Melekler ve Şeytanlar

Yorum | Veysel Ayhan

Önce bir Twitter abartı ve yalanı sandım. Ama doğruymuş. Yıl 1974. Marina Abramovic 23 yaşındadır. Bir performans sanatçısı olarak henüz meşhur olmamıştır. “Rhythm” adını verdiği bir gösteri yapar.

Yapacağı şey basittir. Olduğu yerde sabit durmak. Kenarda çiçekten çikolatalı keke, zincirden bıçağa kadar her türlü eşya var. Masada mermi ve silah da var. Ziyaretçiler iyiyle kötü arasında seçim yapma şansını kullanacak, “sorumlu” olmadan diledikleri şeyi Marina’ya yapacaktı.

Performans 6 saat sürecek Marina cansız bir obje gibi pasif kalacaktı.

İlk başlarda izleyiciler çiçek verdiler, kek yedirdiler. Bazıları tokalaşıyor bazıları saçlarını okşuyordu. Ama zaman ilerledikçe izleyiciler “sorumsuzluk” rahatlığını hissettikçe işin rengi değişmeye başlar. Az önce elini sıkan, ona gül uzatan insanlar karşılarında gerçekten savunmasız biri olduğunu anladıklarında şiddet eğilimi göstermeye başlarlar.

İlk olarak izleyicilerden biri hafif bir tokat atar. Marina reaksiyon vermez. Topluluktan bazıları daha sert bir biçimde vurmaya başar. Bazıları kalemlerle kadının alnına boynuna yazılar yazar. Bunların ardından cinsel tacizler… Sonunda kalabalık, kadının üzerindeki eşyaları makaslarla parçalar.

Biri kadının karnını bıçakla çizer ve diğerleri de bundan cesaret alarak kadının her tarafını bıçaklarla çizmeye ve kadını belli belirsiz bıçaklamaya başlar. Marina’yı sağa sola cansız manken gibi taşırlar. Defalarca taciz ederler.

Marina’nın gözlerinden sicim gibi yaş akar. Ama performansını kesmemeye kararlıdır.

Vahşileşen çoğunluğa rağmen kalabalık içinde bulunan bir grup insan bu durumdan rahatsızlık duymaya başlar. Ancak cesaret edip korumaya alamazlar. Ta ki kalabalıktan bir kadın, Marina’nın göz yaşlarını silip ona sarılana kadar. Sanatçıya yapılanlardan rahatsız olan azınlık grup, onu adeta bir koruma çemberine alır, kıyafetlerini geri giydirir, boynundaki yarayı kapatır, vücudundaki diğer kanayan kısımlarına pansuman yapar.

KÖTÜLÜKTE DAYANIŞMA

Bu olay performans sanatından daha çok toplumsal bir deneye dönüşmüş olur. Çoğunluk kötülükte dayanışmış ve şiddete ‘meşru’iyet kazandırmış olur. Buna karşı şiddetten rahatsız olanlar aynı dayanışmayı gösteremez.

6 saatlik performans bittiğinde Marina, tekrar hareket etmeye başlar. Bunun üzerine kalabalık korkunç biriyle yüzleşmişçesine oradan kaçışmaya başlar.

Marina’nın performansı o korkunç Milgram Deneyi benzeri bir sonuç verir.

Marina’nın hikayesi toplumsal linçin psikolojik temelini anlatıyor.

Dünyadaki tüm kitlesel linç, soykırımı ve zulümlerin bilinçaltına ışık tutuyor.

KİTLESEL VAMPİRLEŞME

Eğer birilerinin kendilerini savunacak güçleri yoksa ve psikolojik atmosfer aleyhlerindeyse karaktersiz ve sütü bozuk insanlar bir anda canavarlaşıyor. Linçe başlıyor veya linçe destek veriyor.

Bu deney bize şunu da diyor:

Birileri “korumasız” anne ve bebeklere saldırıyorsa şaşırmayacaksınız. ‘Onların ruhlarındaki sırtlanlığı niçin bugüne kadar göremedim’ diyeceksiniz.

Birileri hapishanede “korumasız” mahkumlara işkence yapıyorsa şaşırmayacaksınız. ‘Onların ruhlarındaki vampirliği neden fark edemedim’ diye, ona yanacaksınız.

Birileri 3-5 yaşındaki çocuklarının arşa çıkan feryatları eşliğinde onların annelerini kelepçeleyip zindana atıyorsa ‘bunların şeytanlığını anlamakta niye geciktim’ diye üzüleceksiniz.

Bir şeytanla toplum şeytanlaşmaz. Şeytan’ın başarısı yüz binlerdeki şeytanlığı açığa çıkarmaktan ibarettir.

Siz bir yandan bunları diyeceksiniz ve kader de diğer yandan her hadiseyle turnusol kağıdı gibi şeytanları ve melekleri bir bir ayıracak. Herkes akıbetine yol alacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Bazı insanlara bakarım ve içimden bir daha ona bakmak gelmez.

    Bir tiyatro oyuncusu düşünelim.Yeni bir oyun sahnelenecek ve oyuncu seçimi yapmak için karşıda bir jüri var.Jüri denilen oluşumda oyunu yazan senaryolayan ve bu oyuna parayı aktarıp şehir şehir dolaşmalarını sağlayacak kapitalin sahibi yani büyük patron.

    Jüri denilen kesimde adaletli ,demokratik bir oylama varsa yani herkesin oyuncu seçerken 1 oyu varsa ve hiçbir baskı ,gözdağı olayı olmayacak şekilde oylama yapabiliyorlar ise %100 olmasa bile %50 yi geçen adil oyuncu seçimi yapılabilir.

    Oyuncumuza geri dönelim .Oyuncumuz yani aktör/aktrist eline tutuşturulan senaryodaki kişiyi jüri karşısında canlandırmaya başlıyor.Jüri içerisindeki bir üye senaryodaki kişiliği canlandırmaya çalışan oyuncuyu gerçek hayattaki yaşantısındanda tanımakta.Diğer üyeler bu durumu bilmiyor.

    Oyuncu sahne alıp performansını sergilerken kendisini tanıyan jüri üyesini göremiyor.Lakin çok iyi hisleri var ki kendisini seyredenler arasında birisinin onu gerçek ismi ve yaşantısı ile tanıdığını biliyor.

    Jüri içindeki diğer üyeler oylarını özgürce kullanmak için oyuncunun performansından sonra bir araya gelip toplantı yapıyorlar ve değerlendirme puanları veriyorlar.Fakat oyuncuyu tanıyan üye oyuncuyu sahnelenecek oyuna dahil etmek istemiyor.Bunu yapabilmek için diğer üyelerin sağduyu,adalet,yetenekleri farketme gibi özelliklerini sarsması gerekliliğini bilerek taktik geliştiriyor.

    Bunu yapma sebebi elinde bulunan başka bir oyuncuyu sahnelenecek oyuna dahil etmek ve her yeni oyunda oyuncusunu bir basamak daha yükseltmek için ve onu sahnede parlatmak için küçük ipuçlarını kimse görmeden duymadan ona fısıldamak.Elinde bir kuş gibi savunmasız duran oyuncusunu istediği her hamleyi yapmayacak bir oyuncuya tercih etmek.

    Oyunu sergilemek isteyen yapımcı olayı farkeder.Senelerin verdiği dostluğu ezip geçmek niyetinde değildir.Ama bir söz vermiştir Allah’a suçu işleyen “kızım Fatıma dahi olsa cezası olmalı” diyen bir Resul’ün (s.a.v) ümmetidir. Ve bu oyunu Allah rızası için Bismillah ile başlatmıştır.Hiç kimsenin hak yemeye hakkı yoktur .

    Oyuncu performansını yazılan senaryoda sergilemiştir. Senin kuşun sahnelerde cıvıldasın diye hayatını zehir ettiğiniz görevini başının tacı yapan aktör/aktrist ‘i senelerdir hakettiği yere getirmeyenler utansın!

    Marina Abramovic’i orada olsaydım ilk kucaklayan ben olmak isterdim.

  2. Evet çok doğru, ne kadar da şeytanlaşmış kesimler var. Toplum ne kadar da sahte kahramanlar üretti kendi içinde.

    Yalanin kahramanlari, aslinda hiçliğin sembolu olacaklarken bir anda kahraman oluverenler.

  3. Haklısınız; ben de “önce bir twitter abartı ve yalanı sandım”. Peki şimdi ne zamandan itibaren “‘bunların şeytanlığını anlamakta niye geciktim’ diye üzülmeye başlayacağım!?

  4. Meseleyi “hepsi şeytanlaşmış güruhun parçaları” şeklinde ele almamalıyız. Bunun ne onlara ne de bize bir hayrı olmadığı gibi her iki tarafa da zararı çok. Zulmü bilerek ve isteyerek yapanlarla, bilmeden alet olanlar, sessiz kalanlar, zulmü zulüm olarak görmesine rağmen yapabileceği birşey olmadığını zannedenler, hiç olmazsa el açıp “Allah’ım kimin haklı kimin haksız olduğunu en iyi gören, bilen Sen’sin; Sen hakedene hakettiğini ver; mazlumları, mağdurları koru” diyenler bir değil. Meselenin halli için ilk kısımdakilerin sayısı azaltılırken, sondakiler arttırılmaya çalışılmalı…

  5. Konu ve verdiği mesaj güzelmiş ama kabul etmek gerekir ki o performans sanatçısı da biraz salakmış! Sanat yapıyorsun anladık da bu neymiş ya bu kadar tacize eziyete rağmen kıpırdamamaya çalışmak? Ne uğruna?! Avrupa sokaklarındaki heykel gibi duran boyalı adamlar bile, hatta ingilterede esas duruşta beklemek zorundaki askerler bile yeri gelince tepkisini koyabiliyor. Cinsel tacize rağmen saatlerce istifini bozmamaya çalışıyorsa manyaklık onda da varmış! Namaza dursan namazı bile bozarsın bu kadar saldırı karşısında

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin