‘Trump’ın Türkiye’si

[Adem Yavuz Arslan, yazdı – @AdemYarslan]

Araya referandum girmeseydi iddianameleri irdelemeye devam etmek istiyordum. Bence ‘15 Temmuz’ Türkiye’nin en önemli gündemi ve ‘tam olarak aydınlanıncaya kadar’ da öyle olmalı.

Aradan geçen bunca zamana rağmen ‘gerçekte ne olduğunu’ öğrenemedik.

Cevapsız sorulara yeni sorular eklendi.

Erdoğan ve AKP iktidarının darbe girişimini aydınlatmak gibi bir derdi yok. Onlar işin ‘istismar’ kısmındalar. Nasıl olsa 15 Temmuz’u bahane edip istedikleri her şeyi yapıyorlar.

Dolayısıyla darbe girişiminin aydınlatılmaması için de her şeyi yapacaklar.

Türk medyasının tamamı Erdoğan’ın ağır sansürü altında olduğu için soru soracak, gerçeği ortaya çıkartacak ‘özgür gazeteci’ kalmadı.

Bu işi yapabilecek olanlar ya cezaevinde ya da sürgünde.

SATIR ARALARINDA KALAN GERÇEKLER

Böyle bir atmosferde iddianameler-ifadeler çok önemli. Her ne kadar ifadeler hangi şartlarda alındı bilmesek de eldeki verilerden hareketle ortaya bir şeyler çıkarma ihtimali var.

Şu ana kadar gördüğümüz iddianamelerin ortak özelliği şu; Erdoğan’ın ‘suçu Cemaat’e yıkma’ tezine uygun yazılmışlar.

Ancak satır aralarında öyle kıymetli bilgiler var ki, o detaylar Erdoğan’ı yalanlıyor.

Akıncılar İddianamesi bu açıdan önemliydi. Özellikle de Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin  Ünal ve o gece Akıncılar’da olanların ifadelerinde ilginç detaylar var. İfadelerin ortak noktası komuta kademesinin ‘çok rahat ve esir alınmış bir halde olmadığı’ydı.

‘Kontrollü darbe’ tezini destekleyecek yeni bilgiler ise bir diğer iddianamede ortaya çıktı.

Gazetecileri ‘algı operasyonu yapmakla’  suçlayan ve Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak gibi duayen gazetecilere üçer kez ağırlaştırılmış müebbet isteyen iddianameye göre Cemaatçi olduğu iddia edilen askerlerin büyük bir kısmı darbeye katılmamış.

Mesela, savcının iddialarına göre, İstanbul’da Cemaatçi olduğu iddia edilen 47 albaydan darbeye katılan sadece iki albay olmuş. MİT’in hazırladığı 800 kişilik ‘Bylock’cu askerler’ listesindekilerin 500’ü darbeye iştirak etmemiş.

Savcıya göre Cemaatçi askerler ‘ikinci bir darbe’ için kendilerini gizlemişler.

‘CEMAAT DARBESİ’NE (!) KATILMAYAN CEMAATÇİ ASKERLER !

Düşünün, Cemaat darbe yapıyor ama Cemaatçi askerler katılmıyor!

Savcı farkında değil ama‘ikinci darbe için bekletildiler’ tezi daha çok ‘kontrollü darbe’ iddiasına katkı yapıyor. Çünkü kimse başarısız olma ihtimali olan bir darbeye girişmez.

Tabi baştan öyle kurgulanmamışsa.

Şu ana kadar ortaya çıkan verilerden anlaşılan ‘hükümetin kontrolünde bir grup’ ‘emir komuta içinde gerçek bir darbe yapacağız’ havası vererek TSK’yı harekete geçirmiş ve sonra kenara çekilip darbenin başarısız olmasını sağlamış.

Akar,Ünal ve Aksakallı ‘bu ekibin’ neresindeydi şu anda net değil ama savcının da dediği gibi Cemaatçi denilen askerlerin büyük bir kısmı darbeye katılmamış. Katılanların ise hangi motivasyonla ve kim tarafından bu işe bulaştırıldıkları temel soru.

Özetle, Saray 15 Temmuz’u kapatmak için ne kadar baskı yaparsa yapsın ifadeler, iddianameler ortaya çıktıkça sis perdesi aralanacak.

trump türkiye

GÖSTERE GÖSTERE ÇALINAN BİR REFERANDUM

Tarihi referanduma dair hem çok şey söylemek mümkün, hem de hiçbir şey.

Bir şey söylemenin bir anlamı yok çünkü rejim Erdoğan tarafından 2013’te değiştirilmişti. Şimdi ‘adını koydu’. Muhalefetin olmadığı, medyanın susturulduğu, adil yarış imkanın olmadığı en önemlisi denetim mekanizmalarının kalmadığı bir referandumun ‘özgür ve adil’ olması beklenemezdi.

Nitekim öyle de oldu.

Göstere göstere, kanırta kanırta referandumu çaldılar.

Avrupa Güvenlik ve İşbiriliği Teşkilatı heyetinin ‘ilk bulgular ve sonuçlar’ başlıklı raporunda bütün detaylar var. Seçim yolsuzluğu tartışmalarından sonra Erdoğan’ın tüm medeni ülkeler nezninde bir meşruiyet sorunu yaşacağı açık.

TRUMP’TAN İLGİNÇ HAMLE

Bu aşamada ise beklenmeyen bir şey oldu. ABD Başkanı Donald Trump Erdoğan’ı arayıp tebrik etti.

Telefon görüşmesine dair ilk haber Türkiye tarafından duyruldu.  Beyaz Saray’ın görüşmeye dair bilgi notu e-maille ve 4 saat sonra geldi.

Görüşme ve tebrik beklenen bir şey değildi çünkü aynı saatlerde hem Beyaz Saray hem de Dışişleri Bakanlığı’ndan referandum sonucuna dair ‘AGİT raporunun bekleneceği’ açıklaması yapılmıştı. Üstelik Dışişleri Bakanlığı’ndan yansıyan açıklamalarda ‘AGİT’in endişelerinin not edildiği’ bilgisi de vardı.

Dışişleri ve Beyaz Saray’ın ‘AGİT’in raporunu bekleyeceğiz’ açıklamasının olduğu saatlerde Trump’ın Erdoğan ile görüşmesi ise ‘bürokratik teammüllerin bypass edildiği’ şeklinde yorumlandı. Kuvvetle muhtemel Trump ve yakın halkası dışındakiler bu telefon görüşmesinden haberdar değildi.

Peki bu telefon ne anlama geliyor?

Beyaz Saray’dan yerel saatle 8.30’da medyaya verilen bilgi notuna göre, görüşme ağırlıklı olarak Suriye ve IŞİD ile mücadele konularında olmuş.

ABD Başkenti’ni yakından takip eden, dış politikasını bilenler için Trump’ın bu telefonu ‘önümüzdeki dönem izlenecek politikanın’ bir yansıması.

Yani ABD yönetimi Türkiye’de ki ‘demokrasinin kalitesi’ ile ilgilenme niyetinde değil. Trump’ın basın özgürlüğü, insan hakları ihlalleri gibi ‘sorunları’ yok.

Olmayacak da.

Gerçi öteden beri ABD dış politikasında böyle gelenekler var.

Mesela ABD yönetimi Suudi Arabistan, Pakistan, Mısır gibi ülkelerle ‘tamamen ortak çıkarlar’ üzerine bir politika takip ediyor. O ülkelerdeki ‘demokrasinin kalitesi’ ile ilgilenmek gibi bir amacı yok ABD’nin.

Yani ABD ‘diktatörlerle de iyi geçinebilen’ bir geleneğe sahip. Yeter ki ABD’ye tehdit olmasınlar.

Türkiye son birkaç yıla kadar bu ligin dışında tutuluyordu. Türkiye ile ABD arasında ‘paylaşılan ortak değerler’ vardı. 17/25 Aralık sonrası kendini kurtarmak için tüm demokratik değerleri yakıp yıkan Erdoğan yüzünden artık Türkiye ile ABD arasında ‘ortak değerlerden’ bahsetmek mümkün değil.

ORTAK DEĞERLERDEN’ ORTAK ÇIKARLARA

Zaten ABD tarafı da artık ‘ortak çıkarlar’dan bahsediyor. Obama döneminde yatırım yapılan, ‘model ülke’ olma iddiasındaki Türkiye’nin yerini ‘stratejik önemi nedeniyle itibar edilen, otoriter bir rejim’ aldı.

Trump’ın yaşanan onca skandala rağmen, hiçbir demokratik ülke lideri aramamışken, Erdoğan’ı referandum için arayıp tebrik etmesinin anlamı bu.

Bir başka ifadeyle ‘Trump’ın Türkiye’si’: “ABD çıkarlarına hizmet ettiği sürece demokrasisinin kalitesinden endişe edilmeyecek, ne Batı’dan tamamen kopmasına müsaade edilecek ne de Batı’ya dâhil edilecek, üçüncü sınıf bir Ortadoğu ülkesi” olarak tanımlanıyor.

Başta ABD olmak üzere dünyanın büyük güçleri ‘böyle bir Türkiye’ ile pekâlâ çalışabilir. Asıl soru şu; biz Türkler böyle bir Türkiye’de yaşayabilir miyiz?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin