İnsan tanım taşır mı?

YORUM | HAKAN ZAFER

İnanca dayalı, tecrübe edilebilir olanı tanımlamada başarısızlığı bize tattıran her insanî aldanmadan sonra, ilke ve vasıf üzerinde odaklanma ve insanın tanım taşıma zahmetinden kurtarılması gerekir.

Ortaya saçılan, istenmeyen tabloları zihnimizden uzaklaştırmak için elemeler yaparız. “O temsil etmez!”, “bunun üzerinden tanımlama!” gibi mevcut yoğunluğu geçiştirme gayretlerini “peki, kim?” sorusu takip eder. “Üç beş kişi” diye zararı zihnen hafifletebiliriz ama kötü temsili izleyenlerin zihninde bırakacağı ikna ediciliği nasıl kırabiliriz?

Aşağıdaki fıkrayı, burada henüz kullanmadığım klişe kontenjanından yararlanarak yazacağım.

Temel, kamyonla yokuş aşağı inerken freni patlar. Sağında bir kişi, solunda bir pazar yeri. Hızlı bir kararla, zararı aza indirmek için tek kişiye doğru direksiyonu kırar. Mahkemeye çıkarılır. Hâkim, Temel’e onca insanı nasıl ezip geçtiğini sorar. Temel de, “Her şey o kişinin pazar yerine girmesiyle başladı hakim bey” der.

***

Kişi üzerinden tanımlama, ilkelerle sınırlandırılmazsa, hedefe kilitlenme kabiliyetli füze gibi kişi nereye, biz de sırtımızdaki saygı heybesiyle oraya gideriz. Böylelikle, şahıs gittiği noktaya tanımı da taşır. Kişiyi hareketlendiren yakınlık, servet, sayıca üstünlük, şöhret, şehvet, hırs, haset gibi etkileyiciler sebebiyle, tanımlar yanlış yerlerde gezinir. Mesela, “kul hakkını” üzerinden tanımladığımız kimse bir canavara dönüşürse, tanım yer değiştirir. Mutasyona uğramış bu tanımdan hareketle ihlal etmeyeceğiniz, yemeyeceğiniz kul hakkı kalmaz.

Kur’an’ın, görenle görmeyen (Enam 50, Rad 16), adaletle hükmedenle dili hakkı konuşamayan (Nahl 76), bilenle bilmeyen (Zümer 9) kıyasları sonrasındaki “hiç, bir olur mu?” ifadesinden anlaşılan kişilerin bizzat kendisinin değil, taşıdıkları vasıfların değerlendirmeye alındığıdır. Nerede salih kimselerin bahsi açılsa, hem bir takdir hem de beklenti olarak onları salih yapan vasıflardan da bahsedilir. Yani Kuran, tanımlamayı insan sırtından çözüp ilke ve vasıflara bağlar.

Tanımlama çabasını, ilkeler etrafında disipline etmek, tanımladığınız duruma elit oluşturarak yeni bir “garibanlar” sınıfının doğmasından bizi kurtarır. “Sabah akşam Rablerini ananları etrafından kovma” ikazına zemin oluşturan, ilke ve vasıflardır. (Enam 52, Kehf 28). Vasfı taşıyan her ne kadar gariban da olsa Allah, Peygamberinin (sav) eğer birilerine yakınlık kuracaksa onların “garibanlar” olmasını diler.

O halde kimin gözünün içine bakacağız? Tek vasfı, insanlardan biri olmak diyebileceğimiz biri, bir tanımı tek başına pekalâ sırtlayabilir. Aksi halde “vitrini doldurmak” için kelli felli malzemeye her zaman ihtiyaç duyarız.

Üzerinden tanımlamalar yaptığımız herkesi her zaman sevemeyebiliriz. Ya da sadece sevdiğimiz konuları tanımlamak zorunda da değiliz. Böylece, sevdiklerimizin “istenmeyen hallerini” tanıma dâhil etmek zorunda kalmayız. Sevmediğimiz konuları, sevmediğimiz kimseler üzerinden tanımlarken, “tahammül” prensibinden hareket etmek durumundayız. İndirgemeci yaklaşımla her yolu Roma’ya çıkarma gayreti, belki de bizim tanımı yüklediğimiz kişilerle, herkesi aynı görmek istememizden kaynaklanıyor olabilir.

Elbette vasıf ve ilkeler üzerinden tanımlama yapalım derken bireyi kenarda tutmaktan bahsetmiyorum. Birey, ilkelerle sınırlanıp tutarlı hale geldiği, vasıfları taşıdığı müddetçe tanımla yan yan anılabilir. Ancak, ilke ve vasıftan yoksun bireylerin, hâlâ bir şeylerin tanımı olması, tanımlanan olguya karşı saygısızlıktır. Bu aynı zamanda kişiye muhtaç kalmaktır. Halbuki tanım yükünden insanı kurtarmak, bizi de bir diğerine mecbur olmaktan kurtarmak anlamına gelir.

İnsanların yaşatabileceği hayal kırıklığının zararını en aza indirmek için olsa bile, günün birinde, küstüğümüz insanların üzerinden yaptığımız tanımın içeriğine küsmemek için ilkelere odaklanmak, merkeze mutlaka vasıfları almak durumundayız.

Özet

  • Değişimin olumsuz yönünün de olduğunu kabullenerek, inandığımız, bildiğimiz iyiliği temsil ediyor diye kimseye ölçüsüzce iyiliğin tanımı muamelesi yapmamalı. Aksine, ilke ve vasıfları kim taşıyorsa sinyal bozculara rağmen o bireyi “iyi” bilmeli.
  • İyi olabiliriz ama aslında iyi kalabilmek hatta iyi olarak ölmek önemlidir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin