Gaybubette bir Yahudi aile

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Anne Frank 1929 yılında Almanya’nın Frankfurt kentinde doğmuş Yahudi bir genç kızdı. Naziler Almanya’da iktidara geldikten bir müddet sonra ailece Hollanda’ya taşındılar ancak ikinci dünya savaşı başladıktan sonra Naziler orayı da işgal etti.

Almanya’da olduğu gibi işgali altındaki diğer ülkelerde de Yahudiler toplama kamplarına alınmaya başlandı. 1942 yılında daha önce fişlenen ablası Margot’un, SS merkezine gitmesini isteyen bir celp kağıdı geldi evlerine. Artık tehlike kapılarını çalmıştı, işler her geçen gün biraz daha zıvanadan çıkıyordu.

Frank ailesi İsviçre’ye kaçtıklarını bildiren bir not bırakarak ortalıktan kayboldu. Ancak pek uzağa gitmemişlerdi. Babası Otto’nun Amsterdam’ın Prinsengracht semtindeki ofisinin gizli bölmesinde saklanmaya başlamışlardı. Yakın dost oldukları 4 kişiyle beraber gönüllü hapis hayatı yaşıyorlardı. Onların dış dünya ile bağlantısını sağlayan, temel ihtiyaçlarını karşılayan Otto’nun sekreteri Miep Gies idi.

1942’den sonra iki yıl boyunca var ile yok arasında bir hayata sürdüler yani bizim ifademizle ‘Gaybubet’te yaşıyorlardı.

Anna o tarihten sonra bütün yaşadıklarını günlüğüne yazmaya başladı. 22 Haziran 1942 tarihli sayfasında şöyle diyordu:

“Hatıra defteri tutmak benim gibi biri için tuhaf bir duygu. Yalnızca daha önce hiç yazmadığımdan değil. İleride ben de dahil hiç kimse on üç yaşında bir kızın içinden geçenlerle ilgilenmeyecekmiş gibi geliyor. Ama aslında bunun hiçbir önemi yok, ben yazmak ve daha da önemlisi kalbimden geçen bir sürü şeyi ortaya dökmek istiyorum.

Bugün kendi hayatlarımızla ilgili hepimize öyle geldiği gibi küçük Anna da yazdıklarıyla kimsenin ilgilenmeyeceğini düşünüyordu. Ama her gün yazıyordu, düşündüklerini, duygularını, yaşadıklarını…

Frank ailesinin 25 ay süren ‘gaybubet’ hayatı bir ihbar sonucu son bulacak ve eve yapılan baskınla gözaltına alınıp her biri farklı kamplara gönderilecekti.  Anne, gönderildiği Polonya’daki Auschwitz kampının gayri insani şartlarında tifüse yakalanacak ve savaşın son bulmasına iki ay kala, Şubat 1945’te, hayatını kaybedecekti.

Sadece ve sadece aidiyetinden dolayı insanların cezalandırılmanın ne demek olduğunu insan ancak maruz kalınca tam anlamıyla anlayabiliyor. Ne yasaların yazdığı ne de evrensel değerlerin kötü gördüğü hiçbir şeyi yapmamasına rağmen bir kişinin, bir ailenin ya da bir topluluğun cezalandırılmasını normal görmek ya da bunu istemek, yapanları desteklemek düşüncesi… İşte bunun içinden çıkamıyorum. Bir de bunları ihbar edenler yok mu, bence onlar zalimlerden çok daha aşağılık canlılar.

Memleketimden ve herkesten uzakta yaşadığım (günlerimi geçirdiğim) Yunan adasında yakın zamanda bir Türk çiftle karşılaşmıştım. Gezmek için geldikleri bu adada ayaküstü başlayan sohbet uzadıkça uzamış uzun bir sohbete dönüşmüştü. Sohbet sohbeti açıyordu ama söz dönüp dolaşmadan Türkiye’nin durumuna, memleketin sıkıntılarına, ekonominin kötülüğüne, Recep T. Erdoğan’ın tek başına yönetimine gelmişti. Söylediklerine bakılırsa sıkı bir AKP karşıtıydılar. Sohbet esnasında adam ‘ama’ dedi ve ekledi ‘bu fetöcülerle de ondan başkası başa çıkamazdı.’

15 Temmuzu hiç de inandırıcı olmayan bir tiyatroya benzetiyordu ama cemaatin hakkından geldiği için çok kurcalamanın gerekli olmadığını düşünüyordu.

“Çok mu kötü insanlar, size çok mu zarar verdiler, onları niye sevmiyorsunuz?” diye soruyorum. Bugüne kadar hiçbir zararlarını görmemiş ama “kardeşim, her yerde onlar var, nerede başarılı adam var bakıyorsun onlarla ilişkisi ortaya çıkıyor.” diyor. İşte bu yüzden hükümetin yaptığı her şeyi olması gereken olarak görüp normal buluyor.

Anne Frank’ın ailesini ve yüzbinlerce Yahudi’yi zalime ihbar eden Nazi Toplumu ile bunlar arasında bir fark var mı? Ya da doğru soru şu mudur; böylesine bir vahşete Alman toplumu ve 80 yıl sonra Türk toplumu nasıl rıza gösterir? Yalan ne kadar büyükse inanan o kadar çok olur sözü bütün bu olup biteni açıklamaya yeter mi?

Evet Nazi Almanya’sında bu kadar yanlışlar yapılır, insanlar kimliklerinden, aidiyetlerinden dolayı evlerinden alınır, kamplara tıkılır, fırınlara atılırken, sıradan Almanların bu yapılanlara neden itiraz etmediği hep sorulur. Bugünkü Türkiye’de bizim sorduğumuz gibi. Kimileri biz bilmiyorduk mazeretine sığınır, bazıları bilsek de bu boyutta olduğunun farkında değildik, diye kendini savunur. Nürnberg Mahkemesi filminde de bu konu gündeme geldiğinde Yargıç Ernst Janning karakteri kalkar ‘evet’ der, “Hepimiz suçluyuz, neler olup bittiğini anlamamak mümkün değildi, Hitler ve avanesi ülkeyi aşırılıklara sürüklerken sesimizi çıkarabilseydik, güçlü bir biçimde itiraz edebilseydik, bu hallere düşmezdik.”

Bosna’da en fazla insanın katledildiği köylerin birine yollar sonra gittiğimde hayatta kalanların gözündeki korkuyu görmüştüm. Komşuları tarafından ihanete uğramak, öldürülmek insanların yaşayabileceği en büyük travmalardan biri. O Boşnakların gözündeki korkudan başka bir şeydi. İnanmak istememe, şaşkınlık ve korkunun karışımıydı. İdeolojik körlük ya da etnik ve dinsel bağnazlık nelere mal oluyor… Almanya ve Bosna örneklerinin yanına şimdi Türkiye eklendi.

Frank ailesinin gaybubette yaşadığı ev bugün Amsterdam’da müze haline getirilmiş ve her yıl milyonlarca insanın ziyaret ettiği bir yer. Daha sonra kitaplaştırılarak milyonlarca adet satılan ve birçok ülkede ders programlarına konulan Anne’nin günlükleri bir katliama sürekli olarak tanıklık ediyor.

Bizim de bunun gibi binlerce hikayemiz var, hapisteki babasına sarılamadan araba altında kalan, Meriç’te, Ege’de boğulan bebelerin hikayeleri…

Kimbilir; Anna Frank’ın hikayesi gibi daha bilinmedik ne hikayelerimiz vardır zamanı gelince gün yüzüne çıkacak. Bugünü yarın anlatabilmemiz için mutlaka ama mutlaka yazıp kayıt altına almamız lazım.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Kürt’lere neden zülüm yapıldığını hiç düşündünüzmü sanki kürtlere yapılan zülüm bitmiş sadece hizmete yapılıyor havasını vermeniz hizmetin felsefesiynen bağdaşmiyor zülmü anlatırken bile kibir yapıyorsunuz kürtler diyençe Üçbaş makyaj kelimeynen analatırsınız vicdanınızı makyaj yapıyorsunuz şunu itaraf eden kürtler başarılıda olsalar rezil olsalarda Türkler Arablar pers-farisiler nedense sanki yemin etmişler kürtlere zülümyapmak hangi dinse sanki dininizin bir emri hizmete yapılan zülmü anlamış gibi yapıyorsunuz onuda anlatırken yüzünüze gözünüze bulaştırıyorsunuz

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin