Euro Türkler ve siyasetçilerin ‘ırkçılık’ paranoyası

HABER-ANALİZ | HASAN CÜCÜK

‘Irkçılık’, ‘İslamofobi’, ‘Türk düşmanlığı’ gibi kavramlar gerek Avrupalı Türkler arasında gerekse Türk siyaset ve medyasında sık kullanılan terimler arasında yer alıyor. Avrupa’da herhangi bir Türk vatandaşına saldırı olduğunda ‘Yine bir ırkçı saldırı’ gibi başlıklarla Türk medyasında yer buluyor. Durumdan vazife çıkaran ve sadece medyadaki bilgilere sahip devlet yetkilileri, peş peşe açıklama yapıp hem Avrupa ülkelerine haddini bildiriyor hem de Avrupa’daki gurbetçilere ‘yalnız değilsiniz ardınızda kapı gibi devletimiz var’ mesajını verip rahat uyku uyumalarını sağlıyor! Peki, ırkçılığın kanunen suç olduğu Avrupa’da her saldırı bu kapsamda mı?

‘Almanya’da 18 Türk kadın öldürüldü’ başlığını okuduğumuzda haberin devamını okumaya fırsat kalmadan istem dışı ‘Vay ırkçı Almanlar vay!’ cümlesini kurarız. Oysa haberi okumaya devam ettiğimizde yüzümüz kızarmaya başlar. Almanya’nın polis teşkilatı Bundeskriminalamt’ın hazırladığı 2013 Suç İstatistikleri Raporu’na göre, ülkede 585 cinayet işlendi. Bu cinayetlerde öldürülen kadın sayısı 290 olurken, 80 kadın eş cinayetine kurban gitti. Türkleri ilgilendiren bölüm burada başlıyor: Eş cinayetine kurban giden 80 kadından 18’i Türk erkekler tarafından öldürüldü.

Özellikle son yıllarda demokrasi ve insan haklarından iyice uzaklaşan Türkiye’ye Avrupa’dan gelen eleştiriler artınca AKP iktidarı hemen her fırsatta Avrupa’ya vurmanın yolunu aradı. Bu da karşımıza hemen ‘ırkçılık’ kartını çıkardı. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, gurbetçilerin yalnız olmadığını göstermek için ‘Avrupa’da Türkiye Kökenlilere Yönelik Irkçı ve Yabancı Düşmanlığı İçerikli Eylemler’ konulu bir araştırmaya imza attı. Komisyon, Almanya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Fransa, Hollanda, İngiltere, İsviçre, Rusya ve Ukrayna gibi Avrupa ülkelerinde Türklere karşı ‘ırkçı ve yabancı düşmanlığı’ nedeniyle 70 eylem tespit etti. Komisyon, en sık karşılaşılan eylemlerin saldırı, kundaklama ve tehdit mektubu olduğunu kayda geçirdi. 2013’te 18 Türk kadın eşleri tarafından öldürüldüğü için komisyonun kapsama alanına girmedi.

AYRIMCILIK VE IRKÇILIK FARKLI KATEGORİLER

En fazla yapılan yanlışların başında, ayrımcılık ile ırkçılığın aynı anlamda kullanılması geliyor. İsimden dolayı göçmen kökenlilerin işe alınmadığı sık sık Avrupa basınında yer alıyor. Ayrımcılıkla mücadele Batı başkentlerindeki tüm hükümetlerin gündeminde önemli yer teşkil ediyor. Eğitimini yaşadığı ülkede almış gençlere işveren tarafından sırf ismi veya ten renginden dolayı ‘hayır’ denmesini AB ülkelerinin iktidarları utanç verici olarak niteleyip bu hastalıkla mücadele etmeyi hükümet programlarına almış bulunuyorlar.

Ayrımcılığın ırkçılık kategorisinde görülmesinin nedenleri arasında, Türklerin, içinde yaşadığı toplumla iletişim eksikliği geliyor. Yeterli dil bilmeyenler, göçmenlerin yoğun yaşadığı semtlerde oturanlar, toplum hayatında karşılaştıkları her olumsuzluğu ‘ırkçılık’ olarak görüyor. Bu eğilim dil bilen, eğitimli gençler arasında giderek azalıyor. İlginç olan, yeni nesil göçmenler, yoğun olarak yaşadıkları semtlerden uzaklaşıp daha az göçmenin olduğu yerleri tercih ediyor. İçinde yaşadığımız toplumu ‘ayrımcı’ olarak nitelerken madalyonun diğer yüzüne bakmamız gerekiyor. Avrupa’da Türklere ait on binlerce işyeri var. Türklerin istihdamda ilk tercihi yine aynı dili konuştuğu, aynı değerleri paylaştığı insanlar. Hatta hemşeriler öncelikli oluyor. Benzer tercihi Avrupalı yaptığında damga hazır: Irkçılık…

IRKÇILIĞIN CEZAİ MÜEYYİDESİ BİLE VAR

Avrupa’da giderek oy oranı artan aşırı sağ partiler de genelde ‘ırkçı’ olarak tanımlanıyor. Cezai müeyyidesi olan ‘ırkçı’ kelimesini ‘legal’ bir parti için kullanmanın hukuki sorumluluğu bulunuyor. Bu partiler açıkça göçmen nüfusu sayısının sınırlandırılmasını, çalışmadan devletten geçinenlerin çalışmaya zorlanmasını istiyorlar ancak ‘ırkçı’ olarak tanımlanmaları doğru değil. Çizgiyi aşıp ‘ırkçılık’ tarafına geçenler parti tarafından genelde ihraç ediliyor. Avrupa’da ırkçılık elbette var. İslam ve göçmen karşıtlarının varlığı giderek daha belirgin oluyor. Ancak bunun oranının oldukça cüzi olduğunu ve toplumun büyük bölümünün ırkçılara karşı keskin tavır aldığını, Almanya’da PEGİDA ve İsveç’te camilere yapılan saldırılarda gördük. Türk medyası nasıl Avrupa’daki Türklere yapılan her saldırıyı ırkçılık olarak görüyorsa, Avrupa medyası da göçmenlerin işlediği suçları genele teşmil edecek şekilde yayınlıyor. Ana akım Batı medyası bu konuda daha temkinli bir dil kullanırken, bulvar basını pireyi deve yapan yaklaşımla yayın yapıyor.

Hatırı sayılı Türk nüfusunun olduğu ülkelerin parlamentolarında Türk kökenli vekiller bulunuyor. Almanya’da Türk kökenli bakanlar ve parti başkanları var. Hemen hemen her ülkenin milli takımında Türk kökenli oyuncu bulunuyor. Tabi bu oyuncular doğdukları ve futbolu öğrendikleri ülkeyi değil Türkiye’yi seçmemişse!

Avrupa sütten çıkmış ak kaşık olmadığı gibi Türk siyasetçi ve basınının gösterdiği gibi ‘ırkçı ve Türk düşmanı’ asla değil. Avrupa’da kendimizi kabul ettirmek istiyorsak ırkçılık paranoyasından bir an evvel kurtulup, her davranışı ‘ırkçı ve düşmanlık’ kategorisinde görmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Bunun yolu ise kulaklarımızı Türkiye’nin kısır siyasi hesaplarına kapatıp, gözümüzü Türkiye istikametinden yaşadığımız ülkeye çevirmekten geçiyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin