Uğradığım haksızlığa gerekçe bulmam!

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

15 Temmuz askeri darbesi gerekçe gösterilerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuken hala geçerli olan anayasası ve mevcut kanunları ihlal edilerek, insanlar hukuk tekniğine, akla-mantığa, ahlaka aykırı şekilde darbeyle ilişkilendirildi. Tutuklandı, hapse atıldı, işini kaybetti, işkence gördü, insanlar. Kimi Türkiye’den kaçarken hayatını kaybetti, kimi evladını veya eşini. Kiminin annesini içeri aldılar, kendisini bulamadıklarından, kiminin babasını. Ağabeyi, kardeşi, ablası zulme uğrayanlar var, tek tük değil ama. Oldukça kabarık sayılar!

Siyaset Bilimci Ahmet Kuru Hocanın eleştiri yazısını (Cemaat Neden Hala Varlığını Sürdürüyor) okuduğumda, bunlar aklıma geldi. Başka şeyler de tabii. Ama en çok bunlar! İnsanlar. İnsanlardan bahsetmeli, insanları konuşmalı, insanları düşünmeli, hissetmeli, onlara acımalı azıcık dedim. Onları istatistikî verilere veya bir kategoriye indirgemeden önce, her bir bireyin ve sevdiklerinin biricik oldukları, her birinin bir hayatı olduğu, hayalleri ve sevdaları mesela, her birinde özlemler ve tutkular, zafiyetler ve kaygılar, ne bileyim, her birinin bir yüreği olduğunu mesela, düşünmeyecek miyiz? Düşünmemeli miyiz, her birinin başından geçenleri, öykülerini ve maceralarını, korku ve kâbuslarını, ne dersiniz? Sayıları kabarıktır, evet! Birbirlerine tek dedikleri, sabret! Sabret! Gelenler aklıma, içimi karartsa da, yazmak hatta, aktarmak kağıda zor olsa da, ne dersiniz, bakmaksızın, hissediverip acılarını kendiminmiş gibi, ansızın; başladım duyguları yazmaya. Yazıyı okuduğumda aklıma bunlar geldi, geliverdi. Hep sayılarını düşündüm – ne çoktular! Yine de tek-tek her birinin apayrı hikâyeleri vardı. Birden etrafımı buz gibi bir his sardı!

Cemaat neden varlığını sürdürüyor bilemem. Ahmet Hoca sanırım biliyordur. Benim eksiğim pratikte. Hep öyle oldu gerçi. Çünkü topluluktan hazzetmedim hiç – tek başına düşünmek riskli de olsa bazen. Yalnız düşünmeyi seçtim yine de ben. Başkalarına katılmamayı gerektirmiyor, yalnız olmak. Başkalarını savunmamayı gerektirmiyor, bir gruptan olmamak. Başkalarına üzülmemeyi gerektirmiyor, benim canımın acımaması. Ki acıyor! Hem de salt benim ve ailemin uğradığı haksızlığa benzeyen haksızlıkların, bu hedef alınmış zavallıları hedef aldığından dolayı değil. Yani, bana olanın aynı oldu da şimdi aynı takımdaymışız gibi onları savunayım motivasyonu yok bende – önceden de hiç olmadı onu söyleyeyim! Aksine, Uğur Mumcu’nun, Bahriye Üçok’un, Turan Dursun’un ya da Sivas’ta yakılanların canlarına ne kadar üzüldüysem, başörtüsünden dolayı okuluna giremediğinden gözyaşı döken Kocaeli Üniversitesi’ndeki öğrencilerime de o kadar üzüldüm. Ya da Hrant Dink’in başına gelen suikast ile Cizre’de uzaktan ağır silahlarla yıkılan evin sakinlerine yapılanı ayrı görmedim hiç. Nazım Hikmet Ran ile Halide Edip Adıvar’ı birleştiren yurtdışına kaçış, Türkiye’den geçen yıl geri dönmemek üzere çıkan yüz binlerin hikâyesinden farklı mıydı? Farklı olduğunu düşünsem bu yazıyı yazmazdım ki!


Cemaat’le teknik bir mücadele yok bugün. Olan ne peki? Muhalif birçok kişiyi, çoluk çocuk, yaşlı, hamile, bebek, zavallı durumda ne kadar insan varsa üzerinden acımasızca geçen bir sosyal buldozer var. Cemaat Ahmet Bey’in önerdiği gibi lağvedilirse eğer, bu soykırımcı takibat politikası bitecek mi?


Cemaat’ten olduğu gerekçesiyle insanların üzerine dehşetli giden bu muktedir korkunç canavar Leviathan, dişleri arasına aldıklarını kimin kimden olduğuna işin özünde bakmaksızın, kendini tarihe değil, tarihi kendine uydurmaya çalışarak, alarak arkasına nefreti sevmeyi seçmiş yıkık insanları, görmediği bir zulmü yapıyor bu toprakların! Yazmayalım mı bunu? Cemaat neden varlığını sürdürüyor bilmem. İlgilenmem de ayrıca – bana ne? Ama devlet olduğunu iddia eden, benim devletimse, işlediği günahlar beni bağlar. Vatandaşıyım ne de olsa – sadece kâğıt üzerinde bile kalmış olsa artık! Öyle ya; artık çocuğu olanlara doğum belgesi, pasaportunun süresi bitenlere pasaport düzenlemeyen, işi düşüp de ezkaza başvuranın kimliğine bile el koyulan uygulama çoğunun kanıksadığı bir sıradan muamele de olmuş olsa, bana söz söyleme hakkı düşer zalimin zulmüne. Gerekçe aramam hem de, başıma, başına, başımıza gelenlere! Cemaat neden varlığını sürdürüyor, bunu bilmem de, varlığını sürdüren ceberut bir rejime neden karşı duyduğumu unutmam! Uğradığım haksızlığa açıklama devşirecek kadar naif olmadım hiç! Çok sağlıklı bir egom vardır – kendime yapılanı unutmam! Hele çocuğuma yapılanı? Asla! Neden varlığını sürdürüyor Cemaat, neden ilgilenmem söyleyeyim: çünkü Cemaat sürdürmese de varlığını, bu rejim sürdürecek zulmünü. Tıpkı yüz binlere zulüm edilirken gerekçe bulan engin hayal gücü ve çirkefi gibi zalimlerin, Cemaat olmasa da, “FETÖ” var olmaya devam edecek! Çünkü zaten var olmayan bir şey yok da olmaz! Çünkü ne o, ne de ortakları 17 Aralık’ta sarıldıkları hayatta kalma ipini bırakmaz, bırakamaz! Şimdi duygusal kısmı geride bırakalım da, akıl yürütelim ve sorular soralım biraz olur mu?

Ben nasıl hiç katılmama hakkına sahiptiysem, sizler de sahiptiniz

Cemaat kendine Hareket diyor. Ona destek verenler kendilerini böyle tanımlıyor. Bu böyle değildir diyemeyiz. Sivil toplum mu değil mi diye spekülasyon yapmadan, durumdan vazife çıkarmaya, zayıfken ben kendimi nasıl aklarım çabasına girmeksizin, Cemaat’in bir dönem bünyesinde olmuş herkesin önce kendisine, sonra da herkese dürüst olmasında yarar var: ne kadar merkeziyetçi bir karar alma yapısı ve hiyerarşisi olduğu iddia edilirse edilsin, bu tür organizasyon yapılarına katılım rıza ve gönüllülük ilişkisine dayanıyor. Eğer yanlış biliyorsam düzeltin. Ayrılmak isteyene engel mi olunmuş? Ben nasıl hiç katılmama hakkına sahiptiysem, sizler de sahiptiniz. Kaldı ki ayrılan bir sürü insan var, yalan mı? Bu insanları Cemaat’te zorla tutan mı oldu? Bilmiyorum soruyorum! Oldu mu? Benin gördüğüm kadarıyla olmadı! Yani isteyen “haydi bana eyvallah” diyor, ayrılıyor. Mesele ne? Yani bireysel tercih kullanarak – varsa – hiyerarşik sistemin dışına çıkmak olanaklı.

Şimdi sadede geleyim bu saptamalardan sonra. İnsanların dini liderlere bazı “özellikler” atfetmeleri – rasyonel ya da değil, buna hiç girmeden – İslam’da da, diğer dinlerde de çok sıklıkla karşılaşılan bir durum. Adam inanıyorsa çıkıp da ona argüman getirmeye ve yolundan çevirmeye kalkmak akıl karı değil. Çünkü adı üstünde, bu tip şeyler inanç meselesidir. İnanan inanır, inanmayanı zorlayan yok. Bu inanç düzleminde vuku bulan bir şey. Mantıklı veya mantıksız – inanıp inanmamaya herkes kişisel bazda karar verir. Buna doğru-yanlış skalasıyla yaklaşmak saçma. Bunları yazan, rasyonel bir kafa, ayrıca tümüyle din sosyolojisinin bakış açısı yansıtılarak yazılıyor bu satırlar!

Evet, Cemaat hata mı yaptı, yaptıysa nerede yaptı, bunun gibi şeyler tartışılsın, tartışılmalıdır serbestçe. Ancak: bütünsel olarak – hatta topyekun – kriminalize edilmiş, şeytanlaştırılmış, tüm sorunların başı ve sonu ilan edilmiş ve dahası en alt sosyal kademelerine kadar dehşetli bir zulme uğratılmakta olan bir kitleden bahsederken, bu insan topluluğunu bir tür yeknesak ve homojen grup gibi ele almak ne derece mantıklı? Sormayalım mı bunu? Cemaat ile kurumsal ve teknik bir mücadele yok bugün. Aksine muhalif birçok kişiyi ezerken sistem, onlara cemaatçi kulpu takıyor. Kaldı ki Cemaat ile bağı olsa ne olur? Yasalarda dini cemaatlere girmeyi engelleyen bir engel mi var? Kemalistler darbe yapınca tüm Atatürkçüleri toplasalar, çocuklarına iş ya da pasaport vermeseler, bunu da kabullenir mi toplum? Farkı ne? Ya da, komünist bir yasa dışı örgüt suç işlemiş olsa, mesela. Bu, bütün komünistleri zan altında bırakır mı? Zan altında bıraktı diyelim. Tutuklanmalarını haklı çıkartır mı? Dedim ki: Cemaat’le teknik bir mücadele yok bugün. Olan ne peki? Muhalif birçok kişiyi, çoluk çocuk, yaşlı, hamile, bebek, zavallı durumda ne kadar insan varsa üzerinden acımasızca geçen bir sosyal buldozer var. Cemaat Ahmet Bey’in önerdiği gibi lağvedilirse eğer, bu soykırımcı takibat politikası bitecek mi? Bu konuda emin değilim!

Bu kadar saf mıyız cidden

Anti parantez belirteyim. Benim gibi bu türden “insan hakları” çerçevesinde yorum yazısı yazıp Cemaat’ten olanların ya da Kürtlerin, ya da ne bileyim herhangi bir Erdoğan rejimi muhalifinin haklarını savunanlar da “Cemaatçi” olarak takibata alınıyor, bilmem farkında mısınız? Cemaat lağvedilince bizim bu sorunlarımız da çözülecekse eğer, lağvedilsin madem, değil mi? Bu kadar saf mıyız cidden?


Kemalistler darbe yapınca tüm Atatürkçüleri toplasalar, çocuklarına iş ya da pasaport vermeseler, bunu da kabullenir mi toplum? Farkı ne? Ya da, komünist bir yasa dışı örgüt suç işlemiş olsa, mesela. Bu, bütün komünistleri zan altında bırakır mı? Zan altında bıraktı diyelim. Tutuklanmalarını haklı çıkartır mı?


15 Temmuz sonrası “Cemaat liderliği” neden gerekli dersleri çıkartmadı diyor Ahmet Hoca. Hangimiz 15 Temmuz sonrası demokrasi erozyonunun tam bir çöküntüyle sonuçlanacağını gördük ki? Ahmet Bey gördüyse neden bu yazıyı 16 Temmuz’da yazmadı da aradan bunca yıl geçmesini bekledi? Evet doğru. Biz sosyal bilimciler müneccim değilizdir. Ama “Cemaat yönetimi” müneccim olmalı. Bu mudur? Bakın merkeziyetçilik ya da bulunulan koşullara ayak uydurulması gibi eleştirilere kulak kapatmıyorum. Aksine hak veriyorum. Yani, Ahmet Bey’in dediklerinin tümüne eleştiri yapmıyor, aksine bazı kategorik noktalarda eksik bulduğum noktalara değiniyorum. Karalama yazısı değil bu. İşin teolojik kısmı beni inanın hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Bu tür konulara sosyal bilimci gözlükleriyle bakıyorum. Bir de insan hakları savunucusu gözüyle. Cemaat içindeki karar alma süreçleri nasıl işler bilmiyorum. Bir şeffaflaşma talebi varsa, bunu dillendirsin insanlar. Ve işe kendilerinden başlasınlar. İçe kapanmayıp, samimi şekilde şeffaflaşmakla başlayabilirler bugünden tezi yok. Taban bunu talep ederse, sanırım bu ütopik olmaz. Ama dediğim gibi, önerme, eğer bu karar alma süreçleri şeffaf değilse. Söylediğim üzere, bunu bilebilecek konumum yok. Bildiğim, sivil toplumlar şeffaf olur. Ama tabanla iletişime girmeden, “dükkânı kapa git” tutumunu aklım almıyor. Bu çok “lider merkezli” bir bakış açısı çünkü. Ve teklif edilen stratejinin ruhuna ters! Anlatabiliyor muyum? Yani bir taraftan insanlara birey olun demek (ki ben tüm hayatım boyu öğrencilerime ve herkese birey olmanın önemini ve gereğini anlattım!), diğer taraftan “lider dükkânı kapar iş biter” demek, büyük bir çelişki, hafif değimiyle! Bu önerme, bu iş zaten sivil toplum değildi, hiç olmadı demekle aynı anlamda çünkü. Eğer bu doğruysa, yani bu iş sivil toplumla alakası olmayan, amacı salt siyasi üst yapıya sirayet amacı güden bir yapıdır türü bir savsa ortaya atılan, bu savın sahibinin çıkıp, Erdoğan’dan rejimiyle nasıl bu kadar benzer bir pozisyona geldiğini detaylı olarak izah etmesi gerekir.


15 Temmuz sonrası “Cemaat liderliği” neden gerekli dersleri çıkartmadı diyor Ahmet Hoca. Hangimiz 15 Temmuz sonrası demokrasi erozyonunun tam bir çöküntüyle sonuçlanacağını gördük ki? Ahmet Bey gördüyse neden bu yazıyı 16 Temmuz’da yazmadı da aradan bunca yıl geçmesini bekledi? Evet doğru. Biz sosyal bilimciler müneccim değilizdir. Ama “Cemaat yönetimi” müneccim olmalı. Bu mudur?


Ademi merkeziyetçi ve şeffaf bir yapı gerekliliği bir gerçek. Türkiye’de hangi toplumsal hareket veya STK bu yapıyı sağlamış, bunu irdelemek lazım ama. Çok seslilik iyidir. Bu şeffaflığı tetikler. Ama, dükkanı kapa yaklaşımı, sadece rejimin tezlerini doğrular bir tutum olarak algılanır. Ben şahsen Cemaat dışı bir birey olarak bunu böyle okurdum. Yani “biz hata etmişiz, bak dükkânı da kapıyoruz” dedikten sonra, bunun rejim diskurunun kabulü, dahası özür manifestosu olarak okumamanın nasıl mümkün olacağını düşünmek gerekir kanaatimce. Bu, yapılan kısmi hatalardan dolayı muhasebe yapılmasın anlamında okunmasın. Fakat kolektif hata türü bir yaklaşım, akla ve mantığa (ve suçun şahsiliği gibi birincil önemde bir hukuk ilkesine!) tepeden tırnağa ters.

Benim tavsiyem: açık olun, özeleştiri de yapın, ama uğranılan zulmün gerçek olduğuna inanın! Neden mi? Çünkü gerçek de ondan! Ve asıl sorunumuz bu zulümdür! Uğradığım haksızlığa gerekçe bulmam!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

8 YORUMLAR

  1. “Ama tabanla iletişime girmeden, “dükkânı kapa git” tutumunu aklım almıyor. Bu çok “lider merkezli” bir bakış açısı çünkü. Ve teklif edilen stratejinin ruhuna ters! Anlatabiliyor muyum? Yani bir taraftan insanlara birey olun demek (ki ben tüm hayatım boyu öğrencilerime ve herkese birey olmanın önemini ve gereğini anlattım!), diğer taraftan “lider dükkânı kapar iş biter” demek, büyük bir çelişki, hafif değimiyle!”

    Iste Ahmet Kuru’nun tenkitindeki tutarsizligi gösteren en akli delil.

  2. Super rasyonel yazi. Ortada bir mechul girisim var sucluyu hemen mahkeme bile kurulmadan ilan et at sucu hamile bayana at cocuklari ile insanlik disi ortama , at yasli adamlari olum odalarina sanirim bu korkutucu asimetrik cezalarla topluma bir mesaj vermek isteniyor : Eger bunlarl a beraber olursaniz veya onlarin yolunu tutarsaniz sonunuz bu olur. Cumle aleme ibret olsun, biz muktedirlerin size kurguladigimiz hayattan baska bir hayat yasamayacaksiniz baksa kulvara cikmayacaksiniz ( animal farm) cikmaya kalkarsaniz sonunuz boyle olur diyor hal diliyle ibreti alem yapiyor kendince . Ha bu arada 15 temmuzu kimin planladigi emri kimin verdigini kimin icra ettigini bulmanin onemi yok hepimizin gozleri onunde bildiri emri okutan yurrta sulh konseyi bulunamadi ama hastanede dogumhanedeki hyeni dogum yapmis bayanlar hemen bulunuverdi baksaniza planlayip icra edenler icin icin exit strategy hazirlanmis etkin pismanlik tan suclu cocuklari gosterdikleri icin disardalar gorevlerinin basindalar .

    Arinmaya dayali sosyolojik bir donusum ve beraber insanca yasam kurma uzerine, yoneltilme ihtiyacien az olan ozgur iradesi kendi elinde kendini ve yonetimi denetleyen toplum kurma insiyatifi olan cemaate ozetle boyle diyorlar. Sen yonetilensin, senin icin sosyo ekonomik, dayatmaci duzeni biz kurduk sen ona uyacaksin, bizim senin onune koydugumuz siyasetciye oy verip onun pesinden gideceksin allahtan sana nasihat edilen in makuliyetine inanip arinmaya calismak arindikca bir araya gelip hayatini ona gore tanzim etmeye calismak insanlari buna cagirmak senin neyine egitim ve iceriginide biz duzenleriz sosyo eokonomik duzeni ve kurallarini biz koyariz diyor aksi durumda basina geleceklere katlanmak durumunda kalirsin. Simdi:

    1=Ahmet Kuru cok merhametli ve olup bitenleri gorup gercekleri kavrayip mazlumlar ezilmesin pes ettik deyin tavsiyesinde bulunuyor

    2=Zalimi hakli goruyor zulmedilenlerin pes etmesi gerektigini soyluyor

    3- Zulmedilen hakli bile olsa zaten kazanamayacak rasyonel olan pes etmek aman dilemek makul diye dusunuyor.

    Ben birincisi gibi dusundugunu dusunmek istiyorum. Ama ebediyete programli bir dogru yanlis silsilesi icinde en rasyonel olanin sabir olup en mehametlinin zalime dur orda diyeceginede inaniyoruz bunu toplumda insaf merhamet ve akil sahipleri eliyle yapacak hz rahman diye dusunuyoruz. Mahseri vicdan var cunku. Universielerdeki vicdan ve akil sahibi insanlarin hapse girme pahasina siz neyapiyorsunuz demeye basladigini goruyor duyoruz.

    Butun bu olaylari bir insan olarak nasil bir birey olmali hayati nasil yasamali nasil bir toplumsal zemin kurmaliyiz ki mutlu bir hayati en zahmetsiz en arizasiz en guvenilir bir sekilde yasariz sorusunun muhtemel cevaplari altinda irdeleyelim kim zalim kim mazlum kim hakli kim haksiz degerlendirelim . Yontemler acisindanda degerlendirelim , bir tarafta jakoben dayatmaciligi obur tarafta egitim ve ikna yoluyla arinma hayatina ceki duzen verme …..Kumpas ve tuzak kurmalarina deginmiyorum bile onu yapmakla zaten ne olduklarini bastan ortaya koydular. Allah herkese akil fikir ve en onemlisi insaf ve merhamet nasip etsin.

  3. Sosyal bilimler kuralları çerçevesinde verilebilecek çok güzel bir cevap olmuş. Ahmet Kuru’ya ciddi ve tatmin edici bir cevap vermek düşüyor, aksi takdirde ‘dükkanı kapamak’ tehlikesiyle karşı karşıya kalacak

  4. Sayın Çaman’ın yazısı hakikaten göz açıcı ve bu civanmertliğinden dolayı kendisini kutluyorum. Ahmet Kuru’nun yazısından bu yazı vasıtasıyla haberdar oldum ve okudum. Sanırım Ahmet Kuru ve benzeri eleştirileri yapan arkadaşların problemi düzlem hatası. Hizmet denen olguyu bir organizasyona indirgeme hatasına düşenler (bunlar şu an eleştirenler de olabiliyor, savunanlar da) bu kısır döngüyü kıramıyorlar. Hizmet organizasyonunu lağvedebilirsiniz ama Hizmet bir fikriyat, ideal, gönüllülük hareketi olarak nasıl lağvedilecek?
    Şu anda bütün doğrulara saldıranlar Hizmet organizasyonuna değil, Hizmet fikrine hatta hakikat olan herşeye saldırıyorlar. Dertleri bir doğruyu bulma değil ki, maksat zulmetmek, hak adına olan herşeyi suç haline getirmek. Ahmet Kuru’ya üzüldüm, bu kadar okuyup yazmış kişiler kalkıp böyle naif tekliflerle bu zulmü durduracağını sanıyorlar.
    “Hizmet Hareketini organize eden kişileri kutsamak ve yanlışlarına doğru demek” ne kadar yanlış ise “böyle bir organizasyon her yanlışın sebebidir” gibi bir saçmalığı bilimsel diye yazmak da o kadar yanlıştır. Bu tartışmaların bu minvalde yapılarak bir çözüm bulunacağı kanaatinde değilim. Hizmet Hareketi şu anda Türkiye ve dünyada en eğitimli ve en kendinden motorlu dindar topluluktur. Kendilerini ve kendi hareketlerini de en fazla eleştirebilen ve dışarıdan da eleştirilebilen topluluktur. Ancak onlar da bu toplumdan çıktılar ve bu toplumun özelliklerine farklı derecelerde olsa da sahipler. Hareketin içinde birçok kişi hala Hizmetle ilgili işleri başkalarının organize etmesini ve kendilerine ne yapmaları gerektiğini söylemesini bekliyorlar. Bu çok garip ve anlaşılmaz bir durum değil herhalde. Demem o ki hemen herkes aynı çizgide olmuyor, çok sayıda kişi bir kısım organizasyonların başkaları eliyle yapılmasını bekliyorlar. Bir kısmı da kendi fikirlerinin mutlaka dikkate alınmasını istiyorlar. Bu da normal bir süreç herhalde.
    İyilik yapma adına Hizmeti lağvetme önerisi yerine yanlış olanları düzeltme gayreti daha gerçekçi ve sağduyulu olur. Bu alanda yapılan eleştiriler bir karalama ve yıkma gayreti şeklinde değil, yanlış olanların tek tek sayılarak ve yapıcı bir dille dile getirilmesi daha effektif olur. Bu kadar irrasyonel Hizmet organizasyonu eleştirisi yapacağımıza sosyal bilimler alanında dünyada hakikaten ciddiye alınacak eserler versek daha işe yarar sanırım.

  5. muhtesem bir yazi. Iyi ki varsiniz M.Efe Bey. Siz ne guzel bir insansiniz.
    Sizin gibi birisinin yazilarini okumaktan cok zevk aliyorum.
    Malesef cogu akademisyenin yazilarinda insan faktoru genelde ikinci planda hissediliyor.
    Buz gibi soguk yazilar yaziyorlar. Kalpsiz, duygusuz, hissiz..
    Ne de olsa onlar akademisyen, bilimsel olmalari gerekiyor, bilimsellikte duygusalligi kaldirmaz diye dusunuyorlar, ama yaniliyorlar.
    Siz de bilim adamisiniz, ama farklisiniz. Insani yonunuzu hicbir zaman ikinci planda tutmuyorsunuz. Bize gercek bilim adami nasil olur gosterdiginiz icin cok tesekkur ederim. Yazilarinizin devamini dilerim..
    NOT: Ahmet Kurunun yazisindaki bazi onermeler bana mantikli gelse de beni rahatsiz eden birseylerin oldugunu hissediyordum ama ne oldugunun adini koyamiyordum. Sizin yazinizdan sonra anlamis oldum. Yazisinda kendisine gore bir mantik silsilesi vardi belki ama ruh yoktu, vicdan yoktu, kalp yoktu, izdirap yoktu, tutarlilik yoktu, hakkaniyet yoktu, durustluk yoktu…Bu tur kisiler ile teorik munakasaya girmek onlar ile ayni seviyeye dusmek demek bence. Yazdiklari hakkinda dusunmek de mutlaka yarar vardir ama yazdiklarini gozumuzde cok buyutmenin bir anlami da yok BENCE. Ahmet Kuru yasanan zulumler ile ilgili hangi yazilar yazdigini, zulum yapanlari nasil elestirdigini gostermeli once, eger gercekten hakkaniyetli bir bilim insaniysa veya vicdan tasiyan birisiyse.M.Efe Bey aylarca adeta cirpiniyor, mazlumlara destek olmak icin, zalimin zulmune karsi koymak icin. Bari Onu ornek alabilseler keske.

  6. Sayin Caman,
    Cok guzel bir analiz olmus. Ben sahsen A. Kurunun o malum yazisini okuyunca bu onermeye acaba kim derli toplu bir cevap verecek diye bekliyordum. Hatta bunu biraz da sizde, sayin Camandan bekliyordum. Cunku gordugum kadariyla taa isin basindan beri olaylari sosyal bilimci gozuyle bakiyor ve oyle analiz ediyordu. Bu yazinin A. Kurunun tezlerine cevap yerine cup diye oturmus. Sizin de ifade ettiginiz gibi bu bir sirket mi ki, basrisiz olduk ve kapatiyoruz densin. Hangi hak dava eden bir topluluk, onune cikan zorluklzr ve tehditler karsisinda dusuncesinden ve davasindan vazgecmisler. Eger bu dava batil ise, zaten zamanla muntesipleri birer birer takipden vazgecer; eger hak bir dava ise, zulme ve tehdide pabuc birakmaz. Sizin de ifade ettiginiz gibi insan hur iradeleriyle bu yola girer, isteyen hur iradesiyle cikar. A. Kurunun ki biraz, bak ben biraktim, hadi siz de birakin ki benim savimin hakli oldugu ortaya ciksin feryadidir. zaman en buyuk yargictir, kim hakli kim haksiz zaman gosterecektir.
    F. Gulen hasa bir peygamber degil, benim gozledigim kadariyla takipcileri de onu cok tutarli bir dini rehber olmanin otesinde biri olarak gormuyor. En fazla bu zamanda gelmis bir muceddid diyebilirler. Tarihe bir goz atarsak hangi manevi lider, baskilar karsisinda davasindan vazgecmis. Boyle bir sey Gulenin 60-70 yillik mucadelesini, omrunu inkar anlamina gelmez mi? Hz. Nuh rivayete gore 900 yillik omrunde ancak bir avuc insani ikna edebilmis, oyleyse Hz. Nuh musrikler karsisinda yenilmis mi oluyor? Hz Nuh bir peygamberdi, tamam, Gulen degil, ama alimler ve muceddidler peygamberlerin varisleri degilmidir. Hakki ve hakikati sadece peygamberler mi savunacak, anlatacak? Eger inandigin dahayi hak biliyorsan dunyada senden baska hic kimse kalmasa da yolunda sen hak bildigin yolda devam etmelisin. Zorla degil, inanalar devam eder.

  7. Yaziniz cok guzel ve insancil. Kaleminize saglik.
    Bu vesile ile Ahmet Kurunun yazisi hakkinda bazi yorumlar yapmak istiyorum.
    – Genel anlamda yaziyi tasvip etmek cok zor, bir cok eksiklikleri var. Bu eksiklikler uzerinde durmanin veya yazar hakkinda birseyler soylemenin cok bir getirisi yok gibi geliyor bana. Onun yerine ortaya atilan fikir hakkinda tefekkur etmek daha faydali.
    – Son zamanlarda daha sik duydugumuz `Hizmet Hareketi ve Cemaat farkliligi` yaklasimlari onemli bence. Cemaatte yanlis yapanlar cikabilir, kati hiyerarsik duzenler olabilir, kult davranislari sergilenebilir, evrensel olmaktan cok lokal olunabilir..vs.
    – A.Kuru nun belirttigi gibi `Cemaat lagvedilmemeli` belki ama BENCE MUTLAKA `yenilenmeli, arinmali ve degismeli`. Her yonuyle: bakis acisi, prensipleri, tutumu.. Yoksa zaten lagvedilmeye gerek kalmadan, kendi kendisini bitirebilir.
    – Bunu unutmamak lazim. Dogru yol 1 tanedir. O da `Ehli Sunnet yolu`. Asirlar boyu bircok cemaat bu yola yakin olmaya calismislar, bazilari basarabilmis bazilari basaramamis. Basaranlar da bazen cok yakin olmuslar bazen uzaklasmislar. Yani bu yol hicbir cemaatin tekelinde degil ve hicbir cemaatin bu yolda kalma garantisi yok. Onemli olan hangi cemaatte olundugundan daha ziyade bu yolda olup olmamak.
    – Cemaatin evrensellesmesi, hareket haline gelmesi.. gibi konularda yillardir bircok yorum yapildi. Bu hususta ne kadar yol alindi bilemiyorum. Kolay birsey degil bu. Direnenler var, eski duruma alisip da statukodan vazgecemeyenler var, zihinler o olgunlukta degil..vs. Sadece kelime olarak `Cemaat` yerine `Hizmet Hareketi` demek ile olmuyor. Bu konuya daha cok kafa yorulmasi ve adimlarin atilmasi gerekiyor.
    – Cok uzatmamak adina burada bitirmek istiyorum. Cemaatin kendisini asabilmesini arzu ediyorum. Olmazsa olmaz bazi yapilarin seffaf bir sekilde kalmasinda belki cok mahzur yok ama daha cok evrensel bir sevgi hareketi, bir duygu, dusunce.. vb. haline donusebilirse bence hakiki misyonunu eda etmis olur. Birileri cemaat ile mucade edebilir, yipratabilir, zarar verebilir belki ama hareket ile, duygu-dusunce ile mucadele edemez, bitiremez.
    – Sonuc olarak: Cemaat lagvedilmemeli ama bence mutlaka yenilenmeli, arinmali ve DEGISMELI. Cemaat kaliplarindan cikabilmeli, evrensel dusunebilmeli, evrensel olabilmeli. Bu mesele artik `DIP DALGA` haline gelmis gibi gorunuyor. Tabandaki bu talep ve ihtiyacin yaninda sartlar da bunu zorluyor. Cemaatin kendi kendini bitirmesi arzu edilmiyorsa biran once onlem alinmasinda yarar var.
    -Mesele sadece Cemaat meselesi olsaydi kimin ne yaptigi cok da onemli olmazdi ama yazarin da belirttigi gibi mesele `Cemaat meselesi` degil. Madem oyle biz de artik olaylara daha genis acilardan yaklasmaya alismaliyiz. Ben niye Cemaati savunayim ki? evrensel degerleri, insan haklarini ve ehli sunnet yolunu savunurum… eger bu degerleri cemaat tasiyorsa zaten onu da savunmus olurum.. diye dusunuyorum.

  8. Sayin yazar,
    Ahmet Kuru da bilgili birisi ama sanirim nicin kendisine danisilmadigina bozulmus ve akademik ego yapiyor.
    Yoksa bir insan hizmet hareketine bu kadar sacma sapan bodoslama dalmaz. Adam yatiyor kalkiyor nasil elestirsem diye dusunuyor herhalde….Allah tan kendisini ciddiye alan cok yok. Ama almali…ciddiye alip aynen sizin ilmi uslubunuz ile cevap vermeli

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin