Trump ‘Amerika’yı yıkabilir mi?

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Tr724.com’da ki ilk yazımın (7 Aralık 2016) başlığı ‘Trump Korkusu ve Yeni Washington’du.

O yazıda henüz başkan seçilmiş Trump’a dair ABD kamuoyundaki ‘endişe’ye dair detayları anlatmış ve ‘öngörülemez bir ismin neden olduğu korku’ya dikkat çekmiştim.

Geride kalan iki yıl Trump’tan endişe edenleri haklı çıkardı. Seçim kampanyası gibi Beyaz Saray günleri de hayli ‘sıradışı’ geçiyor Trump’ın.

Her açıklaması, her adımı olay. Ülke neredeyse ikiye bölündü. Trump destekçileri gelinen durumdan memnun.

Muhalifler ise endişeli ve Trump’ın ‘Amerika’yı Amerika yapan moral değerlere’ saldırdığını düşünüyorlar.

Son dönemde ABD medyasında ve Washington’da ki sayısız düşünce kuruluşunda bu konular tartışılıyor.

HAYRAN OLMAMAK ELDE Mİ ?

Öncelikle şu notu düşme ihtiyacı hissediyorum; Türkiye’de ilginç bir kesim var. Ne zaman ABD demokrasisinin pozitif yönlerine dair bir şeyler yazsam hemen saldırıya geçiyorlar.

Ne ‘ABD hayranlığı’mız kalıyor ne de ‘aşağılık kompleksi’miz.

Oysa ki gazeteci olarak görevimiz gözlemek, soru sormak, sorgulamak ve bu yazılar da o ‘misyon’un parçası.

Herhangi bir aşağılık kompeksim yok ama ‘hayranlık’ olayında haklı olabilirler.

Zira Türkiye gibi ‘faşizmin dorukları’nda gezen bir ülkeden gelmişim. Türkiye’de ‘yokluğunu’ çektiğim ne varsa ABD’de fazlasıyla var.

Mesela basın özgürlüğü. Meslaktaş dayanışması. Hukunun üstünlüğü.

Yaşananları gördünüz. Trump, canlı yayında CNN’in muhabiri ile tartıştı (aslında ilk günden bu yana tartışıyor) ve Beyaz Saray o muhabirin akreditasyon kartını iptal etti.

ABD ayağa kalktı.

Meslek örgütleri harekete geçti. CNN, Başkan Trump’ı dava etti. Federal bir yargıç Trump’a ‘o kadar da değil’ diyerek kararı bozdu.

Beyaz Saray’da gazetecinin kartını paşa paşa geri verdi.

Bu arada ne oldu ? Tüm Amerikan medyası CNN’in ardında durdu. Trump yandaşı FOX bile ezeli rakibi CNN’in yanına geçti.

Yazdığı kitaplar nedeniyle hakkında 3 müebbet istenen, çalıştığı gazetesi ve televizyonu gasp edilip kapatılmış, pasaportu iptal edilmiş, sosyal medya hesapları sansürlenmiş, uzun yıllardır taşıdığı basın kartı iptal edilmiş ve kendi meslektaşları tarafından bile ‘vebalı’ muamelesi gören bir gazeteci olarak ABD’de yaşanan bu gelişmelere ‘hayranlık’ duymayayım da ne yapayım?

Ya yargı?

Hakimlerin ‘siyasetin köpeği’ olduğu bir ülkeden gelmişim ve ‘yargı bağımsızlığı’nın ne olduğunu Washington’da izleyerek görüyorum.

Dünyanın en güçlü siyasetçisi bile olsanız kılını kıpırdatmayan bir yargıya, meslek onurunu herşeyin üstünde tutan hakimlere hayranlık duymamak mümkün mü?

TRUMP ‘TEMELLERE’ SALDIRIYOR

Erdoğan tecrübesini yaşamış birisi olarak Trump’ın başkanlığı benim için biraz da ‘dejavu’ gibi.

Nasıl ki Erdoğan medya ve yargı ile kavga etti, populist politikalarla eğitimsiz ve dar gelirli kesimleri ‘öteki’lere karşı birleştirdi,

Trump’ta aynı yöntemi izliyor.

Evet, Amerika Türkiye değil ama yöntemler benziyor. Amerika’nın avantajı ise güçlü bir basın, yargı ve bürokrasi geleneğinin olması.

Trump ile ABD basınının mücadelesi hayli sert geçiyor.

Geçen hafta yaşadığımız Trump-CNN gerginliğinde olduğu gibi tüm medya basın özgürlüğü söz konusu olunca tek vücut haline gelebiliyor.

Bürokrasi de benzer bir reflex veriyor.

Uzun yıllar Ankara’da çalışmış bir gazeteci olarak Türk bürokrasisi hakkında birinci elden bilgiye sahibim. Şimdi ABD bürokrasisini de yerinde görüyorum.

Arada dağlar kadar fark var.

Türk bürokrasisi güce tapar.

Kanunlar yada teamüller değil siyasetin talimatları belirleyicidir. Ayak oyunları, güç mücadeleleri çok sert yaşanır. Hatta ‘ayak oyunları’nda o kadar maharetlidirler ki gördüklerinizi, duyduklarınızı hazmetmeniz uzun zaman gerektirir.

ABD bürokrasisi ise Turmp’a karşı direniyor.

Trump’ın anayasa ve kanunlara aykırı talimatları yerine getirilmiyor. Hatta ortada bir illegalite varsa bunlar bizzat bürokratlarca medyaya sızdırılıyor. Kuvvetler ayrılığı çok net.

Bürokrasinin Trump’a direnmesine dair yaşanan çok ilginç örnekler var. Fakat Türkiye ile ABD arasında gerginliğe sebeb olduğu iddia edilen “Fethullah Gülen’in iadesi” meselesinde yaşananlar hayli dikkat çekici.

Amerikan NBC televizyonu Beyaz Saray’ın Fethullah Gülen’in iadesi yada Amerika’dan gönderilmesi için hukuki yollar araştırdığını haberleştirdi. Habere göre Trump yönetimi Cemal Kaşıkçı cinayeti konusunda Türkiye’yi yatıştırmak, Suudi Arabistan üzerindeki baskıyı azaltmak için ‘hukuki yollar’ araştırılması talimatı vermiş.

Erdoğan’ın ‘Gülen’i istiyormuş hatta bunun için çok ısrarcı oluyormuş gibi yaptığı’ (gerçekte Gülen’i hiç bir zaman istemedi. Onun için Reza Zarrab ve Halkbank çok daha önemli. Dahası Gülen’in ABD’de olması hem iç siyasette hem dış politika da çok işine geliyor. Gülen’i ABD’ye karşı ‘kaldıraç’ olarak kullanıyor.) herkesin malumu.

Haberin orijinal iki boyutu var;

Birincisi Erdoğan’ın Kaşıkçı cinayetinden Gülen’e uzanma, gözleri önünde katledilen bir gazeteci cinayetinden siyasi çıkar devşirme çabasının geldiği nokta.

‘Arkadaşım’ dediği bir gazetecinin katledilmesini Gülen’in iadesi amaçlı istismar etmek herkesin harcı olmasa gerek !

İkincisi ise ABD bürokrasisinin tavrı.

Trump’ın ‘bakın bakalım Gülen’i nasıl göndeririz?’ talimatına ‘nasıl yani?’ diye tepki gösteren bir bürokrasi var Washington’da. Düşünün başkan size bir talimat veriyor ama siz bürokrat olarak ‘emredersiniz’ demek yerine ‘bu hukuken mümkün değil’ cevabı veriyorsunuz.

Üstelik bu bilgiyi medyaya sızdırıyorsunuz.

Kamuoyu baskısı (Bu arada Kaşıkçı cinayeti üzerinden Gülen’i pazarlık masasına çekme girişimi büyük tepki çekti. Erdoğan rejimi niyetinin tam tersi bir tablo ile karşılaştı) nedeniyle Trump geri adım attı ve ‘böyle bir niyetimiz yok’ demek durumunda kaldı.

Dediğim gibi yargı, medya ve bürokrasinin Trump’ın hukuksuz girişimlerine karşı direncine dair çok sayıda örnek vermek mümkün.

Ama işin özü şu;

Amerika’yı Amerika yapan güçlü demokrasisidir. Demokrasiyi güçlü kılan, populist-otoriter liderlere karşı koruyan ise yargı-medya-bürokrasi üçgenidir.

Bu yüzden Trump özellikle bu üç saç ayağına saldırıyor.

Erdoğan’ın yaptığı gibi medyayı susturup dönüştürebilir, yargıyı ‘siyasetin köpeği’ yapabilir ve en önemlisi bürokrasiyi hukukun değil iktidarın emrine sokabilirse amacına ulaşmış olacak.

İşte o zaman Trump ‘ABD’yi yıkmış’ olur.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin