Paşaların Paşası Erdoğan kimin paşası?

Yorum | Bülent Keneş

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi bünyesinde bulunan Keyfi Gözaltılara Dair Çalışma Grubu önceki gün önemli bir rapor yayınladı.  16 sayfalık bu raporda, 27 Eylül 2017 tarihinde geceyarısı Lahor’daki evleri Pakistan istihbaratı tarafından basılarak kaçırılan, keyfi bir şekilde günlerce bu ülkede gözaltında tutulan, sonra teslim edildikleri MİT elemanları tarafından özel bir uçakla İstanbul’a götürülen, buradaki ağır işkence ve kötü muamele altındaki gözaltı sürecinden sonra halen konuldukları cezaevinde bulunan öğretmen Mesut Kaçmaz, eşi Meral Kaçmaz ve bu mafyatik kaçırılma sürecinin tüm dehşetini anne-babalarıyla birlikte yaşayan iki kız çocuklarının hak ihlalleri geniş geniş anlatıldı.

Raporun sonunda ise, BM koruması altındaki Kaçmaz Ailesi’ne yapılan insanlık dışı muamelelerden dolayı Türk ve Pakistan hükümetlerine sert eleştiriler yöneltildi. Mesut ve Meral Kaçmaz Çifti’nin “derhal serbest bırakılması,” çocukları da dahil olmak üzere, durumlarının derhal İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ön gördüğü şartlara kavuşturulması, kaçırılarak gizli bir şekilde sınır dışı edilmelerinden kaynaklanan psikolojik hasarlar da dahil tüm hak ihlallerinin derhal tazmin edilmesi istendi.

KONSEY, ERDOĞAN REJİMİNİN NE MAL OLDUĞUNU DÜNYAYA GÖSTERDİ

Bu rapor önemli, çünkü her şeyden önce, insan hakları alanında şu an dünyadaki en yüksek merci olan İnsan Hakları Konseyi tarafından kaleme alındı. Ve bu örgüt, tipik bir uluslararası mafya davranışları sergileyen İslamofaşist Erdoğan rejiminin haydutluklarını çok net bir şekilde kayıt altına almış oldu. Bu rapor önemli, çünkü bir içtihat niteliği de taşıyor. Haydutlukları ne Kaçmaz Ailesi’yle ne de Pakistan’la sınırlı olan Erdoğan rejiminin ne mal olduğunu tüm dünyaya ilan ediyor.

Erdoğan rejimi, yoksulluklarını, yoksunluklarını istismar ederek üç beş kuruşa satın alabildiği ya da türlü menfaatler sağlayarak ikna edebildiği kendileri gibi yoz ya da yobaz yönetimlerin bulunduğu ülkelerden bugüne kadar Hizmet Hareketi’ne yakın 80’den fazla masumu aynı mafyatik yöntemlerle kaçırdı. Bu haydutluğun son iki örneğini ise, yine masum öğretmenlere musallat olunan Avrupa’nın göbeğindeki Kosova ve Afrika ülkesi Gabon oluşturdu.

Türkiye’nin Stockholm Büyükelçisi Hakkı Emre Yunt’un, geçtiğimiz günlerde katıldığı İsveç Radyosu’ndaki bir programda Gülen Hareketi’ne yakın insanların Erdoğan rejimi tarafından bu ülkede de kaçırılma ihtimalinin olup olmadığının sorulması üzerine ibretlik bir cevap verdi. Demokratik ve hukuki gelişmişlik konusunda Avrupa ortalamasının bile çok ilerisinde olmakla kalmayıp dünyanın en şeffaf ülkelerinden biri de olan İsveç’te bile, bir büyükelçinin çıkıp  “muhataplarımızla anlaşabilirlersek,” yani uygun ortam bulabilirlerse, “neden olmasın” mealinde bir cevap vermesi durumun vehametini ve haydutluktaki gözü karalığı açıkça göstermektedir. İsveç gibi bir ülkedeki büyükelçisinin ağzından böyle bir şey açıktan söyleyebilen bir rejimin, gariban ülkelerdeki haydutluk potansiyelini varın sizin tahmin edin.

Öte yandan, İslamofaşist Erdoğan rejiminin, insan kaçırma haydutluğuna dair ilk girişiminim 2016 sonbaharında Malezya’da gerçekleşmiş olması da son derece anlamlı. Çünkü, o dönemde Malezya’da da kendisininki gibi yoz ve yobaz bir hükümet vardı. Tıpkı Erdoğan gibi, gırtlağına kadar yolsuzluğa, hırsızlığa, rüşvete batmış olan dönemin Başbakanı Necib Razzak’ın dayanışma göstermesi şaşırtıcı değildi.

İktidardan düşer düşmez Necib Razzak’ın 700 milyon dolarlık yolsuzluğu, 70’den fazla valiz dolusu para ve mücevheratı dünyanın diline de düştü. Erdoğan’ın 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet skandalından sadece birkaç gün sonra, daha önce planlanmadığı halde, ilk ziyaretini Malezya’ya gerçekleştirmiş olmasının, Razzak’ın 700 milyon doları ile bir ilişkisi olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Ancak, yoz Erdoğan rejiminin kaçırdığı ilk Gülen Hareketi sempatizanlarının Malezya’dan olmasının kokuşmuş rejimler arası bir dayanışmanın örneği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

ERDOĞAN’A EN RİSKSİZ VE MALİYETSİZ ŞOV İMKANINI  ‘HİZMET’ VERİYOR

Despot Erdoğan ve şahsiyetsiz hempalarının gırtlak damarlarını şişire şişire, göğüslerini kabarta kabarta sağda solda birer kahramanlık hikayesi gibi anlattıkları bu kaçırma vakalarını duyan da zanneder ki bu adamların hakikaten bir operasyonel kabiliyeti var. Ama ne gezer? Güçleri ancak yıllardır gariban ülkelerde görev yapan gariban öğretmenlere, bugüne kadar silah niyetine ellerine kürdan bile almamış masum insanlara yetiyor. Gerçek bir suç yapılanması ya da terör örgütü ile gerçek bir mücadele peşinde değiller zaten. Sadece şov peşindeler ve en maliyetsiz şov imkanını da Hizmet Hareketi mensuplarını kaçırmakta görüyorlar.

Tersi olsa, yıllardır görev yaptıkları ülkelerden masum öğretmenleri kaçırmada gösterdikleri gayretin en azından binde birini gerçek suç ve terör örgütleri için de gösterdikleri görülürdü. Mesela, yıllardır PKK’nın elinde bulunan polis ve askerlere dair bir şeyler yapmaya çalışırlardı. Hiç bir şey yapmasalar, şimdilerde “Paşalık” sevdasına düşen Erdoğan, PKK’nın elindeki bu gariban Mehmetçiklere dair birkaç kelime ederdi. Ama ne gezer? Tıpkı Erdoğan gibi, ordu ve MİT’te gerçek terör örgütlerine karşı süt dökmüş kedi, gariban masumlar karşısında aslan kesiliyor.

Adi bir mafya gibi, masum öğretmenleri kaçırdıkça hakkında destanlar yazılan MİT’in neredeyse bir yıldır PKK’nın elinde bulunan iki üst düzey yöneticisini kurtarmaya dair bir girişimini duyanınız oldu mu? Olmaz, neden olsun ki? Öğretmen kaçırmak üzerinden caka satmak, büyük istihbaratçı pozlarına girmek, paşacılık oynamak duruyorken, PKK’nın yıllardır elinde tuttuğu askerle, polisle, MİT yöneticileriyle ne diye uğraşsınlar? Nasıl olsa medya tamamen kontrollerinde. PKK’nin elindeki rehineleri kurtarma çabasına girmektense varlıklarını kamuoyundan saklamak, sanki bu insanlar hiç yokmuş gibi davranmak ne de olsa daha kolay. Ha konuyu kurcalayan birileri mi çıktı? O iş kolay. Yakasından tuttuğun gibi hapse atarsın olur biter…

Seçim meydanlarında sakil tavırlarla Paşacılık oynayan Erdoğan, artık nasıl bir Paşaysa, bazıları 3 yılı aşkın bir süredir PKK’nın elinde olan tam 11 polisin, askerin ve MİT yetkililerinin esirliğinden zerre bir utanç duymuyor. Sekiz asker, bir polis, 2 MİT yöneticisini gündemden kaçırdığı sürece, efsunlu kitlelerin önüne çıkıp hiç utanıp arlanmadan “En kahraman Rıdvan” pozlarına girebiliyor. Sonra alkış kıyamet gırla…

ER RYAN, PAŞALARIN PAŞASI ERDOĞAN PAŞA’NIN UMURUNDA OLMAZDI

Oysa liderlik, başkomutanlık, paşalık böyle bir şey değil… Nasıl bir şey olduğunu da zaten madrabaz Erdoğan’ın ahmak avlayan hal ve hareketlerinden anlayamazsınız… Bu konuda azıcık bir fikir edinmek için “Er Ryan’ı Kurtarmak” filminin ana temasını hatırlayabilirsiniz. Bir eri kurtarmanın bir ordu ve ülke için nasıl bir onur meselesi haline geldiğini hissedebilirsiniz. Tuzak kurduğu kendi ordusuna ihanet eden üniformanın yüzkarası paşalarda, el attığı her şeyin içine ettikten sonra nihayet Paşalığa özenen Erdoğan’da zerresini bulamayacağınız bir hissiyat bu.

Hayır hayır… Er Ryan’ı kurtarma hikayesi sadece filmlerde olan bir şey değil. Onurlu rejimlerin bırakın üniformalı bir askeri, sivil bir vatandaşı için neler yapabileceğinin pek çok örneği var. Erdoğan’ın kirli pazarlıklarda kullanılmak üzere rehin aldığı gazetecileri kurtarmak için Macron’un ve Merkel’in yaptıklarını unutmuş olamazsınız. Herkesin nefret ettiği Donald Trump yönetiminin bile İzmir’de rehin tutulan Papaz Andrew Brunson’u kurtarmak için nasıl çaba harcadığı hepimiz biliyoruz.

Tosun Paşa bile olamayacak tıynetteki bizin çakma Paşa ise, idarecileri kendisi gibi olan gariban ülkelerden öğretmen kaçırmakla övünüyor. Ama nedense, 4 Ağustos 2017’den bu yana PKK’nın elinde bulunan üst düzey MİT yöneticileri Erhan Pekçetin ve Aydın Günel’den tek kelime bahsetmiyor. Öte yandan, yıllardır PKK’nın elinde esir olan polis memuru Sedat Yabalak, askerler Sedat Sorgun, Ümit Gıcır, Semih Özbey, Adil Kabaklı, Müslüm Altıntaş, Mevlüt Kahveci, Süleyman Sungur ve Hüseyin Sarı sanki dünyaya hiç gelmemiş gibi davranıyor. Ne ailelerinden ne medyadan ne de siyasetten birileri de çıkıp “Palyaço gibi meydanlarda paşacılık oynamak kolay. Azıcık haysiyetin varsa bu polis ve askerleri PKK’nın elinden kurtar!” demiyor, diyemiyor.

Bu sayede Erdoğan, MİT yöneticileri ve dokuz Anadolu çocuğu sanki hiç yokmuş gibi davranarak şimdilik ağız tadıyla paşacılık oynamaya devam edebiliyor. Nedense aileleri de PKK’nın elinde 3 yıldır tutsak olan çocukları için kızılca kıyameti koparmıyor. Kim bilir, belki hakikaten çok gariban aileler oldukları içindir, belki de daha önce örneklerine rastladığımız şekilde çocuklarının can güvenliğine parayı tercih ettikleri içindir.

“SENİN ASKERİN, POLİSİN, ÇALIŞANIN DEĞİL MİYİZ?”

Oysa polis memuru Sedat Yabalak, terk edilmişliğin ve ihanete uğramışlığın ağır yüküyle hala orada ve yaşıyor. “Mersinliyim,” diyor ve devam ediyor Yabalak, “Şanlıurfa’da görev yapmaktaydım. 28 Temmuz 2015’te Erzurum’dan Urfa’ya giderken Diyarbakır-Lice yolunda alındım. O zamandan beri PKK’nın elindeyim. Burada devlet yetkililerine sesleniyorum. Bizim için artık bir şeyler yapsınlar. Şu ana kadar bir şeylerin yapıldığına dair hiçbir şey duymadık. Bizim için bir şeylerin yapılması için üst rütbeli komutan, vali, kaymakam ya da çok zengin olmamız mı gerekiyor? Ne yapmamız lazım ya da biz burada neyiz? Senin askerin, polisin, devlet çalışanın değil miyiz?”

Bakın er Sedat Sorgun’da yok saymakla yok olmuyor. Var ve ne iyi ki hala yaşıyor. “Erzurumluyum,” diyor ve devam ediyor Sorgun “Van F Tipi Cezaevi’nde askerliğimi yapıyordum. İzine giderken 13 Ağustos 2015’te PKK’nın yol kontrolünde esir alındım. Yaklaşık üç yıldır buradayım. Şimdilik sağlık durumumuz iyi. Pek bir sorun yok. Şimdiye kadar kimsenin bizi aramadığını, sormadığını biliyoruz. Hiç kimsenin, muhalefet partilerinin, hükümetin ve TSK’nın arayıp sormadığını… Bize hiç kimsenin sahip çıkmadığını biliyoruz. 24 Haziran Türkiye’de seçim zamanıdır. Birçok aday Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği için yarışıyor. Akıllarına gelen her türlü kelimeyi burada az çok olsa da radyodan dinliyoruz. Fakat, biz yokmuşuz gibi kimsenin gündeminde değiliz… Şimdi seçim dönemindeyiz, hükümet kanadı olsun, muhalefet olsun, yeni milletvekili adayları olsun bu görüntülerimizi (Buradaki ifadeler Fırat Haber Ajansı’nın çektiği görüntülerden alınmıştır) bunlara ulaştırırsınız da içlerinde bir tane çıkar da bunlara ne olacak diye sorarlar diye düşünüyoruz. Bize sahip çıkılsın.”

Polis memuru Yabalak da jandarma er Sorgun da bunları bana değil, ilk olarak size söylüyor Tosun Paşa ve yedek çanta gibi yanında gezdirdiği Tosun Paşa’nın paşası Hulusi Paşa…

“Balıkesirliyim,” diyor bir diğer PKK tutsağı olan er Ümit Gıcır ve ekliyor: “21 Eylül 2016’da Hakkari-Çukurca arasında PKK’nin yol kontrolünde esir alındım. Çukurca ilçe jandarmada çalışıyorum. Oraya atanalı daha iki ay olmuştu, Çukurca’ya yeni gelmiştim. Bizim için bir şeylerin yapılmasını istiyoruz. Siyasilerden, sivil toplum kuruluşlarından, devlet yetkililerinden iki yıl gibi bir süre geçmiş artık bizim için bir şeylerin yapılmasını bekliyoruz… Ailelerimizin de bizler için bir şey yapmasını bekliyoruz. Bizim iyi olduğumuzu bilmelerini, görmelerini istiyoruz.”

“ÜÇ YILDIR BİZDEN BAHSEDEN KİMSE YOK”

Er Semih Özbey ise imdat çığlığını şu kelimelerle ifade ediyor: “Malatyalıyım. 17 Eylül 2015’te Tunceli’den Malatya’ya izne giderken esir düştüm. Bize yardımcı olabilecek herkesten yardım bekliyorum. Üç yıldır buradayım. Bizim için çabalanıyor mu ya da bir çaba var mı bunu bilmiyorum. Ama kimin elinden ne geliyorsa onun yapılmasını bekliyorum. İnsan Hakları Derneği, diğer sivil toplum örgütleri olsun, yapabilecekleri ne varsa onun yapılmasını bekliyorum. Bizler için bir mücadele versinler.”

Er Adil Kabaklı da “Neden bizim için bir şey yapılmıyor?” diye soran PKK tutsaklarından. Kabaklı şunları söylüyor: “Osmaniye doğumluyum. Askerliğimin acemi birliğini Ankara Etimesgut’ta yaptım. Usta birliğime giderken Tunceli güzergâhında PKK tarafından esir alındım. Yaklaşık üç yıldır buradayım. Bizim için şu ana kadar hiçbir şey yapılmadı. Üç yıl boyunca dinlediğimiz radyo kanalında bizden bahseden yok. İsmimiz geçmedi. Bizim beklentimiz devletimizdir. Herkesten bir beklentimiz var ama kimse hiçbir şey yapmıyor. AKP, CHP hangi siyasi parti olursa olsun fark etmez, burada hepsine sesleniyoruz.”

Piyade er Müslüm Altıntaş, Şanlıurfa, Halfetiliymiş. Şöyle diyor: “2 Ekim 2015’te Tunceli’de yakalandım. Halen örgütün elindeyim. Hükümete ve diğer devlet yetkililerine çağrım olacak. Hem bizler hem de ailelerimiz için bir şeylerin yapılmasını istiyoruz. Bu kadar milletvekili, siyasetçi var. Bunlar bizim için hiç mi bir şey yapamıyor ya da yapmıyor. Kemal Kılıçdaroğlu ‘adalet yürüyüşü’ yaptı, bizim için hiç mi bir şey yapamıyor ya da yapmıyor. Hükümet de artık bizim için bir şey yapsın. Vatandaşlıktan mı çıkardılar, ne yaptılar? Hiçbir yerde ismimiz ağza alınmıyor.”

“Eskişehirliyim. 21 Eylül 2016’da Çukurca’dan Hakkari’ye sınav kaydı yapmak için giderken esir alındım. Yaklaşık iki buçuk yıldır buradayım. Bizim için bir çaba, bir ses duymadık. Şu an seçim zamanı. Muhalefeti, Vatan Partisi, MHP, AKP ayırt etmeksizin bizim için laf arasında bile hiçbir şey söylemediler,” diyen er Mevlut Kahveci’nin yerinde sizin çocuğunuz olsaydı da  bugün yaptığınız gibi yine kulağınızın üzerine mi yatardınız ey Tosun Paşa ve yedek çanta gibi yanında gezdirdiği Tosun Paşa’nın paşası Hulisi Paşa.

YAKILAN SEFER TAŞ VE FETHİ ŞAHİN’E YAPTIĞINIZ GİBİ Mİ YAPACAKSINIZ?

“Siirtliyim,” diyor Süleyman Sungur ve ekliyor “Bingöl’de askerlik yapmaktaydım. Diyarbakır-Lice yolunda PKK’nın yol kontrolünde alındım. Üç yıldır tutukluyum. Annemden babamdan; kimseden haberim yok. CHP, MHP, AKP, HDP olsun bu siyasi partilerden bir şeyler bekliyoruz. Birçok bayram geçti, anne ve babamızdan haberimiz yok. Bizi yok saymasınlar.”

“Maraşlıyım. Kars Sarıkamış’ta görev yapmaktaydım. 13 Ağustos 2015’te Kars Sarıkamış’tan Maraş’a yolculuk ederken tutuklandım,” diyor uzman çavuş Hüseyin Sarı ve diğer çocuklardan biraz daha dramatik olan hikayesini şöyle sürdürüyor: “16 Ağustos 2015’te düğünüm vardı. Kağıt üzerinde üç yıldır evliyim. Eşimle düğünüm olmadığı gibi üç yıldır ayrıyız. Şu an ailem ve eşim ne durumda hiçbir bilgim yok. Üç yıldır bize sahip çıkılmadı… Bu seçim sürecinde ne olup biter bilmiyoruz. Bırakılır mıyız, bırakılmaz mıyız?.. Önümüzde Ramazan Bayramı var. Bu ailelerimizden uzak geçirdiğimiz altıncı bayram olacak. Ailemin Ramazan Bayramı’nı kutlarım. Umarım kavuşuruz.”

Hadi bakalım en kahraman Tosun Paşa ve yanında yedek çanta gibi gezdirdiği Tosun Paşa’nın paşası Hulisi Paşa ve dahi MİT’in en kahraman Fidan’ı… Gariban ya da yoz ve yobaz ülkelerden masum öğretmenleri kaçırmak kolay. PKK’nın elinden kurtarsanıza bu Mehmetçikleri, polisi ve MİT yetkililerini… Ucuz kahramanlıkla duruyorken, böyle bir şey yapamazsınız değil mi? Hem biraz sıkar hem de ne gerek var, değil mi?..

Niye kendinizi yoracakmışsınız, riske atacakmışsınız, canınızı sıkacakmışsınız ki? Olmadı, en kötü IŞİD’in 1 Eylül 2015’te Kilis Sınır Karakolu’ndan kaçırdığı, aylarca rehin tutttuktan sonra 22 Aralık 2016 günü canlı yayında demirden kafes içerisinde canlı canlı yakarak infaz ettiği erler Sefer Taş ve Fethi Şahin için yaptığınızı yaparsınız, olur biter. PKK’nın elinde olmalarını zerre dert etmediğiniz, kurtarmak için kılınızı bile kıpırdatmadığınız bu vatan evlatlarını, olmadı bir de vatan hainliği ile suçlarsınız değil mi? Tabii ki yaparsınız… Yapmadığınız bir haysiyetsizlik mi?..

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Gariban öğretmenleri kaçırmaktan,mantı yapan kadınları hapsetmekten daha kolay ve sağlam ne var,bu sadece palyaço tosun paşa ve onun müptezel çanta eri hiluusi için değil,trolunden hayatında eli klavyeye değmemiş dış politika uzmanı kalaslara kadar hepsine müthiş bir konfor sağlıyor,atari oynar gibi her çeşit zulmü işkenceyi ve katli yap hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam et,soyismi Gülen yada Boydak olanlara reva görülenin binde biri Öcalan,Karayılan yada Kaytan soyisimli birilerine yapıldı mı?
    Sıkıyor biraz da ondan.
    Elinize sağlık enfes bir yazı olmuş.

  2. Sayın hocam,öncelikle yazımızda dile getirdiklerinizi iyi bir üslupla belirttiğiniz ve cesaretiniz için çok teşekkürler.

    Bu faşist islamofobik ruh hastası olanların yönettiği bir zamanda bulunduğum için çok karamsarım ama başta siz olmak üzere tüm tr724 yazarları sayesinde geleceğe ümitle bakabiliyorum. Ramazan bereketiyle başta asker,polislerimiz olmak üzere tüm masumların beraati olması dileğiyle ,saygılar….

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin