Slogan ve zikir

YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR | @MahmutAkpinar1

Slogan siyasetin dili, ideolojinin haykırışı. Slogana çığırtkanlık hakimdir. Sloganda sert, tehdit ve tedirgin edici üslup tercih edilir. Sloganın talebi dünyevidir. Husumeti kullanır; çatışmacıdır. Uzlaşmayı, benzerliği, hoşgörüyü değil, ayrışmayı, kutuplaşmayı, farklılığı öne çıkarır. Hedeflerine “koparıp alma” saikiyle yaklaşır.

Zikir, Bir olanı anma, Hakka yakınlaşma soluğudur. Zikrin amacı Ademoğlunun gönlünü pak, amelini salih, kalbini mutmain kılmaktır. Zikirde yakarış, acziyet vardır. Zikir kabalıktan, sertlikten uzaktır; tehdit edici değil, teskin edicidir. Farklılıkları Allah’ın ayetleri, işaretleri olarak görür ama birlik ve bütünlük için çabalar.

Slogan avurtlar şişirilerek, yumruklar sıkılarak ve başkası duysun diye atılır. Oysa zikir yürekten, derinden ve gönlünün sesini O’na duyurmak için çekilir. Zikirde eller Hakka açık, dil kalple temas halindedir. Zakir zikriyle sesini halka değil, Hakka duyurmaya çalışır. Slogan siyaset meydanlarında atılır; zikir Allah’ın evlerinde, dergahlarda çekilir. Siyaset kalabalıkları hedefler, zikir gönülleri… Slogan liderler, ideolojiler içindir; zikir Rabbin rızası için. Slogan insanları kitle psikolojisi ile dünyevi bir hedefe, çıkara yöneltir. Zikirde dünyevi beklenti yoktur; kulun Yaratıcı ile rezonansa, irtibata geçmesi arzulanır.

Siyaset dünyevi gücü ele geçirmeyi, dünyevi kaynaklara sahip olmayı ve pay etmeyi düşünür. Siyasetin Nirvanası iktidarı almak ve orada kalmaktır. Siyasetçiler siyasi-bürokratik makamları, imkanları, koltukları, kaynakları elde etmenin ve taraftarlarına dağıtmanın rüyalarını görür. Partizanlarına maddi, dünyevi taahhütlerde bulunur. Siyaset kavgacıdır, rekabetçidir. Oysa tasavvuf ekolleri uhrevi makamlara taliptir. Allah’ın rızasını kazanmayı hedefler ve O’nun sınırsız olduğunu, herkese yeteceğini bildiği için başkalarının elde ettikleri nedeniyle rahatsız olmaz. Kendi manevi kazancına yönelir.

Siyaset şaşa ve debdebe içinde yapılır. Var olanı daha büyük gösterme, daha güçlü görünme eğilimindedir. Oysa tarikat-tasavvuf ekolleri tevazu içinde olmayı amaçlar; var olduğundan daha düşük, daha geride görünmeye çalışır. Siyaset makamları, madalyaları, unvanları, kazançları önemser. Tasavvuf insanları imkanlarıyla, sahip olduklarıyla övünmez. Güçlü görünmez, gücün kuvvetin Allah’tan olduğunu bilir ve bununla gurur duymanın şirk ifadesi olduğunun farkındadır.

Ancak son zamanlarda slogan zikri kendi kirli atmosferine çekiyor, dönüştürüyor, başkalaştırıyor. Siyaset elindeki güç ve imkanlarla tasavvuf ve inanç ekollerini dünyevileştiriyor; yozlaştırıyor. AKP iktidarı zikir ehlini, tasavvuf ekollerini dünyevi makamlarla, kaynaklarla kendine mecbur ve mahkûm ediyor.

Genelde AKP iktidarları döneminde ama özellikle Erdoğan’ın tek adam haline gelmesinden sonra tarikatlar, cemaatler, tasavvuf ekolleri dünyevileşme yarışına giriştiler. İslamcı Siyaset güç ve imkanlar kazanıp toplum, devlet üzerindeki etkisini artırınca cemaatler, tarikatlar de güç ve imkân kazanmanın cazibesine kapıldılar. Cemaatler tarikatlar ve onların önde gelenleri yoğun bir dünyevileşme, zenginleşme yoluna girdiler. Onların oyuna ve kitlesel desteğe ihtiyaç duyan İslamcı siyaset bu beklentileri körükledi, besledi. Kamu imkanları üzerinden tasavvuf ekollerini, cemaatleri tarikatları siyasete bağımlı kılmayı başardı. Artık pek çok cemaat ve tarikat iktidar karşısında bağımsız ve tarafsız değil. Onun İslam, etik ve hukuk dışı taleplerini reddedebilecek konumda değil. Zira siyasetin ve kamu kaynaklarının mahkûmu oldular. Bu konuda ciddi tepkiler, rahatsızlıklar olmasına rağmen siyasetin kontrolsüz-hukuksuz gücünden de korkarak girdikleri çıkmaz sokaktan dönemiyorlar.

Slogan zikri tahakkümü altına alıp susturuyor. Siyaset, zikirle coşması, ibadetle-evradla sükûna ermesi gereken gönülleri sloganın kirli-çamurlu sularına çekiyor. Onları zikirden alıkoyup sloganlarla meşgul ediyor. Siyaset zikri gönüllerden, haşyeti kalplerden kovmaya çalışıyor. Siyaset menfaati, çıkarı, rahatı, beklentiyi, makamı tarikat ehlini teslim almak ve gütmek için ustaca kullanıyor. Daha önceki siyasetçilere politize olma, siyasete bulaşma konusunda direnç gösterebilen tarikatlar-cemaatler AKP siyasetine direnç göster(e)miyor. Zira AKP siyaseti, istismarı, rantı, yozlaşmayı, gösterişi, din zarfında, İslami faaliyet formunda pazarlıyor.

Son dönemde hiç olmadığı kadar siyaset tasavvufu, İslami hizmetleri kirletti. Onları debdebeye, şaşaaya, harama ve usulsüz kaynaklara bulaştırdı. Tüyü bitmemiş yetimin hakkından çekinen didarlar devletin imkanları olmadan yaşayamaz hale geldiler. Fedakarlıkla yola çıkan, üçer beşer kuruş topladıklarıyla İslami hizmetler yapan cemaatler-tarikatlar saray sofrasının artıklarıyla beslenir oldular. Maneviyat aleminin sultanı olması beklenen kişiler kavuklarıyla, cübbeleriyle Sultanın tahtının altına dizilip ondan dökülecek bahşişi, övgüyü gözler oldular. Pek çok dini grubun önderi-sorumlusu gayret-i diniyeyi ruhsuz bir memuriyete dönüştürdü. İslami hizmetlerin onca birikimini, emeğini, tecrübesini götürüp Sarayın kapısına bağladılar. Cemaatlerini, tarikatlarını Şaibeli ve kirli bir Sultanın talimatını bekleyen kapı kulları yaptılar.

Anadolu Müslümanlığı bin yıldır tasavvuf edep ve ahlakı ile yoğrulmuş ve şekillenmişti. AKP siyaseti bu bin yıllık tasavvuf geleneğini tahrip ediyor, içini boşaltıyor, yozlaştırıyor. Bu tahribatın farkında olan ve tepki veren yok! az sayıda farkında olanın ise ses verecek cesareti, yüreği yok!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin