Polis eşlerine cezalar verilirken, ‘suçun şahsiliği’ni hatırlayan?!

YORUM | RAMAZAN F GÜZEL

Bir gözü dönmüş muktedirin birilerine duyduğu kızgınlıktan dolayı yüz binlerce insana zulmediliyor.

Şu an cezavleri kadınlar, bebekler, çocuklarla dolu.

Yenilerde cezaevindeki bir kadına kelepçeli doğum yaptırdılar; bu haber Erdoğan rejiminin ne kadar alçaldığının tek başına bir göstergesidir!

Hastanede skandal; tutuklu kadına, kelepçeli doğum!

Türkiye’de çoluk çocuğa yapılan haksızlıklara yurtdışı hukuki geri dönüşler de yaşanmaya başlıyor, nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 8 yaşında bir çocuğun polis karakolunda alı konmasından dolayı Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmetti ve bu karar gereği Türkiye, başvuruyu yapan 1967 doğumlu Yasemin Tarak ve 1993 doğumlu oğlu Birtan Sinan Depe’ye mahkeme masrafları da içinde olmak üzere 7 bin 800 Euro ödeyecek.

Bu başvuru 2012 yılına ait ve 7 yıllık uzun bir süreç sonunda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5. maddesinin 1 fıkrasını ihlal ettiğine hükmedildi… Özellikle şu son 4 yıldır yaşananlar da AİHM’e gidiyor ve ileride (belki bir 5-6 yıl sonra) çığ gibi ceza olarak ülkeye geri dönecektir. O dönemde bu iktidar olur mu olmaz mı bilinmez ama bu zulme ön ayak olan devlet ve sessiz kalan halk bunun bedelini mecburen hukuki olarak ödeyecektir.

BAŞKASINDAN DOLAYI CEZA!

Bu rejim ve tetikçileri hızlarını alamıyorlar,o zulmettiklerinin yakınlarına, ailelerine, akrabalarına dahi aynı zulmü, zorbalığı reva görüyorlar, bütün hukuk kurallarını hiçe sayarak…

Buna örnek birisi, Büşra Gülen… Yargıtay, onun 7,5 yıl hapis cezasını onamış. Suçları,

“- Bankasya’da hesabı olmak,

– Cemaat ile bağlantılı şirkette sigortalı çalışmış olmak,

– Bylock kullanmak

– Öğrenci evlerinin ihtiyacını gidermek”, şeklinde sıralansa da asıl cezalandırılma sebebi şu: “Fethullah Gülen’in yeğeni olmak.”

Bir başka şok edici gelişme daha; 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarını yürüten polis şefleri Yakub Saygılı, Ömer Köse, Kazım Aksoy, Gaffur Ataç’ın eşleri ve kardeşlerinin bulunduğu 12 kişiye 6 yıl 3’er ay hapis cezası verildi.

Dosyayı nelerde süslediklerinin bir anlamı yok, zira herkes biliyor asıl neden cezalandırıldıklarını; “yolsuzlluk soruşturmalarını yürütmüş olan polislerin yakını olmak suçu”(!)

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7’nci ve son celsesinde ceza yağdırılan 12 tutuklu sanıkların isimlerini bir ibret levhası olsun diye sıralıyorum buraya:

Neslihan Sönmez, Fatmagül Durmuş, Sümeyye Aksoy, Esra Filiz Saygılı, Huri Yılmaz, Faruk Serdar Köse, Rabia Ataç, Zeliha Özlem Açıkgöz, Ayşe Arıkanoğlu, Selda Özdemir, Hatice Gök ve Nurcan Kunt.

Mahkeme heyetinin 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırarak tutukluluk hallerinin devamına hükmettikleri davada cezaya esas tuttukları  “Silahlı terör örgütü üyeliği” suçu dedikleri, suçlanmış insanların “aile üyesi olmaları”!

Başka davalarda bu miktar (6 yıl 3 ay) hapis cezası almış olanları hükümle birlikte tahliye etmişlerdi, neden bu insanları tutuyorlar ki?! Kaldı ki bu 12 insan da birer eş olmakla birlikte anneler de!.. Bakmaları gereken çocukları var. Korku belli, talimat belli.

Yukarıdan kati emir var anlaşılan;

Amerika’da süren Zerrab davaları vb için hem polisleri, hem de ailelerini rehin tutuyorlar, bir mafya mantığı ile.

SUÇUN ŞAHSİLİĞİ!

Kendisi de eski bir emniyet müdürü olan akademisyen Selçuk Atak, tweter hesabında şöyle soruyordu, bu kararla ilgili olarak:

“Hangi hukuka göre, kişinin ailesine ve yakınına ceza veriyorsunuz? Maddi hukuka göre mi, siyasal islamcı olduğunuz için şeri hukuka göre mi? Nerede yazıyor bu cezalandırma hükmü?”

Halbuki TC Anayasasının 38. Maddesinde: “Ceza sorumluluğu şahsidir” der. Ama Siyasal İslamcılar “Anayasayı tanımadıklarını” ilan etmişlerdi, referansları Kuran-ı Kerim ise, orada da:

“Hiç kimse başkasının günahını çekmez” denilmektedir.  (“Ve la teziru vaziratuv vizra uhra.” 35/18, 6/164, 17/15, 39/7, 53/38 , 74/38, 52/21 vb.) Referansları başka hangi kitap, kanun vb acaba?!

Çağdaş maddi ceza hukukunun en önemli ilkelerinden birisidir “suç ve cezanın şahsiliği”. Bu kural gereğince, kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir, başkasının işlediği fillere iştirak etmedikçe sorumlu tutulamaz.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Ceza Sorumluluğunun Esasları” başlıklı ikinci kısmında yer alan 20. maddedeki “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” hükümle de Anayasa 38. m tekrarlanmış, esas alınmıştır.

Enteresandır, Hukuk Fakültelerinde Ceza Genel Hukuku derslerinde “Başkasının fiilinden sorumluluk” bahsini işlerken buna en çarpıcı örnek olarak “kocasının işlemiş olduğu suçtan dolayı karısını cezalandırmak” ibaresi gösterilir, biraz da tebessüm ile! Uç/ saçma bir örnek diye sunulan bu durum şu an Erdoğan Türkiyesinde hemen her gün yaşanıyor! Son örneği de polis eşlerine yağdırılan cezalar!

GÖZ GÖRE GÖRE…

Bu 12 insana “kocalarının suçları”ndan dolayı ceza veriliyor olsa bile..

Polis kocalarının suçları neydi: polislik görevlerini yapmış olmak. 25 Aralık 2013’te gerçekleştirilen ve sonra dava aşamasında kapatılan yolsuzluk soruşturmalarını gerçekleştiren emniyetçilere “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmişti, hem de soruşturmasının yıldönümünden bir gün önce!

Önceki bir yazımızda da ifade ettiğimiz gibi;

Hırsıza dur demek “darbe” , seçimde oyları çalan muktedirlere dur demek ve kazanmak da darbe!

Bu zamana kadar seçimlerde muhalefet 17/25 yolsuzluk dosyalarındaki doneleri tepe tepe kullanmışlardı ama hiç bir zaman bunları ortaya çıkaran memurları ağızlarına almadılar, hiç bir zaman haklarını aramadılar. Şimdi de o polis eşlerine hapis cezaları veriliyor ama yine aynı vurdumduymazlık, kayıtsızlık. (Kadın derneklerinde bari ufacık bir homurdanma olaydı!)

Haksızlığa en başından dur demeyenler, şimdi seçim şaibeleri ve haksızlıklarına dur diyebilme arayışındalar. Ama buna dair yaptırım gücü olacak ne Emniyet var, ne Adliye. (Çünkü onlar da eşleri de hapiste…)

Firavun kıssalarında anlatılan manzaralar yaşanıyor; kadınlar, çocuklar hapsediliyor, öldürülüyor. İnsanlar ise efsunlaşmış gibi bakınıp duruyor. Siyasal İslamcılar, Nurcu bazı cemaatler vs ne yapıyor bu arada dersiniz:

Özel sohbetlerinde “Erdoğan’ın ahir zaman Mehdisi olduğunu, ona tam destek verilmesi gerektiğini” işliyorlar! “Siyaseten aldatmakla iş gören”, “en büyük silahı yalanlarıyla kitleleri yönlendirmek olan”, “amme malını keyfi harcayan müsrif, eli delik”, “kendisine uyanları kirli havuzuna, yalancı cennetine alan, uymayanları ile çoluk çocuk demeden solundaki cehennemine atan” bir düzende, bu platonik mübareklere “Allah iki cihanda da ayırmasın” demek kalıyor.

H.Buckle, “Toplum suçu hazırlar, suçlu onu işler” der. Latin Atasözünde ise “Bir suça göz yuman, ikincisini davet eder” denilmektedir. Kadınların da “eş olmaktan cezalandırıldığı” böyle bir konjonktürde Vasili Grossman’un “Savaşta oğlunu kaybeden bir anneye karşı bütün insanlar suçludur ve insanlık tarihi boyunca bu annenin önünde boş yere kendilerini aklamaya çalışırlar.” sözü de geliyor akla… İnanıyorum ki, çocuklarından koparılan, eşlerinden dolayı cezalandırılan kadınların vebalini bu toplum çok uzun bir süre taşıyacak, kendilerini aklayabilmek için sürekli olarak çabalayacak ama buna hiç bir zaman muvaffak olamayacaklardır.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin