Sevsinler böyle ‘Adalet’i!

Yorum | Naci Karadağ

Şu aşağıdaki satırları sabırla okumanızı istirham ediyorum:

“Eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Söz olmadan, yazı ve fikir olmadan uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz. Farklı düşünmek asla bir birbirimizi anlamaya, en azından anlama çabasına mani olmamalıdır. Demokrasinin temeli tahammül duygusudur. Eleştirel bakışı kastediyorum; ancak hakaret demiyorum. Farklılıklar arasında diyaloğunu geçerli olmasıdır. Bugün mutlulukla ifade ediyorum ki Türkiye artık ne Çetin Altan’ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkûm eden bir Türkiye’dir; ne de Nazım Hikmet’i 12 yıl boyunca hapishanelerde tutan bir Türkiye’dir. O algılarıyla vehimler üreten Türkiye yerini öz güvene bırakmıştır.

Çağ dışı ideolojik sloganların Türkiye’nin yürek ve aklını artık ele alamayacaktır. Hüviyetimizi koruyarak uluslararası camianın saygın bir ülkesi olacağız. Halk ve halkın iradesiyle birlikte yaşatacağız. Türkiye taşıdığı yüksek değerlerle modern dünyanın bunalımlarına çareler üretebilecek bir ülkedir. Bu ülkenin tarihi ve kültürel hüviyetini hiçbir zaman reddi miras etmeden, gözümüzün ışığı gibi koruyacağız. Türkiye daha fazla özgürleşecek, daha fazla demokratikleşecek, kalkınacak.”

Eminim vicdanlı, ruhu ve beyni aydınlık, demokrat olan herkesin altına atacağı bu cümlelerin sahibi Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil. Ve bu konuşmanın üzerinden 10 yıl bile geçmedi. Başbakan 2009 senesinde Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü düzenlenen törenle eski milletvekili ve Gazeteci Yazar Çetin Altan’a takdim ederken yapıyor bu tarihi konuşmayı. (BKZ)

Bugünkü Erdoğan ile arasındaki uçurumlar kadar derin farkı görmemek için kör olmak lazım sanırım. Çetin Altan, 25 Haziran 2015 tarihinde, “Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan. Torunlarımıza bırakmayı hayal ettiğimiz ülke bu değildi.” şeklinde son kez yazarak ayrıldı bu dünyadan.

Erdoğan belki onun için de “Bizi kandırdı” filan demiştir, bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey daha var, böylesi övdüğü, demokrasiyi, düşünce özgürlüğünü savunduğu tarihin üzerinden 10 yıl bile geçmeden, düşüncelerinden korktuğu, yazılarından rahatsız olduğu Ahmet ve Mehmet Altan’ın her ikisini de hapse attırdı ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırdı.

Türkiye’de fikirlerinden dolayı hapiste olanların sayısı tüm dünyada bu suçlamalardan dolayı yatanların toplamından çok daha fazla. Bırakınız hapisteki gazeteci ve yazarları, sosyal medyada bir cümlelik fikir paylaştı diye hayatı karartılan insan sayısını kimse bilmiyor. Yüzbinden fazla internet sayfasını kapatan bir rejimin lideri olarak da tarihe geçti bu tarihi konuşmayı yapan kişi. Zindanda tutulan öğrenci sayısının 100 bine ulaştığı söyleniyor. Ve isminde Adalet olan, ülkeye adaleti getireceğini iddia eden bir siyasi hareket yeni cezaevleri açmakla övünüyor. Siyaseten tutuklanan, işinden olan, ekmeğiyle oynanan insan sayısı, cumhuriyet tarihindeki tüm benzerlerinin toplamından kat be kat fazla.

Şimdi ise seçim vaadi olarak Adalet’i unutmuşa benziyor Erdoğan ve iktidarı. Kahvehane açıp ve bedava kek dağıtacağını söylüyor adaletin yerine.

Sizden önce şu kısa videoyu izlemenizi rica ediyorum:

Sonra da şu filme bir bakalım:

Erdoğan’ın bakanlarından biri halkın arasına es kaza karışıp “Nasılsınız?” diye sorduğunda “Padişahım çok yaşa!” cevabı alamadığından olsa gerek, “İyi değiliz” cevabına karşı “terbiyesiz” diyebiliyor.

16 yıllık AKP iktidarında gelinen nokta bu kadar da değil şüphesiz.

Medyanın yüzde 98’ini ele geçiren Erdoğan, Anadolu Ajansı ve TRT gibi halkın vergileriyle yayın yapan devlet kanallarının da itibarını yerle bir etti. Bu mecralar sadece Erdoğan bültenciliği yapmıyor, muhaliflere uyguladıkları haysiyet cellatlıklarıyla da tarihe geçiyor.

Kahvehane açmak istemesinin sebebi de medyayı ele geçirmesinin bir sonraki adımı aslında.

İstiyor ki vatandaş günün büyük çoğunluğunu kahvehanede oyun oynayarak geçirsin, bedava olarak dağıtılan televizyonlarda 24 saat yandaş TV açık olsun ve günde onlarca yandaş gazete kahvehanelere bedava olarak dağıtılsın. Buna bir de bedava kek eklenirse keklenmeyecek vatandaş kalmayacağını düşünüyor olmalı.

İkide bir eski Türkiye’yi karalayan, kötüleyen yalan yanlış, çarptırılmış bilgiler ile geçmişi bambaşka göstermeye çalışan Erdoğan’ın iddia ettiğinin aksine, belki çok ideal olmayan, belki kırık dökük olan, belki eksik gedik ama en azından vicdanları kanatmayan adaleti varmış gibi görünün bir Türkiye vardı eskiden.

Bugün TRT’de Erdoğan ile başlayan haberler Erdoğan ile devam ediyor ve Erdoğan ile bitiyor. (BKZ) Ve buna adalet denmemiz isteniyor. Geçen gün yazmıştım, Başta TRT olmak üzere medya Erdoğan’a, diğer bütün partilerin toplamından 5 kat fazla yer ayırıyor.  Türkiye’de eğer cesaretiniz yok ve alternatif medyayı takip edemiyorsanız, HDP diye bir partiden ve Selahattin Demirtaş diye bir adaydan haberiniz olması mümkün değil!

Bu camide ürün yerleştirme vardır!

Her Cuma hutbede “Şüphesiz ki Allah adaletli olmayı emreder” diye konuşan imamlar neredeyse cübbelerine Tayyip Erdoğan reklamı alacak kıvama gelmiş durumdalar. Camiler AKP’li siyasilerin miting alanı olmuş. İmam namazdan önce Erdoğan mitingine gitmenin faziletlerinden bahsediyor. İbadethanenin, din adamlığının izzeti ayaklar altına alınmış.

Yurt dışındaki din adamları Erdoğan’ın kişisel muhbiri gibi çalışıyor. İbadetten başka her türlü entrika, fişleme, itham, iftira, jurnalleme almış başını gidiyor. Avusturya imamları ihraç etme, camileri kapatma kararı aldı. Bu gidişle ülke dışında Türklerin camileri ve imamları siyasi figürler ve siyaset merkezi olarak kabul edilecek. Dolmabahçe Camii müezzini kendi yalanlarını desteklemedi diye sürgün edildi. Sorsan, Adalet ve Kalkınma Partisi!

Vaktiyle Milli Görüş için “Habis ur, kandan beslenen vampirler” demişti bir DGM savcısı. O dönem ne kadar demokrat, liberal ve bazı solcular Vural Savaş, Nusret Demiral gibi militan laiklere karşı durmuş ve kimse de onları yargılamayı filan düşünmemişti. Şimdi aynı Erdoğan, HDP’lilere “Habis ur” diyebiliyor, barış için imza atan akademisyenlere “Alçak, hain, kalleş, ahlaksız, Allahsız” filan diyor, siyasi rakiplerine “Çöplük, pislik, Leş” gibi nitelendirmelerde bulunuyor.

Muhalefetin adayı bir dekanı ziyaret ediyor ve aynı gün dekan zorla istifa ettiriliyor. Kendisi rakibine en ağır hakaretleri yaparken üniformasıyla üst düzey bir komutan coşkuyla alkışlıyor ve bu kişi kahraman ilan ediyor isminde Adalet olan partinin taraftarları!

Aysel Demirel isimli başörtülü Danıştay üyesi sosyal medyada muhalefet liderine posta koyuyor ve biz bu zihniyetten adalet bekliyor olacağız öyle mi? Demirel, attığı mesajda “Evet çok şükür başörtüsü mesele olmaktan çıkmıştır bugün gizlemeye çalıştığınız gerçek niyet ve çabalarınıza rağmen. Muharrem İnce zihniyetindekilerin yaşattıklarını unutmadık unutmayacağız” diye yazmış. Utanmazlık Danıştay Üyesi’nin Bilal’in Türgev’ine filan yönetici olması değil diyelim. Ve diyelim ki, 28 Şubat’ta başörtüsü zulmü yapanlar Muharrem İnce ve partisiydi. Peki bugün hamile başı örtülü kadınları, 3 aylık bebeğiyle hapse atılan dindarların da hesabını CHP’den mi soracağız? Bu utancı kim unutacak ya da unutturacak?

Milli güvenlik için tehlikeli bebekler!

Şu aşağıdaki fotoğrafa iyi bakın.

Anneleriyle beraber hapishanede büyüyen yüzlerce bebekten birisi Miraz bebek. Hamdolsun bebekleri hapse atmak da AKP iktidarı ve Erdoğan’a nasip oldu. Annesi Gülistan Diken Akbaba ile Gebze Cezaevi’nde kalan 22 aylık Miraz bebeğin sütüne ve yoğurduna cezaevi yönetimi el koyuyor. Gerekçe; bebeğin milli güvenliği tehlikeye sokması. Nasıl bir güçlü milli güvenliğimiz varsa, 22 aylık bebek, süt ve yoğurduyla tehlikeye sokabiliyor! Tekrar hatırlatayım; iktidardaki partinin adında Adalet var!

Okul müdürleri, devlet dairesi amirleri personellerini zorla Erdoğan mitingine götürüp orada yoklama alıyor. Es kaza başka parti mitingine giden devlet memuru hakkında soruşturma açılıyor, işten atılıyor.

Kendi mitinglerine belediyeler bedava çalışıyor. Otobüsler, vapurlar milletin parasıyla beleş taraftar taşıyor akın akın miting alanlarına. Rakip partinin yoluna ise çöp kamyonları çekiliyor, gübreler dökülüyor. Hep adalet, hep adalet!

Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak sanırım meramımı anlatabildim.

Tayyip Erdoğan ve taraftarları için Adalet, iktidarı ele geçirene kadar kullanılan sihirli bir sözcük, sonrasında ise gereksiz ve şairin kuzuların şahı kurdun bile yapamayacağını söylediği bir anlayışa paralel. Şimdi sahnede bilmem kaç prompter ile konuşurken, rakiplerinin karşısına çıkıp mertçe münazara yapmaktansa tek başına kendi medyasına çıkıp bir gün bile sürmeyecek yalanlarla halkı etkilemeye çalışıyor.

Şu aşağıdaki videoya sabırla bakın lütfen. Siyasi rakipler bir masa etrafında toplanmış insanca tartışıyorlar. Kimse kimseyi hainlik ya da teröristlik ile suçlamıyor. Şakalaşıyorlar icabında. Şimdi söyleyin bakalım eski Türkiye mi şimdikinden daha adaletliydi?

Sevsinler sizin adaletinizi!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Siyaset Tarihi,
    Uygarlık Tarihi,
    Kültür Tarihi,
    Sanat Tarihi ve hatta Dinler Tarihini de ekleyeyim .

    Yukarıdaki listeye belki başka şıklarda eklenebilir .Söylemek istediğim şu;Yukarıdaki disiplinler hakkında hiç bir bilgisi olmayan bir vatandaşı alalım.Bende onlardan biriyim bu disiplinler hakkında eğitimim yok.
    Şimdi bu vatandaş nasıl bir duygu düşünce ile karar verir????

    -Eğitim alırken çeşitli engellerle karşılaşanlar ,
    -Toplum içerisinde sözlü değilde davranışsal tacizlere ötekileştirmelere ve yüzüne hakaret edemedikleri halde arkasından dedikodu çarklarını çalıştıran kumpaslara maruz kalanlar,
    -Bu söylediğim her durum geçici değilde ısrarla karşısındakini yavaş yavaş yok etmeye kadar süren ve en sonunda bir mahalleye bir semte bir şehre mahkum edilenler,
    -Yani toplum bilimini, halkın gen haritasını ve psikoloji haritasını çıkaranlar.. kimler bunlar sizce???
    Toplumu öyle bir noktadan yakaladılar ki o tatmin edilemeyen duygular tamamen tatmin edilinceye devam edecek, bir yol bu. Sizler istediğiniz kadar yazın çizin anlatın ispat edin şimdiye kadar hiç birşey değişmediği gibi şimdiden sonrada değişemiyecek .Kimyasal değişimlerde tepkimeye giren maddeler artık geri kazanılamaz.

    Zamanında toplumun bir kesimi tarafından hiç acımadan aşağılan hakaret gören kesimin kimyasal tepkimeye girerek geri dönüşemeyen madde haline gelişini seyrediyoruz.

    Şu an, bir dönem ötekileştirilen halk kesimi kimlik kazanma,itibar görme,saygı duyulma aldatmacası ile sömürülüyor.İşin en kahredici tarafı ise bu aldatmacayı yapan, itilen ,ezilen itibarsızlaştırılan halkın içinden gibi görünüp o halk ile uzaktan yakından alakası olmayan bir zihniyet olması.

    Halk ,bunu görse, farkına varsa dahi kitleselleşen gücün karşısında birey olarak acizdir.Can, mal,aile, çocuk vb… duygusal zorunluluklar bireyi gücün yanında olmaya teşvikeder.

    Kısacası halk etkisiz elemandır.Anadolu halkı her gelen siyasi ve askeri yönetimlerle örselenmiş, önemsenmemiş bir mevhumdur.Birey olarak yetiştirilme ve insani hakları olduğu konusunda eğitilerek gelmemiştir bugüne kadar.Halka öğretilen tek mevhum “eksik ve noksanlıkları kalabalık olarak kamufle edebiliriz” öğretisidir.

    Ahlaki ve dini disipline uymayan davranışları olan kişiler sadece sessiz ve uyumlu durarak en nadide guruplar arasında uzun zaman barınabilir.
    Veya kişisel yeteneklerini kullanarak yıldız olabilirler.Yıldız olmayı hedefleyenler bir üst sürüm olabiliyorlarsa etrafında insanları halka haline getirirler.Arz -talep açığını gördükleri için harekete geçmiş/tercih etmiş ve yıldız olmuşlardır zaten.

    Sonra birden bire etraflarında oluşan halka para kazanma döngüsü haline gelmeye başlamış ise artık hak baatıl ile karışmaya başlamış zaman lineerleşmiş “dün dündü, cancaazım !bugün kesene ne doldurursan o’dur kazancın, nasihatları ortalığı sarmıştır.

    Halk işte budur.Seviyeyi halk anlayışına düşüremeyenler erguvan diyarında kaktüs dahi olsa anlaşılamazlar.Halkın rekabet şeklini insani ahlaklarına yakıştıramayanlar kendi mazbut sessiz hayatlarına geri dönerler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin