‘Hızlı ve öfkeli’

YORUM | KEMAL AY

Dünyada kimliklerin yeniden belirleyici olduğu bir döneme giriyoruz. İnsanlar artık size, ‘kimlerden’ olduğunuzu soracak. Muhtemelen semboller revaçta olacak. Bir grup aidiyeti, bireyselliğin önüne geçecek. İdeolojilerin devrinin kapandığı düşünülüyordu ancak yeniden insanlar ideolojiler (ya da benzeri fikirler) etrafında kamplaşmaya başladı. Kutuplaşma dünyanın her yerinde yükselişte. Dikkat edin, kutuplaşma ‘farklı fikirlerin çatışması’ değildir; ‘iki farklı dünya’ kurulması demektir. Sembolleriyle, düşünce ve yaşayış biçimleriyle, birbirine sağır kesilmiş iki dünyanın bir toplumda yaşamaya çalışmasıdır. Bu da, iletişim teknolojileri gelişse de, iletişimsizliğin en büyük problem olduğunu gösteriyor.

Böyle bir ortamda ‘köprüler’ kurmak tek çözüm yolu fakat ‘grup içi popülerlik’ kovalayan demagoglar ilk olarak köprüleri hedef alıyor. Zira onları yıktıktan sonrası basit bir ‘aritmetik’ meselesi. Kelle sayımı bir bakıma. Kim daha çoksa ya da kim ‘gücü ele geçirmişse’ onun borusu ötüyor. Grup içi davranışlarda da bu popülist tavırlar öne çıkıyor. Grupların sosyal hayattaki karşılıkları da bu ‘sembolist’ tavra indirgeniyor.

Bununla birlikte devletleri oluşturan yapılar de artık ‘tarafsız’ değil. Siyaset (ideoloji) her yeri ele geçiriyor yavaş yavaş. Herkese eşit davranan ‘bürokrasi’ yerine, ‘taraf tutan’ hatta ‘militanlık yapan’ bir bürokrasi anlayışı öne çıkıyor.

Üstelik ‘iyi niyetle’ de oluyor bazen bunlar. ABD’de Donald Trump’a karşı adeta ‘savaşan’ bir bürokrat kesimi var ve bu insanlar farkında olmadan yarın bir gün ‘Trump için savaşacak’ yeni bürokratlara ‘bahane’ üretiyor. Elbette bu, yanlışlara karşı hiçbir şey yapmasınlar anlamına gelmiyor. Ancak bir toplumda ‘nihaî’ hakemlik görevi üstlenebilecek bürokrasinin ‘taraflı’ hâle gelmesi, muhtemelen belaların en büyüğü. Çünkü en başta hikmet-i hükümeti, yani bir devletin varlık sebebini ortadan kaldırıyor. Yani ‘devlet’ herkesin vergileriyle finanse ettiği, bir anlaşmazlıkta başvuracağı, kendi gücünün yetmeyeceği elektrik, su, ısınma gibi genel problemlerin çözüm yeri olmaktan çıkıyor. Bir güç gösterisinin sahnesine dönüşüyor yeniden. Bu da ‘karşı grupların’ önünü açıyor.

POPÜLİZM TEK BAŞINA YETERSİZ

Tek başına ‘popülizm’ gibi kavramlar bu trendi açıklamada yetersiz görünmeye başladı artık. ‘Post-truth’ (gerçek sonrası) dediğimiz mesele de sadece insanların gerçekleri araştırıp araştırmamasına değil, yukarıda bahsettiğim gruplaşma, kamplaşma meselelerine dayanıyor. Muhatapların artık ‘doğrularla ikna edilemeyeceği’ ilginç bir dönemdeyiz. Kabilecilik diyoruz fakat ‘kabileler’ arasındaki bağın nasıl kurulduğu, kimin hangi kampta olduğu üzerine fazlaca düşünmek gerekiyor. Çünkü artık ‘kan bağı’ ile oluşmuyor kabileler. İnternet çağındayız ve semboller her şeyden hızlı yayılıyor. Gettolaşmalar da çoğunlukla sosyal medyada gerçekleşiyor. Burada insanlar hızla mobilize oluyor, çabucak öfkelenecek bir ‘nesne’ (av) buluyor ve onu tükettikten sonra avlanmayı sürdürüyor.

İnsanlığın bir dönem avcı ve toplayıcı olarak yaşadığı, ardından yerleşik tarım toplumuna geçtiği şeklindeki görüşe göre, medeniyet meselesi de insanın ‘yerleşik’ hâle gelmesiyle gündeme geliyor. Avcı ve toplayıcı insan, günübirlik yaşayıp daha kısa vadeli planlar yaparken, tarımla uğraşan insan ekinini ekip, onu hasat edeceği vakte kadar farklı uğraşlarla da kendini meşgul edebilecek durumdadır. Bu da, yeni meşguliyetleri gündeme getirir. Bu, insanın aşırı duygularına (öfke, cinnet, nefret vs.) ket vurabildiği, bir çeşit ‘sakinlik’ yakalayabildiği bir varoluş biçimidir aynı zamanda. Hayat daha yavaştır, insanın bin düşünüp bir söylemeye vakti vardır. Yerleşik ilişkilerden ötürü insanlar ‘yüz yüze bakacağız’ diye düşünür ve ona göre dostluklar, arkadaşlıklar kurar. Elbette bu yerleşikliğin kendine özgü problemleri de ortaya çıkmış zamanla. Toplumsal baskı, yabancı düşmanlığı, yozlaşma gibi meseleler yüzeye vurmuş.

Avrupa’daki Aydınlanma’nın başlangıcı da bu yerleşikliğe ve şehirlerin yükselişine dayanır. ‘Yasa’ dediğimiz şey, insanların birbirini keyfî öldürmemesi, malına mülküne çökmemesi, özgürlüğün garanti altına alınması için önemsenmiş. İnsanların ‘doğal’ durumunun, mütemadi bir çatışma doğuracağı, bu sebeple de ‘yasa’ dediğimiz akla ve mantığa dayalı kodlarla, insanların bir arada özgürce yaşayabileceği bir toplum hayal edilmiş. Ancak bugünlerde, insanlığın bu ‘Aydınlanma’ evresine geçişinin akıllarını kullanmaktan çok ‘dönemin şartlarına’ bağlı olduğu düşüncesi daha yaygın. Yani zenginleşme, refaha ulaşma, düşünsel anlamda olgunlaşmanın da öncülü kabul ediliyor. Bu durumda, en başa dönüyoruz: Tarım toplumuna geçişin koşulu eğer ‘teknoloji’ ise, bu durumda kendilerine yetecek teknolojiyi üretmeyen toplumlar Aydınlanma doktrinlerinden uzak yaşamayı ve ‘günübirlik’ telaşenin doğasını kabullenmek zorundadır.

TEKNOLOJİ BİZATİHİ GERİLEMENİN AKTÖRÜ OLABİLİR Mİ?

İşin çetrefilli tarafı ise şu: Bugün bizatihi teknoloji (örneğin Silikon Vadisi), insanların daha da hızlanmasına ve daha da öfkeli hâle gelmesinin vesilesi durumunda. Tarım teknolojisi ‘yerleşik toplumları’ netice vermişti. Sanayi Devrimi, tüketim toplumunun (hazcılık) ve küreselleşmenin (ham madde, ürün değişimi) önünü açtı. Bütün bunlar olurken toplumlar farklı zaman dilimlerini, farklı deneyimleri yaşıyordu. Ve bu farklı deneyimler, zaman zaman birbirini yok edecek şekilde karşı karşıya geliyordu bazen. İlk yerleşik toplumların bir kısmı, barbarların saldırılarıyla yok edilmişti. İslam dünyası en parlak devirlerini yaşarken, yanı başında beliren Moğol İstilası’na karşı çaresiz kalmıştı. Çünkü ‘düşman’ farklı bir sembolik evrenden geliyordu. ‘Aştığımızı’ düşündüğümüz geçmişin sesiydi.

Bugünkü bilgi yığını arasında her şey var. ‘Barbarlar’ çeşitli akıllı telefon uygulamaları etrafında toplanıp mobilizasyon sağlayabiliyorlar. Mesela IŞİD, Telegram aracılığı ile haberleşiyor, çok kaliteli görselliğe sahip süreli yayınlar çıkarıyor. Sosyal medyada her fikrin bir alıcısı çıkabiliyor. Eğer toplumsal gelişimi lineer bir ilerleme şeklinde ele alıyorsanız, bu zaman çizelgesinin her anından bir şeyler artık karşımızda. ‘Hızlı ve öfkeli’ bir biçimde üstelik. Uzun vadeli stratejiler, sakinlik ve tevazu geçer akçe değil. İşe de yaramıyor zaten. Hemen sonuç almak zorundasınız. Savaştayız çünkü. Grup aidiyeti tek sığınağınız. Başlangıçta ‘tek başına’ görünseniz de, kısa sürede hemen angajmanlar oluşuyor, gruplaşıyorsunuz. (Bu arada gruplaşmanın faydaları da var, o başka bir yazının konusu.)

Post-truth (gerçek sonrası) sadece ‘yalanın revaçta olması’ demek değil. Gerçeğin hiçbir kıymetinin kalmaması aynı zamanda. ‘Evet seni anlıyorum ama bu dediklerinin bir karşılığı yok insanlarda’ demek. Buraya elbirliği ile geldik. Çarpık demokrasi anlayışının, medya alanlarını sorumsuzca kullanmanın neticeleri bir bakıma. ‘Satılabilir fikirler’ diye bir kavram var düşünsenize… Bu yaşadığımız problemin bütün zaman dilimlerinde karşılıkları olduğu için de, geçmişteki bütün çözümler bize mantıklı görünüyor. Ancak asıl illüzyon da burada: Şu an bambaşka bir gerçekliği yaşıyoruz ve yepyeni bir çözüme ihtiyacımız var. Öncelikli adım da, bugünkü toplumu, bütün bileşenleriyle birlikte yeniden tanımlamak. Yani nerede yaşadığımızı, nasıl bir dünyaya adapte olmak durumunda olduğumuzu kestirmek.

Her ‘yeni’ çağın başlangıcında olduğu gibi, kendimizi, yeni benliğimizi tanımak biraz zaman alacaktır. Bu süreçte, çok şey zayi olacak muhtemelen. Şu Hadis-i Şerif’i hatırlayalım: “Yakında büyük fitneler olacak, o fitnelerde (yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar. Kim o fitne içinde bulunmuş olursa, ondan uzak dursun. O zaman bir iltica yeri, sığınacak mekân bulursa ona sığınsın.” Sonra da buradaki ‘fitne’yi ‘kaos’ olarak düşünelim. Hızlanmak değil yavaşlamak, aceleci değil sakin olmak, kaosun ortasında sağlamca durup etrafta olup bitene keskin nazarlar atabilmek, enkazdan çıkabilmek için de gerekli görünüyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. kaleminize sağlık, çok güzel bir yazı yazmışsınız
    bukonuyla çok yakından ilgili olan ibnüzzaman kavramı ile ilgili olarak da bir değerlendirmede bulunabilir misiniz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin