Tarrant, Breivik ve ‘tecritteki sivillerin savaşı’

HABER-YORUM | ENGİN TENEKECİ, OSLO

Yeni Zelanda’da  iki camide gerçekleştirilen 49 kişinin öldüğü ve 48 kişinin yaralandığı vahşet özellikle Norveç’te daha farklı bir yankı buldu. Zira bilindiği üzere cani Breivik, 22 Temmuz 2011’de  77 kişiyi katletmişti. Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, vahşeti ülkenin en karanlık günlerinden biri olarak açıkladı. Benzer açıklamaları da şimdiki NATO Başkanı, o zamanki Norveç Başbakan’ı Jens Stoltenberg de yapmıştı.

Oslo Üniversitesi’nde  görev yapan terör uzmanı Prof. Tore Bjørgo, katliamı, “tecritteki sivillerin savaşı’’ şeklinde niteledi.  Ülkenin en trajlı günlük gazetesi Aftenposten’e konuşan Bjørgo, din kisvesi altındaki radikal ve aşırı sağcıların ortak paydalarına da dikkat çekti: Diğerleri. Zira bu tür çarpık ideolojiler “diğerleri” argümanı ile besleniyor. Bunu şu şekilde açabiliriz:  Aşırı sağcılara göre Avrupa, “diğerleri” olan Müslümanların; radikal gruplara göreyse Avrupalıların “diğerleri” ve bu yüzden İslam dünyası güya tehdit altında. Tore Bjørgo, Yeni Zelanda katili Brenton Tarrant ile Brevik’in oldukça benzer yanlarının olduğuna dikkat çekti. Menifestolarının dahi bir birine benzediğine işaret etti.

Hatırlarsak Breivik Norveç’i müslümanların işgal edeceğini, bunun  nedeninin ise o dönem iktidarda olan Norveç İşçi Partisi (Ap) olarak açıklamıştı. Basında yer alan haberlerde Tarrant’ın  da benzer açıklamalarda bulunduğunu okuyoruz. Breivik, Partinin gençlik kollarının Utøya adasında düzenlediği kampı polis kıyafetiyle basarak çoğunluğu çocuk olan 69 kişiyi acımasızca katletmişti. Son dönem açıklamalarında pişman olduğun dile getirmişti.

İsveçli terör uzmanı Magnus Ranstorp ise, teröristin manifestosunun onun nasıl bir ruh haleti yansıttığı meselesi üzerinde durdu. Ranstorp göre terörist etno-milliyetçi, faşist, anarşist, narsist, komünist bir ruh portesine sahip. Norveçli birçok psikolog da Brevik’in narsist bir fıtrata sahip olduğunu ifade etmişti.

Daniel Poohl ise, İsveç’te yayınlanan  dini ve anti-ırkçı bir derginin genel yayın yönetmenliğini yapıyor. Ona göre Brevik ve Tarrant’ın katliamları hemen hemen aynı. Avrupa’da bu tür terör faaliyetlerini  gerçekleştiren aşırı sağcıları “cihatçılar” şeklinde tanımladı. Ayrıca Poohl, iki teröristin de katliamlarını faşizm alaşımlı postmodern bir kokteyl olduğu düşüncesinde.

Diğer taraftan Tarrant manifestosunda Breivik ile kontak halinde olduğunu ve gerçekleştirdiği katliamı Breivik’in kendisine bir nevi kutsi bir misyon olarak takdim ettiğini iddia etti. Ancak Breivik’e gelen mektuplar sıkı bir denetim atında olduğunu hemen hatırlatalım. Zira Breivik’in avukatı Øystein Storrvik yine Aftenposten gazetesine yaptığı açıklamada Breivik’in dünyaya kapalı bir tecrit hayatı yaşadığını ve bundan dolayı Tarrant’ın onunla kontakta olmasınım sıfır ihtimal olduğunu belirtti.

O dönem Breivik katliamına ilişkin  Zaman gazetesi olarak Oslo’daki ofisinde görüştüğümüz dönemin Norveç eski Savunma bakanı Espen Barth Eide, Breivik katliamının beraberinde,  kendisini halktan tecrit etmiş ferdi terörü de gün yüzüne çıkardığını söylemişti. Buna karşı ciddi önlemler alınması gerektiği uyarısında bulunmuştu. Hatta o dönem Aksiyon dergisinde Breivik katliamına ilişkin ‘Norveç’i yalnızlık vurdu’ başlıklı bir haber yayımlanmştı.

Eski bakan yukarıdaki bu açıklamaları bize bir kez daha terör uzmanı Tore Bjørgo başlığa çektiğimiz,”tecritteki sivillerin savaşı” tespiti hatırlattı. Aslında tam da burada  Fethullah Gülen Hocaefendinin Yeni Zelanda halkına yaptığı taziyelerdeki bazı sözlerine dikkat çekmekte fayda var. Taziyenin tamamı TR724 haber sitesinde okunabilir. Burada belki de üzerinde durulması gereken husus, Hocaefendi’nin bu tür saldırıların nedenine değindiği şu açıklamadır: “Kendisini yer yer İslamofobi, Antisemitism, Hristiyan düşmanlığı, yabancı düşmanlığı veya başka şekillerde gösteren problemin temelinde yatan ön yargı, korku ve nefret psikolojisi bir insanlık problemidir.”

Hocaefendinin özellikle ‘ön yargı’ hastalığını başta zikretmesi manidar. Sanki bu virüs insanın içine girince beraberinde ‘korku ve nefret’ virüslerine de davetiye çıkarıyor. Bu tür manevi hastalıklarsa insanı yalnızlığa ittiği bir gerçektir. Korkan ne yapar, halktan kendisini soyutlar, kalabalıklardan kaçar. Tüm yabancıları potansiyel düşman görür. İçerisine attığı nefret tohumu gün geçtikçe filizlenip ağaç haline gelir ve neticesinde böyle katliam meyveleri verir. Bundan dolayı Hocaefendi’nin taziyesi ve içerisindeki reçetelerin üzerinde uzunca durulması gereklidir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin