Nasıl gidiyor arabalar?

“Mevzu atlıkarıncalar değil,

dönen dolaplar!”

Duvar Yazısı

YORUM | NACİ KARADAĞ

Hayret içerisinde izliyorum…

Ülkemi elbette…

Yok; halkı ya da siyasetçileri değil.

Aklı başında sandığım adamların tepkilerini, fikirlerini ve meseleyi hala anlamamış olmalarınadır hayretim.

99 Depremi sonrası ülkede deprem uzmanı patlaması yaşanmıştı.

Şimdilerde ise ekonomi uzmanından geçilmiyor ortalık.

Üç aşağı beş yukarı da hepsi aynı şeyi sakız gibi çiğniyorlar.

Yok efendim Swap, gecelik faiz, döviz kuru vesaire…

Bunları konuşmak kime iyi geliyor ya da kimi ikna ediyor bilemiyorum…

Şu gerçeği de hepsinin bildiğinden eminim:

Türkiye bu hale ekonomik olarak ölümcül derecede yanlış adımlar attığı için gelmedi.

Elbette büyük hatalar yapıldı.

Çok daha büyük yolsuzluklar, hırsızlıklar da…

Ama bunların hiç biri bugünkü tablonun esas sebebi ya da ana gerekçesi değil.

Bugün ülkenin bu duruma düşmesindeki tek sebep, giderek otoriterleşen rejim, dikta hevesleri ve siyasal İslamcı faşizmidir.

Nokta…

Bunun dışında neyin üzerine inşa ederseniz edin, tabloyu tasvir eksik kalacaktır.

Bu sebeple ülkeyi değil IMF, Uzaydan bankacı getirilse kurtarmaya yetmeyecektir.

Çünkü sebep ekonomik değildir.

Hatta sadece zalim yönetici sorunu da yoktur bu ülkede.

Bugün ülkeyi bir kocaman tımarhaneye çevirenler bir şekilde çekip gitseler bile, bir başkası gelip aynı şeyleri yapacak, benzer süreçler tekrar yaşanacaktır.

Çünkü Türk halkının alması gereken ders ve değişim tamamlanmamıştır.

Bu olmadıkça da kimse bu ülkeyi değiştiremez.

En tepedeki görsele iyi bakın lütfen. Hiçbir özgür ülkede göremeyeceğiniz bir utanç resmidir gördüğünüz. Çadır devletlerinde bile olmaz bu görüntü ama bizde çok değil bir hafta önce yaşandı bu.

Doğru dürüst yadırgayan bile çıkmadı.

Çok moda bir video furyası var. Adam kendisine gönderilen cezayı ya da kabarık faturayı kameraya gösterip, yandık bittik öldük, diyor.

Sonra da, size oy veren ellerim kırılsın…

Vay be diyor çoğumuz, bak bak millet akıllanmaya, aydınlanmaya başladı.

Oysa çok iyi biliyorlar ki, faturası 50 lira fazla geldi diye beddua eden, kendi elleri kırılsın diye niyaz eden bu ucuz çıkarcı zihniyet, 50 lira indirimle en ateşli zulüm alkışlayıcısı olacak.

Kimsenin değiştiği, akıllandığı, aydınlandığı filan yok yani.

Seçim öncesi uzatılan mikrofonlara, açız, perişanız, oy vermeyeceğiz filan diyenler oldukça bu ülkede zalim yönetici hep var olacaktır.

Haksızlığa, ahlaksızlığa, namussuzluğa, talana, yalana, zulme kendisine dokunmasa bile sesini çıkarmayanların ülkesinde bir şey değişmez.

İsterseniz büyük şehirlerin tamamını muhalefet kazansın.

Bu millet bu tıynette oldukça bu ülkede hiçbir şey değişmeyecektir.

Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu…

Yıldırım ya da Özhaseki’den çok farklı olduklarına mı inanıyorsunuz?

Mesele Boydaklar hapiste değil de yanlarında olsaydı ve her şeylerini borçlu oldukları Boydak’ları hançerlemeyi tıpkı Özhaseki gibi yapmayacağına mı inanıyorsunuz?

Size bir şey söyleyeyim de biraz şaşırın.

Evet; ben Ankara olmasa da Antalya, Adana ve İstanbul’da seçimlerde hile yapıldığına tüm kalbimle inanıyorum.

Erdoğan da dahil bu ülkeyi kontrol eden derin mahfil hangisiyse, Erdoğan’ı böyle böyle kıskacına alacak.

Daha önce onu iktidarda tutmak için yaptığı şeyin aynısını şimdi ona karşı uygulayacak çünkü.

Bitlis’te, Batman’da, Van’da farklı oynuyorlar bu oyunu, büyük şehirlerde farklı.

Rivayet olunur ki, Erdoğan, Melih Gökçek’i istifa etsin diye Saray’a çağırdığında bir kaç cümle etmiş; “Sen de biliyorsun ki, seçimi sen filan kazanmadın, biz sana kazandırdık, o halde edebinle bırak, çirkinleştirmeyelim. Neler çevirdiğini biliyoruz, olay mahkemeye filan yansımasın!”

Şimdi aynı şeyin Erdoğan’a söylendiğine eminim:

“Başta İstanbul belediye başkanlığı olmak üzere neredeyse tüm seçimlerde hak ettiğinin çok üzerinde oy aldığını biliyorsun. Şimdi bu tabloya itiraz etme, çatışma, dalaşma, edebinle sus ve kaderini bekle…”

Pelikan Çetesi’nin İslamcı Mata Hari’lerin kavrayamadığı mesele bu. Reisleri tam gırtlağından kavranmış durumda. İcap ederse kendilerinin gözyaşına bir saniye bile bakmadan hepsini harcar.

Hiçbir diktatör seçimle gitmezmiş…

Elbette gitmez.

Diktatörlerin de elleri armut toplamıyor bittabi.

Ama bunun için denk olmayı, olgunlaşmayı beklemek zorundadır bir diktatör.

O sebeple tüm zalimler, önce kendisini o noktaya taşıyanları yutarlar, yok ederler.

İsim mi vereyim yani; Gül, Arınç, Topbaş ve daha yüzlercesi…

Bu kadim hikayede nice evlatlar, eşler, ana-baba kardeşler harcanmıştır bilmiyor musunuz?

Stalin bizzat kendi ailesini darmadağın etti. Kimini tımarhaneye yatırttı, kimini hapse attırdı, kimi alkolik oldu vesaire..

Bizim Tiranımız da bırakınız tüm torbacıları, öz ailesini bile harcamak için gözünü bile kırpmaz emin olun.

Türkiye, hemen her topumun yaşadığı kadim bir süreci yaşıyor. Bir toplumsal dönüşüm sürecidir bu. Ve öyle kısa boylu, dünden bugüne olabilecek bir şey de değildir. Bunun cemaatle filan doğrudan ilgisi de yok.

Varsa da zannettiğimiz bağlamda değil bundan emin olabilirsiniz.

Seçim sonuçları sadece bir eşik ve kırılma noktası olması bağlamında bir anlam ifade eder. Meselenin asli aktörlerinin hamlelerini okuyabilmek adına önemlidir seçimler.

Yoksa anket firmaları, çöpten çıkan çuvallar, kaydırmalar, tutanaklar filan hikaye. Plakasız arabalardır esas görülmesi gereken.

Çünkü mesele atlıkarıncalar değil, dönen dolaplardır!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin