‘Faşizm – Bir uyarı’

Yorum | Can Yılmaz

Reis, hem gittikçe büyüyen hem de etkisizleşen bürokrasiden, vatandaşların bıktığını biliyordu. İktidara gelir gelmez, ‘bataklığı kurutmak’ adını verdiği bir planla 35 bin devlet memurunu işten attı. Her gün bakanlıkları arayarak işe geç gelenleri azarlamayı, rutin programının bir parçası haline getirdi. Milislerini hırsızlık ve soygunlarla mücadele ile görevlendirdi. Mafya ile mücadele için yargıdaki jüri sistemini kaldırdı ve hızlandırılmış yargılama sistemi getirerek sadece kendisine hesap veren yargıçlar eliyle mafyayı bitirdi.

Reis, köprüler, yollar, kurak bölgelere su götüren büyük kanallar inşa ettirdi. Fakir, yaşlı ve engellilere sosyal güvenlik ve maaş hakkı tanıyan kanunlar çıkardı.  Hamilelere hizmet veren merkezler kurdu. 1700 gençlik kampı inşa ettirdi. Okulları, eğitim merkezinden, insan fabrikalarına dönüştürdü. Kahramanca ölmenin kutsandığı bir eğitim modelinde çocuklar, her gün “İnan! İtaat Et! Savaş!” sözleri ile biten marşlar okumaya başladı.

Kendi görüş ve kararlarına mutlak bir güveni olan Reis’in, güce olan açlığını doyuracak bir gıda yoktu. Reis, seçimde hile yapıldığını delillendiren muhalefet liderini, milislerine kaçırtarak öldürttü. Tüm belediye başkanlarını kendisinin belirlemesine imkân veren kanunlar çıkarttı. Vaizlerin desteğini almak için genelevleri kapattı ve maaşlarını artırdı.

Zayıf ülkeleri hızlıca işgal etti, artık askeri elbiseler ve parlak asker botları ile basına pozlar verebilirdi.

Reis, programı uygun oldukça, hiçbir düğün, fabrika açılışı davetini reddetmedi. Sözde bir suikast girişiminde kulağından yaralanan Reis, kulağına bandaj sarıp yoluna devam ettikten sonra, aynı gün öğleden sonra cerrahlar kongresinde konuşma yapıp kürsüden inerken “şimdi beni ameliyat edebilirsiniz” deyince dakikalarca ayakta alkışlanmıştı.

Reis hiç sigara içmedi, yemeğini ortalama üç dakikada yerdi. Ülkesini eşi görülmemiş şekilde zenginleştirmeyi vaat eden ve “güçlü ekonominin güçlü para birimi” ile olacağına inanan Reis, milli para birimini dolara eşitledi. Serbest piyasadaki faiz mekanizmasının nasıl işlediğini hiç anlayamaması ekonomik başarısızlığını artırdı. Kadınlardan, evlilik yüzüklerini devlete bağışlamasını isteyen kampanyalar düzenledi.

Bakanların alternatif fikirler ileri sürmesini sevmezdi; bir keresinde ülkesinin elitlerine şöyle demişti: “Bu ülkede yanılmayacak tek kişi benim, ben de bazen yanılmayı çok istiyorum ama şimdiye dek yanılmam vaki olmadı.”

Sonuçta ortaya, kötü organize olmuş bir “şirket devleti” çıktı.

***

Bu hikâye kimin hikayesi mi? Madeleine Albright’in “Faşizm – Bir Uyarı” isimli kitabından Mussolini (Il Duce) ve İtalya’nın hikayesi.  Tarih boyunca ‘Tek Adam’ların mutlak iktidarlarının sonuçları; düşünülmeden girilmiş savaşlar, ülke içi güç savaşında can vermiş milyonlar, harap olmuş ülkeler olmuş…

 

Umarım Türkiye’nin hikayesi böyle olmaz. Ama ne kadar çok benziyor değil mi?

Ey mağdur kardeşim, bu tablodaki sorumluluktan kendimizi soyutlamayalım, biz de az ya da çok bu tablodan sorumlu değil miyiz?

O zaman bu uyarıdan ders almak, geleceği ve sulhu inşa etmek için düşünmek, sorgulamak, üretmek, çalışmak kefaretimiz olabilir!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin