Hürriyet ve Anayasa Bayramını Hatırlıyor musunuz? [Dr. Serdar Efeoğlu]

Türkiye 15 Temmuz “kontrollü” darbesinin yıldönümünü büyük bir coşku ile kutladı. Şehitler ikinci planda kalacak şekilde etkinlikler yapıldı. Milli bayramları kutlamada hiç istekli olmayan AKP, 15 Temmuz’u fırsata dönüştürerek kendi bayramını öne çıkardı ve kamuoyuna kabul ettirdi.

Her yeni rejim kendi kutsallarını oluşturur ve bunları topluma değişik vesilelerle benimsetir. AKP de Erdoğan`ın “Allah`ın lütfû” dediği darbeyi fırsat bilerek kendi anlayışını bütün topluma kabul ettirmeye yönelik yoğun programlar düzenledi. Adına bayram denilmese de AKP`nin 15 Temmuz`u aydınlatmak yerine istismara devam edeceği anlaşılıyor.

İttihatçıların Bayramları

Osmanlı Devleti döneminde dini bayramlar olan Ramazan ve Kurban bayramları dışında kandiller kutlanmaktaydı. 2. Meşrutiyeti ilan ettiren İttihat ve Terakki 10 Temmuz tarihini (23 Temmuz 1908) “Iyd-i Milli” olarak milli bayram kabul etti. Meşrutiyet 23 Aralık 1876`da 2. Abdülhamit tarafından ilan edildiği halde İttihatçıların isteği doğrultusunda ikinci defa ilan edildiği tarih öne çıkarıldı.

İttihatçılar, 10 Temmuz bayramına büyük önem verdiler ve yıldönümünde “Abide-i Hürriyet”  anıtını inşa ettiler. Bu anıtın bulunduğu Hürriyet-i Ebediye Tepesi, tören alanı olarak kullanıldı. İttihatçılar Abdülhamit devrinin Hamidiye Marşı’nı da kaldırarak  “On Temmuz`u Takdis Edelim” Marşı’nı kabul ettiler.

Cumhuriyet Dönemi Bayramları

Cumhuriyet devrine gelindiğinde yeni rejim de kendi ideolojisine uygun bayramlar kabul etti. Yeni devlet büyük zorluklarla kurulmuştu ve hedefe ulaşmada önemli yer tutan olaylar, isimleri zamanla değişse de bayram olarak kutlandı.

TBMM`nin açıldığı tarih olan 23 Nisan (1920) tarihi “Hakimiyet-i Milliye Bayramı” olarak kabul edildi. Meclisi kutsallaştırmayı amaçlayan bu bayram, Himaye-i Etfal Cemiyeti`nin gayretleriyle “Çocuk Bayramı” olarak kutlandı. Bayramların kutlanmasında propaganda öne çıkıyor ve “Çok Nüfus, Tok Nüfus, Zengin Nüfus” isteniyordu. Çocuklar “gürbüz” olmalı ve Türk devriminin aktarıcısı olarak yetiştirilmeli idi. Bu yönüyle düşünüldüğünde Çocuk Bayramı, çocuk sevgisinden değil Kemalizm’in kendi ideolojisini aktarma hedefinden ortaya çıkmıştı.

Yeni Türkiye`nin kurulmasında önemli bir tarih de Atatürk`ün Samsun`a çıktığı tarih olan 19 Mayıs 1919`du. Bu tarih Kemalist ideolojide cumhuriyeti iç ve dış düşmanlara karşı koruma ve gerektiğinde kurtarma rolü biçilmiş olan gençlere tahsis edilmişti. “Güzel vücutlu, sağlam düşünceli, cesur ve vakur gençler” yetiştirme söylemiyle, ideolojik olarak mesafe konulsa da dönemin komünist ve faşist devletleri olan Sovyetler ve İtalya örnek alınıyordu. Hedef, gençleri CHP çatısı altında toplamaktı. Devlet-parti bütünleşmesinin bir sonucu olarak siyasi meşguliyet çağına gelmemiş gençler CHP`nin tabii namzedi olarak kabul edildiler.

19 Mayıs, 1926`dan itibaren Atatürk`e atfen “Gazi Günü” olarak  kutlandı. 1930`larda ise “Jimnastik Şenlikleri” ismiyle “Büyük Şef`in Samsun`a çıkışının” önemi öne çıkarıldı. Diğer taraftan sağlıklı bir genç nüfus yetiştirilecek ve frengi, trahom, verem gibi hastalıklarla boğuşan “hasta Türk, gençleşmiş” olacaktı. Kendini “hasta Osmanlının” alternatifi olarak gören yeni rejim tören alanlarındaki genç ve sağlıklı bireylerle bunu ispatlayacaktı.

Gençlerin önemli bir görevi de eski bir subay olan Rahmi Apak’a göre “bizi öldüreceklere karşı öldürme tekniğinde” mahir olmalarıydı. 19 Mayıs, Atatürk`ün de katıldığı son bayram olarak 1938’de büyük bir ihtişamla kutlandı. Atatürk artık büyük bir efsaneye dönüşmüş, “ayak bastığı iskele, oturduğu koltuk, kaldığı bina” figürleri ile yeni bir kült oluşturulmuştu. Zaten Ankara’da yeni yapılan stadın ismi “19 Mayıs Stadyumu”, açılan park da “Gençlik Parkı” olmuştu.

Bu törende gençler, Ata’ya bağlılık andı içtiler: “Ey varlığımızı yaratan sayın sevgili Atatürk… Açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta, hiç durmadan yürüyeceğimize ve bu uğurda kanımızı güle güle akıtacağımıza söz veririz”.  Ayrıca 19 Mayıs`ın sembolü haline gelen bestesi İsveçli Felix Korling‘e (Tre Trallade Jantor-Şakıyan Üç Genç Kız) ait Gençlik Marşı söylendi. 20 Haziran 1938 tarihinde de Gençlik ve Spor Bayramı olarak genel tatil günlerine dahil edildi.

Anadolu`da Yunan işgalini sona erdiren 30 Ağustos 1922 tarihi de “Zafer Bayramı” olarak kabul edilerek 1926’dan itibaren kutlandı. Bu bayram askeri bir bayram olarak tasarlanmış ve Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından kutlanması uygun görülmüştü. “30 Ağustos” subay terfilerinin de verildiği bir tarih oldu ve uygulama bugüne kadar devam etti. Bu tarih, Tayyare Cemiyeti’nin de günü olduğundan törenler birlikte organize edilecekti. Propaganda afişlerinde ordunun savaşın kazanılmasındaki rolü vurgulanıyor ve Tayyare Cemiyeti’ne yardım edilmesi isteniyordu. Nitekim 30 Ağustos orduya uçak hediye etme yarışına dönüşmüş ve 1932`de halkın kırktan fazla uçak bağışlayacağına dair haberler yer almıştı.

Yeni rejimin en büyük bayramı elbette Cumhuriyet Bayramı idi. 1925 yılında milli bayram olarak kabul edilen Cumhuriyet Bayramında Padişahlık rejiminin kötülükleri, “zulmü ve gaddarlığı” anlatılıyor sonra da cumhuriyetin iyilikleri ve faziletleri nazara veriliyordu. Zaten şehirlerin en merkezi meydan ve caddelerine, açılan okullara “Cumhuriyet” ismi veriliyor, pek çok açılış cumhuriyetin eseri olarak bu tarihte yapılıyordu.

Yapılan propaganda ile devr-i sabıkın ne kadar kötü olduğu ve yeni donemde sağlıktan ulaşıma, eğitimden güvenliğe her şeyin nasıl hızla iyileştiği anlatılıyordu. Geçit törenleri ise en modern silahların sergilendiği ve halktan uzun alkış alan gösteriler şeklindeydi. Özellikle 10. Yıl kutlamalarına ayrı bir önem verilmiş ve üç gün süren kutlamalarda “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık” propagandası her şeyin önüne geçmişti. Ulaşım vasıtalarında indirim yapılması, köylü ve askere bedava sigara dağıtılması kararlaştırılmıştı. 10. Yıl için özel bir marş da bestelenmiş ve bütün kamusal alanlarda halka öğretilmesine çalışılmıştı. 10. Yıl Marşı, yeni rejimin “yeni ulus” inşa projesinin bütün özelliklerini içeren ideolojik bir propaganda eseriydi.

27 Mayıs Darbesinin Tuhaf Hediyesi

27 Mayıs darbecileri Erken Cumhuriyet döneminde kabul edilen milli bayramlara yeni bir bayram ilave ederek darbe tarihini “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kabul ettiler. Bu bayram, 1963`den itibaren kutlansa da hiç bir zaman halkın bayramı olmadı ve devlet protokolünün kendi arasında kutladığı bir bürokrasi bayramı olarak kaldı.

Toplumu bölmekten başka bir özelliği olmayan, Demokrat Parti taraftarlarını rencide eden ve idam edilen Menderes’in acısını tekrar yaşatan bu tuhaf bayrama bir başka darbe yönetimi olan 12 Eylül’cüler, 1981’de son verdi.

Tuhaflığın Devamı:15 Temmuz Bayram mı?

Geçtiğimiz hafta AKP’nin 15 Temmuz dolayısıyla yaptığı etkinlikler darbede hayatını kaybeden şehitleri anmanın çok ötesine geçerek kendi ideolojisini topluma topyekun kabul ettirme yaklaşımına dönüştü.

Darbe gecesi halk sokaklara döküldüğünde meydanlarda hiçbirini göremediğimiz siyasetçiler, o uğursuz gecenin en büyük kahramanları olarak arz-ı endam ettiler. Halkı kutuplaştırma siyasetiyle kendi kitlesini canlı tutmayı başaran Erdoğan, 15 Temmuz sayesinde bu politikayı yine başarıyla uyguladı.

Hedefe ulaşmak için her şeyi meşru gören AKP, içinde heykeller bulunan anıtlar yaptırarak yeni bir dönemi başlattı. Kars’taki anıtı “ucube” diyerek yıktıran Erdoğan’ın bu tutumu geçmişteki icraatlarına bakıldığında şaşırtıcı bir durum değil. Parti-devlet bütünleşmesinde artık sıranın ülkenin Erdoğan heykelleriyle donatılmasına geldiğini söyleyebiliriz. İslamiyetin yasaklamasına rağmen Karaman ve Görmez başta olmak üzere birçok kişinin böyle bir fetva vermek için çoktan hazır olduğu bir gerçek değil mi?

15 Temmuz’un kutlanma tarzı ve söylemleri ise halkın ayrışmasından başka bir şeye yaramayan 27 Mayıs Bayramını hatırlatıyor. Bu şekilde kutuplaştıran törenler yerine farklı etkinliklerle 15 Temmuz’un nedenleri ve bilinmeyenleri gündeme getirilse daha iyi olmaz mı?

Kaynaklar: D. A. Aslan, Cumhuriyetin Törensel Meşruiyeti, AÜ TİT Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara 2011; Y. Doğaner, “Cumhuriyetin Onuncu Yıl Kutlamaları”, ATAD, S. 9. 2007

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Totalirizmde hiç bir şey değişmiyor demek ki… halk cahil olduğu sürece , tarihte uygulanan kalıp politikalar başarılı oluyor ..
    Serdar Hocama tarihi tecrübeleri bugün ile karşılaştırarak bizi yine aydınlattı .. teşekkür ederiz..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin