İlim ve ledün yolculuğu [Hızır çeşmesine doğru-2]

Yorum | Veysel Ayhan

Hızır çeşmesine doğru-2

“Ve (bazıları) onlar(ın) mağaralarında üç yüz yıl kaldı(ğını ileri sürüyor) ve kimileri de (bu sayıya) dokuz yıl daha ekliyorlar.”(18/25)

Ashab-ı Kehf’in mağarada kalışı hemen herkes tarafından 300+9 yıl olarak kabul edilir. Sadece Muhyiddin İbn-i Arabi Hazretleri farklı bir izah getirir:

“Ashab-ı Kehf ayın hareketlerine göre belirlenen türden üç yüz yıl kalmışlardır. Dolayısıyla her sene bir aya tekabül eder. Yani toplam yirmi beş sene kalmışlardır. Bu da uyanış ve teyakkuz süresidir. ‘Buna ilaveten dokuz yıl.’ Bu da haml süresidir… Çünkü vahyin indiği dönemde ‘sene’ kelimesi ayın devri için değil güneşin yıllık dönüş süresi için kullanılırdı… Nitekim hemen sonrasında yer alan ‘Sen şöyle söyle: -Ne kadar kaldıklarını asıl Allah bilir.’ (18/26) Ayeti bu sonucu teyit etmektedir. Müfessir Katade diyor ki: Burada ‘diyeceklerdir…’ şeklinde başlayan Ehl-i kitabın sözlerinin aktarımı devam ediyor. Yani bu söz de onlara aittir. ‘Allah daha iyi bilir.’ sözü onlara cevap mahiyetindedir.” (Tefsiri Kebir Tevilat,1. Cilt)

Bazı müfessirler ayetin Ehli Kitab’ın sözlerini aktardığını hemen ardından gelen “De ki: -Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir.” Ayetinin bunu teyid ettiğini söyler. “ İbn Mes’ûd’un, âyetin başına ‘ve kalû (ve dediler ki)’ cümlesini ilâve ederek okuması da bu görüşü destekler.”(Diyanet Tefsiri)

Dolayısıyla Ashab-ı Kehf’in sayısındaki kapalılık, kalma zamanında da söz konusudur. İbn-i Arabi’nin bu “şazz” beyanını baz alırsak bir diriliş dönemi için takribi yirmi beş yıl “büyut”larda olgunlaşma ve ardından zahmetli bir haml zamanı düşünülebilir. Tabii ki doğrusunu “Allah daha iyi bilir.” Zaman ve hadiselerin yavaş ilerlediği tarihlerde Kehf için 309 yıl ama hadiselerin, ilmin ve teknolojinin hızlı ilerlediği zamanlarda bu “Kehf” sürecinin 25 yıla kadar düşebileceği düşünülebilir. Bunu nakzedecek bir bilgi de yok. ‘Allah daha iyi bilir.’

BALIĞI NEREDE KAYBEDERSEN

Hz. Musa, Rabbi’ne sorar: “Ya Rabb! Kullarının sana en sevgilisi hangisidir?” Buyrulur ki: “Beni zikreden ve unutmayan.” Ey (Rabb!) en hakîm kulun hangisi?” der. Buyurulur ki: “Hak ile hükmeden ve arzularına uymayan kimsedir.” “En bilgili kulun kimdir?” der. Buyrulur ki: “Belki bir kelimeye rast gelirim de bir doğru yolu gösterir veya bir felaketten kurtarır diye insanların ilmini araştırmakla kendi ilmini artıran kimsedir.” Bunun üzerine Hz. Musa, şöyle der: “Ya Rabbi! Kullarından benden daha bilgilisi varsa ona ulaşabilir miyim?” “Var” denilir. “O halde onu nerede arayayım” der. “Bir zenbil içinde bir balık taşı. Her iki denizin birleştiği yere git. Balığı nerede kaybedersen o kulum oradadır.” denilir.

Elmalılı Hamdi Yazır bunları aktardıktan sonra Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssasının hem zâhir hem bâtın kıssası olduğunu söyler. Kıssanın “Ledünniyat”a vakıf olmak için araştırma yapmak ve yolculuğa çıkmaya bir teşvik delili olduğunu ama sadece çaba harcamak ve istemekle ledünnî ilmin kazanılmasının mümkün olmadığını ekler.

Sure’nin ana teması yolculuktur. Bamteli’nde bu “yolculuk” şöyle anlatılır:

“Yolculuk, bir mânâya göre çile ve seyr-u sülûkun remzidir. Bu uzun yolculukta her makamın kendine göre şartları vardır ve bunlar ancak erbabınca bilinmektedir. Sahabeden sonra tâbiîn döneminde bu iş hakkıyla yapılmış ve her türlü ilmi elde etme cehdiyle insanlar uzak mesafelere yolculuk yapmış ve at koşturmuşlardır. Aynı hedefe varmak isteyenler, günümüzde de aynı şekilde davranmak zorundadırlar. Demek ki, bu hâdiseden hisse alma kıyamete kadar devam edecek ve her ilim insanı bu hâdiseden kendi seviyesine göre bir mânâ anlayacaktır…

Bu yolculuk, her zaman ve devirde yapılması gereken bir yolculuktur. İnanan insanlar sadece zâhirî ilimlerle yetinmemeli, kalb ve ruh dünyalarını işlettirerek ledün ilmine vâkıf olmaya da çalışmalıdırlar. İşte Hz. Musa, yanındaki gençle bu yola sülûk etmiş ve bütün gençliğe bu dersi vermiştir.” (Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar)

Sure’de sırlı bir başka işaret “Mecmaü’l-Bahreyn”dir. “İki denizin birleşmesi (Mecmaü’l-Bahreyn), tefsirlerde ismi geçen birçok denizin birbiriyle birleştiği yerlerden ziyade, her ikisi de bir sahanın denizi durumunda olan ve birisi zâhir ilminin diğeri de bâtın ilminin denizi sayılan Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın bir araya gelmesidir ki, mecaz olarak iki denizin birleşmesi olarak tabir edilmiştir. Bu da işarî bir yorum.” (Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar)

SENELERCE YÜRÜMEYİ GÖZE ALMAK 

Hz. Musa bir arayış insanıdır. Aradığına ulaşmak için fevkalade azimlidir. “Bir zaman Musa, genç ve faziletli arkadaşına, ‘Durup dinlenmeden iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar gidecek, gerekirse senelerce yürümeye devam edeceğim!’ demişti.” (18/60) Hz. Musa, aradığına kavuşmak için Ferhat gibi dağları delecek bir irade sahibidir. Ulu’l azm bir peygamber olarak gerekirse senelerce yol yürümeyi göze almıştır. Ayette geçen “hukb” kelimesi “bir yıl” veya “seksen yıl” olarak iki farklı şekilde anlamlandırılmıştır.

P.tesi: Hızır çeşmesine doğru-3

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin