Silahlı cihatçılar ve IŞİD militanları nereye dönecek? [Haber-Yorum: Erman Yalaz]

[MANCHESTER SALDIRISI BİZE NEYİ ANLATIYOR?]

Saddam Hüseyin, 2 Ağustos 1990’da ordusuyla Kuveyt’i işgal etti. 1980-88 yıllarında Irak-İran arasında yaşanan savaş bittiğinde bölgeyi en yakından izleyen liderlerden biri Turgut Özal’dı. İran ziyareti sırasında otelinin yanı başına Irak’tan atılan SCUT füzeleri düşmüştü. Saddam’ın saldırganlıklarına karşı en cesur sözleri hatta ağır tehditleri sıralayacak öngörü ve cesaret vardı Özal’da.

Önce kurmaylarına sonra ABD lideri baba George Bush’a, Saddam’ın yüz binlerce askerini İran savaşından sonra uzun süre kışlalarında tutamayacağını, evlerinde de besleyemeyeceğini; mutlaka yeni bir savaş için yönlendireceğini söylemişti Özal. İki adres var diye eklemişti: “Ya kuzeye çıkacak Türkiye sınırında çatışma isteyecek (suyu bahane ederek) ya da güneye inecek Kuveyt’i işgal edecek.”

Özal, öngörüsünde haklı çıktı. 100 binden fazla askeriyle iki günde işgal etmişti Kuveyt’i Saddam. Petrol borçları ve sondaj kavgası çıkarılmış, dünyanın gözü önünde Kuveyt’i yeni vilayeti ilan etmişti. Sonra Birinci ve İkinci Körfez savaşları denen süreçler yaşandı. Birleşmiş Milletler ve ABD ile birlikte koalisyon güçleri Saddam’a müdahale etti. Olan bölge halkına oldu. 1990’dan 2003’e kadar büyük acılar yaşandı. Sonrasında da öncesinde olduğu gibi Irak toprakları adeta kanla yoğruldu. Ambargolar, katliamlar, ilaç, gıda yoksunluğu, açlıktan ve savaştan ölen milyonlarca çocuk, kadın ve insan…

ASALA ÖRNEĞİ, DERİN DEVLETİN MAFYALAŞMASI

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde ortaya çıkan, Türk diplomat ve diplomatik hedeflerine suikastlar yapan Ermeni örgütü ASALA’ya karşı derin devlet refleksi ülkücü ve milliyetçi yapıları, bazı mahpusları kullanma stratejisi kurmuştu. Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerine darbe öncesi ve sonrası sığınmış isimler MİT koordinasyonunda ASALA’ya karşı kullanılmıştı. ‘Derin devletin’ ASALA suikastlarına karşı suikast ve bombalama ile cevap verme aklı kabul görmüştü.

1985’te ASALA saldırıları sonlanıp hız kesse de, Abdullah Çatlı, Oral Çelik, Mehmet Ali Ağca hatta Alaattin Çakıcı gibi tanınmış isimlerle birlikte anılan bu yapı yoluna devam etmişti. İşsiz kalınca Türkiye’ye dönenler, polis-MİT-istihbarat-mafya döngüsünde kendilerine yeni bir alan açmıştı. 3 Kasım 1996’daki ‘Susurluk Kazası’ ile bu ilişkiler patlayana kadar kimse sesini çıkarmamıştı bu yapılara. ‘Vatan millet için savaştıklarını’ anlatıp her alanda hak talep ediyordu geri dönenler. İstanbul’dan Ankara’ya, uyuşturucudan gazinolara her türlü illegal işin bir yanı da bu isimlerle çakışıyordu ne yazık ki.

AFGAN MÜCAHİTLER, ÇEÇENLER, BALKANLAR…

Asker ya da silahlı grupların dönüşü, işsiz kalması; vizyonu olmayan liderler elinde bir felaket getiriyordu. Türkiye’nin ASALA, Saddam’ın Kuveyt işgal örneği bunun somut örneklerinden. Daha az konuşulan ancak bugün dünyanın başındaki en büyük tehdit ve tehlikelerden biri haline gelen ‘cihatçı, silahlı gruplar’, El Kaide, IŞİD, Çeçen ve Balkan savaşçıları da benzer bir tehlikenin sinyalini veriyor. İngiltere’de binlerce insanın katıldığı konsere yapılan 22 kişinin can verdiği onlarca insanın yaralandığı canlı bomba saldırısını 24 saat içinde IŞİD üslendi.

IŞİD’İN YENİ PARADİGMALARI

Başlangıçta 18 ülkeden 40 radikal grubun desteğini alarak Afganistan, Kafkasya ve Bosna-Kosova (Balkan) savaşlarındaki radikal İslamcı silahlı örgütlerin hamisi konumuna yükselen IŞİD, Irak ve daha sonra Suriye iç savaşlarında adeta savaş paradigmalarını değiştirdi.

Bölgesel savaş ve terör olayları ile yetinmeyen IŞİD, 2015’ten itibaren Paris, Brüksel, Orlando, Nice, Moskova, Londra ve son alarak Manchester saldırısı gibi batıya yönelik terör saldırılarıyla bütün dünyayı tehdit ediyor. 2014’ün başında Mısır, Yemen, Kuveyt bombalamalarıyla başlayan Müslüman toplulukların yaşadığı ülkelerde en büyük saldırıları yine Türkiye ve Mısır gibi ülkelerde yaptı.  2011’den bu yana Irak ve Suriye bölgelerine dış ülkelerden gelen yabancı savaşçı sayısının 27 bin ile 31 bin arasında olduğu kaydediliyor. Yine bu savaşçıların yüzde 20-30’unun ülkelerine geri döndüğü istatistiklerde ve istihbarat raporlarında yer alıyor.

El Kaide, El Nusra, Ahrar Eş Şam gibi örgütler de dahil olduğunda Suriye ve Irak bölgelerindeki savaşçıların sayısı 60 binlerin üzerinde. Sadece IŞİD’e katılan militanlar listesinde Tunus (6 bin) Suudi Arabistan, Rusya, Türkiye, Ürdün ülkeler ile Afrika ülkelerinden 2’şer binden fazla savaşçı gözüküyor. Bu sadece Müslüman coğrafyanın sorunu değil, Fransa, Almanya, Belçika, İngiltere, Balkan ülkelerinden de yüzlerle binlerle ifade edilen katılımlar söz konusu.

SAVAŞANLAR ÜLKELERİNE GERİ DÖNÜP TERÖRE YENİ ZEMİNLER HAZIRLIYOR

İngiliz Telegraph gazetesinde yayınlanan bir haberde İngiltere’den 760’a yakın savaşçının bu bölgelere gittiği, Batı Avrupa ülkelerinde bu manada katılımın 6 bini bulduğu rapor edilmişti.

Irak ve Suriye’de ‘devlet örgütlenmesi’ stratejisi izleyen IŞİD, petrol gibi enerji kaynakları ve ekonomik zenginliği olan bölgeleri ele geçirip taraftarlarına yeni bir devlet vaat etmişti. Rusya ve ABD ile birlikte koalisyon güçlerinin IŞİD merkezli 1 yılı aşkındır sürdürdüğü operasyonlar sahada çok şeyi değiştirdi. Radikal yapı ve savaşçılar farklı eylemlere göz dikti. Batı ülkelerindeki bombalı saldırılar, silahlı baskınlar, araçlarla yapılan bireysel terör eylemleri IŞİD gibi gözü dönmüş terör yapılarının Avrupa ülkelerinde zemin bulduğunun göstergesi aynı zamanda.

Asıl tehlikeli olan ise, Suriye ve Irak’ın yanı başında bugüne kadar bu yapılarla mücadeleyi sadece Batı istediği için yapan; hatta IŞİD ve El Kaide gibi yapılara silah, lojistik, insan kaynağı temininde ‘kurtarılmış bölgeler’ oluşturan Türkiye, İran, Lübnan gibi ülkelerin durumu. El Nusra’ya giden tırları durduran savcı, jandarma, yargılama yapan hakimlerin hapsedildiği Türkiye’de, AKP’nin bu tür yapıları beslediği BM, ABD ve diğer batı ülkelerinin istihbarat raporlarıyla sabit artık.

TÜRK SAVAŞÇILAR NASIL ON KAT ARTTI

Daha da ürkütücü olan ise, IŞİD savaşçılarının sadece Batı’ya dönmediği. Türkiye’den 1992-98 arasında Çeçenistan, Bosna, Kosova gibi savaş ve çatışma bölgelerine giden tırnak içinde ‘silahlı cihatçı’ sayısı bazı raporlarda 600-650 olarak gözüküyordu. 2014 yılı ortalarında Türkiye hükümetinin bölgede görevlendirdiği bir yetkilinin elindeki rakamlara göre bu tür radikal örgütlere İstanbul, Adıyaman, Ankara, Konya, Kocaeli, Gaziantep gibi illerden gidenlerin sayısı 6 binden fazlaydı.

Aradan geçen süreçte bu sayının radikal örgütler ve cihatçı ekipler lehine değiştiğini söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Neticede batıda terör faaliyeti gösterip ‘Haçlı öldürdük’ diyen zihniyet ile seçim çalışmalarında ülkeyi kutuplaştırıp kamplara bölmeye uğraşan zihniyetin Avrupa için bunlar ‘Haçlı kafası’ demesi arasında çok büyük fark yok.

CİHATÇILAR MELİH GÖKÇEK’TEN İHALE İSTERSE

Bu savaşçı gruplara kucak açan AKP siyaseti, asıl bu savaşçı kafalar Türkiye’ye döndüğünde, belediyelere, mafyavari işlere çöktüğünde büyük şoku yaşayacak. Dün ASALA’ya karşı kullanılan tırnak içinde ‘ülkücü grupların’ iş bitip döndüklerinde diyet isteyip derin devletle mafyatik ilişkiye girişmesi tecrübesi, İslamcı bir ideoloji ile beslenen AKP ve radikal örgütlerin tabanlarını da benzer bir felakete sürüklemek üzere. Bilmem tehlikenin farkında mısınız? Yarın dönüp Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Melih Gökçek’ten yer yurt isteyen, ihale alıp savaş sponsoru olan ‘müteahhit kılıklı’ cihatçılar karşımıza çıkabilir. Belki de bu yapılar oluşmuştur ve hali hazırda çalışmaktadır. Kim bilir?

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin