Sirenler, Odysseus, Erdoğan ve bir lafz-ı kafir olarak yalan

Yorum | Bülent Keneş

İddia ettikleri gibi Müslümanlarsa ve söylendiği gibi yalan da bir lafz-ı kâfir ise Erdoğan ve irili ufaklı aveneleri neden habire yalan söylüyor? Gün geçmiyor ki, Erdoğan ve onun ahlakıyla ahlaklanmayı meziyet bilen adamlarından birinin apaçık yalanına veya bir iftirasına denk gelinmesin. Özellikle diplomatik ilişkilerde kullanılan dilin üzerine titrenilmesi gerekiyorken Erdoğan ve adamlarının yaptıkları ikili görüşmeler sonrası muhatapları tarafından yalanlanmalarının haddi hesabı yok. 

Erdoğan’ın New York ziyareti sırasında PBS’ten Judy Woodruff’a, ABD Başkanı Donald Trump’la görüştüğü ve o görüşmede Mayıs ayında Washington’da yaşanan arbede hakkında konuştukları ve Trump’ın yaşananların ardından kendisinden özür dilediği yönündeki açıklamalarının ardından Beyaz Saray, Erdoğan’ı yalanladı. Bundan daha tuhaf olanı ise, canlı mülakatın video kayıtlarına rağmen Erdoğan’ın hık deyicisi İbrahim Kalın’ın söyleşi sırasında “özür diledi” sözünün edilmediğini söylemesiydi. 

Erdoğan, Trump ve yalan deyince bu üçlünün bir araya geldiği ilk örneği maalesef bu son hadise oluşturmuyor. Erdoğan daha önce de Beyaz Saray veya Avrupa’daki muhatapları tarafından kamuoyu önünde defalarca yalanlanarak rezil edilmiş bir isim. Bunlardan biri de 16 Nisan tartışmalı referandumundan sonra Trump’ın arayarak Erdoğan’ı başarısından dolayı tebrik ettiğine dair Erdoğan kaynaklı yalanın anında Beyaz Saray tarafından yalanlanması oluşturuyor.  

GOOGLE’A ‘ERDOĞAN YALANLANDI’ YAZ

Google’a “Erdoğan’ı yalanladı” şeklinde yazıp arama yaptığınızda skandal niteliğindeki yalanlarının muhatapları tarafından açıktan yüzüne vurulduğu onlarca vakaya dair on binlerce başlık bulabiliyorsunuz. Düşünsenize ikinci adresi olarak gördüğü İran’la ilgili bile yalan söyleyebilen ve Tahran tarafından anından yalanlanan utanç verici bir tıynetten bahsediyoruz. 

Son olarak 23 Ağustos günü Erdoğan kaynaklı “İran ve Türkiye, PKK’ye karşı ortak operasyon düzenleyecek” yalanı, medyatik bir açıklamayla anında Tahran tarafından Erdoğan’ın yüzüne vuruldu. Erdoğan’ın bu sözlerinin gerçeklikle hiçbir alakasının olmadığını bu sözün üzerinden bir ay geçmesine rağmen sözün gereği olan herhangi bir hareketliliğin sahada görülmemesi de ispatlıyor.

Erdoğan’ın ABD gibi İran tarafından yalanlanmasının da çok sayıda örneği bulunuyor. Mesela Aralık 2015’te Erdoğan, Rusya’nın IŞİD petrolleri ile ilgili iddialarının ardından yaptığı açıklamada, İran yönetimi ile yaşadığı bir diyaloğu örnek göstermişti. Erdoğan, ‘Hele ailemi bu işe karıştırmak, o bu işin çok da ahlaki olmayan bir yanıdır ki bunu daha önce İran televizyonları yaptı,’ demiş ve bu olayla ilgili İran Cumhurbaşkanı Ruhani’yi aradığını söylemişti. Tahran yönetimi, Erdoğan’ı-ın bu sözlerini anında yalanlamış ve “Erdoğan ve Ruhani arasındaki hiçbir görüşmede ya da telefon konuşmasında bu tür konular gündeme gelmemiştir,” ifadelerini kullanmıştı. Tahran, Erdoğan’ın sözlerinin temelsiz ve gerçek dışı olduğunu belirterek “şiddetle reddediyoruz,” demişti.

Bir de tabii Erdoğan rejimine hakkıyla layık bir ahlakilikte olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu vakası var ki tam anlamıyla evlere şenlik. Çavuşoğlu’nun görüşüp de büyük iddialarla dile getirdiği sözlerinin anında yalanlanmadığı neredeyse hiçbir görüşmesi yok. AB ülkelerinden, dünyanın farklı bölgelerine varıncaya kadar pek çok muhatabı tarafından sıklıka yalanlanan bir başka dışişleri bakanı herhalde yeryüzüne gelmemiştir. 

YURTTA YALAN, DÜNYADA YALAN

Ne yazık ki, Erdoğan ve bakanlarının yalanları sadece uluslararası muhatapları tarafından yüzlerine vurulmuyor. Söyledikleri yalanlar yurtiçinde de sıklıkla gündeme geliyor. Ama “arsızın yüzüne işemişler oh ne güzel yağmur yağıyor” yüzsüzlüğü misali bu ahlaksızlığı her şeye rağmen yine de fasılasız sürdürüyorlar. 

Düşünsenize dünyada insan hakları ya da basın özgürlüğü üzerine çalışan irili ufaklı tüm örgütlerin, farklı kriterlerle farklı rakamlara ulaşsalar dahi, tüm dünyadaki tutuklu gazetecilerin aşağı yukarı yarısının Türkiye’de olduğuna dair mutabık olduğu bir konuda, yalanı huy edinen Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ çıkıp, hiç utanıp sıkılmadan, hiç arlanıp yüzleri kızarmadan hapishanede yatan hiçbir gazeteci olmadığını rahatlıkla söyleyebiliyor. 

Erdoğan sırf hayasız despotizmine boyun eğmedikleri için hapsederek rehin tuttuğu bugün itibariyle tamı tamına 284 gazeteci ve medya çalışanını, kendi aile üyeleri ya da yakın çevresi ile karıştırmış olmalı ki, “hırsız, sapık, terörist” şeklinde tanımlayabiliyor. Erdoğan’ın pisliklerine dört elle sarılarak kirli siyaset basamaklarında yükseldikçe alçalan Bozdağ da aynı teraneyi başka cümlelerle tekrarlamaktan geri durmuyor. 

Başka ülke liderleriyle yaptığı görüşmelerin içeriği hakkında bile açıktan yalan söyleyebilecek kadar ar perdesi yırtılmış Erdoğan ve avenelerinin elbette ki daha pek çok konuda irili ufaklı pek çok yalanı bulunuyor. Bu yalanları internette kısa bir gezinti yapan herkes rahatlıkla fark edebilir. Daha kolayı ise, ülkedeki despotik atmosferin etkisiyle son dönemde konularını çeşitlendirmek zorunda kaldıkları hissedilse de Doğruluk Payı’nın masaya yatırdığı beyan ve açıklamalara şöyle bir göz atmak. 

YALANLA KİRLETMEDİKLERİ KONU YOK

Doğruluk Payı’na bakıldığında Erdoğan ve adamlarının yalan söylemedikleri neredeyse hiçbir konu olmadığını şaşırarak göreceksiniz. Doğruluk Payı araştırması mesela Erdoğan’ın “Hastane ve yataklı tedavi kurumu sayısını 1,156’dan 4,636’ya, Aile Sağlığı Merkezleri sayısını 9 binden 17 bine çıkarttık,” sözünün kocaman bir yalan olduğunu resmi rakamlarla net bir şekilde ortaya koyuyor. Çünkü resmi rakamlar, yataklı sağlık kurumu sayısının 4,636 değil, sadece 1,533 olduğunu gösteriyor. Aile Sağlığı Merkezi’nin sayısının ise 17 bin değil, 6,902 olduğu görülüyor. Sanırım Erdoğan, özellikle kimsenin merak edip bakmayacağını düşündüğü konularda katmerli yalanlar söylemekten çekinmiyor. 

Üniversitelerde neredeyse nitelikli akademisyen bırakmayan Erdoğan benzer bir yalanı da akademik titrler konusunda söylüyor. Yardımcı Doçentlik titrini kafaya takan Erdoğan, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir derecelendirme olmadığı yalanını söyleyebiliyor. Oysa ufak bir araştırma, dünyadaki durumun hiç de Erdoğan’ın söylediği gibi olmadığını açıkça gösteriyor. 

Mesela, iki dudağı arasında çıkan yalanları kendi yaşadıkları yokluklar ve yoksunluklardan daha gerçekçi bulan yandaş kalabalıkların ahmaklığına olan sonsuz güveninden olsa gerek, Erdoğan gönül rahatlığıyla şöyle diyebiliyor: “Türkiye satın alma gücü bakımından dünyanın en büyük 13. ülkesidir. Aynı şekilde kişi başına düşen milli gelir bakımından bulunduğumuz 64. sıranın da gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum.” 

Peki gerçek öyle mi? Cevabını yine Doğruluk Payı veriyor ve benzer açıklamalar yapan aveneleri gibi Erdoğan’ın da apaçık yalan söylediğini ortaya koyuyor. Buna göre, TUİK’in kişi başına düşen milli geliri şişirerek hesaplama oyunlarına rağmen yayınladığı veriler esas alınarak bile Türkiye ancak kendisine 77. sırada yer bulabiliyor. Satın alma gücü sıralamasında 13. değil 73. sırada, cari fiyat sıralamasında ise 83. sırada yer alıyor. Erdoğan apaçık rakamlara rağmen gerçeklerle arasında uçurum bulunan korkunç yalanlar söylemeyi tercih ediyor.

MERKEZ BANKASI’NIN MI, YOKSA YALANIN REZERVİ Mİ DAHA FAZLA? 

Erdoğan’ın sıklıkla tekrarladığı büyük yalanlarından birini de Merkez Bankası’nın rezervinin 120 milyar dolar olduğu oluşturuyor. Oysa, Merkez Bankası rezervlerinin 105 milyar dolar seviyesine gerilediğini dünya âlem biliyor.

“Harun gibi geldiğiler Karun gibi oldular,” diye diye Karun’un kapıkulluğuna fit olan Numan Kurtulmuş da yalanı meslek edinenler kervanındaki yerini almış durumda. Çin’de katıldığı bir turizm toplantısında “Berlin, Paris, Tokyo, Londra ne kadar güvenliyse Türkiye’nin şehirleri de o kadar güvenlidir,” diye işkembeden sallayan Kurtulmuş’u hiçbir veri doğrulamıyor.  Mesela Ekonomi ve Barış Enstitüsü (Institute for Economics and Peace) tarafından her yıl yayınlanan Küresel Barış Endeksi’ne (KBE) göre 2008 yılında 134. sırada yer alan Türkiye artık 163 ülke arasında ancak 145’nci sırada kendisine yer bulabiliyor. Kurtulmuş birçok konuda olduğu gibi bu konuda da hiç utanıp sıkılmadan apaçık bir yalan söylüyor. 

“Barış için Akademisyenler” bildirisine imza koydukları için 1,128 akademisyenin üniversitelerden atılmalarını meşrulaştırmak üzere Erdoğan ve adamları yine hemen yalana sığınıyor. Erdoğan’ın belediye haramiliği yıllarından bu yana hep yanında taşıdığı Orman ve Sudan İşler Bakanı Veysel Eroğlu, “ABD’de ikiz kulelere yönelik saldırı sonrası birkaç akademisyen ‘Bunu devlet yaptı’ yönünde açıklamalarda bulundu ve ABD hükümeti de bu akademisyenler hakkında işlem yaptı,” yalanını uydurdu. Oysa yapılan araştırma, ABD’de böyle bir işlemin asla vuku bulmadığını açıkça gözler önüne seriyor.  

UFAK AT Kİ SADECE KOYUNLAR DEĞİL, CİVCİVLER DE YESİN!

Bu Eroğlu’nun ne ilk ne de son yalanı. “Bakın, Çandarlı Limanı bittiği zaman Rotterdam Limanı’ndan daha büyük, muhteşem bir ihracat üssü olacak,” yalanı da ona ait. Yapımı yılan hikayesine dönmesi bir yana limanın hacmi ile ilgili söylenen de apaçık bir yalan niteliğinde. Çünkü, Rotterdam Limanı 105,5 milyon metrekareye yakın bir alan üzerine kuruluyken, Çandarlı Limanı’nın planlanan alanı 2,5 milyon metrekareden ibaret. Rotterdam Limanı’nın uzunluğu 42 km’yi aşarken Çandarlı Limanı 2 km uzunluğunda olacak. Hacminden ayrı olarak planlanan kapasitesinin de Rotterdam Limanı’nın bugünkü aktif kapasitesinin çok çok gerisinde olduğu görülüyor.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi de “Türkiye’nin dış ticaret hacmi 4 buçuk milyar dolardan, 450 milyar dolara ulaştırdıkları” gibi korkunç bir yalanı söylemişti. Oysa, Türkiye’nin dış ticaret verilerinde geride bırakılan hiçbir yılda 450 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmi görünmüyor. Türkiye’nin dış ticaret hacmi en fazla 2013 yılında 403 milyar dolar olarak kayıtlara geçmiş. 2013 yılından beri düzenli şekilde azalan dış ticaret hacmi, 2016 sonu itibariyle 309 milyar dolar olarak görünüyor.

Yalandan bahsedip de Erdoğan’ın baş yardakçısı Binali Yıldırım’ın yalanlarından bir örnek vermeden geçmek olmaz. Yıldırım, AKP’nin bir grup toplantısında, “Türkiye’si zeytin üretiminde dünya ikincisi yapan kim, AK Parti,” yalanını söylüyor. Oysa kaynaklar, Türkiye’nin zeytin üretiminde 1990-2001 arasında ikinci ülke olduğunu, sonraki yıllarda ise Mısır’da zeytin üretimine ağırlık verilmesi ile bu dengenin değişmeye başladığını gösteriyor. 2002’den bu yana Türkiye dönem dönem üçüncü, dönem dönem ise ikinci sırada yer alıyor. Ortalamaya bakıldığında 2002’den bu yana yılda ortalama 306 bin ton sofralık zeytin üreten Türkiye’nin 525 bin ton üretim yapan İspanya ve 360 bin ton üreten Mısır’ın gerisinde kaldığı görülüyor. Yani, Yıldırım açık açık yalan söylüyor.

ODYSSEUS’UN SİRENLERE KARŞI ÖNLEMLERİNDEN ÇIKARILACAK DERSLER

En kıytırık mevzulardan en hassas diplomatik temasların içeriğine varıncaya kadar biteviye yalan söyleyen, yaşanan acı gerçekliklere rağmen her şeyi toz pembe göstermek için istatistikleri durmadan maniple eden, rakamları şişiren, gerçekleri çarpıtan ya da işlerine geldiği gibi değiştiren bir kadronun belki de “Allah bir” sözünden başkasına inanmamak gerek. Ülkeyi yalanlar ve iftiralarla yönetenlerin eninde sonunda varacağı yer Yunanistan’ın ekonomik olarak tosladığı duvar olacaktır. Çünkü Yunanistan AB fonlarını tırtıklamak ve hak ettiğinden fazla yatırım çekmek için sadece ekonomik verilerini maniple ediyordu. Erdoğan rejiminin yalancıları ise her konuda sürekli ve sistematik olarak yalan söylüyor. Akıl ve izan sahiplerine ise, belki de Homeros’un mitolojik şaheserinde bahsettiği Odysseus ve adamlarının Sirenler karşısında aldıkları önlemleri almak düşüyor. 

Yunan kahraman Odysseus’un Truva’nın düşüşünden sonra vatanı İthaka’ya yaptığı maceralarla dolu uzun dönüş yolculuğunun önündeki önemli tehditlerden birini de Sirenler oluşturur. 10 yıl süren savaştan sonra Odysseus’un İthaka’ya dönüş yolculuğu da 10 yılını alır. Dönüş için yola çıktıktan sonra Odysseus ve adamlarını bekleyen risklerden biri de yarı kuş, yarı kadın şeklindeki Sirenler’dir. Sirenler, baştan çıkarıcı şarkılarıyla denizcilerin aklını çeliyor, bu yolla kontrolü yitiren gemiciler kayalıklara çarparak alabora olunca etlerini yiyorlardı. Odysseus bir Tanrıça’dan aldığı akılla Sirenlerin şarkılarından nasıl korunacağını öğrenmişti. Tüm adamlarının kulaklarını balmumundan yaptıkları tıkaçlarla tıkadı. Odysseus ise kulaklarına bir şey tıkamadı. Çünkü o meraklıydı ve Sirenlerin şarkılarını duymayı arzuluyordu. Bu yüzden, kendisini geminin direğine bağlattı ve adamlarına ne kadar yalvarırsa yalvarsın, Sirenlerden uzaklaşıncaya kadar kendisini çözmemelerini ve hatta daha sıkı bağlamalarını tembih etti. 

ERDOĞAN VE ADAMLARININ SİRENLERDEN BİR FARKI YOK

Çok geçmeden Sirenlerin bulunduğu adanın önlerine geldiler. Sirenlerin şarkılarını duyan Odysseus, beklendiği gibi adamlarına kendisini serbest bırakmaları için çok yalvardı, dil döktü, vaadlerde bulundu. Ama adamları sirenler gibi onu da duymadılar ve ne dediğini anlamadılar. Odysseus debelendikçe adamları iplerini daha da sıkı bağlıyorlardı. Bu şekilde bu belalı yerden geçip kurtuldular. Ancak, uzaklaştıktan Odysseus’u çözdüler.

Tamamını kontrol ettikleri medya üzerinden sürekli tekrarladıkları yalanlarla çizdikleri albenili pembe tablolarla on milyonları peşlerinde sürüklemeyi başaran Erdoğan ve adamlarının, Türkiye için Sirenlerden bir farkı yok. Sirenlerin baştan çıkarıcılığına ve bu yolla kayalıklarda alabora olmaya karşı önlem olarak Odysseus, kendisinin olmasa bile Sirenlerin baştan çıkarıcı şarkılarına önlem olarak adamlarının kulaklarını tıkamayı düşünebilmişti. 

Türkiye’de ise 7 gün 24 saat Erdoğan ve adamlarının yalanlarına ve propagandalarına maruz kalanların hiçbir şansı yok. Kulaklarına balmumu akıtmak şöyle dursun gözlerine mil çekseniz bile bu efsunlanmanın çaresi bulunmuyor. Doğal olarak Yunanistan gibi duvara toslamak ya da Sirenlere karşı Odysseus kadar temkinli etmeyenlerin başına geldiği gibi eninde sonunda Türkiye’nin de yalan cennetinden çıkıp gerçeklik kayalıklarında alabora olması kaçınılmazdır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Yunanistan,Venezuela gibi nice ülkelerin başına gelenleri halkın üzerinden atmaları tabii ki kolay olmamış ancak basiretini kaybeden 3-5 kişi değil ki güzel ülkemde. Neredeyse muhalif siyasiler bile iktidarın dümenine su taşımakla meşgul. Durum bu olunca Tr724 gibi doğruları yayınlayan blokları duyurmak da bizlere düşüyor. Elimizden geldiği kadar kendi sayfalarımızda blok yazılarınızı yayımlıyoruz. Ancak bazı dosyalara erişim engeli getiriliyor ve hatta sosyal medya sayfamız bile kapanıyor. Ülkemin bunca aydını içeri atılmışken dışarıda kalan aydınlarımız ise yaşayan ölülerden farksızlar. Allah güzel ülkeme bir an önce huzur verir inşallah. Gerçekten biz mütedeyyin yakın imtihanı çok çetin geçiyor.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin