Subliminal mesajla darbe davasında 2. gün tamamlandı: İşte Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak’ın savunmaları

Ahmet Altan ve Mehmet Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak’ın da aralarında bulunduğu 6’sı tutuklu 17 gazetecinin yargılandığı davasının karar duruşmalarında 2. günü tamamlandı. Gazetecilerin “Cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs ettikleri” iddiasıyla yargılandıkları davanın karar duruşmaları 16 Şubat’a kadar devam etmesi bekleniyor.

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ince bugünden itibaren Çağlayan Adliyesi’nden Silivri’ye taşının davada 15 Temmuz darbe girişimine “subliminal mesajlarla iştirak etmekle” suçlanan gazeteciler arasında eski Zaman Gazetesi Görsel Yönetmeni Fevzi Yazıcı ve Zaman Tanıtım Pazarlama Müdürü Yakup Şimşek ile emekli polis Tuğrul Şengüler de bulunuyor.

Dünkü duruşmada Fevzi Yazıcı son savunmasını yapmıştı. Bugün Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak savunma yaptı. İkinci oturumu, Ahmet Altan’ın esas hakkındaki savunmasıyla başladı. Altan “Ahmaklığın adaleti” başlığını taşıyan savunmasında, darbe girişimine ilişkin suçlamaları reddetti; hukukun gereği olarak değil, “tek adam yönetimi” çabalarının sonucu olarak tutuklandığını vurguladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimine eleştiriler yönelten Altan’a Mahkeme Başkanı’nın tepkisi, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın eleştirileceği yer burası değil” oldu. Mahkeme Başkanı, Mehmet Altan’ın savunmasına da “Size ben fırsat veriyorum. Fırsatınızı iyi kullanın” diye müdahale etti.

Ahmet Altan: Siz de hapishanede ölmeye hazır mısınız?

Bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Ahmet Altan, darbe girişimiyle suçlananın, 2010 yılında 1. Ordu’da düzenlenen seminerlerde seçilmişleri hedef alan konuşmalarıyla dikkati çeken generallerin değil, Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olarak o seminerdeki kayıtlı konuşmaları yayınlayan kendisinin yargılanmasındaki çelişkiye işaret etti; iddianemeyi hazırlayan savcılar ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a eleştiriler yöneltti. Davanın görüldüğü İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı, Altan’ın savunmasına “Savunma sınırları dışına çıkıyorsunuz. Böyle devam ederseniz mikrofonu kapatacağım” sözleriyle müdahale etti. Ahmet Altan, başkana “Siz bilirsiniz” diyerek cevap verdi ve savunmasını sürdürdü.

Altan, “AKP iktidarının milliyetçiliği de kışkırtarak iktidarda kalmaya çalıştığını, buna rağmen oylarının azaldığını, izlenen politikaların parti tabanında da sorgulanmaya başlandığını” belirterek Erdoğan’a eleştirilerine devam etti. Bu noktada Altan’ın savunmasına ikinci kez müdahale eden Mahkeme Başkanı, “Böyle devam ederseniz mikrofonu kapatacağım. Savunma sınırları dışına çıkıyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı’nın eleştirileceği yer burası değil” dedi. Tekrar “Siz bilirsiniz” diyen Ahmet Altan, daha sonra ülke ekonomisinin içinde bulunduğu duruma da eleştiriler yönelttiği savunmasının ilgili bölümünü “Buraları geçiyorum. Bunları söylemek için bu mikrofona ihtiyacım yok. Bunları her yerde söyleyebilirim” diyerek atladı.

Ahmet Altan, “Bu AKP iktidarı gidecek”, “Beni suçladıkları yazımda söylediklerimi bir daha söyleyeceğim. Kötü bir piyesin sonuna geliyoruz” görüşünü dile getirdiği savunmasını şöyle noktaladı:

“Hangi zorba haksız uygulamalarla muhaliflerini cezalandırdıysa, aynı cezalarla kendisi de karşılaşmıştır. Giyotine gönderen giyotine gitmiş, hapseden hapsedilmiş, sürgüne yollayan sürülmüştür. Zorbaların verdikleri cezalar, kendi kader haritalarında da ulaşılacak bir menzil olarak işaretlenmiştir. Şimdi siz beni hapiste öldürmek istiyorsunuz. Bütün bu gerçekleri anlattıktan sonra ben size diyorum ki: Ben hapishanede ölmeye hazırım. Ve size soruyorum: Ya siz? Siz de hapishanede ölmeye hazır mısınız? Çünkü vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek.”

Mehmet Altan’ın savunmasına müdahale: Ben size fırsat veriyorum

Savunması sırasında yaptığı bütün açıklamalara rağmen savcılık ve mahkeme tarafından dikkate alınmadığını yineleyen Mehmet Altan’a, Mahkeme Başkanı “İsim ciddiyetiyle devam edelim. Sürekli laf atarak devam etmeyin, yoksa keserim” diyerek müdahale etti. Mehmet Altan, “İnşallah, kimse benim gibi yargılanmaz. Empati lazım” karşılığını verdikten sonra savunmasında vurguladığı iddianame çelişkilerinin dosyada mevcut olduğunun altını çizdi. Altan’ın bu sözlerini Mahkeme Başkanı “Biliyorum, okudum” karşılığını verince Mehmet Altan, “Biliyorsunuz, ama bir işe yaramıyor” dedi. Altan’ın cevabı üzerine Mahkeme Başkanı “Okuduğunuz her şeyin bir işe yaraması gerekmiyor. Burada yargılama yapıyoruz. Size ben fırsat veriyorum. Fırsatınızı iyi kullanın” dedi.

Mehmet Altan, savunmasının sonuna doğru iddianameyi hazırlayan ve savunan savcıları eleştirirken 30 yıldır akademisyen, 25 yıldır profesör olduğunu hatırlattı ve “Ben doçentken doğmuş olan savcıları böyle mi yetiştiriyoruz’ diye düşünüyorum” dedi.

Heyetin kıdemli üyesinin, “Fethullah Gülen ile görüştünüz mü?” sorusuna Mehmet Altan’ın yanıtı, “Aralarında Ardan Zentürk ve Mahmut Övür’ün de bulunduğu 10 kişilik bir grupla görüştük” dedi. Altan “Bylock konuşmalarını yapan şahıslar sizden ‘şunu yapın’, ‘şöyle beyanda bulunun’ gibi isteklerde bulundu mu?” sorusuna da “Aydınları dolaşıp avam toplantısını yapıp yapmamayı soruyorlardı. O kadar” yanıtını verdi. Altan, bu soruyu soran kişinin kim olduğunu hatırlayamadığını, ancak dönemin Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Erkam Tufan Aytav olabileceğini söyledi.

Nazlı Ilıcak: Cumhuriyet rejimini hiçbir zaman ‘reklam arası’ olarak görmedim

Darbe girişiminden 15 gün sonra tutuklanan Nazlı Ilıcak da, şahsına yöneltilen suçlamaları reddetti. “Ben bir Cumhuriyet kadınıyım” diyen Ilıcak, eski AKP Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu’nun Cumhuriyet rejimi için kullandığı “600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” ifadesine gönderme yaptı; “Ben hiçbir zaman Cumhuriyet rejimini, ‘100 yıllık parantez’ ya da ‘reklam arası’ gibi de görmedim. Ben eğer, tarihçi Kadir Mısırlıoğlu olsaydım, bana yönelik anayasal rejimi değiştirme iddiasında bir haklılık payı bulunabilirdi” diye konuştu.

Ergenekon davasının firari savcısı Zekeriya Öz ile 2015 yılında yaptığı röportajla ilgili olarak da konuşan Ilıcak, “O dönemde terör örgütü üyesi değildi. Terör örgütü üyeliği ile suçlansa, elini kolunu sallayarak serbestçe dolaşabilir miydi? Aynı dönemde BBC de Zekeriya Öz ile röportaj yaptı, BBC de mi onu aklamaya çalıştı?” diye sordu.

Ilıcak ayrıca, cezaevinden çıktığı takdirde Twitter hesabını kapatacağını açıkladı; iddianameye “delil” olarak giren tweetleriyle ilgili olarak da şunları söyledi:

“Oysa ben o tweetlerde uyarılarda bulunuyorum. Bazı haberleri paylaşıyorum. Bu Twitter çok hızlı bir hadise. ‘Böyle düşünüp şunu yazsam başıma ne gelir’ diye düşündüğünüz bir şey değil. Gerçi bundan sonra inşallah çıkarsam Twitter hesabımı kapatacağım.”

Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ı konuk ettiği ve darbe girişimine dair “subliminal mesaj verildiği” iddia edilen programla ilgili olarak da “Ahmet Altan’ı dinliyorum, gözlerim kapalı” tweetim darbenin somut delili olarak sunuluyor. Orhan Veli’nin şiirinden esinlenmiştim. Onun dışında Can Erzincan’da yayınlanan programla ilgili olarak benim başka bir sözüm yok, o programda benden söz edilmiyor ama ben o programı nedeniyle darbeci oldum” ifadesini kullandı.

İşte duruşmada yaşananlar 

17:41 – Duruşmanın ikinci oturumu sona erdi.

17:20 –  Mahkeme Başkanı: Fethullah Gülen terörist başı olarak ABD’de. Türkiye’ye iadesi istendi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Nazlı Ilıcak: Ben Fethullah Gülen’in Amerika tarafından Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğine inanan bir insanım. Ben terör örgütü gibi görüyorum Amerika’nın iade etmemesini kınıyorum, keşke keşke…

17:13 – Nazlı Ilıcak: Koza İpek’ten 15 ayrı işlemde aldığım para benim 15 aylık maaşımdır.

16:55 – Nazlı Ilıcak: 21 Temmuz’da Yunan adalarına gidecektik. Darbe olunca biletimi ve otel rezervasyonumu iptal ettim.

16:42 – Nazlı Ilıcak: “Her Taşın Altında ‘The Cemaat’ Mi Var?” isimli kitabımda dezenformasyon yapmadım. Her şeyi anlattım, gördüğüm her şeyi yazdım. Ben de birçok kişi gibi Gülen cemaatinin kriminal yüzünü görmedim ama görmemiş olmam onların amacına hizmet ettiğim anlamına gelmez. Hiçbir yazım onların amacına hizmet ettiğim şeklinde yorumlanamaz.

16:41 – Nazlı Ilıcak: Savcı esas hakkındaki mütalaasında benim attığım tweetleri delil olarak öne sürüyor. Oysa ben o tweetlerde uyarılarda bulunuyorum. Bazı haberleri paylaşıyorum. Bu Twitter çok hızlı bir hadise. “Böyle düşünüp şunu yazsam başıma ne gelir” diye düşündüğünüz bir şey değil. Gerçi bundan sonra inşallah çıkarsam Twitter hesabımı kapatacağım.

16:37 – Nazlı Ilıcak, darbe girişimine karşı yaptığı sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımları okudu.

16:36 – Nazlı Ilıcak: 17 – 25 Aralık yargı ve polis darbesi. Bunu kabul ediyorum. Ama bu bildiğim darbe gibi değildi, tankla tüfekle yapılmadı. 17 – 25 Aralık’ta AK Parti iktidarını cemaat kuşatmak istedi. Ama bunun benimle ilgisi yok; o sırada AKP’yi destekliyordum.

16:35 – Nazlı Ilıcak: İstediğiniz kadar “cemaat operasyonu” deyin, ama 17 – 25 aralık işinin bir yolsuzluk boyutu da var. Ben bunu yazdım ve Sabah’tan atıldım.

16:34 – Nazlı Ilıcak: Bir teşhis hatam olabilir ama darbe, benim bu teşhis hatamın sonucu değildir.

16:22 – Nazlı Ilıcak: Ergenekon ve Balyoz sanıklarının adil yargılanmadığına, araya uydurma deliller karıştırıldığına inanıyorum. Yeri geldiğinde bunları yazdım. Erzincan Başsavcısı iken İlhan Cihaner’e yapılan kumpasa karşı yazılar yazdım. Cihanere sahip çıktım.

16:20 – Nazlı Ilıcak: Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ilgili iddianameye giren tweetlerine dair açıklama yapıyor: Her şey bir kumpastan ibaret değil. Davaların sulandırılması, adil yargılama yapılmaması başka, her şeyi bir kumpastan ibaret gibi gösterme çabaları başka.

16:12 – Nazlı Ilıcak: Eğer örgüt aklanması arıyorsanız yıllarca Hüseyin Gülerce gibi koyun koyuna yatmış insanların yazılarına, açıklamalarına bakın. Hüseyin Gülerce, Tayyip Erdoğan seçimi kazanınca o tarafa döndü.

16:10 – Nazlı Ilıcak: Abdullah Öcalan ile ilgili, Murat Karayılan’la ilgili bile sıra sıra röportajlar yapılmadı mı? Hiçbiri hakkında terör suçlaması yapılmadı. Öcalan’la ilgili olarak dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın, Yalçın Akdoğan’ın, Bülent Arınç’ın teyit edici, onaylayıcı sözleri var. Onlar terör örgütüne destek sayılmıyor. O sırada terör örgütü üyesi sayılmayan Zekeriya Öz ile röpörtajdan dolayı ben terör örgütüne destekle suçlanıyorum. Bu biraz insafsızlık.

16:05- Nazlı Ilıcak: “Ahmet Altan programda EMASYA protokolünün tehlikelerine dikkat çekti, ben de bunu normal karşıladım. “İşler kötü gidiyor, darbe yapılmalı” demedi ki!” Ilıcak, aleyhinde delil olarak sunulan Zekeriya Öz röportajıyla ilgili konuşuyor.

“Zekeriya Öz o dönemde terör örgütü üyesi değil. Terör örgütü üyeliği ile suçlansa, elini kolunu sallayarak serbestçe dolaşabilir miydi? Aynı tarihte BBC de Zekeriya Öz ile röportaj yaptı. BBC’de mi bu röportajda onu aklamaya çalıştı?

15:55- Nazlı Ilıcak cebir ve şiddetin darbe suçunun unsuru olduğunu belirten Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kararından alıntılar yapıyor.

“Ben eğer, tarihçi Kadir Mısırlıoğlu olsaydım, bana yönelik anayasal rejimi değiştirme iddiasında bir haklılık payı bulunabilirdi. Lakin “Demokrasiye geçtikten sonra bizim İslâmi varlığımızı küp gibi devirdiler” diyen ben değilim. Ben hiçbir zaman Cumhuriyet rejimini, “100 yıllık parantez” ya da “reklam arası” gibi de görmedim. Ben bir Cumhuriyet kadınıyım ve laik Cumhuriyet’in imkânlarından yararlanarak bugünkü konumuma geldim.  Esas hakkındaki mütalaada Can Erzincan’daki programda benim sarf ettiğim hiçbir cümleye atıfta bulunulmuyor.  Esas hakkındaki mütalaada Can Erzincan’daki programda benim sarf ettiğim hiçbir cümleye atıfta bulunulmuyor.

15-45- Nazlı Ilıcak savunma yapmaya başladı: “2013 Aralık ayında Sabah’taki işime son verilince, hem Bugün, hem Zaman’dan teklif aldım. Tereddüt etmeden Bugün’ü tercih ettim. Bugün işadamı Akın İpek’e aitti. İpek hakkında da o tarihte bir soruşturma yoktu. Sonra çalıştığım Özgür Düşünce gazetesi ve Can Erzincan kanalının F… ile ilgisi yoktu.

14:55- Mehmet Altan, “Hukuk söz konusu olsa, bunların hiç birini yaşamayacaktım. Hukuk yok edildiği için ben buradayım. Cebir” var mı, “şiddet” var mı? Nasıl oluyor da TCK 309’dan yargılanıyorum? Darbeyi nasıl biliyoruz; bunun hiçbir kanıtı yok, ispatı yok. Ama TCK 309 iddiası bu keyfe keder iddiaya dayanıyor. Düşüncelerim ve duruşum aynı ama hapishanedeyim, neden? Çünkü siyasal iktidar son gelişmenin de gösterdiği gibi meşruiyetten ayrıldı. Anlattığım gerçekler ve AYM kararı ortada iken, ceza içeren bir karar söz konusu olursa “adalet mülkün temeli” olmaktan tamamıyla çıkmış olacaktır. Böyle bir durumda, herkes kendi kendine “yargıladığım gibi yargılanmak ister miyim?” diye sormalı. Yargıladığınız gibi yargılanmak ister miydiniz? Vicdanınıza sorun ve öyle karar verin” diyerek savunmasını bitirdi.

14:25-Mahkeme başkanı Mehmet Altan’aa “‘Darbelerin Ekonomisi’ diye kitap yazdınız, buna rağmen neden 15 Temmuz darbesini kestiremediniz?” diye sordu. Altan, ” Ben siyasetçi değilim, profesörüm. O kitap darbelerin ekonomiyle ilişkisini teorik olarak inceleyen bir kitap. Düşünce unsurlarına zulmetmek, bunları terörist ve darbeci olarak sunmak, kimseye hayrı dokunmayacak, utanç verici çabalardır.

 14:20- Mehmet Altan, “65 yaşındayım. Kendimi bildim bileli aynı şeyleri söylüyorum. Bu sefer nasıl olduysa darbeci oldum.
14:10- İddianamede Hrant Dink cinayetinden sözde F…’nün sorumlu olduğunun yazıldığını hatırlatan Mehmet Altan, kendisinin cinayete dair yazdığı yazılardan alıntılar okuyor.
 
14:00- Mehmet Altan 15 Temmuz darbe girişiminden önceki aylarda yayımlanan ve darbe hazırlığı iddialarından bahseden haber ve yazıları sıralıyor. Bu yazılardan birini de cezaevi çıkışında el konulduğu için mahkemeye sunamadığını anlatıyor.
13:55-  Mehmet Altan: “Savcı, daha doğru dürüst aktaramadığı bir cümleyle benim “askeri darbe ortamının var olduğunu ifade ettiğimi” söyledi. Savcı programdaki sözlerimize dayanarak darbe girişimini bildiğimizi söylüyor. Nereden çıktı, ispatı nerede, o da yok. Savcı öyle söylüyor ya, yeter. Bir de “terör örgütü ile fikir ve eylem birliği içerisinde olmadan bilmeleri” lafı var, ama gene delil yok. Savcıya göre örgüt üyesi değilim, ama “din devleti” kurmak isteyen bir terör örgütü ile “fikir ve eylem birliği” içindeyim. Nasıl oluyor?
13:50- Mehmet Altan davada aleyhine delil olarak sunulan, darbeden bir gün önce yayınlanan programdaki konuşması hakkında açıklama yapıyor.

13:40- Mehmet Altan: “AYM benimle ilgili ihlal kararı verirken, bireysel başvurularda bütün diğer anayasa mahkemelerinin yaptığı gibi, ortaya “delil” diye sürülen iddiaları da teker teker incelemiştir. Esas hakkındaki mütalaada “delil” diye ortaya sürülenlerden biri de 8 yıl önce yazdığım Balyoz yazısıdır. Savcıya göre, o günlerin en güncel konusu olan Balyoz davası konusunda fikir beyan etmek, “örgüt ideolojisi ve stratejisi doğrultusunda” kamuoyu oluşturmaya çalışmak anlamına geliyor. Aslında bunlar gülüp geçilecek tutarsızlık örnekleri. Ama sizi ağır cezalara çarptırmak isteyen savcılardan gelince ciddiye alıp savunma yapmak durumunda kalıyorsunuz.

13-30- Duruşmaya verilen aradan sonra Mehmet Altan’ın savunmasıyla devam ediliyor.

12:04-Duruşmaya saat 13:30’a kadar ara verildi. Aradan sonra Mehmet Altan’ın savunmasına devam edilecek.

11-50- Mahkeme başkanı Mehmet Altan’ı “müebbet” yerine “idam” kelimesini kullanmaması için uyardı: “Ajitasyona gerek yok. Biliyorsunuz kanunda idam cezası yok.”

“Savcı 4 yıl önceki teknik takip fişindeki ismime rastlıyor, 2 polis memuruna tutanak tutturuyor”

11-40-Mehmet Altan evinde bulunan 1 dolar hakkında konuşuyor: “Ben örgüt üyesi olmadığıma göre, F serisi 1 doları savcı neden iddianameye koyar, anlaşılır gibi değil. AYM doğal olarak savunmalarımı dikkate alıyor. 18 aydır beni zorla tutan mahkeme ve idam olsa idam isteyecek savcı değerlendirmiyor. Amaç nedir? Gerçeği ortaya çıkarmak gibi bir hedefin olmadığını 18 aydır görüyorum. Bu dava yarın birgün kimsenin hesabını veremeyeceği korkunç bir suç üretme aldırmazlığının tüm belgelerini içeriyor. Savcı beni gözaltına aldırdıktan sonra “delil” ararken polis kayıtlarında gözaltı tarihimden 4 yıl önce F…’cü polislerin teknik takip yaptıkları AKABE Vakfı’nda adıma rastlıyor.  Savcı gözaltına alınmamdan 4 yıl önce tutulmuş sıradan bir teknik takip fişinde adıma rastlamaktan dolayı çok seviniyor.  Savcı hemen emrindeki iki polis memuruna söz konusu konferans hakkında konferanstan 4 yıl sonra, gözaltına alındığım gün, tutanak tutturuyor. Tespit tutanağında da iki polis memuru savcının isteği doğrultusunda kendi kanaatlerini yazıyor. Siz böyle bir hukuk gördünüz mü?

11-37- Mehmet Altan, “Savunmalarım, kasıtlı ve bilinçli bir şekilde yok sayılıyor. Neden? Çünkü savunmalar dikkate alınsa delil göstermeden zorla hapishanede tutmak mümkün olmayacak. Mağdur edilmemin en tatsız tarafı suç olmayan, yersiz, anlamsız suçlamalara cevap vermek, bunlara karşı savunma yapmak durumunda kalmak.

11-35- Duruşmaya Mehmet Altan’ın savunmasıyla devam ediliyor: “AYM özgürlük ve güvenlik hakkımın, yani Anayasa’nın 19. maddesinin ihlâl edildiğini saptadı.

Altan savunmasına başladıktan kısa süre sonra mahkeme başkanınca uyarıldı. Mahkeme Başkanı: Esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanlarla devam etmezseniz mikrofonunuzu kapatacağım.” dedi.

11-32-Savunmasını bitiren Ahmet Altan’a bir heyet üyesince Alaattin Kaya hakkında soru soruldu. Altan, “Alaattin Kaya bana çıkarmak istediği bir gazetenin yayın müdürlüğünü teklif etmek için aradı. Reddettim. Kaya bizim cemaatle ilgili eleştirel yayınlarımızdan da rahatsız olmuştu.” cevabını verdi.

“Ahmet Altan: 2Vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek”  

11-30-Ahmet Altan savunmasını “vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek” diyerek bitirdi.

11:27- Ahmet Altan ‘bunları söylemek için mikrofona ihtiyacım yok” diyerek savunmasının birkaç sayfasını atladı.

“Müebbet demek hapishanede ölmek demek. Bizim için istenen de hapishanede ölüm. Anayasa, yasa, Yargıtay dinlemeyen bir yargı siyasi iktidarın emirlerine uyarak bizi “hapishanede öldürmek” için yargılıyor.

 11-25- Ahmet Altan mahkeme başkanınca üçüncü kez uyarıldı: “Savunmanızı esas hakkında mütalaaya karşı beyan olarak sınırlamazsanız savunma hakkınızı kötüye kullandığınızı kabul edeceğim.”

11-20-Mahkeme başkanı Ahmet Altan’ı savunmasının içeriği konusunda ikinci kez uyardı. “Bu şekilde devam ederseniz mikrofonunuzu kapatacağım.”

11:00- Ahmet Altan, “Bu savcı darbeyi ne sanıyor? Darbe “yorumlarla” yapılmıyor, silahlarla yapılıyor. Türkiye’de “ifade özgürlüğü olmadığını” söylemişim. Aman Allah’ım, ne korkunç bir darbecilik! Savcı orada oturuyor, göstersin “darbenin olacağını beyan ettiğim” cümleyi. Gösteremez. Bize karşı “15 Temmuz darbesini siz yaptınız” diye dava açarsanız yalan söylemekten başka çareniz kalmaz. Bu dava, “ifade özgürlüğünü” güvenceye alan Anayasa’ya aykırı. “Anayasa’yı zorla değiştirme” suçunda cebir ve şiddet arayan yasaya aykırı. Bir kişinin bu suçtan yargılanabilmesi için ya “cebir ve şiddet” uygulaması ya “cebir ve şiddet uygulayan” birine emir vermesi ya da böyle birinden emir alması gerekir. Bu dava Anayasa’ya, yasaya ve Yargıtay kararına aykırı olarak sürdürülen bir dava. Hukuken asla olmaması gereken bir davada müebbetle yargılanıyoruz.

10:47- Ahmet Altan, “Bu davada bu yazı benim F… destekçisi bir “darbeci’’ olduğumun kanıtı, ikinci davada “PKK destekçisi’’ olduğumun kanıtı. Ben bu yazıda darbe girişimini “çağrıştırıcı” bir ifade kullanmışım. Darbe girişimini “çağrıştırıcı’’ ifade ne demek? Ne tür bir suç bu?  Bir savcı “darbeyi biliyordun” dediği zaman benim bu bilgiyi kimden, ne zaman, nasıl, nerede aldığımı kanıtlarıyla ortaya koyması gerekir.

10:45-Ahmet Altan, “darbe” suçlamalarına delil gösterilen “Ezip Geçmek” başlıklı yazısından bahsediyor. Yazı, Altan aleyhine açılan PKK propagandası davasında da delil.

Siyasi iktidar artık generallerden korkmuyor yazarlardan korkuyor 

10:35- Ahmet Altan. “Siyasi iktidar artık generallerden korkmuyor. Ama yazarlardan korkuyorlar. Silahlar değil, kalemler korkutuyor onları. Çünkü kalem, silahın ulaşamayacağı bir yere, toplumun vicdanına ulaşıyor. İddianamede benim 2016’da yapılan 15 Temmuz darbesine katıldığımın “kanıtı” olarak 15 Temmuz’dan 6 yıl önce yayımladığım bir haber gösteriliyor. Ben nasıl bir güce sahipsem subayları tasfiye ediyorum, yerine örgüt mensuplarını atıyorum, kritik pozisyonlara örgüt mensuplarını getiriyorum. Bunların hepsini ben yapıyorum. Sanki yazar değil de TSK Personel Dairesi Başkanıyım. 6 yıl boyunca ordunun içinde her istediğimi istediğim yere yerleştiriyorum. Böylesine gayriciddi bir suçlamayla müebbetle yargılanıyor. Tanık ifadesine göre Alaattin Kaya, 17-25 Aralık 2013 tarihine kadar Taraf’a gelerek bana belgeler getirmiş. Savcı aynı iddianamede benim 2012’de Taraf’tan ayrıldığımı da yazıyor. 2012’de gazeteden ayrılan adama 2013’te belge nasıl gelebiliyor? Savcı, AKP’yi eleştirmeyi “bir darbecilik kanıtı” olarak görüyor ve bunu yaptığım için hapishanede ölmem gerektiğini söylüyor.

“Ölen ya da ölmekte olan bir yargı öyle korkunç kokar ki cehennem bile o kadar kötü kokmaz.”

10:25- Ahmet Altan: ““Ben bugün buraya yargılanmaya değil yargılamaya geldim. Bırakın darbe yapmayı, kendilerini hedef alan zulme itiraz etme imkânına bile sahip olmayan binlerce masum adına da konuşma hakkına sahibim. Çünkü onların uğradıkları haksızlıkları gördüm, taş duvarlar arasında onların kaderini paylaştım. Ölen ya da ölmekte olan bir yargı öyle korkunç kokar ki cehennem bile o kadar kötü kokmaz.

Yargıdaki meslek hainlerini bulmak mı istiyorsunuz? Kimin utanmadığına bakın.

“Bugün Türkiye’yi saran bu çürümüş ceset kokusu, ölmekte olan bir yargının bütün topluma yayılan, herkesi ürküten kokusudur. Biz, bugün bu davada ölmekte olan bir yargının çürüyüp dağılmakta olan acınası bedenini teşrih masasına yatıracağız. Türkiye’de artık adaleti “ötekinin cezalandırılması” olarak gören bir yargı ve medya var. “Öteki” de biziz. AKP’nin bütün muhalifleri. Bir zamanların “ahmaklığının” şimdi “adalet” sanıldığı bir ülkede yargılanıyoruz biz. Hukuk, yargı, adalet üçgeninde vurulabilecek, yaralanabilecek, ölebilecek tek zayıf halka yargıdır. Bu yüzden her zorbanın ilk hedefi yargı olur. Bir yargı vurulduysa mutlaka ihanete uğramıştır. Hiçbir gerçek savcı, hiçbir gerçek yargıç, hiçbir gerçek hukukçu bu ihanete alet olmaz. Yargıdaki meslek hainlerini bulmak mı istiyorsunuz? Kimin utanmadığına bakın. Kim utanma duygusunu ruhundan silip attıysa yargının haini odur.

“Bugün Türkiye’de Mezarlıklar Müdürlüğü dışında düzgün çalışan tek bir müessese bile kalmadı.”

“Bugün Türkiye’de Mezarlıklar Müdürlüğü dışında düzgün çalışan tek bir müessese bile kalmadı. Çökmeyen hiçbir şey kalmadı. Bir adamın “mutlak iktidara” sahip olduğu her toplum eninde sonunda çöker. O mutlak iktidar, toplumun içine akıp kaybolduğu bir kara deliğe dönüşür. Bugün iktidarı mutlaklaştırıp tek bir noktada toplamak için atılan her adım o kara deliği büyütüp onun uğursuz çekimini artırıyor. Hiçbir iktidar korku ve şiddetle uzun süre ayakta kalamaz. Talleyrand’ın dediği gibi “süngüyle her şeyi yapabilirsiniz ama üstüne oturamazsınız.

Bu devlet bizi 15 Temmuz darbesini yapmakla suçluyor. Açık bir yalan bu. Bizim darbeyle hiçbir ilgimiz olmadığını yıllarca bizi izlemiş olan istihbarat teşkilatı da, polis de, bu iddianameleri yazan savcılar da biliyorlar. 15 Temmuz darbe girişimini 31 Mart ayaklanmasına benzetti: “Ben şimdi size benzerlikleri anlatacağım ve çok şaşıracaksınız. Nasıl oldu da İttihatçılara karşı olan bir askerî kalkışma İttihatçıların, Erdoğan’a karşı olan bir askerî kalkışma Erdoğan’ın mutlak iktidarına yol açtı?

“31 Mart’tan “mürteci” yaftası yapıştırıldığı gibi 15 Temmuz’dan sonra  “F…’cü” damgası vuruldu”

15 Temmuz’u sen yaptın” diye yalan söyleyip beni hapse atmak kolay ama bu sorulara cevap vermek o kadar kolay değil. Neydi bu 31 Mart” diye soranların “hain” ilan edilmesi gibi “neydi bu 15 Temmuz” diye soranlar da “hain” ilan ediliyor. 15 Temmuz’un toplumun tabanında da bir karşılığı yoktu. Darbeye karşı yiğitçe sokağa çıkan kitleler bunu kanıtladı zaten. Toplumun bütün kesimleri bu kanlı ve kalleş girişime karşı çıktı. Toplum bir bütün hâlinde bu ahlaksız vahşeti lanetledi. 31 Mart’tan sonra her İttihatçı muhalifine “mürteci” yaftası yapıştırıldığı gibi 15 Temmuz’dan sonra tutuklanan binlerce insana da “F…’cü” damgası vuruldu. Bir de, suçluların, benim de aralarında bulunduğum bir kategorisi bulunuyor. Bunlar hem F…’ye hem de PKK’ya yardım ediyorlar. Benim de aralarında bulunduğum bu “elit” suçlular artık nasıl bir manyaklarsa nerede silah görseler oraya koşuyorlar.

10:20-Ahmet Altan Savunmaya başladı

10:15-Duruşma başladı

***

NE OLMUŞTU?

On yedi sanıklı olarak başlayan davanın ilk duruşması 19-23 Haziran 2017 tarihinde görülmüş, Altan kardeşler ve Ilıcak’ın yanı sıra diğer tutuklu sanıklar Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül ile tutuksuz sanık Tibet Sanlıman duruşmada savunmalarını yapmışlardı.

Beş günlük duruşmanın sonunda mahkeme tüm tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar vermiş, kararda “mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller bulunması ve adlî kontrol hükümlerinin yetersiz kalması” gerekçe gösterilmişti.

Altanlar’ın gözaltı gerekçesi 14 Temmuz 2016 gecesi, sonradan kapatılan Can Erzincan TV’de Nazlı Ilıcak’la beraber katıldıkları bir televizyon programında darbe girişimiyle ilgili “sübliminal mesaj” vermek olarak açıklanmış, ancak yaygın uluslararası tepki sonrasında bu suçlama soruşturmanın ilerleyen aşamalarında şekil değiştirerek, “darbeyi çağrıştırıcı söylemlerde bulunmak” şeklini almıştı.

Davaya bakan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın 19 Eylül 2017 tarihinde görülen ikinci duruşmasında, haklarında yakalama kararı çıkarılan Ekrem Dumanlı, Osman Özsoy, Emre Uslu, Tuncay Opçin, Abdulkerim Balcı, Bülent Keneş, Faruk Kardıç, Mehmet Kamış, Şemsettin Efe ve Ali Çolak’ın henüz yakalanamamış olmaları nedeniyle bu kişilerin dosyasının ayrılmasına karar vermiş, böylelikle davada toplam yedi sanık kalmıştı.

Üç müebbetten tek müebbete

Davanın 11 Aralık 2017’de görülen duruşmasında esas hakkında mütalaasını sunan savcı, tutuklu yargılanmakta olan Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Yakup Şimşek, Şükrü Tuğrul Özşengül ve Fevzi Yazıcı’nın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçunu düzenleyen 309/1. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasını, tutuksuz yargılanan Tibet Murat Sanlıman’ın ise “’örgüte üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçundan hapisle cezalandırılmasını talep etti.

Bundan bir sene öncesinde, Altan kardeşlerin avukatları 8 Kasım 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne Ahmet ve Mehmet Altan için ayrı ayrı başvurmuş, mahkemeden bir cevap gelmeyince 12 Ocak 2017 tarihinde benzer başvurular Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılmıştı.

11 Ocak 2018’de Anayasa Mahkemesi, Mehmet Altan ve “Zaman gazetesi” davasında tutuklu olarak yargılanan köşe yazarı Şahin Alpay için yapılmış olan bireysel başvuruları görüşerek, Altan ve Alpay’ın tutukluluk hallerinin hak ihlâli teşkil ettiğini karara bağladı.

Ancak yargılamayı yapan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, önce AYM’nin gerekçeli kararının Resmî Gazete’de yayımlanmamış olmasını, ardından ise Anayasa Mahkemesi’nin “yetki gaspı” yaptığını öne sürerek, AYM kararı uyarınca yapılan tahliye taleplerini reddetti. Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlâli kararlarının emsâl teşkil etmesi nedeniyle Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın avukatlarınca yapılan tahliye talepleri de oy birliğiyle reddedildi.

İstanbul 27. Ağır Ceza mahkemesinin de itirazları reddetmesi üzerine, Mehmet Altan’ın avukatları 30 Ocak günü Anayasa Mahkemesi’ne “âdil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlâl edildiği” ve “tutuklamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesi kapsamında siyasi olduğu” gerekçeleriyle yeni bir bireysel başvuruda bulundular. AYM 2 Şubat günü, bu yeni başvuruya öncelik vermeyi kararlaştırdığını duyurdu.

Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan bireysel başvurular ise mahkemece henüz karara bağlanmadı. Ancak bu başvurularla ilgili olarak Strasbourg’daki mahkememin yürüttüğü evrak toplama ve yazışma süreci tamamlandı.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin