İniş sert mi olacak, yumuşak mı?

HABER-ANALİZ | SEMİH ARDIÇ

Türkiye ağır bir borç krizinde. Evvelki krizlerden çok farklı bir kriz bu. 2001 krizinde kamu borç batağındaydı, bu sefer özel sektör ve hane halkı borç yükü altında inliyor. (Bkz. http://www.tr724.com/bu-kriz-cok-farkli/)

Borcun ödenmesi için gelir hedefinde, nakit akımında ve tahsilatta sapma olmaması elzemdir. Piyasada talebin düşmesi, kur, faiz ve enflasyon gibi parametrelerin ani ve sert yükselmesi borçlu şirket ya da devletlerin en son arzu edeceği gelişmedir.

Maalesef hâdiseler Türkiye’de tam da böyle cereyan ediyor.

BORÇ MİLLÎ GELİRİN YÜZDE 55’İNE YAKLAŞTI

Türkiye’nin 456 milyar doları bulan dış borcunun millî gelirinin yüzde 55’ine yaklaştı. İç borç rakamları ilave edildiğinde borç stoğa 650 milyar doları aşıyor.

Böylesine yüksek borca karşılık sermaye girişi durdu. Yerli ve yabancı sermaye riskli gördüğü TL’den uzaklaşıyor. Son 4 senede 12 bin milyoner Türkiye’i terk etti.

Borsa İstanbul (BIST) birkaç ay içinde yüzde 20’den fazla düştü. Faizler Merkez Bankası ve Hazine cenahında yüzde 20 oldu. Şirketler ve şahıslar 12 aylık vade ile yüzde 22’den aşağı kredi bulamıyor.

Böyle bir girdaptan çıkmak dolar 4,75 TL, euro 5,50 TL iken hariçten bir yardım eli uzatılmazsa mümkün görünmüyor.

“TÜRKİYE” VE “KRİZ” YAN YANA TELAFFUZ EDİLİYOR

Artık Türkiye ile kriz kelimesi birlikte telaffuz ediliyor. Uçağın yere sert mi, yumuşak mı? ineceği ise 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacak “başkanlık” seçimine bağlı olacak.

Dünyada para bolluğu devam etseydi Türkiye mevcut krizi kolay atlatabilirdi.

Oysa dünyada paranın bol olduğu günlerde inşaat-emlak üzerinden tüketim ağırlıklı büyümeyi marifet sayan Türkiye gibi ekonomiler yaz ortasında kış mevsimi şartlarına maruz kalıyor.

Vaktinde kıtlık günleri için kenara yedek akçe ayırmak bir yana kazandığımızdan fazlasını harcadık.

Reform (ıslahat) yerine makyaj, üretim yerine tüketim, demokrasi yerine tek adam tercihlerinin faturasını hep beraber ödemeye başladık. Diğer faturalar da postaya verildi bile.

VATANDAŞIN SIRTINDAKİ YÜK

Ahbap çavuş kapitalizmi, devleti aile şirketi gibi idare edenleri ve hısım akrabasını zengin ederken dar ve orta gelirlerin sırtındaki vergi yükünü artırdı. Ulaşım, sağlık gibi temel mamu hizmetlerinin maliyeti katlandı. Kalite (nitelik) ise düştü.

Basit bir misal: Süleyman Demirel’in Başbakanlığı’nda inşâ edilen ve 1974’ten biri İstanbul Boğazı’nın iki yakasını bir araya getiren 1. köprüde geçiş ücreti 11 TL. Üstelik tek yönde ücret alınıyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta anlattığı Osmangazi Köprüsü’nde otomobiller tek yön için 114 TL ödüyor. Ücret çift yönlü tahsil edildiği için köprüyü gidiş ve dönüşte kullanan şoför 228 TL ödüyor.

Tepki geldiği için şartnamedeki ücret birebir tatbik edilmiyor. Aradaki fark firmanın ödeyeceği vergiye mahsup ediliyor. Yani vatandaşın cebinden gidiyor yine.

Günlük 40 bin araba geçmediği için farkı Hazine işletmeci firmalara ödüyor. İhaleyi kazanan ortaklar 16 yıl 2 ay boyunca (otomobil başına 40 dolar+KDV) gelir garantisi ile işletecek.

BALLI İHALELERLE BİRİLERİ ZENGİN EDİLDİ

Benzer çarpıklıklar şehir hastanelerinden hava limanlarına kadar bütün kamu ihalelerinde artık teamüle dönüştü. Hazine ancak bu modelle planlı bir şekilde soyulabilirdi.

Hazine üzerinden birileri servetine servet kattı. Ballı ihalelerin faturası da 5-10 sene içinde vatandaş tarafından ödenecek.

Türkiye için artık “harç bitti, yapı paydos” diyenler iktidarın iddia ettiği gibi böyle ağır ifadeleri Türkiye düşmanı oldukları için kullanmıyor.

Dünyada en büyük firmaların bile “yeni normal” denilen likidite daralmasına karşı çareler aradığı bir vakitte borçlu ve cari açık rekortmeni Türkiye’nin eski günlerin alışkanlıklarını sürdürmesi mümkün değil.

HUKUK GÜVENLİĞİNİ TESİS ETMEDEN OLMAZ

Borçları ve cari açığı bir şekilde azaltmanın yolları bulacağız. Az tüketecek, çok üreteceğiz. Yatırımcıya itimat telkin edecek, sermayedara hukukî teminat vereceğiz.

Bağımsız yargı, bağımsız ve etkin üst kurulları yeniden inşâ edeceğiz.

16 senelik iktidarının sonunda Türkiye’yi duvara toslatan AKP ve onun lideri Erdoğan’ın yumuşak bir inişi ve akabinde uçuşa geçip tırmanmayı tahakkuk ettirme ihtimali kalmadı.

Piyasa için en büyük belirsizlik Erdoğan’dır. Onun akşamdan sabaha, aklına estiği gibi davranması yatırımcıların hesap kitap yapmasına imkân vermiyor.

ÖYLE YA DA BÖYLE KÜÇÜLECEĞİZ

Türkiye’nin küçülmekten başka çıkış yolu kalmadı. Şirket bilançoları da kamu harcamaları da küçülecek. Küçülmeyi belli bir plan dahilinde yapabilirsek uçak yumuşak iniş yapacak. “Yok, böyle iyiyiz.” diyorsak tarihin en sert inişine maruz kalacağız ki o halde uçak ağır hasar görecek.

2001 krizi ve akabinde attığımız adımlarla krizden çıkışın nasıl olacağına dair büyük bir tecrübeye sahibiz.

Geleceğin dünyasında nerede olmak istediğimize karar vermek için de bir fırsat yakaladık. Her başlıkta yeniden bir değişim ve dönüşümü ihtiva eden master plan hazırlayabiliriz.

İlk safhada Olağanüstü Hal’i (OHAL) kaldırarak ve genel af ilan ederek memleketi esir alan korku ve baskı bulutları dağıtılmalıdır.

GÜVEN VE HUZUR İHTİYACI

İnsanların kendisini emniyette hissetmediği, huzurdan mahrum kaldığı bir beldede ne yatırımdan ne de kalkınmadan bahsedilebilir. İhtiyaçlar listesinde her daim ilk sırada ‘güven hissi’ var.

Akabinde ‘acı reçete’ tedavisi bünyeyi ayağa kaldırabilir.

Türkiye’nin yeni bir makul büyüme hikâyesine ve yeni bir heyecana ihtiyacı var. Tek tip apartmanların banisi, birbirinden güzel şehirlerin katili TOKİ ile özdeş AKP devr-i iktidarı için “harç bitti, yapı paydos.”

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) baraj altında kalması için hususî bir gayretkeşlik içine girmesi iktidar partisi namına çaresizlik değil de nedir!

YABANCI YATIRIMCININ CEVABINI ARADIĞI SUÂL

Hızla irtifa kaybeden Türkiye’nin birkaç sene içinde ayağa kalkması uçağın yumuşak iniş yapmasına bağlı. Yabancılar iniş için seçim sandığından çıkacak neticeyi bekliyor.

Anahtar kelime Türkiye’nin seçimi olacak…

Artık diğer suâller tali kaldı.

Herkesin cevabını merak ettiği suâl şu: “Türkiye’de iniş sert mi, yumuşak mı olacak?”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Baslik bana eli uzunun ustasinin lafini hatirlatti;
    Gecis donemi tatli mi olacak kanli mi olacak?
    Bizim halkimiz heyecani sever. Dolayisiyla kanli olani tercih etti, darbe senaryosunu yapmasi icin yezide “go ahead” dedi.
    Alan razi veren razi. Keske memleketimizde sadece ona oy verenler kalsa, kardes kardes! yasasalar.

  2. Merhabalar. Öncelikle genel affı istemenizde kriteri neye göre belirleyeceksiniz? Canı yanmışlara az da olsa umut olup, devletin içeri attığı insanları affederek, hangi vicdanları tatmin etmeyi umuyorsunuz? Böyle yapılarak refah seviyesinin yükselmesi mi sağlanacak yoksa dur ben bu işi bir daha yapayım da bi sonraki hükümet 15 yıllık cezamı bir afla silsin mantığı mı yaygınlaştırılacak… Saygılar

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin