ManU’nun üzerine yeniden Ferguson’un gölgesi düştü!

HABER-YORUM | HASAN CÜCÜK

Önce Ajax sonra Manchester United, Şampiyonlar Ligi’nde sezona damga vuracak skorlara imza attılar. Ajax’ın resitalini dün yazmıştım. Bugün sırada Manchester United var. Alex Ferguson’un 1986’da taşlarını döşemesiyle başlayıp, 1990’lı yılların başından itibaren Ada ve Avrupa futboluna damga vuran United, İskoç hoca sonrası tepetaklak olmuştu. Ole Gunnar Solskjaer ile yeniden eski günler sinyali veren ManU’nun bu başarısında yine Ferguson’un gölgesi var.

Alex Ferguson, 27 yıllık Manchester United defterini kapatıp 2013’te emekliye ayrıldığında geriye bir müze dolusu kupa bırakıyordu. Kazanmadık kupa bırakmamıştı. Ferguson sonrası göreve ilk gelen isim Everton’da 10 yıl kalan David Moyes’ti. United gömleğinin Moyes’e oldukça bol geldiği daha sezon bitmeden ortaya çıktı. Yıllar sonra United ilk kez ligi ilk 4 dışında tamamladı. Aslında United’in formülü, takımı efsane oyuncularından birine teslim etmekti. Bir nevi Barcelona modeli denenecekti. Moyes’in yardımcılığına Galli efsane Ryan Giggs getirilmişti. Nitekim, Moyes gönderilince takım Giggs’e emanet edilmişti. Giggs’e de gömlek bol gelince, evlada teslim projesi rafa kaldırıldı. Ünü dünya çapında olan Louis van Gaal ve Jose Mourinho’ya takım teslim edildi.

Şampiyonluğun hayal olduğu bu yıllarda tek başarı Mourinho döneminde kazanılan UEFA Avrupa Ligi ve geçen yıl gelen lig ikinciliği oldu. Transfer döneminde milyonlar harcanıyor, yıldız oyuncular kadroya katılıyordu sonuç değişmiyordu. Jose Mourinho ile sezona başlayan ManU, 17. hafta sonunda Portekizli hoca ile olan 2,5 yıllık birlikteliğini sonlandırıyordu. Portekizli teknik adam yönetiminde bu sezon ligin geride kalan 17 haftasında 7 galibiyet, 5 beraberlik alan United, 26 puanla 6. sırada bulunuyordu. Mourinho, 2,5 sezon geçirdiği Manchester United ile UEFA Avrupa Ligi, Lig Kupası ve Community Shield kazandı.

Mourinho sonrası gözler emanetçi isimlere çevrildi. Bu isim Norveçli eski futbolcusu Ole Gunnar Solskjaer oldu. Moyes, Van Gaal ve Mourinho, kendini ispatlamış hocalardı. Solskjaer futbol tabiriyle ‘stajyer’ hocaydı. Manchester United elbisesinin üzerine bol geleceğini herkes biliyordu. Bu bir anlamda Norveçlinin şansıydı. Zaten emanetçiydi. Üzerinde baskı yoktu. En önemlisi Solskjaer’in egosu yoktu. Selefleri, Ferguson boşluğunu doldurma iddiasıyla gelmişti. Solskjaer ise bu geçici ManU döneminin önündeki uzun teknik adamlık yıllarını şekillenmesinde kullanmak istiyordu. Geçici dönem bir anlamda tecrübe kazanma süreci olacaktı. En önemlisi futbolculuğunda çok şey borçlu olduğu hocası Ferguson’un kapısını çalıp, başarılı olma adına yaşlı kurtun tecrübe ve bilgilerinden faydalanma yoluna gitti.

Ligde hedefinden uzaklaşmış bir takımı devralan Solskjaer önce küsen yıldızları yeniden kazandı. Takımın starı Pogba, Solskjaer ile birlikte kendine geldi. Premier Lig’de Solskjaer yönetiminde 12 maça çıkan ManU, 10 maçı galip kapatıp, iki maçta berabere kaldı. Bu başarının sebebi olarak fikstür avantajı gösterildi. Premier Lig ve FA Cup’ta kaybetmeyen Ole Gunnar’ın kalitesinin sınanacağı maç Şampiyonlar Ligi son 16 turu olacaktı. FA Cup’ta Arsenal ve Chelsea’yı yenip, Premier Lig maçlarını tesadüfen kazanmadığını ortaya koymuştu. Ancak asıl tartıya çıkacağı Devler Lig’ndeki PSG maçı olacaktı.

Nitekim ilk maç gelip çatmıştı. Sahada United’i silen bir PGS vardı. Hem de Neymar ve Cavani’nin yokluğuna rağmen. Tek başına Kylian Mbappe yetmişti. Ne Pogba ne de diğer oyuncular, PSG’nin futboluna karşılık verememişti. Old Trafford’un skor tabelasında 90 dakika sonunda 2-0 PSG üstünlüğü vardı. Bu sıradan bir skor değildi. Ole Gunnar’ın sezon sonu emanetçi koltuğunu bırakacağının önemli göstergesiydi.

Rövanş için United kafilesi Paris yolunu tutarken, takımın adeta yarısı yoktu. Antonio Valencia, Matteo Darmian, Juan Mata, Ander Herrera, Jesse Lingard, Alexis Sanchez, Nemanja Matic ve Anthony Martial sakatlık nedeniyle, Pogba ile kırmızı kart cezasından dolayı Paris’te forma giyemeyecekti. Tablo buydu. Turdan ümitli olmayı gerektirecek bir emare yoktu. Sahada maçın başında Lukaku ile öne geçen ManU’yu PSG’nin bırakmaya niyeti yoktu. Nitekim kısa sürede beraberlik geliyor ancak Buffon’un hatasında cezayı kesen Lukaku soyunma odasına İngiliz ekibinin 2-1 önde gitmesini sağlıyordu. Bu skor turu geçenin PSG olduğunu söylüyordu. İkinci devre yine sahasından çıkamayan bir ManU vardı.

Maçı seyrederken 1995-96 sezonunda şampiyonluk yarışı veren Trabzonspor – Fenerbahçe karşılaşması aklıma geldi. Karadeniz ekibi dalga dalga gelmiş, savunmada kalan Fenerbahçe ikinci devre bulduğu iki sürpriz golle maçı almıştı. ManU’nun PSG ile bilek güreşine girecek gücü yoktu. Tek çıkar yol, sabırla savunma yapıp gol yemeden bulacağı bir şansla turu geçecek golü atmaktı. Nitekim maçın son dakikalarında gol için kıpırdayan ManU aradığı şansı VAR pozisyonu ile kazandığı penaltıyla elde etti. İlk maçta sahadan silinen ManU, deplasmanda yine sahada yoktu. Topla oynama oranı 68-32 PSG lehineydi. Sahada her alanda üstünlük PSG’nindi. ManU gücünü bilip oynadı. Sabrının sonunu tur ile aldı. Bu başarının mimarı Ole Gunnar Solskjaer kadar yeniden gölgesi ManU üzerine düşen Ferguson’dur. Nitekim maçtan sonra soyunma odası koridorunda Solskjaer’in efsane hoca Ferguson ve Eric Cantona ile verdiği sevinç pozu başarının şifreleriydi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin