Sadece tarih değil artık barut da kokuyorlar!

Diyarbakır Suriçi denince akla Ulu Cami, Kurşunlu Cami, Dört Ayaklı Minare ve daha niceleri gelir. Onlarca medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır’da tarih kokan bazı yapılar ne yazık ki artık barut kokuyor. Yaşanan çatışmalarda bu eserler büyük zarar gördü. İslam’ın dört mezhebini simgeleyen Dört Ayaklı Minare, ayaklarından vuruldu mesela. Hz. Ömer döneminde, fethedildiği 639 yılından beri ibadete açık olan Anadolu’nun en eski camisi Ulu Cami’de 1377 yıl aradan sonra ilk kez namaz kılınmadı, ezan okunmadı. Mimar Sinan’ın eseri olan Kurşunlu diğer adıyla Fatih Paşa Camii, çatışmalar sebebiyle adeta delik deşik oldu. Kurşun yaraları yetmezmiş gibi yangın çıktı, cami kullanılamaz hale geldi. Yukarıda özetlediğimiz ve medyaya yansıyan görüntülerine şahit olduğumuz tarihî yapıları ne kadar tanıyoruz?

‘Kurşunlu Cami’ni kurşunladılar!

1516-20 yılları arasında, dönemin Diyarbakır Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırıldı. Fatih Paşa Mahallesi’nde bulunan cami, üst örtüsünün kurşunla kaplanmasından dolayı halk arasında Kurşunlu Camii adıyla anılıyor. Merkezdeki kubbenin dört yarım kubbeyle desteklenmiş olması Sinan üslubunu vurguluyor. Caminin Sinan’ın İstanbul Şehzade Camii’nde oluşturduğu ideal merkezi, yapıya ilham kaynağı olduğu düşünülüyor. Siyah ve beyaz taşlardan yapıldığı için zengin bir görünümü olan caminin hemen sağında yer alan minare, gösterişini bir kat daha artırmış.

Anadolu’nın en ‘Ulu Cami’si

Anadolu’nun ilk ve en eski camisi olan Ulu Cami, kimileri tarafından İslam dünyasının 5. Harem-i Şerif’i olarak kabul edilir. 3 bin yıldan beri kesintisiz ibadet edilen tarihî bir mekân. Efsane midir bilinmez ama bu mekâna ilk temeli Şemsîlerin (güneşe tapanlar) attığı söyleniyor. Rum tarihçiler, pagan döneminde önemli bir putperest mekânı olarak kullanılan ibadethanenin Hazreti Musa döneminde yapıldığında hemfikir. Evliya Çelebi, beyaz bir sütun üzerinde İbranice bir tarih gördüğünü belirterek, bu teze haklılık veriyor. Hıristiyanlığın kabulünün ardından ismi Mar Toma Kilisesi olan mabet, Amid’in 639’da İslam ile tanışmasıyla Ulu Cami’ye dönüşür. Avlusundaki otomasyon ve sibernetiğin babası, büyük Kürt bilim adamı Şırnaklı Ebû’l-İz el-Cezerî’nin imzasını taşıyan güneş saati, ziyaretçileri adeta zaman yolculuğuna çıkarıyor. Yuvarlak bir mermer üzerine yerleştirilen metal parça, güneşin hareketiyle birlikte çevresinde dönen gölge marifetiyle zamanı gösteriyor. Hani Dağı’nın eteklerinden kaynayan ve dokuz kemerli bentlerden geçerek avludaki şadırvana ulaşan su ise doğal bir sakinleştirici gibi.

Tahir Elçi’yi de Dört Ayaklı Minare’yi de vurdular

Akkoyunlular döneminde, 1500 yılında, Sultan Kasım tarafından yaptırılan Şeyh Mutahhar ya da Şeyh Matar Camii, daha çok minaresiyle tanınıyor. Cami, kare planlı tek kubbeli; minare ise yekpare taş sütun üzerinde dört köşeli olarak inşa edilmiş. Bir inanışa göre yedi defa sütunların altından geçenin dileği kabul ediliyor. Yapı, dört İslam mezhebine işaret eden dört ayaklı minaresiyle Anadolu’nun tek örneği. Dört Ayaklı minare, Tahir Elçi’nin öldürüldüğü mekân olarak da zihinlerde yer etti.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin