Türkiye-NATO İlişkilerine kısa bir bakış [Konuk Yazar: Göksel İlhan]

2.Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği, Türk Boğazları ile Kars ve Ardahan üzerinde açık olarak hak iddia ediyor ve bu yönde Türkiye’den toprak talebinde bulunuyordu. Ülkemizin toprak bütünlüğü için giderek açık ve yakın bir tehdit haline gelen Sovyetler Birliğinin baskı ve isteklerine direnebilmek, yayılmakta olan Komünizm tehlikesine karşı tedbir almak maksadıyla, Türkiye 1952 yılında NATO’ya üye oldu. Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına katkı yapan bu stratejik adımın ne denli isabetli olduğunu zaten tarihi süreç göstermiş oldu.

Soğuk Savaş sona erdikten sonra NATO’nun varlık sebebi ve geleceği hem yurtdışında hem de -kısmen de olsa- yurtiçinde sorgulandı. Sınırlarındaki tehdit ortadan kalkan Avrupa için NATO, daha çok, Avrupa sınırlarındaki (Bosna, Kosova) ve Avrupa dışındaki (Somali, Afganistan, Libya) krizlere müdahale aracı haline geldi.

Türkiye, Avrupa ülkelerinden farklı olarak, sınırlarındaki Sovyet tehdidi sona ermiş olsa da, İran, Irak ve Suriye’den kaynaklanabilecek bir tehdide karşı NATO’yu güvence olarak gördü. Örneğin Suriye iç savaşı esnasında Suriye’den topraklarına atılabilecek balistik füzelere karşı NATO’dan hava savunma sistemlerini getirtti.

RUSYA AGRESİFLEŞTİKÇE NATO’NUN ÖNEMİ ARTTI

Son dönemde Rusya’nın önce Gürcistan’ın sonra da Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne müdahalesi ve bu müdahalelerden Doğu Avrupa’daki ittifak üyelerinin duyduğu derin endişe NATO’nun ‘Kolektif Savunma’ görevinin tekrar öne çıkmasına neden oldu. Rusya, NATO tarafından, Kuzey Kutbu bölgesindeki deniz ticaret yollarından Baltık bölgesine, oradan Karadeniz, Doğu Akdeniz ve son olarak Suriye’ye kadar geniş bir cephede tekrar ortaya çıkan bir tehdit olarak algılandı. NATO görünür gelecekte Rusya’dan kaynaklanan bu tehdidi birinci öncelikli tehdit olarak gördü ve bu konuda “Hazırlık Eylem Planı” (Readiness Action Plan) olarak adlandırılan bir dizi tedbiri gündeme getirdi ve bu konudaki uygulamalarını başlattı. Bu nedenledir ki Rusya, tarihi emelleri önündeki en büyük tehdit olarak gördüğü NATO ittifakını dağıtabilmek için sivil, askeri ve hibrit her türlü yöntemi denemeye devam etmektedir.

Türkiye Rusya’nın bir tehdit olarak ortaya çıkışını en fazla Suriye’de hissetti. Suriye’nin bir Türk savaş uçağını düşürmesi, Türkiye’nin Suriye’ye karşı hava sahasında aldığı sert önlemler, bu önlemlerin Suriye’ye yerleştirilen Rus kuvvetlerine karşı da uygulanması ve bunun sonucunda Rus savaş uçağının düşürülmesi, Türkiye ile Rusya arasındaki gerilimin önemli adımları oldu. Rus uçağının düşürülmesinin hemen ardından Türkiye, güneyindeki hava sahasının tamamen NATO komuta kontrolünde korunması için büyük gayret gösterdi ve bunun sonucunda NATO’nun desteğini de aldı.

NATO’NUN TÜRK ORDUSUNA VERDİĞİ MİSYON

nato spotTürkiye’nin savunmasının yanında diğer önemli bir konu da ‘Demokrasi, özgürlüklerin korunması ve hukukun üstünlüğü’ olarak ifade edilen değerlerin ittifak anlaşmasının temelini oluşturması ve ittifakın bu amaçlara hizmet etmesidir. Şu günlerde ülkemizin içinde bulunduğu demokrasiden oldukça uzak durum bu değerlerin önemini biz kez daha gözler önüne sermiştir.

Diğer taraftan NATO bir savunma paktı olmaktan öte, TSK’yı bir Ortadoğu ordusu olmaktan çıkartıp, modern ordularla ortak harekat yapabilecek bir konuma taşımış bir platformdur. Ayrıca bu platformda, ittifaka üye tüm ülkelerden seçilmiş sivil ve asker personel bir araya gelerek birbirlerini daha yakından tanımakta ve anlamaktadır. Böylelikle, gelecekte büyük sorunlara neden olacak anlaşmazlıklara, bu platform sayesinde uzlaşılmış çözümler üretilebilmektedir.

NATO, Avrupa’daki ve Dünya’daki güvenlikle ilgili gelişmelere ve politikalara etki edebilmesi için Türkiye’nin etkinlikle kullanabileceği belki de tek uluslararası organizasyondur. İttifaka üye tüm Batı ülkeleriyle eşit haklara sahip olan Türkiye, kararlarını ancak tam mutabakatla alabilen ittifakın aldığı her karara doğrudan etki edebilecek konumdadır. Türkiye’nin bu konumunu ne derece etkin kullanabildiği başka bir tartışmanın konusudur.

TÜRK ORDUSUNUN ‘SAVUNMASIZ’ ALANLARI

Türk Silahlı Kuvvetleri personel ve araç gereç bakımından NATO’nun sayılı güçleri arasındadır. Ancak, hava savunma, elektronik harekati hassas güdümlü angajman, kapsamlı askeri istihbarat, uzun mesafe lojistik aktarım konularında kısıtlı kabiliyetlere sahiptir. NATO üyeliği, ülkemizin bu kısıtlı alanlardaki savunma zaafiyetlerinin, diğer üye ülkeler tarafından karşılanması bakımından kritik olanaklar sunmaktadır. Bu kısıtlamalarla Türkiye’nin müstakil olarak örneğin İran veya Rusya gibi bir ülke ile girebileceği bir savaşın çok yıkıcı sonuçları olacağı açıktır.

NATO üyeliği Türk Silahlı Kuvvetlerimize, günümüzün en gelişmiş orduları ile birlikte eğitim yapma, eğitim standartlarını yüksekte tutma, modern harbe yönelik gelişmeleri (Teknikler, Taktikler, Prosedürler) yakından takip etme ve benimseme olanağı sunmaktadır. Rus ve Çin orduları nisbeten güçlü ordular olsa da, eğitim, ordunun yönetimi ve kuvvetin kullanımı açısından Batılı ülkelerin halen gerisindedirler.

TÜRKİYE’NİN NATO’YA BAKIŞINDA DEĞİŞİKLİK OLMALI MI?

Rusya’nın iktidardaki AKP Hükümetine, özellikle Suriye Krizi kapsamında, son dönemde verdiği kısıtlı destek önemlidir. Ancak kısa sürede, ne kadar süreceği ve ne amaçla yapıldığı şimdilik tam açık olmayan bu destek göz önünde tutularak, Türkiye’nin NATO üyeliğini tartışmaya açmak, çok acemice, çok aceleci ve son derece yanıltıcı bir yaklaşımdır. Ülkeler güvenlik konusundaki tehdit algılarını ve bu tehditlere karşı başvuracakları tedbirleri yıllar içinde geliştirirler.

Rusya’nın maksadı Türkiye’yi, Suriye, Ortadoğu ve Avrupa’daki maksatları için gerektiği sürece kullanmaktır. Rusya Suriye’yenin kuzeyinde Türkiye’nin İŞİD’e askeri müdahalede bulunmasına izin vermiştir ancak Kürt unsurlarına yapılabilecek bir müdahalenin önünde sonuna kadar duracaktır. İŞİD tamamen bertaraf edildiğinde Türkiye’nin bir an önce Suriye’yi terk etmesini isteyecek güç yine Rusya olacaktır. Rusya, NATO’daki birliği ve ahengi zedelemek istemektedir.

Türkiye bu konuda Rusya’ya altın bir fırsat sunmaktadır. Günümüzde Rusya’nın Türkiye’nin toprak bütünlüğüne tehdit olmadığını iddia etmek sadece bir hayaldir. Rusya, Boğazların hakimiyetinde söz sahibi olma emelinden vazgeçmiş değildir.

Ülkemizin güneyinde toprak bütünlüğümüzü tehdit edecek, Kürt etnik kökenine dayanan bir devlet kurulması Rusya’nın eskiden beri desteklediği bir politikadır. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki anlaşmazlıkta, Rusya Ermenistan tarafında yer almaktadır. Ermenistan’ın Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik emellerini sürdürmesi, Rusya’dan aldığı cesaretle mümkün olmaktadır. Yunanistan ile Türkiye arasındaki olası bir krizde Rusya’nın tarafı daha şimdiden bellidir.

NATO’DAN KOPMAK EN ÖNCE TÜRKİYE’YE ZARAR VERİR

Türkiye’nin NATO üyeliğini şu anda tartışmaya açmak önce Türkiye’ye zarar verir. Bunun ötesinde NATO’dan ayrılma konusunda atılacak her adım, ileride Türkiye’den Boğazlar, Ermeni konusu, Kürt sorunu ve Fırat-Dicle sularının paylaşımı konularında taviz isteyeceği kesin olan Rusya, İran ve Suriye ittifakı karşısında Türkiye’yi savunmasız bırakır. Bunun hesabını tarih ve millet önünde AKP iktidarı da dahil kimse

NATO’ya üyeliğin tartışılabileceği gün elbette gelebilir. Bu tartışma ancak Türkiye’nin kendi silah sanayiini geliştirdiği, alternatif ittifakları kurma gücüne ve kapasitesine ulaştığı şartlarda gerçekleşebilir.

Şu an için bu tartışmanın şartlarından hiçbirisi ortaya çıkmış değildir. Diğer yandan, NATO’ya üyeliğin şu anki konjonktürde tartışmaya açılması, İttifakın temelinde yer alan ‘demokrasi, özgürlüklerin korunması ve hukukun üstünlüğü’ değerlerinden Türkiye’nin daha da hızlı şekilde uzaklaşmasından başka bir amaca hizmet etmez.

NATO üyeliği, ülkemizin Batı limanında kalması için Kore Savaşı’nda 718 şehit verilerek bu limana atılmış sağlam bir çapadır. Bu çapa çekilirse, ülkemizin hangi sonu görünmeyen sulara doğru sürükleneceği belirsizdir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin