Hz. Mevlana, Hz. Hızır ve ‘para’dan kaçmak! [Hızır çeşmesine doğru-4]

YORUM | VEYSEL AYHAN

Hızır çeşmesine doğru-4

 

Mevlana Hazretleri, Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssasına pek çok atıf yapar. Tefsir değil belki ama işari olarak tasavvufi pek çok hakikati oradan istinbat eder.

Her biri duvara asılacak ve zihinlere nakşedilecek muhteşem beyitler söyler:

“Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı…

Madem ki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl…

Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma yaralarıyla paramparça oldu…

Kılıç, boynu olanın boynunu keser, gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç yaralanmaz!”

Bir başka bölümde:

“Dedim ki ölmüş at böylesine yolu nasıl alabilir?

Dedi ki: Bizim yolumuz semizlikle alınamaz…

Hızır’ın gönlünde geminin kırık, delik olması gerek.

Gemiyi kırmaz, delmezsen, gemi batar, kalakalırsın; gezip gidemezsin, yol alamazsın….

Dünya bir geçide benzer; kırık ayakla geç o geçidi;

sağlam ayakla bu köprüden geçemezsin…

Perde yandı mı insan, Hızır hikayesini de tamamıyla anlar, Ledün bilgisini de…”

Hz. Mevlana yüzyıllara tesir etmiş bir irşad kahramanıdır. Onun baktığı adese ile dünya ve içindekilere bakanlar, dünya ve ahirette yanılmaz ve pişman olmaz. Kehf süresi bu bakış açısına pek çok ayetiyle işaret eder.

DAHA TEMİZ OLANI ARAMAK…

“… Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin.” (18/19)

Bu ayetle ilgili İbn-i Kesir Tefsirinde şu bilgi var:

“Hemen yiyecek satan bir adama yöneldi ve yanındaki parayı ona uzatarak kendisine yiyecek vermesini istedi. Adam onu görünce hayret etti, verdiği parayı tanımadı. Parayı alıp komşusuna götürdü. Komşu diğer komşuya götürerek aralarında dolaştırdılar ve dediler ki: Muhakkak bu adam, bir hazîne bulmuş olmalı. Bunun üzerine durumu kendisine sordular; bu parayı nereden aldın? dediler. Hazîne mi buldun sen, yoksa nereden geldin? dediler. O ise; ben, bu şehrin halkındanım daha dün akşam buradan ayrıldım. Buranın hükümdarı Dakyânûs adındaki kişidir, dedi. Çarşıdakiler adamı deli sandılar ve tutup vâlîye götürdüler…” diye devam ediyor.

Bu ayetle ilgili diğer müfessirlerin temas etmediği bir nokta var. Sadece “Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar”da bahsediliyor:

“Mağara yârânından birisi çarşıda alışveriş yaparken gerek giyim kuşamı gerekse kullandığı paradan fark edilince, şehir halkı, -bir kısım kaynaklara göre- başta vali olmak üzere onu takip ederek, Ashab-ı Kehf’i mağarada bulurlar. Daha önceden gerek vicahî kültür yani dededen toruna intikal ile, gerekse kitapların kaydettiğinden hareketle, Ashab-ı Kehf’i tanıyan binler-yüz binler imanlarını basitten mürekkebe, ilme’l-yakînden ayne’l-yakîn’e, ondan da daha ötesine yükseltirler ve bu şok hâdise ile toplum öylesine temelinden sarsılır ki herkes dine koşar ve işte ilâhî takdir gereği bu kahramanlar ikinci kez de misyonlarını böyle eda eder ve çekilip kendi âlemlerine dönerken arkalarından binlerce insanı alır kendi düşünce ufuklarına yükseltirler.” (Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar)

PARA YAKALATIYOR

“Bu âyet-i kerimede dikkati çeken ikinci bir husus da paradır. Neticesi ne olursa olsun dünya ve dünyalık onları ele vermiştir. Bakın, Yemliha’yı -eğer o ise- şehir halkının fark etmesi para ile oluyor. Sonucun iyi olması bir lütuf; ama para yakalatıyor. Öyleyse mefkûre insanı ele geçmeyi, dost-düşman çevre tarafından yakalanmayı arzu etmiyorsa, kazanma değil, dünya zaafı bile olmamalıdır. Evet, öteden beri nice serv-i revan canlar, nice muktedir sultanlar hep bu gaddar-ı bî insafın esiri olmuşlardır. İnsanın fıtratındaki bu zayıf nokta kullanılarak nice milletler pâyimâl edilmiş ve nice toplumlar tarih olup gitmiştir. Ne var ki dinin intişar etmesi ve etraf-ı âlemde şehbal açması da yine paraya, yani maddî finansman gücüne bağlıdır… Müslüman para kazanmalıdır, zengin olmalıdır; olmalıdır ama gönlünde de zerre kadar ona yer ve değer vermemelidir.” (Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar)

MAL VE MÜLK İMTİHANIYLA ELENME

“Bunların dışında Kehf sûresinde anlatılan bir hâdise de, bağ ve bahçe sahibi iki kişinin durumudur.(18/32) Mağara devrinden sonra böyle bir imtihan devresine işaret gibi görünen bu hâdise de çok mühimdir. Servet sahibi olmak, bağ ve bahçe edinmek, elbette bir suç ve günah değildir. Ancak bunlar, insanın gönlünü çeliyor ve yapılması gereken insanlık adına büyük ve mühim işlerin ihmal edilmesine sebebiyet veriyorsa o zaman mahzurludur. Bu kıssada iki arkadaştan biri bu imtihanı vermiş diğeri ise kaybetmiştir. Demek oluyor ki, elenmeler her devrede devam etmektedir. Kimisi işin başında kaybederken, kimisi de işin ortasında veya sonunda kaybetmektedir. Buradan ipi göğüsleyinceye kadar (yani ruh bedenden ayrılıncaya kadar) insanın kazanmak veya kaybetmekle yüz yüze bulunduğunu çıkarabiliriz.” (Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar)

C.tesi: Hızır çeşmesine doğru- 5

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Hocam iyi hoş diyorsunuzda bunları biz gençler okuyoruz ve inşallh imanımız ziyadeleşiyor, birde bu davada önde görünenler ve yönetme konumunda olanlar okusada az biraz insafa gelip evet biz yanlış yaptık deyip tövbe istiğfar etseler ve işi sahibine teslim etseler, yani şu yönetme sözünün dinleniyor olması hastalığından kurtulsalar. Allah aşkına bıraksınlar şu abicilik oyununu, koltuk sevdasını, daha fazlasını yazmaya gönlüm elvermiyor ( kaldıkı yazacak, söyleyecek çok şey var ama mide bulandırmakta istemiyorum vede insanları ye’se düşürmek ) biraz olsun bu davaya saygıları, inançları varsa. Bugünekadarki yaptıklarını ve ahiretlerini kaybetmek istemiyorlarsa; biliyorum onlar sizide çok sevmezler ama….. ( Aşağıya isim ve e-mail bilgilerini bile yazamamak ne acı )

  2. eski bir dost adındaki yorumcu arkadasim;
    yazmayacaktim ama yazayım istedim, konuşana veya tavrına takılma soylenene bak, onda yanlış bir şey varmı ona bak. yapılanlara bak yapılmaya çalışılanları anlamaya çalış. abilik vs gibi şeyler idare etme hevesi icin kullanılıyorsa eyvallah bu tavrı takınana zarar, yoksa tarikat devrinden hakikat devrine işi çevirmeye çalışan zat bunları islamın en temel esasi olan ıslahatı toplumsal boyuta donusturen tefeciligi bitiren allahın emri olan hukuk adına soyluyor menfaat catismaları icinde tefeciye yem olan insanı kardeslik hukukuna cekip hakkaniyetli guvenli kazanclı insanca hayatın kodlarını kurmak icin soyluyor, seyh murid ilişkisini kuran talebeliğine seyh yerine kuran a , seyh murid ilişkisindeki fenafihseyh usulunu fenafih ihvana , abi kardeş ilişkisine cevirme amaçlıdır. Bu ise islamın ruhuna guven toplumunu inşa etme amacına son derece uygundur neden bu gozle bakmıyorsun sende bu şekilde istifade etmeye çalışmıyorsun. Ha, elbet abilik kardeslik ilişkisini ( seyh murid ilişkisi yerine tesis edilmiştir) makam sahibi olmak zannedip suistimal eden kendisi dusunsun zararını, Hurmetlerimle….

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin