Suruç’u konuşan kaç kişi kaldı? Nedenini yazdım…

Yorum | Tarık Toros

 

Geçtiğimiz yıl bugünlerde (14 Haziran 2017) Batı Londra’da bir bina yandı: Grenfell.

Gece yarısı başlayan yangın, öğlen saatlerine kadar söndürülemedi.

Alt katlarda bir mutfakta çıktığı belirlendi.

Binanın dış cephesinin tutuşmaya elverişli olması nedeniyle üst katlara doğru sür’atle büyüdü.

24 katlı koca bina saatlerce meşale gibi yandı.

Londra kent yönetimi tüm unsurlarıyla seferber oldu, çaresizlik hâkimdi.

Sabah yangınla uyanan kent, canlı yayında alev alev yanan binayı seyretti.

72 insan öldü.

Çökme tehlikesi yüzünden aylarca binaya girilemedi.

Yanmış cesetlere ulaşılamadı.

Kömürleşmiş, kapkara bir bina olarak öylece kaldı.

Şimdilerde takviye edildi, çevresi sarıldı, mühendisler gece gündüz kafa yoruyor.

**

Bir yıldır şu oldu:

Medya, ilgisini hiçbir zaman esirgemedi.

Hemen her gün gazete ve TV’lerde yer buldu.

Kurbanların öyküleri işlendi.

Elinden geleni yapmaya çalışan hükümet defalarca özür diledi.

Binanın nasıl tutuştuğu, neden müdahale edilemediği aylarca konuşuldu, konuşuluyor.

Tüm ülkede, benzer malzeme kullanılan binaların tamamı elden geçirildi, çalışmalar sürüyor.

Çoğunun çevresinde iskeleler var, dış cephesi değiştiriliyor, havalandırma ızgaraları konuluyor, ilave tedbirler alınıyor.

Grenfell’e neredeyse tıpatıp benzeyen bir bina bizim evin tam karşısında.

Gün be gün takip ediyorum, ezbere konuşmuyorum.

 

**

Geçenlerde BBC’de seyrettiğim bir haberi unutmam mümkün değil.

Sağ kalan bina sakinlerinden yaşlıca bir kadına, yetkililerin gözetiminde, dairesinden kurtarılan eşyaları, özenle ambalajlanmış biçimde teslim edildi.

Kadının, yanmamış albümlerini karıştırırken akıttığı gözyaşları, beynime kazındı.

Muazzam bir özen, takip, sorumluluk ve işi sonuna kadar götürme örneğidir, Grenfell yangını.

 

**

O binada ağırlıklı olarak göçmen yurttaşlar oturuyordu.

Tamamı, önce otellere sonra yeni evlerine yerleştirildi.

Devlet hiçbir eksik bırakmamaya çalışsa da, bağış kampanyaları ile ayrıca desteklendiler.

Bir yıl sonra gazetelerin kimi siyah logoyla çıktı.

Sayfalarca Grenfell yangını işlendi, işlenmeye devam ediyor.

Parlamentoda defalarca özel oturum yapıldı.

Hükümet, muhalefet tarafından ağır sorularla sorgulandı.

İngiltere’de şu son bir senede bu kadar gündem olan ne var denilirse, Brexit’i ilk sıraya koyarım, Grenfell’i ikinci sıraya.

Geçen yıl ardı ardına yaşanan üç terör olayı da ilk beşe girer. Bu konuda takip ve sorgulama da muazzamdı. Halen devam ediyor. Bitmeyecek.

 

**

Ülke;

-Yangına kayıtsız kalmadı.

-Mağdurlarını sokakta bırakmadı.

-Basın, her şeyi sorguladı.

-Cep telefonu kameraları ile çekilmiş yüzlerce görüntü, saati dakikası tespit edilerek montajlandı, belgesellere konu oldu.

-Parlamento işin peşini bırakmadı.

-Halk, bağış kampanyalarından anma törenlerine, üzerine düşeni fazlasıyla yaptı, yapıyor.

-Okullarda öğrenciler Grenfell için şiirler yazıyor, şarkılar üretiyor.

-Bir daha böylesi bir facia yaşanmasın diye önüne arkasına bakılmadan tüm ülkede restorasyon faaliyeti başlatıldı, devam ediyor.

-Hiç kimse, “Amma da büyüttünüz, gereken yapıldı işte, işimize bakalım” demiyor.

-Ne yapılırsa yapılsın, acıyı, zararı telafi etmeyeceği anlayışı hakim.

-Bu yüzden de Grenfell yangını, uzun yıllar gündemden düşmeyecek.

-Kurtarılan insanların hayatları takip edilecek, ölenlerin matemi tutulmaya devam edilecek.

 

**

Hiçbir Batı ülkesini ülkemle kıyaslamıyorum artık.

Bunu bırakalı çok oldu.

Türkiye’nin bir hafızası yok.

Acılar, katliamlar, yıldönümünde dahi hatırlanmıyor.

Tedbir alınmıyor.

Alınsaydı, 1999 Marmara depreminin üzerinden neredeyse 20 yıl geçti, bir şey yapılırdı.

Yangın toplanma alanları dolduruldu.

İlk yıl, göstermelik konulan konteynırlar, aylar içinde yağmalandı.

Deprem tatbikatları unutuldu.

Medya da kulağının üzerine yattı.

1999’da dört-beş deprem uzmanı çıktı, hep aynı isimler.

20 senede yeni uzman dahi yetiştirilemedi.

 

**

Grenfell bir yangındı.

Terör bağlantısı yoktu.

Bina, birileri tarafından sabote edilmemişti.

Kimse, “devlet yaraları sarar” deyip işine bakmadı.

Kimse, müteahhidi suçlayıp faturayı oraya ihale etmedi.

Kimse, “Bu tür binalar risk altında, herkes tedbirini alsın” deyip kenara çekilmedi.

Kimse, “medya olayı abartıyor” deyip ardında kaos lobisi aramadı.

 

**

Türkiye’de hayat çok ucuz.

Acı ama gerçek bu.

Hadiseler:

-İnsanları bu gerçeği kabul etmeye ve üzerinde durmamaya zorluyor.

-“Yeriniz Ortadoğu, Bağdat’a bakın halinize şükredin” demeye getiriyor.

 

**

En kıymetli şey insan hayatı.

Kayıplarınıza bakarak kalanların yaşam kalitesini artırmak ise bir numaralı öncelik.

Halkınızı sürü olarak görüyor, (af buyurun) hayvan kadar bile değer vermiyorsanız, insanlık sınavında kalmışsınız demektir.

Türkiye milleti bunu hak etmiyor.

Kurbanlarını unuttu, hemen her gün yeni kurbanlar veriyor.

Sıra bir gün hepimize gelecek.

Ve birileri, tabutumuzun üzerine elini koyup namazımızı kılmaya gelen ahaliye nutuk atacak.

Bu zihniyeti gömmedikçe…

Ölmeye devam edeceğiz.

Ölen niye öldüğünü bilmeyecek.

Öldüren de neden öldürdüğünü.

 

**

Türkiye’de yakın vadede olası ve olacak şeylerin tohumları atılalı çok oldu.

Hiçbir şey şaşırtmaz, sadece üzer.

Allah millete zeval vermesin.

Ne kadar kızsak sinirlensek de orası vatan.

Candan bir parça.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Tarık Bey,

    Yine çok güzel bir yazı yazmışsınız. İlk birkaç paragrafı okuduktan sonra youtube videsounu tıklayıp izledim ve sonrasında altta çıkan diğer videoları da izledim. Bahsettiğiniz gibi ekipler kurmuşlar konuyu her yönüyle inceliyorlar. Binadan son anda kurtulan kişilerle yapılan röportajları ve yakınlarını kaybenlerin konuşmalarını izledim. Çok üzüldüm.

    Sonra yazınızın devamını okudum ve asıl üzülünecek halde olanların kendimiz olduğunu bir kez daha hissettim. Aslında hepimizin bildiği bir gerçeği siz grenfell örneği üzerinden anlatınca daha bir üzücü hale geliyor. Orada 75 kişi ölmüş, Türkiye’de nice 75’ler can verdi, 3 gün sonra unutuldu gitti.

    Aklıma hemen 2015 yılında yaşanan Ankara Gar katliamı geldi. İki katil, devletin takip listesindeki teröristler arasında olmalarına rağmen göz göre göre gelip 100 den fazla kişiyi öldürdü.

    Cumhurbaşkanı 3 gün ortalarda görünmedi, kimsenin acısını paylaşmadı, 3 gün sonra gelen bir yabancı devlet başkanına eşlik ederek kerhen olay mahalline karanfil bıraktı ve çekip gitti. Rabia meydanında şehit olan Esma için akan gözyaşlarından bu kez eser yoktu çünkü burada oy yoktu.

    İstifa edecek misiniz diye sordular, Adalet Bakanı bıyıkaltı güldü,

    Başbakan, “teröristleri biliyoruz ama biz bir hukuk devletiyiz kendilerini patlatmadan yakalayamayız” mealinde şok edici bir derecede devlet aklından ve stratejik derinlikten uzak bir laf geveledi. Ama kimse şok olmadı. Stratejik kibir yoluna devam etti.

    Diğer tüm katliamlar gibi üzeri kapatıldı ve topluma unutturuldu.
    Aslında benzeri bir çok olay yaşadık son yıllarda binlerce askerimiz polisimiz kifayetsiz bir muhterisin ihtirasları nedeniyle şehit oldu. Hatırlayınca hepsi için üzülüyorum.

    Ama uzun zamandır kendime “neden Gar katliamı için ayrı bir şey hissediyorsun” diye soruyordum. Cevabını az önce yukarıda yazdığım satırlarda buldum galiba. Aslında dünya görüşü olarak bana oldukça uzak olan bu insanlar, çok insani bir nedenle bana çok yakın geliyorlar. Zira, vicdanı olan hiç bir insan böyle bir olayı dünya görüşü üzerinden değerlendiremez diye düşünüyorum. Ama halkına karşı adil ve şefkatli olması gereken idarecilerin ölülere bile saygı duymadığını, İsrail askerlerinin yaptığı katliamı kınayıp miting düzenlerken kendi insanının katledimesi üzerine umursamaz şekilde sırıttığını görmem galiba bu katliamda ölenleri benim nazarımda daha bir mağdur konumuna oturtuyor.

  2. Cenabı hak muminlerin onurlu ve insanca yasamasını ister onlara bunun yolunu gosterir. Allah muminlerin zillet icinde yasamasına razı degildir. Seytan insanları zillete dusurup itibarını bitirmek ister amacı budur.

    Bu yazı Hizmet hareketinin muradının aynı zamanda cenabı hakkın muradı olan milletimizden baslayarak tüm insanlığın zilletten kurtulması amacını tasıdıgını anlatması açısından çok guzel olmuş. İsabetli yazısından dolayı Tarık beye teşekkür ediyorum. Bu noktadan hareketle hizmet hareketini engellemek icin ellerinden geleni yapanların bunu neden yaptığı daha iyi anlaşılabilir. İnsanlıgın sefalet ve zillet içinde yaşamasından menfaat elde edenleri kasdediyorum . Bilinmeli ki Senin basaracağına en çok inananlar seni engellemeye çalışanlardır. Olaylara gelinen noktaya dikkatlice bakan insaflı adam bunları gorur. Makina imalatı yapıyorum sanayide musterisi oldugum sosyal demokrat bir arkadasim bana sunları soyledi ilk donem AKP hukumeti zamanında burokraside islerimiz son derece dostane hic engel cıkarmadan hatta yardımcı olarak yol gostererek kolayca cabucak gorulurdu simdi bu durum yok dedi demekki asıl iyi olan hizmet hareketiymis malesef simdi aynı yaklasımı goremiyoruz dedi. Umarız milletimiz asıl kotu olanın kim oldugunu anlar gerekli tavrı gosterir.

  3. SN. EDİTÖR YORUMUNU YİNE YAYINLAMADINIZ,

    SİZİN BU EMEĞE SAYGISIZ VE SANSÜRCÜ TAVRINIZDAN İKRAH GELDİ ARTIK.

    SİZDEN DEĞİL AMA BU TAVRINIZDAN GERÇEKTEN NEFRET EDİYOR VE SABIRLA DÜZELMENİZİ BEKLİYORUM.

    DAHA NE KADAR BEKLEYECEĞİM ????

    (bu yorumu yayınlamayın, eskaza yayınlayasınız gelir diye belirtmekte fayda gördüm)

  4. Tarık Bey’in yazısıyla ilgili yazdığım uzun ve emek harcadığım yorumu değil de, onu yayınlamadığınız için size sitem ettiğim yorumu yayınlamışsınız.

    Sn. Editör, beni anlamışsınız ama yanlış anlamışsınız. Lakin ben sizi gerçekten anlayamıyorum.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin