Turgut Özal’ın üç hürriyet düşüncesi ve günümüz Türkiye’si [Dr. Serdar Efeoğlu, yazdı]

Turgut Özal 1991 yılında sanki bu günlere bakarak şunları söylüyordu: “Ben ki 10, belki 15 sene sonra çok daha iyi anlaşılırım. Bugün anlaşılmamam normaldir, bu toz duman içerisinde. Hele yapılan gürültü içerisinde bazı zorluklar var. Ama anlaşıldığım zaman, Türkiye ne durumda olacak, hangi durumda anlayacak bunu. O beni düşündürüyor. Geri giderek anlarsa çok iyi anlar; ama geri gitmeyerek anlarsa benim için çok büyük hadise olur.”

Özal, 1983’ten 1993’e Başbakanlıkla başlayan ve Cumhurbaşkanlığı ile devam eden on yıllık süreçte Türk siyasi hayatına damgasını vurarak çok önemli dönüşümler gerçekleştirdi. Malatyalı öğretmen bir anne ile bankacı bir babanın çocuğu olan Özal, uzun süre devlette bürokrat olarak görev yaparak problemleri yakından gözlemledi.

TABULARI YIKAN LİDER

ozal spotÖzal on yıllık dönem boyunca “çağ atlatan” ve “tabuları yıkan” bir lider oldu. Menderes-Demirel çizgisinin devamı olarak gözüken Özal, Menderes’ten farklı olarak “seçkinler-zenginler zümresinden” değildi. Yine Demirel’in halktan gözükse de devlet geleneğine aşırı bağlılığı ile “devletlû” imajına karşılık “sivil” bir kimliğe sahipti.

Darbe sonrası ordunun ağırlığının her yerde hissedildiği bir dönemde askerî vesayeti geriletmeyi, özgürlükleri ön plana çıkarmayı ve rejimi sivilleştirmeyi başardı. Bunu yaparken kavga ve çatışmaya fırsat vermedi. Türkiye’de gerçek demokrasinin “askerlerin yerli yerine konulması” ile mümkün olacağını savunuyordu. 1987’deki “Genelkurmay Operasyonu” ile Necdet Öztorun’un Genelkurmay Başkanı olmasının önüne geçerek askerlerin tepe yönetimi planını devre dışı bıraktı.

Özal Türkiye’de, mevcut müdahaleci yaklaşımlar yerine “üç hürriyet” prensibini uygulamaya çalıştı. Bunlar “düşünceyi ifade etme hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ve teşebbüs hürriyeti” idi. Bu hürriyetlerin önündeki engelleri kaldırmak temel hedeflerinden biri oldu.

TCK’nın hem komünizm propagandasını yasaklayan 141. ve 142. Maddelerini, hem de dindarlar üzerinde büyük bir baskı oluşturan 163. Maddeyi kaldırdı. 1987’de, insan hakları ihlallerinin en yoğun olduğu bir dönemde AİHM’e başvuru imkânı tanıyan kanun kabul edildiği gibi işkencenin önlenmesine dair uluslararası düzenlemeler de yürürlüğe girdi.

Özal, bireyi ön plana alarak devletin sınırlanmasını hedeflemişti. Devleti merkeze koyan “Devlet Baba” anlayışına karşıydı. O’na göre “Millet devlet için değil, Devlet millet için” vardı. Asıl olan milletin zenginliği sonucu devletin zengin olmasıydı. Özal statükoya büyük bir darbe vurdu. Bu yönüyle sağ ve sol kesimden devleti kutsayanların muhalefetiyle karşılaştı. Jakoben Kemalist, bürokratik ve askeri vesayet anlayışını ciddi bir şekilde geriletmeyi başardı.

ozal spot 3Özal’ın düşüncesine göre serbest piyasa şartlarında bireyler istedikleri şekilde kazanabilmeliydi. O’na göre güçlü demokrasi, güçlü bir ekonomiyle mümkün olabilirdi. İhracata dayalı ve dünya ekonomisi ile bütünleşen bir ekonomi oluşturmayı hedefledi. Yabancı sermayeyi teşvik amacıyla birçok düzenleme yapıldı. Rekabetin artması ve ihracatın öne çıkmasıyla Türk işadamları daha kaliteli üretim yapma ihtiyacı duydular.

1987’de AB’ye o zamanki adıyla AT’a üyelik başvurusu yaparak Türkiye’nin yönünün Batı demokrasileri olduğunu açık bir şekilde ortaya koydu. Özal, sürekli yeni vizyon geliştiriyor ve Türkiye’nin “birinci sınıf ülkeler” arasına girebileceğini düşünüyordu. Bunun için Türkiye’nin; Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve İslam Dünyası üzerindeki nüfuzunu artırarak “birkaç yüzyılda bir gelebilecek bu tarihi fırsatı kaçırmaması” gerektiğini savunuyordu. Yurtdışında açılan Türk okullarını da bu stratejinin bir parçası olarak görüyor ve destekliyordu.

Özal’ın teknoloji tutkusu Türkiye’ye kendi ifadesiyle bir “transformasyon” devrimi yaşattı. Telefonların dijitalleşmesi, televizyonun renklenip çok kanallı olması ve ardından ilk defa özel televizyon ve radyoların ortaya çıkması ile ülkede bir iletişim devrimi yaşandı.

‘DEMOKRAT, DİNDAR, SİVİL’ CUMHURBAŞKANI

Türkiye’de 1961’den itibaren dört Cumhurbaşkanı askeri vesayetin bir sembolü olarak askerlerden seçilmişti. Özal, Demirel’in 1965 ve 1969’daki seçim zaferlerine rağmen Cumhurbaşkanlığına talip olmamasına karşılık, partisinin oyları düşmüş olsa da Cumhurbaşkanı olmayı tercih etti. Böylece cenazesinde taşınan dövizlerde gördüğümüz “sivil, demokrat ve dindar” bir Cumhurbaşkanı olarak köşkü sivillere açtı.

Türkiye’nin 12 Eylül darbesine sürüklendiği bir zamanda Türkiye’yi yönetti. Ortaya koyduğu 12 Eylül öncesinin dört eğilimini birleştirme stratejisi ile ülkedeki kutuplaşmaların azaltılmasında, nefret söylemleri ve ötekileştirmenin geriletilmesinde önemli bir rol oynadı. Özal devri, çoğulculuk ve çok sesliliğin öne çıkmaya başladığı bir dönem oldu.

“Dindar” kimliğine karşılık hiçbir zaman dini siyasete alet eden bir politika izlemedi. Döneminde dini gruplar birer sivil toplum unsuru olarak algılanarak daha görünür hale geldikleri gibi medya, vakıf ve ticari faaliyetlerde de yer aldılar.

Özal’ın en cesur olduğu alanlardan birisini “Kürt Sorunu” oluşturdu. Türkiye’nin farklı kimliklerden oluşan bir “mozaik” olduğunu ifade ederek o zamana kadar “gayrinizami harp” ile çözülmeye çalışılan Kürt sorununun masada çözümünden yana bir tavır geliştirdi. 1991’de “dil yasağı” getiren kanunu kaldırarak Kürtçe yasağını sona erdirdi. Birçok kişinin çekindiği bir ortamda Cumhurbaşkanı sıfatıyla “benim anneannem de Kürt’tü” dedi.

GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİ

ozal spot 217 Nisan 1993’de vefat eden Özal’ın ölümünün üzerinden 24 yıl geçti. Zaman Özal’ı haklı çıkardı ve Türkiye inişli çıkışlı süreçler yaşadı. Özal’ın sloganlarını kullananlar, bir süre sonra bambaşka bir yüzle karşımıza çıktılar.

Türkiye 15 yıldır AKP tarafından yönetiliyor. Daha çok demokrasi ve özgürlük, AB’ye üyelik vaatleriyle iktidara gelen AKP Türkiye’yi; saatlerce süren MGK toplantılarının yapıldığı, devletin kutsandığı, bireyin değerinin kalmadığı, partizanların her türlü imtiyaza sahip olduğu, muhaliflerin ise yok olmaya mahkûm edildiği bir ülkeye dönüştürdü.

Özal, AKP için sadece seçim zamanları hatırlanan bir figür olarak kullanıldı. 15 Temmuz sonrasında adını taşıyan vakıf üniversitesi bile kapatıldı. İlginçtir ki başta Ahmet Özal olmak üzere Özal ailesinden bile tepki gelmedi.

Özal’ın üç temel prensibi bugün kâğıt üstünde kaldı. Hür teşebbüs, şirketlerine el konularak ve kayyum atanarak Cumhuriyet devrinin en büyük darbesini aldı. Son olarak Ülker olayında görüldüğü gibi her girişimci sıranın kendine gelmesinden endişe eder hale geldi.

Bireysel özgürlüklerde de Cumhuriyet devrinin en kötü tablosu yaşanıyor. On binlerce insan sadece bir ihbar veya fişlemeyle işinden oluyor, hapse atılıyor. En son yedi kişinin piknik yaptıkları gerekçesiyle örgüt suçundan tutuklanması paranoyanın geldiği noktayı gösteriyor. Yol ve köprülerle övünen iktidar, hapisteki insan sayısıyla bir rekora koşuyor. Onlarca TV ve gazete kapatılarak halkın haber alma hakkı engelleniyor. Sansürde ise her olay sonrası yayın yasağı getirilerek rekor üstüne rekor kırılıyor.

Din ve vicdan hürriyeti ise sadece yandaşlar için geçerli. Muhalif cemaat ve tarikatlar her gün yeni zulümlere maruz kalıyor, dini kitaplar suç delili olarak gösteriliyor. “Partizan” tarikatlar ise STK olma yerine “Kutsal Devleti” destekleme aracına dönüştürülüyor. Din bir propaganda aracı olarak görülerek cami kürsüleri siyasete alet ediliyor.

ozal spot 1

AKP dönemi bir taraftan da kutuplaşmanın zirve yaptığı bir dönem olarak karşımıza çıkıyor. Özal’ın çoğulculuk, çok seslilik ve birlikte yaşama kavramlarının yerini ötekileştirmenin ve kutuplaştırmanın aldığı bir dönem yaşanıyor. Özal’ın bir vizyon olarak gördüğü Türk okullarını kapattırmak için her yol deneniyor.

The Sunday Telegraph’ın ifadesiyle “Türkiye’yi haritaya koyan lider” Özal’la birlikte 1990’ların başındaki ışıltılı Türkiye’den bugün AB hedefinden vazgeçmiş, önünü görmekten aciz, dış politikada hiçbir prensibi olmayan bir ülkeye dönüşmek ne kadar acı. Ne yazık ki Özal, Türkiye’nin ileri gitmek yerine geri gideceğini öngörerek bu konuda da haklı çıktı.

 

Kaynaklar: T. Bora, “Turgut Özal”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Liberalizm, İletişim Yay. 2005;  A. V. Uluç, “Liberal-Muhafazakâr Siyaset ve Turgut Özal’ın Siyaset Düşüncesi”, Yönetim Bilimleri Dergisi, C. 12, S. 14, 2014; B. Bülbül, Küreselleşme ve Türkiye: Özal Dönemi Değişim Paradigmaları, GÜ SBE yüksek lisans tezi, 2015.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Özaldan rol çalarak oy ütenler keşke onun kırkta biri kadar olabilselerdi.
    Eksikleriyle birlikte Özal dönemindeki kazanımlar fazlasıyla sıfırlandı.
    Ne acı ki 80 öncesi döneme hızla yol alınıyor. Bu kötü gidişat çevre ülkeler için de tehlike arzediyor. Sonu hayrolsun demekten başka çare yok.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin