tamamen yürütmeye, hükümete, daha doğrusu Erdoğan’a geçmiş oldu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bahse konu hakim ve savcı atama töreninde aynen şöyle demişti:

“17-25 Aralık girişimi ve 15 temmuz hain darbe teşebbüsü hepimizi yargının tarafsız ve bağımsız olmasının ne kadar büyük önem taşıdığını hepimize göstermiştir.

Yargı, içindeki FETÖ’cüleri en hızlı temizleyen kurum olmuştur. 4 bin civarında FETÖ üyesi hakim ve savcı tasfiye edilmiştir. Aslında bunlara hakim ve savcı demek doğru değildir.”

Fuat efendi, suç olmakla birlikte nasıl da insanların –hem de yargı mensuplarının- fişlenmiş olduğunu ve sonra da o insanlara savunma hakkı verilmediğini itiraf etmişti burada. Onun bu itirafı üzerine diyeyim:

1- Gerçek hainler kim, gerçek hukukla ortaya çıkacaktır. Bu hainler ki, yolsuzluklar, uluslararası suç sayılan silah kaçakçılığı yapan, sonra yargıya, emniyete müdahale edip bunların adli sürecini engelleyen kimlerdir. Gerçek hukuk gelince işte, bu suçlular ve hainler kaçacak yer arayacaktır,

2- Fişlemek, hakim/kürsü dokunulmazlığını yok etmek suçtur ve sorumluları hesap verecektir,

3- Siyasilerle anlaştıktan sonra dondurulan ETÖ davaları tekrar başladığında da gerçek/ azılı katiller yerini bulacaktır.

4- ‘Feto’nün Batı dünyasındaki açılımı şudur: “Fashist Erdoganist Terror Organisation” ve bu Örgüt’e mensup kimseler hukuk med-cezirinde sular tekrar yatağını bulduğunda cezalarını bulacaklardır.

HİTLER’İN YOLUNDA SON NOKTA

İstenen nedir: “Dikensiz Gül Bahçesi”. Bir Tek Adam” rejimi kurulmak isteniyorsa, problemsiz, tam itaatkar bir yargı olsun istenir. Devletin, daha doğrusu devlete ele geçirip devletleşmişlerin emrinde yargı mensupları olsun istenir. Böyle bir yargı aslında direkt infaz kurumudurlar.

Türkiye’de “Tek Adamlık”, “Kararnameler Dönemi” ile de tam bir kurumsallaşma imkanı buldu. Ve bu ortamda nereye gittiğimizi anlamak istiyorsak, Hitler Almanyasının hangi safhasında olduğumuza bakmamız gerekir.

Naziler’in demokrasiyi tam olarak ortadan kaldırdıkları “Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran durum” (Enabling Act) safhasını geçtik gidiyoruz elan… Hitler’in parlamentoyu üzerinden olağanüstü yetkileri kullanma zorunluluğunu gideren “Millet ve Devlet Üzerindeki Buhranı Giderme Kanunu” adlı ve de “Ermächtigungsgesetz” olarak bilinen “Yasadışılığı Meşru Kılan Kanun Hükmü ya da Anayasa Maddesi Hükmünde Kararname” sonrası yani… Son 3 yılda adeta Hitler Almanya’sı ile bire bir, paralel gidiliyor. Bu şekilde gidilip sonunun Türkiye ve bölge için bir felakete dönüşmemesi için başta AYM’ye, diğer partilere ve inisiyatif sahiplerine büyük iş düşüyor. Bize düşen ise hatırlatmak.

“TEK ADAM”IN DEVLETİNİN YARGISI

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın övünerek “daha önceden fişledikleri 4 bin kadar hakim savcıyı bir anda ihraç ettiklerini” anlatıyordu. “Buna neden ihtiyaç duydular” derseniz, anlamak için tarihteki izdüşümüne bakınız:

Hitler Almanyasında da Nisan 1934 tarihinde “Hükümet Hizmetleri Kanunu” çıkarılmış ve buna dayanarak Nazi Partisi’ne bağlılığından şüphe edilen tüm hakim savcılar (tabii ki öncelikle Yahudi kökenliler) görevlerinden uzaklaştırılmış, yerlerine partiye sadık/ yandaş yargı mensupları atanmıştı. Weimar Anayasası m.109’a göre “yalnızca anayasaya bağlı olan” hakimler ve savcılar, artık sadece Hitler’e bağlıydılar.

Sonrasında Hitler, (Reichstag davasında 4 komünist hakkında beraat kararı verilmesi üzerine) 24 Nisan 1934’te çıkarılan kanunla en vurucu yetkiler, “özel yetkili” “Halk Mahkemeleri”ne (Volksgerichtshof) devredilmişti. (Halk mahkemeleri; günümüz bildiğiniz Sulh Ceza Hakimlikleri.) Halk mahkemeleri (Volksgerichtshof) dışında 21 Mart 1933’te siyasi davalara bakmakla görevli olan özel mahkemeler (Sondergericht) kurulmuştu.

“Madem Hitler dönemi ile paralel gidiyoruz, e bundan sonra ne olacak?” derseniz, fillen uygulamaya başlanan “sağlıklı milli şuur” dönemi…

“Sağlıklı milli şuur” kriteri Alman Ceza Kanunu’na 1936’da girmişti ve buna göre;

Nazi iktidarını tehdit eden, dolayısıyla milli kabul edilmeyen her kişi, ceza kanununa göre bir suç işlememiş olsa bile cezalandırılabilecek, yani yargıçlar, milli şuur kriterine göre istediği kişiyi gayri milli ilan ederek cezalandırabilecek ve kimin milli kimin gayri milli olduğuna tamamen yargıçların inisiyatifinde olacaktı. (AKPli Bozdağ bunu şöyle özetlemişti: “Her atılan suçlu değil, idari kararla ihraç edildiler.”)

Hitler, 13 Temmuz 1934’te Reichstag’da yaptığı konuşmada kendisini “Oberster Gerichtsherr” yani ”Almanya’nın en yüksek yargıcı” ilan etmiş ve yargının kendi emri altında olduğunu deklare etmişti. Bu da çok tanıdık, değil mi: “Yargıda şeyini yapalım”, “Al papazı ver papazı”, “Arkadaşlarla şeyini yaptık”, “Arkadaşlara talimat verdim”…

“Sağlıklı milli şuur” sahibi yargıçların reisi de ”Ülkenin en yüksek yargıcı” olur haliyle…

SUSTUKÇA SIRA HEPİNİZE GELECEK, SADECE SIRANIZI BEKLEYİNİZ

Nazi dönemini en acı şekilde yaşayanlardan -Bekennende Kirche kilisesinin yöneticisi ve Dünya Kiliseler Konseyi Başkanı- Martin Niemöller’ın meşhur sözünü hatırlarsınız:

“Naziler komünistleri götürdüklerinde sustum. Çünkü ben komünist değildim.

Sendikacıları götürdüklerinde sustum. Ben sendikacı da değildim.

Sosyalistleri içeri aldıklarında sesimi çıkarmadım. Ben sosyalist değildim.

Yahudileri tutukladıklarında sustum. Çünkü ben Yahudi değildim.

Beni götürdüklerinde, geride artık karşı çıkabilecek kimse kalmamıştı.”

Bu kadar yargıç hapse atılırken, herkes köşesine çekilip, “Aman, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyenler..

“Bakın, beni attılar, daha böyle 5 bine yakın hakim savcıyı atacaklar, tavır koyun” dediğimde “Acınızı anlıyoruz, kaygıyla karşılıyoruz ama kem küm” diyen Batılı kurumlar..

Bu kadar hakim atılırken, ağzını büze büze, “Omo onlor do FOTOcuymuş, omo onlor do zomonunda..” deyip vicdanlarını rahatlatmaya çalışanlar:

“TEK IRK, TEK DEVLET, TEK LIDER” (EIN VOLK, EIN REICH, EIN FÜHRER) VE TEK BAŞYARGIÇLI DEVLET YARGISINA VAR MISINIZ?! Eğleniyor muyuz bu arada? Haydi o zaman, “Sağlıklı Milli Şuur” dönemine yeni giriyoruz.. dur daha neler olacak! Nereye kadar mı:

Freni patlamış bu kamyon nereye toslarsa oraya kadar..

Peki, kendisini, makamını birilerinin emirlerine kullandırtmış “Kullanışlı memurlar, yargı mensupları”..

Onu anlatacaktım asıl, geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet’in “Kullanışlı Savcı” başlığıyla verdiği Ferhat Sarıkaya örneklemesi üzerinden..  Ama hakim savcı kurasında söylenenler, sözü biraz başından almamı icap ettirdi. Sıra ona geldi efendim, bir sonraki yazımıza. Hadi iyi eğlenceler.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Tas i tam gedigine koyan bir yazi . Cok tesekkurler. Hakki tutup kaldiracak olanlar hic korkmama dan gercekleri ortaya dokmeli. Doksunler ki duzenbazlarin (munafiklarin ) ipligi pazara ciksin millet onlarin ne mal oldugunu gorsun

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin