Katar krizinde son durum [Kemal Ay]

Televizyonunu yeni açanlar için hatırlatalım: Başını Suudi Arabistan’ın çektiği bir grup Körfez ülkesi, yüzölçümü Çorum’dan az hallice olan Katar’a boykot uygulamaya karar verdi. Meğer Katar, radikal terörizmi finanse ediyormuş, İran’la işbirliği yaparak ‘Sünni bloku’ sabote ediyormuş ve böylece Körfez ülkelerine ihanet içindeymiş.

Olayların ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan’ı ziyaret edip Suud Kralı Faysal ve Mısır Devlet Başkanı El-Sisi ile birlikte o meşhur ‘ışıklı top’ pozunu vermesinden sonra vuku bulması, tabi daha enteresandı. Gelişmeler, Suriye iç savaşı sebebiyle bir ‘günah keçisi’ arandığını ve Katar’ın da bu role uygun düştüğünü gösteriyordu.

Saflar kısa süre netleşti: Türkiye, Katar’a sahip çıktı. Körfez ülkelerinin boykotunu delerek, gıda yardımında bulundu. Asker gönderme tezkeresini Meclis’ten geçirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sağa sola telefon ederek, arabuluculuk üstlenmeye çalıştı. Bu arada meselenin resmi arabulucusu Kuveyt Dışişleri olarak belirlendi.

SUUDİ ARABİSTAN’DA DEĞİŞİM ZAMANI

Bu arada Katar’ın öyle hemen kırılacak bir ceviz olmadığı da ortaya çıktı. Kişi başına düşen gelirde dünya lideri olan (nüfusu 1 milyonu bile bulmuyor) emirliğin yurtdışındaki milyar dolarlık yatırımları, bilhassa Batı dünyasında fikir ayrılıklarına sebep oldu. Meselenin sadece ekonomik olmadığını, politik olarak da İran blokuna yakın olanların Katar’ı desteklediğini düşünebilirsiniz. Ancak para olmasa, politikaya ne gerek var, değil mi?

Kriz derinleşirken Suudi Arabistan’da veliaht prens değişti. Herkes çok anlam yüklemeye çalışıyor ama bu biraz da beklenen bir gelişmeydi. Yeni kral, haklı olarak (sonuçta adamı kral yapmışsınız) kendi evladını veliaht ilan etme yolunu tercih etti. Yine de Ortadoğu uzmanları bu gelişmeyi “daha dinamik ve etkili bir Suudi Arabistan” olarak yorumluyor. İnanmazsınız, Suudi Arabistan ekonomisi ciddi sıkıntı içinde. Eğer petrol fiyatları yükselmezse, petrole bağımlı olmayan bir ekonomi kurgulamaları gerekecek. Bunun için adımlar atan Suud yönetiminde Muhammed bin Salman’dan beklenti de bu yönde.

Bu, Katar için daha kötü haber demek zira bölgede ‘dinamik ve etkili’ denince herkesin aklına Katar Emiri Şeyh Temim El-Tani geliyordu. Suudi Arabistan, Katar’ın yatırımlarına ‘ortak’ çıkmak isteyecek muhtemelen.

ABD: İYİ POLİS, KÖTÜ POLİS

Öte yandan ABD Başkanı Trump’ın krizin daha ilk gününden Katar’ı ‘terör destekçisi’ ilan etmesi herkesi şaşırmıştı ki, Beyaz Saray’dan ilginç bir manevra geldi. Şu anda ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Katar konusunda ‘kötü polisi’ oynadığını, Trump’ın ise ‘iyi polis’ olmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Bunda, ABD’deki etkili lobicilerin Katar’dan deve yüküyle para almasının bir etkisi olabilir. Şeyh Temim, kriz zamanlarını sessiz geçirip perde arkasında iş yapan bir idareci.

RUSYA, İRAN, SURİYE İTTİFAKI ÇATIRDAR MI?

Katar krizinin bir başka ‘etki alanı’ Rusya, İran ve Suriye ittifakı. İran’ın bölgedeki ‘arabuluculuğu’ ile Türkiye ve Katar yavaş yavaş iç savaştaki inisiyatifi bırakmak üzereydi ki, Körfez ülkelerinden Katar hamlesi geldi. Yani piyasaya anlatılanın aksine Katar, Suriye iç savaşında radikal İslamcılara destek vermekten değil, bu desteğini Rusya, İran ve Suriye lehine çekmekten ‘sorumlu tutuluyor’. 5 gün önce ABD’nin, PYD militanlarına saldıran Suriye rejimi uçağını düşürmesi, ittifaka yönelik “Herkes kendi işine baksın” mesajıydı.

Gerçi Rusya, İran ve Suriye ittifakı her açıdan problemlere gebe bir işbirliği. Batı dünyasının liberal kanadı Rusya konusunda ‘düşmanca’ bir tavra bürünürken (sosyalistler bile Rusya’ya tereddütle bakmaya başladı), muhafazakârlar (Trump-Brexit kuşağı) Rus yanlısı olmaya başladı. Yine liberal kanat Körfez ülkelerine karşılık İran’ın yanında yer almayı tercih ederken, muhafazakârlar Suudi Arabistan’ın liderliğine yatırım yapıyor. Suriye konusunda önceliğin IŞİD’i yok etmeye dönmesi, şimdilik Beşşar Esad için rahatlatıcı bir unsur. Ancak İran’ın Esad’ı pek istemediği de dedikodular arasında.

HASADI KİM KALDIRACAK?

Bu arada konuya sonradan dâhil edilen Hamas’la ilgili problemlerin başında Rusya’nın İran’ın kanallarını da kullanarak Ortadoğu’da ‘hegemon güç’ olma çabasının yattığını söylemek gerekir. Rusya 2005’te, o zamanki adıyla İslam Konferansı Örgütü’ne gözlemci statüsüyle katılmaya başlamıştı. Zaman içerisinde Ortadoğu’da çok yol kat eden Rusya, Suriye’ye verdiği adeta karşılıksız destekle, bölgeye önemli bir kapı açtı. Ortadoğu’daki petrol pazarında masada olmak isteyen Rusya, aynı zamanda Filistin meselesinde bile arabuluculuk yapıyor. Ocak 2017’de Hamas ve El Fetih temsilcileri Moskova’da bir araya geldi mesela. Bir nevi, Ortadoğu’nun ‘ikincil önemdeki’ aktörlerini yanına çekerek, bölgede söz sahibi olmak istiyor.

Türkiye, daha doğrusu Erdoğan rejimi, önemli bir risk alarak Ortadoğu’daki bu tuhaf krizde Katar’ın safını seçti. Önümüzdeki günlerde işler kızışırsa, safların yeniden belirlenmesi mümkün. Pehlivanlar henüz güreşe başlamadı ve saha kenarında ısınıyorlar. Ani, çabuk hamleler beklememek gerekir. Ancak bu kriz bölgede ciddi değişikliklere gebe.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin